‘2016’da İsrailli yetkililer adeta IŞİD’i makbul bulduklarını söylemişti’
‘HTŞ artık imajını düzeltmeye, sempati ve meşruiyet kazanmaya çalışıyor’
‘Ukraynalı, İsrailli, İngiliz olduğu söylenen ajanlar İdlib’te cirit atıyor’
“Bir diğer önemli konu ise, HTŞ’nin birkaç saat içerisinde İdlib’in birçok köyünü ve Halep’i nasıl ele geçirebildi? Nasıl hızla girebildi? Buna karşı neden herhangi bir önlem alınamadı? Bir başka önemli soru ise, Suriye sahasındaki bu gelişmeler kime ne yarar getirir, kimden ne götürür? Türkiye medyasında bu konular maalesef çok nadiren ve kısıtlı bir grup tarafından tartışılmakta. Diğerleri, tanka kendileri binmiş edasıyla HTŞ’nin veya kendilerince ‘Suriye muhalefetinin’ propagandasını yapmakla meşguller. Suriye’de birçok projenin, sorunun ve denklemin iç içe geçtiğini, küçük-orta akılların anlamakta zorluk çektiğini görüyoruz. Bir kesim şunu söylüyor. Bugün Sayın Hakan Fidan, İran Dışişleri Bakanı Arakçi ile görüştü. Ondan önce İran Dışişleri Bakanı Arakçi Şam’daydı. Görüntüler tüm dünyaya servis edilmiş. Daha sonra çok mütevazı bir loktanda yemek yiyorlar. Buna rağmen Beşar Esad’ın nerede olduğu, CNN Türk’te bir saate yakın konuşuldu.
Yani kısaca bir kesim şunu söylüyor: Suriye halkının genel öfkesi, ekonomik durumun kötü olması, halkın mevcut sistemden mustarip olması, Suriye yönetiminin ekonomik sorunları çözmekte zorlanması vs. HTŞ tarafından iyi gözlemlendi. Uzun süredir askeri hazırlıklarını tamamlayan HTŞ, Suriye ordusunun içinde bulunduğu lakayıt durumu çok iyi değerlendirdi ve ani bir saldırıyla İdlib’in güneyini ve Halep’i düşürdü. İzahları bu şekilde. Peki şunu soralım: Suriye’deki bu ekonomik sorunlar, elektrik-gaz sıkıntısı, yaşam mücadelesi vs. o gün mü başladı? Bu 14 senedir mevcut. 2016’da Halep’teki teröristler temizlendi ve şehir Suriye yönetiminin kontrolüne girdi. Aradan 8 sene geçmiş. Bu sekiz sene boyunca neden beklediler? Lübnan ile İsrail arasındaki ateşkesin karara bağlandığı gün neden böyle bir saldırıya geçtiler? Soruların cevabı bizde var. Heyet Tahrir El Şam, 2016’dan bugüne dek İdlib’te çok rahattı.
Bunun çok önemli bir sebebi var. Askeri eğitim yapıyor, tatbikatlar yapıyor. Havadan veya başka güzergahlardan her türlü nitelikli silahlar, dronlar, SİHA’lar geliyor. Ukraynalı, İsrailli, İngiliz olduğu söylenen ajanlar İdlib’te cirit atıyor. Sosyal yardım programıyla BM araçları girip çıkıyor. Ne götürüp getirdikleri bilinmiyor. Bir bakıyorsunuz adamların elinde her türlü nitelikli silahlar var. Tanklarına bakıyorsunuz. Eskiden ‘Suriye ordusundan ele geçirip kullanıyoruz’ dedikleri silahlardan çok farklı silahlar var. 2016’dan bu yana geçen sekiz yıl boyunca bunların beslenmesi, iyi eğitilmesi, yeni unsurların bunlara katılması vs. sağlandı.
Bunların en önemli sorumlu kim? Bence Türkiye. Neden? Hatırlarsanız Astana kararları vardı. Bu kararlara istinaden İdlib’te huzuru sağlamak için Türkiye bir sorumluluk üstlendi. Rusya ve İran tarafına ‘Göç dalgaları beni korkutmaktadır. İdlib’ten bana göç dalgası gelmesin. Siz güneyden saldırı yapınca ben zorda kalıyorum. Bu sebeple İdlib sahasının kontrol altına alınması için görevi ben üstleniyorum’ dedi. Bu görevler arasında başka ne vardı? HTŞ’yi ağır silahlarından arındırmak vardı. Peki bunlar yapıldı mı? Hayır. Aksine silah olarak, sayı olarak artarak bugünkü eylemi başaracak potansiyele kadar geldiler.”
