“Türkiye 7 Ekim'den sonra İsrail’in Gazze’ye dönük saldırılarının şiddetlenmesi, sivillere dönük katliamların artmasına paralel olarak İsrail’e yönelik eleştirilerin dozunu artırmıştı. İlk aşamadaki söylemsel eleştiriler zaman içinde somut yaptırımlara dönüşmeye başladı. Enerji alanındaki muhtemel iş birlikleri sonlandırıldı. Siyasi alanda sürdürülen normalleşme süreci tamamen rafa kaldırıldı ve daha sonraki aşamada ekonomik yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Türkiye ilk aşamada belli ürün gruplarına ilişkin olarak İsrail’e ihracatı yasakladı. Daha sonra ise Mayıs 2024 ayında Türkiye İsrail ile ithalat ve ihracatı tüm ürünleri kapsayacak şekilde durdurduğunu açıkladı. Bu adımın ilk olarak ekonomik etkisinden öte siyasi bir anlamı var.
Türkiye her şeyden önce burada siyasi pozisyonu ile uyumlu ve tutarlı bir duruş ortaya koymak istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son İslam işbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde bunu dile getirmesi esasen bölgedeki ülkelere dönük dolaylı bir eleştiri de içeriyor. Zira Arap ülkeleri ve Orta Doğu ülkeleri her ne kadar İsrail'i eleştirse de somut anlamda İsrail’e karşı bir yaptırım uygulamadılar hatta kendi aralarında bir birlik sağlayamadıkları da görülüyor. Türkiye İsrail’in dengelenmesi için öncelikle bölge ülkeleri arasında bir politika olması gerektiğini düşünüyor. Türkiye ekonomik yaptırım kartını kullanarak bu anlamda ayrıştığını ve bölge ülkelerinin de benzer bir tutum geliştirmesi gerektiğini ortaya koymaya çalışıyor.”