‘İran’ın veya Hizbullah’ın elini kuvvetlendiren bir ateşkes gibi gözükmüyor’
‘Trump, İran’ın vekil güçlerini, füze projelerini ve nükleer programını baskılamaya çalışacak’
“Önce Trump’tan başlayalım. Donald Trump, çok kompakt bir dış politika açılımıyla geliyor. ABD’nin kesinlikle dış müdahale politikaları içinde yer almaması gerektiğini öngörüyor. Buna dair kararlılığı gözüküyor şu anda. Bunun bir ayağını Rusya-Ukrayna krizini durdurmak, diğer ayağını da Ortadoğu’daki meseleler oluşturuyor. Ben de bir Ortadoğu uzmanı olarak bir senedir şahit olduğumuz İsrail-İran gerilimini, Rusya-Ukrayna krizinden bağımsız düşünmüyorum. Askeri harcamaları kısmaya meyleden bir Trump için hem Ukrayna’daki kriz çok önemli hem de İsrail’in güvenliğini sağlamak adına yapılan harcamalar da önemli. Trump bir çıkarım yapıyor burada. Bunu başkanlığının ilk döneminde de yapmıştı. İsrail’e en büyük güvenlik tehdidini bölgede İran, İran’ın nükleer programı ve vekil güçleri oluşturuyor. Trump, bu sebeple İran’ı baskılayıp doğal sınırlarına ve kapasitesine döndürmeyi ve bu sayede İsrail’in güvenlik tehdidini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bu sayede ABD’nin yüksek bütçe ayırmasına gerek kalmamasını hedefliyor. Belli ki Pentagon ile de büyük kırılmalar yaşayacak.
Zaten Trump istediği dönüşümü yapabilirse ABD’de büyük bir dönüşüm meydana gelecek. Bana kalırsa Pentagon ve CENTCOM, ABD’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını asla çekmek istemiyor. Bunun için de İsrail’in güvenliğini sağlamak fazlasıyla yeterli bir gerekçe oluşturuyor. Bu anlamda İran’a dönük bir baskı politikasıyla gelecek Trump. Fakat bu baskı politikasının nihai hedefi İran’da rejim değişikliği değil. Trump, burada pragmatik bakıyor ve Netanyahu’dan ayrılıyor. Rejimin kendisini ilgilendirmediğini, önemli olanın İran’ın faaliyetleri olduğunu nitelendiriyor. Önemli olan İran’ın vekil güçlerini, balistik füze programını ve nükleer programını baskı altına almak. Yani Trump’ın İran politikasının üç ayağını bu oluşturacak. Bu sebeple yoğun bir baskı bekliyorum. Fakat bu baskının amacı bir müzakere süreci oluşturmak olacak. Bana kalırsa ekipler arasında kapılar ardında görüşmeler başladı. Trump’ın eski çalışma arkadaşları ile İranlıların görüştüğünü biliyoruz. Bölgedeki Umman, BAE gibi ülkelerin zaten Trump’ın ailesinin de yakın temasta olduğu yerler. Buralar aracılığı ile de temas tekrar kurulmuş olabilir. Tabii burada Rusya da etkili olacak. İran şu an desteğini buradan alıyor. Trump ile Putin’in sert bir müzakere süreci yaşayacağı belli. Trump birtakım taleplerde bulunacak. Keza Putin de bulunacak. Trump’ın buradaki taleplerinden birisi de İran konusundaki kimi noktalarda Putin’i yanında görmek olacaktır. Yani sert bir İran politikası bekliyorum fakat bu, İran’a askeri operasyon anlamına gelmiyor.
Trump ve ekibi, askeri operasyonlara alerji duyuyor. Olayı olabildiğince diplomasi üzerinden yürütmek isteyeceklerdir. Önceki dönemlerde Trump, ‘İran savaş kazanan bir ülke değil fakat diplomasi masasında kazanıyor. Benim gibi bir liderle hiç karşılaşmadılar. Ben diplomaside de İran’ı yeneceğim’ diyordu. İyi anlaşma yapmakla övündüğü bir tarafı da var Trump’ın. İran’a karşı bu bakış açısını sürdürüyor. İran da bunun farkında. İbrahim Reisi’nin ölümünden sonra oluşturulan kabine, kadınlarla ilgili yarattıkları esneklik ve açılımlar, içeride karışıklık olmamasını sağlayarak müzakere masasına olabildiğince kuvvetli oturmayı hedefliyor. Trump tabii ki İran ve Çin arasındaki petrol satışlarını da radarına alacak çünkü Çin’i de baskılamak istiyor. Bu ucuz petrol alışverişi, Çin’in işine yaradığı gibi İran ekonomisini de ayakta tutuyor. Bu anlamda Çin’e dönük ayrı bir ekonomik baskı gelecektir. İran-Çin petrol ticaretine göz yuman bir Biden yönetimi yerine bunu baskı altına almayı hedefleyecek bir Trump yönetimi görebiliriz.”
