Prof. Dr. Ünal: SETA raporu ideolojik körlük içinde
SETA’nın hazırladığı 2025 güvenlik raporu Türkiye’nin dış politikası konusunda yaptığı ‘tespit’lerle gündeme geldi. Prof. Dr. Hasan Ünal söz konusu raporda ciddi alınacak bir taraf olmadığını söylerken ayrıca raporu ‘acemice yazılmış bir rapor’ olarak nitelendirdi. Ünal’a göre SETA raporu ideolojik körlük içinde.
Sitede okuSiyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) “SETA Güvenlik Radarı: 2025’te Türkiye’nin Jeopolitik Ortamı” adlı bir rapor yayınladı. Raporda Türkiye’nin Atlantik dünyasına yakınlaşması, bölgedeki komşularına ise uzaklaşması gerektiği öne sürüldü.
Raporda, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Yunanistan’la ilgili hiçbir değerlendirmenin yer almaması dikkat çekti.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal, Radyo Sputnik’te yayınlanan İsmet Özçelik’le Ankara Farkı programına konuk oldu. Programda, SETA’nın 2025 güvenlik raporu, Suriye’deki durum ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar masaya yatırıldı. Prof. Dr. Ünal, şunlar söyledi:
‘Acemice yazılmış bir rapor’
SETA’nın raporunda Türkiye’nin ABD ile daha yakın ilişkiler içinde olacağı öngörülürken yine Türkiye’nin İsrail ile savaş senaryolarının gündeme gelebileceğini belirtiliyor. Prof. Dr. Ünal, ‘İsrail ile çok kötü, ABD ile çok iyi ilişkiler’ düşüncesinin ancak ‘Mars’tan yeni gelmiş’ dış politika uzmanları tarafından söylenebileceğini dile getirerek, şunları kaydetti:
“Çok acemice yazılmış bir rapor. Ben baktığımda ciddi alınacak çok fazla taraf görmedim. İdeolojik içeriği olabilir. ‘Türkiye mutlaka Amerika’ya çark etmeli, tek kutuplu dünya düzenindeki gibi sadece Amerika ve Batı dünyası ile birlikte hareket etmeli’ Biz de NATO’nun üyesiyiz, bir takım söz ve sorumluluklarımız var NATO’ya karşı, ki bu bence yanlış bir tez. Çünkü NATO’dan elde ettiğimiz şeylerden daha fazlasını NATO’ya sağlıyoruz. Dolayısıyla bizim böyle bir mecburiyetimiz, böyle bir yükümlülüğümüz yok. ‘Türkiye’nin NATO’ya karşı sorumlulukları var. Dolayısıyla Amerika başta olmak üzere Batı dünyası ile birlikte hareket etmek zorunda’ diyor. Fakat onun içinde de çelişkiler var. Mesela diyor ki ‘Türkiye’nin İsrail’le savaş senaryoları mümkün olabilir’ Eğer Amerika ile birlikte hareket edecekseniz İsrail’le kavgalı bir Türkiye Amerika ile birlikte hareket edemez ki. Şu an Amerikan Başkanı olan Trump tabiri caizse NATO ülkelerinin malına mülküne çöküyor. Dolayısıyla hangi NATO’dan, hangi Batı’dan bahsediyorsunuz? Bütün bunlar kırılmış durumda. Acemice, boşuna çabalar diyebileceğimiz şeyler bunlar. İdeolojik birtakım körlükler içinde oldukları açık. İsrail ile çok kötü, Amerika ile çok iyi’ bunu dün Mars’tan yeni gelmiş bazı dış politika uzmanları söyleyebilir. Dünya gerçeklerinden bu kadar uzaklık Mars’tan gelenlerde olur herhalde.”
‘Çok kutuplu dünya kavranmamış’
Hükümetin uyguladığı dış politikaya bakılarak çok kutuplu dünya gerçeğinin kavranmamış olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ünal, şöyle devam etti:
“Hakan Fidan Çin’e gitmişti geçen yıl. Çin’de bir sürü mesaj vermişti. Bu mesajlar da Türkiye’nin ulusal çıkarları ve şu anda oturmuş durumda olan çok kutupluluğa uyumlu mesajlardı. 19. yüzyılda belirlenmiş olan sömürgeci bir dünya düzeninin bugün dayatılması kabul edilemez’ diyor. Türkiye’nin çok kutupluluktan yana olduğunu, Çin’le bu açıdan Türkiye’nin dünyaya bakış açısının benzeştiğini söylüyordu. Ancak aynı günlerde hükümetin fikriyatına belki de ışık tuttuğunu söyleyebileceğimiz Yeni Şafak Gazetesi Hakan Fidan’ın bu temaslarını birinci sayfadan bile görmedi. Bütün bunlar hükümetin içinde bir kafa karışıklığı olduğuna işaret ediyor. Çok kutuplu dünya düzenine uygun bir tertip, düzen yok. Günün gelişine göre hareket ediyorlar. Bazen günün gerektirdiği şeyi yapmak durumunda olabilirsiniz ancak tümden günü birlikçi politikalar olmaz.”