‘Bir diğer görüşe göre HTŞ ininden çıkartıldı ve kurt kapanı taktiğiyle yok edilecek’
“HTŞ’nin saldırısını, Suriye ordusunun gaflet içinde olduğu, Suriye ordusunun kendisini Rusya ve İran’a teslim ettiği, sahada görevi Hizbullah’a, İran’a verdiği için kendisinin sahada rahat davrandığı yönünde düşünenler var. Suriye ordusunun gafil avlandığını ve HTŞ’nin bunu iyi kullandığını iddia edenler var. Fakat bir de farklı bir tez var. Öbür tarafta, aslında Tel Rıfat’a karşı İdlib’in Türkiye tarafından Rusya ile anlaşılarak Suriye’ye terk edildiği yönünde çok ciddi iddialar var. Bunu biz birçok kaynaktan duyduk. Saha kaynaklarından da askeri kaynaklardan da bunu duyduk. Tel Rıfat’ın bu kadar hızlı düşmesini gördük. Buna mukabil İdlib’te şu an itibarıyla Rusya’nın kullandığı nitelikli hava silahlarına, Suriye ordusunun İdlib’in batısına Lazkiye tarafından özel birliklerle yığınak yaptığı tablosu mevcut. Burada HTŞ’nin ininden çıkarılması; yani Türkiye’ye yakın bölgelerden çıkartılıp Halep, İdlib ve Hama’ya inebileceği duygusunun verilmek istendiği şeklinde iddialar var. Bunun ardında pençe veya kurt kapanı denilen askeri sanatın icra edileceğini düşünenler var. Yani İdlib’te lojistik damarları kesilmesi ve bölgeye yayılan örgüt mensuplarının aradaki mesafe sebebiyle Suriye ordusu ve bileşenleri tarafından askeri bir harekatla tasfiye edilebileceği şeklinde bir senaryo konuşuluyor.
Bu senaryoda, Türkiye ve Rusya’nın bir şekilde hem Tel Rıfat, hem İdlib için zımni mutabakata vardığı yönünde iddialar var. Bu iddiaların her ikisinde de gerçek payı var. Her ikisinde de doğruluk payı olduğu gibi yanlış payı da var. Doğrular ve yanlışlar, hem Suriye ordusunun gaflete düştüğü hem de Türkiye-Rusya mutabakatı tezinde de mevcut. Suriye ordusunun gerçekten de geçtiğimiz sekiz yıl boyunca birçok askeri konuda kendisinden ziyade özellikle o bölgeleri Rusya’nın, Hizbullah’ın ve İran’ın inisiyatifine bırakmış olması, Suriye ordusu açısından bir zafiyetti. Neden? Çünkü İsrail bu durumu bildiği için, güney Lübnan’da Hizbullah’ı zayıflatarak Hizbullah’ın Suriye’den çekilmesini sağladı. Daha sonra İran karargahlarını vurdu. Daha sonra İran ve Rusya arasında sorunları kaşımayı denedi. Suriye’ye dost ve müttefik olan birçok ülkenin kendilerine ‘İran ile yakından çalışmadığın takdirde Körfez ülkelerinden sermaye gelecektir’ şeklinde bir baskı yapıldı. Bunların sonucunda Suriye sahasında İran’ın ve Hizbullah’ın zayıfladığını gördük. Bu da HTŞ’ye yaradı.”
‘Artık Beşar Esad’ın Suudi Arabistan ve BAE’yi, Rusya ve İran’ı dinlediği gibi dinlemesi gerekmektedir’
“Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bugün itiraf gibi bir şey söyledi. ‘Suç Esad’ın çünkü meşru muhalefet ile oturup uzlaşmadı’ dedi. Hatırlarsanız Hakan Fidan, bir araya gelmenin ön koşulu olarak Suriye tarafının ÖSO’yu meşru muhalefet kabul etmesini yahut muhatap almasını istemişti. Daha sonra vazgeçer gibi göründü fakat şimdi tekrar bu çizgiye dönmüş durumda. Kastettiği terörist olarak kabul edilmeyen Özgür Suriye Hükümeti grubu. HTŞ elbet tasfiye edilecektir. Bu tasfiye sürecinden sonra birçok unsurun ÖSO’ya katılması ve meşruiyet kazanması sağlanabilir. Böyle bir ihtimal vardır. Colani ve yanındakiler tasfiye edilebilir. Böyle bir senaryo da söz konusu. Daha sonra artık HTŞ’nin olmadığı, meşru muhalefetin olduğu ve Esad ile görüşmesinin talep edilmesi noktasına gelebilirler. Hakan Fidan, bugün Esad’ın muhalefet ile görüşmediği için durumun bu noktaya geldiğini söyledi neticede. Doğru mu? Doğru.
Suriye şu anda 2011’e kıyasla çok farklı bir noktada. Suriye öncelikle artık Arap Birliği üyesidir. Suriye’nin Körfez ülkeleriyle arası oldukça iyi. BAE ve Suudi Arabistan, Esad’a mesaj göndererek Suriye’nin yanında olduğunu ve terörle mücadelesini desteklediklerini ifade etti. Fakat bu desteklerini sürdürmeleri bir koşula mı bağlı? Bazıları, Suriye’nin İran ile mesafeli olmasına bağlı bir koşul olduğunu iddia edenler var. Bence Suudi Arabistan ve BAE’den böyle bir teklif gelmemiştir. Zira BAE ve Suudi Arabistan, Suriye’den bunu isteyeceklerine kendileri yapabilir. Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin en büyük ticari ortaklarından birisi İran. Orada birçk İran yatırımı var. BAE’de bugün 300 binden fazla İranlı vatandaş çalışmak için yaşıyor. Siz Türkiye’deki Suudi Arabistan-BAE iddialarına bakmayın. Bence burada Arap dünyası, Esad’a destek verirken önümüzdeki siyasi süreçlerde masada olacaklarının da mesajını veriyor. Daha önceki yayınlarımızda, Türkiye-Suriye ilişkilerinin BAE-Suudi Arabistan dışında gerçekleşemeyeceğini söylemiştik. Çünkü Beşar Esad’ın artık Suudi Arabistan ve BAE’yi, Rusya ve İran’ı dinlediği gibi dinlemesi gerekmektedir.”