‘Suudi Arabistan’ın İran ile ilgili güvenlik kaygıları ortadan kalkmadı’
‘Trump, diğer ülkeleri devreye sokmadan İran’la pazarlık yapmak istiyor’
“Kısa vadede İran’dan İsrail’e dönük şahit olduğumuz füze saldırılarının benzerini beklemiyorum. Çünkü böyle bir eylem, Trump’ı bir anda çok sert bir politikaya sevk eder. İran bunu daha önce Kasım Süleymani suikastında gördü. O sebeple Trump göreve başlar başlamaz onu provoke edecek bir eyleme gireceklerini düşünmüyorum. Tabii İran’da da farklı çıkar grupları var, yüzde yüz öngörüde bulunamıyoruz. İran’ın şu anda elindeki en büyük kozu nükleer programı. Buna hepimiz dikkat etmeliyiz. Türkiye’de yeterince konuşulup tartışılmadığını düşünüyorum. Sanki İran’ın nükleer silah üretme kapasitesi bizi hiç ilgilendirmiyormuş gibi bir hava var. Öyle değil. İran, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na taraf.
Keza 1974 yılındaki kapsamlı denetim anlaşmalarına da taraf. Fakat şu anda uygulamaya katılmadığı 1997 tarihli ek protokol var. Bunu da 2016’daki nükleer anlaşmanın hemen sonrasında uygulamaya başladı ama 2021’de bıraktı. Yani buradan itibaren hızlı bir uranyum zenginleştirme faaliyeti yürütüyor İran. Kafa karışıklığı var, onu düzeltelim. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, ABD bu nükleer anlaşmadan çıktığı için yetkili olamazmış gibi bir algı var. Ama hayır. Zaten bahsettiğim bu Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı kapsamındaki anlaşmalar sebebiyle İran buranın denetimi altında. Tabii 2015 tarihli nükleer anlaşma da Atom Enerjisi Ajansı’na ayrı bir yetki veriyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, her yıl rapor hazırladığında İran’ın NPT anlaşmaları bağlamında eksik bıraktığı tarafları raporluyor.
Bir de ABD ve BMGK daimi üyeleri ile yapılan JCPA anlaşması kapsamında eksik bırakılan yerleri raporluyor. Satır aralarında rakamları ve sert ifadeleri görebiliyoruz. Son çıkan rapor, bizi de tedirgin edebilecek rakamlar içeriyor. İran’ın elde ettiği zenginleştirilmiş uranyum stoku, 6 bin kilo seviyelerinde. Halihazırda nükleer silah üretebilme kapasitesine erişmiş durumda. Buna istinaden de Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulunda uyarı kararı çıktı. Burada da tıpkı BMGK’da olduğu gibi beş daimi üye var sabit olarak. Bir de dönüşümlü, daimi olmayan ülkeler var. Rusya, Çin ve Burkina Faso hayır oyu kullandı fakat karar çıktı. Buna istinaden önümüzdeki cuma günü İngiltere, Fransa ve Almanya, İran Dışişleri Bakanı ile görüşme sürecine başlayacak. Bu ülkelerin görüşmeye başlamasındaki sebebi de açıklayayım. JCPA’de bir ‘tetik mekanizması’ ifadesi vardı. Eğer İran’ın JCPA kararlarına uymadığını düşünen bir taraf olursa, buna istinaden önce şikayetçi olan ülke bununla ilgili komisyona başvurabiliyor. Komisyonun akabinde konu Güvenlik Konseyi’ne getirilebiliyor. Eğer Güvenlik Konseyi, İran’ın yükümlülüklerine uyduğu yönünde karar almazsa BM yaptırımları devreye giriyor. Yani bu, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın elini kuvvetlendiren bir konu. JCPA anlaşması hala yürürlükte. ABD çekildi. Fransa, İngiltere ve Almanya’nın ise taleplerini dile getirme hakkı var. Fakat anlaşmanın yükümlülüklerle ilgili son tarihi seneye bitiyor.
Yani İran aslında o zamana oynuyor. Böyle bir diplomasi de ilerliyor. Avrupa ülkeleri diplomasiyi ön planda tutacaklar. Kendilerinin de ABD ile yürüteceği pazarlıklar olacağı için bu da önlerini açan bir konu oluyor. Fakat İran ile ilgili bir karar alınacaksa bunu Trump’ın atacağı adımlar belirleyecek. Trump zaten diğer ülkeleri devreye sokmadan kendisi pazarlık yapmak istiyor İran ile. Önümüzdeki yıl, İran’ın nükleer programıyla ilgili en kritik yıl olacak. Türkiye’de bu konunun yakından takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bizim de önümüzdeki on yılda oluşturacağımız güvenlik siyasetini etkileyecek bir mesele. Teknik olsa da yakından takip etmemiz gerekiyor.”