‘Türkiye'nin başına terörü bela eden Batı’
Bölgede kurulmak istenen bir Kürt devletinin Batı dünyası tarafından desteklendiğini söyleyen Prof. Dr. Ünal, “Bizim dış politikamızın şu anda en can sıkıcı konuları Ortadoğu’da kurulmak istenen bir Kürdistan. 4 devletin sınırlarını zorluyor. Bunlardan özellikle Türkiye hedef seçilmiş durumda. Ortadoğu’daki herhangi bir ülkeyle mukayese edilemeyecek derecede demokrasi ve temel hürriyetlerin var olduğu bir ülkede sanki Saddam Hüseyin’in Irak’ı veya Baas yönetiminin Suriye’si veya şu anda İran’mış gibi Kürt meselesi denilen ki bence Türkiye’nin bir Kürt meselesi yok, bu tamamen yapay bir konu. Böyle bir sorun olsa o zaman kendisini Kürt milli davasına adamış bir halk olsa ortada neden Türkiye’nin dört bir yerine gider yerleşir? Türkiye’de bir PKK sorunu var. Türkiye’nin Kıbrıs meselesi de var. Bunları Türkiye’nin başına bela eden Rusya değil ki, Amerika’nın başında olduğu Batılı dünya. Dolayısıyla Türkiye Rusya ile ilişkilerini neyin karşılığında, neden bozacak? O raporda bunlara dair hiçbir şey söylenmemiş.” dedi.
‘ABD derin devleti KKTC’yi tasfiye peşinde’
SETA raporunda öngörülen Türkiye’nin Rusya ile uzaklaşması, ABD liderliğindeki Batı dünyası ile yakınlaşmasının mantıklı bir yanı bulunmadığını söyleyen Prof. Dr. Ünal, ABD’nin Türkiye için önemi tüm dünyaca bilinen KKTC’yi tasfiye etme peşinde olmasına ‘düşmanca’ nitelemesini yaptı:
“Onlar Grönland’a el koyarken hiçbir hukuki temeli olmadan, Türkiye’nin 1960 Anlaşmaları çerçevesinde yaptığı müdahalenin sonucunda ortaya çıkmış olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’ni tasfiye etmeye çalışmak düşmanca bir şey. O zaman bu raporu yazanlara sormak lazım Türkiye neden Rusya ile ilişkilerini bozuyor, neden Batı’ya yanaşıyor? Batı’dan ne elde edecek Türkiye? Bunları yan yana getirdiğimizde ortada mantıklı bir şey yok. Raporun da en acemice tarafları bu taraflarda yatıyor. Çünkü bu konuları bela eden Kürdistan projesi gibi, Kıbrıs konusunu çetrefil hale getiren Batı dünyası.”
‘İzlenen Suriye politikası sözde Kürdistan’ın kurulmasının altyapısını oluşturuyor’
Prof. Dr. Ünal, Türkiye’nin sözde Kürdistan’ın kurulmaması için Afrin Operasyonu’nu gerçekleştirdiğini, ancak Suriye politikası ile sözde Kürdistan’ın kurulmasının altyapısını hazırladığını kaydederken, Türkiye açısından şimdiki dönemdeki Suriye risklerinin Esad dönemindeki Suriye risklerinden kat ve kat fazla olduğu görüşünü belirtti. Ünal, şunları söyledi:
“Bizim Esad düşmanlığımız tamamiyle anlamsız, büyük ölçüde ideolojik sebeplere dayanıyordu. Amerika’nın dolayısıyla da İsrail’in bu konuda dolmuşuna binerek Suriye yönetimini devirme konusundaki ısrarlı çabamız aslında büyük Kürdistan projesinin alt yapısını da kurmuş oldu. İster adı federasyon olarak tanımlanmış olsun ister olmasın Suriye’de, Fırat’ın Kuzeydoğusundaki PKK/PYD yapısı zaten otonom durumda, kendi yönetimi var, askeri var, Amerikan kuvvetleri var. Bu yapı meşruiyet kazanmaya gidiyor. Bizimkilerin ısrarla şeytanlaştırdığı Esad yönetimi zamanında Türkiye’nin Afrin Operasyonu’ndan itibaren oradaki Amerikan güçlerine rağmen PKK/PYD’liler ya da SDG diyelim buna; bunlar ısrarla gittiler, Şam’la görüştüler ve ‘Bize bir otonomi hakkı verin, biz Suriye’ye katılalım’ dediler. O zaman bizim şeytanlaştırdığımız ve yıkılması için ısrarla mücadele ettiğimiz o Suriye yönetimi bunların hepsini elinin tersi ile itti ve dedi ki ‘2012 yılındaki Suriye Anayasası’nda olduğu gibi Suriye milli üniter bir devlettir. Bu yapının bozulmasına katiyen izin vermeyiz. Ancak mahalli yönetimlere bazı haklar tanınabilir, ki bunlar da zaten 2012’deki Anayasa değişikliğinde var zaten’ dediler. ‘Ancak bunlar için de önce savaşın sona ermesi, ondan sonra her şeyin yeniden ele alınması lazım’ dediler. Onlar buna karşı çıkmıştı. Kürdistan devletinin kurulmaması için askeri operasyon yapıyorduk. Ama izlediğimiz Suriye politikasıyla o Kürdistan’ın kurulmasının altyapısını da hazırlamış oluyorduk. Böyle çelişkili bir Suriye politikamız vardı. Bu çelişkiler Türkiye’ye çok şeyler kaybettirdi. Türkiye açısından Esad dönemindeki riskler ile şimdiki Suriye’deki riskleri yan yana getirdiğimizde şimdiki dönemde Suriye riskleri kat ve kat fazla.”