‘2024’ün 2025’e bıraktığı miras pek iç açıcı değil’
‘Batı emperyalizminin İsrail’e verdiği desteğin sürdüğüne maalesef tanıklık edeceğiz’
‘Sahada inandırıcı değişiklikler lazım. Şehirlerin başına numara yazmak uluslararası politikte olumsuz sonuç doğurur’
“Türkiye’nin Suriye politikası, Suriye’de iç çatışma başladığı andan itibaren ilk düğmesi yanlış iliklenen bir politikadır. Ondan sonra düzeltmeye yönelik kimi adımlar atıldı; mesela İran ve Rusya ile bir araya gelinen Soçi ve Astana süreçleri başladı. Fakat bunlar, Türkiye’nin umduğu gibi dış politik zeminde karşılık bulmadı. Her ne kadar Türkiye’de yakın zamana kadar HTŞ bir terör örgütü olarak tanımlanıyor olsa da, Suriye’de rejim değiştikten ve Esad Moskova’ya sığındıktan sonra ‘muhalif güçler’ olarak anılmaya başlandı. Liderleri Culani de eş-Şera olarak anılıyor şimdi. Fakat anımsatmak gerekiyor ki HTŞ, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı bir örgüt. İsim değişikliği ve liderlerinin isminin takma isimle anılmaması ve ‘eş-Şera’ olarak anılması; ana akım medyada ve siyasette böyle nitelendirilmesi Türkiye içinde bazı kesimleri ziyadesiyle mutlu etti. Fakat bu, Türkiye’nin Suriye politikasının bunca yıldır doğru olduğu anlamına gelmez. Türkiye’nin Suriye’deki beklentilerinin çabucak karşılık bulacağı anlamına gelmez.
Türkiye, Suriye’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunuyor. Bu haklı ve meşru bir tutum. Hem iyi komşuluk ilişkileriyle, hem uluslararası hukukla hem de reelpolitikten kaynaklanan çıkarlarla Türkiye, Suriye’nin bütünlüğünü savunmalı. Peki Türkiye’nin bu beklentilerine, Suriye’deki mevcut iktidarın ABD ve Avrupa ile olan ilişkileri ne kadar cevaz verecek? Türkiye’de uzunca bir zamandır geçici sığınmacı olarak yaşayan sığınmacılar, Cumhur İttifakı’nın resmi söylemiyle güvenli, onurlu ve gönüllü dönüşü savunuluyor. Bu haklı bir beklenti. Peki bu sığınmacıların ne kadarı geri dönecek? Türkiye, çok haklı bir şekilde 1984 Şemdinli-Eruh baskınından bu yana Türkiye’yi sürekli olarak, arkasına emperyalist desteği de alarak Türkiye’ye saldıran PKK/PYD terör örgütüne karşı Suriye’ye ‘bunu tasfiye et’ diyor. Peki ABD tarafından ‘kara gücüm’ denilen PKK/PYD/YPG terör örgütünü ABD, Suriye topraklarında tasfiye edecek mi? Türkiye’nin beklentisi bu yönde.
Yoksa ABD, PKK/YPG/PYD terör örgütünün Suriye’de varlığını bir şekilde muhafaza etmesi ve statü elde etmesi için desteğini sürdürecek mi? Türkiye, tüm bu soruları alıp tatminkar şekilde bunlar yanıtlandıktan sonra Suriye’de kazandığını söyleyebilir. Yoksa Suriye’deki şehirlerin adlarının önüne numara koyup bunları Türkiye’ye dahil etmek, Suriye’yi ‘biz yönetiyoruz’ şeklinde sağa-sola hava atmak, uluslararası ilişkilerde insanların mutlu olmayacağı neticeler doğurur uzun vadede. Türkiye’nin iç siyasete, iç tüketime, içeride seçmeni konsolide etmeye yönelik attığı adımların, Suriye dahil olmak üzere sınırlarımız ötesinde ve hatta küresel ölçekte çok karşılık bulabilmesi için az evvel sorduğumuz sorulara sahada görülecek inandırıcı yanıtlar bulması gereklidir.”
‘Avrupa siyasetinde ahlaki ikiyüzlülük var’
“Avrupa uzun bir zamandır kimlik bunalımı yaşıyor. Ve Avrupa, ABD emperyalizminin yancılığına devam ettikçe, bu kimlik bunalımını aşma ihtimali de yok. Avrupa’dan bir NATO sorgulaması beklemiyoruz fakat en azından kendi koydukları kurallara ve kurumlara saygı anlamında asgari saygı duymalarını ve ahlaki değerlere asgari oranda saygı duymalarını bekliyoruz. Fakat bu bile mümkün değil. Avrupa içerisinde sandıktan başarılı çıkan siyasi partiler ‘öcü’ ilan ediliyor. Avrupa’nın çıkarlarına radikal şekilde kafa tutanlar değil, sadece biraz eleştirel bakanlar bile derhal dışlanıyor ve şeytanlaştırılıyor. Avrupa’nın yaşadığı siyasi bunalımın yanında ahlaki ve entelektüel kimlik bunalımı yaşandığını da görüyoruz. Avrupa’nın kalkıp ABD’nin peşine takılarak Rusya’yı yakın çevresinden kuşatmak için Ukrayna’yı bu kadar teşvik etmesinin bir anlamı var mıydı? Yoktu elbette. Şimdi kafalarına taş düşmüş olacak ki enerji sorununu, enflasyonu, işsizliği konuşmaya başladılar. Avrupalıların ABD emperyalizminin işgal aygıtı olan NATO’ya bu kadar bağımlı olma sebepleri nedir? En son Rusya’ya sınır anlamında yakın olan İsveç ve Finlandiya’yı da aldılar. Bu, Avrupa’yı daha mı güvenli kılıyor? Yoksa tedirginliği mi artırıyor? Bir de Macaristan örneği var, hem AB hem NATO üyesi. Macaristan Başbakanı Viktor Orban ne zaman ağzını açsa ve geçici olarak AB’yi temsilen oturduğu koltuk gereği ziyaret planlarını açıklasa, Avrupa’nın diğer liderleri ‘Orban bizi bağlamaz, Macaristan AB’yi temsil etmez. O Brüksel adına değil, kendi adına konuşmaktadır’ diyorlar. Şimdiye kadar kimseye böyle küstahça açıklamalar yapmadılar. Avrupa’da ahlaki ikiyüzlülük var. İktisadi ölçekte, siyasi ölçekte, askeri ölçekte bu yaşadıkları sorunlar AB’nin daha fazla sorgulanmasına sebep oluyor. Avrupa içinde de bu yaşanıyor. Ayrıca başta aydınlanma olmak üzere Avrupa’nın kendi değerlerine sırt dönmesi, en liberaller nezdinde dahi Avrupa’yı eskisi kadar cazip kılmıyor.”