‘Değil Mavi Vatan, artık anavatan bile büyük bir risk altındadır’
‘Chruchill, Mustafa Kemal Paşa için ‘savaş prensi’ ifadesini kullanmış’
“Her şeyin temeli jeopolitiktir. Mustafa Kemal, 1917’de Muş cephesinde Ruslarla savaşan bir generaldi. Daha sonra iktidara, Sultan’a karşı çıkıyor ve kurtuluş hareketini başlatıyor. Churchill buna ‘war prince’ yani ‘savaş prensi’ diyor. Çok güzel bir laf. Mustafa Kemal daha sonra Kurtuluş Savaşı’nın ve Kuva-i Milliye’nin komutanlarıyla, 5 Şubat 1920’de Kafkas Seddi üzerine durum muhakemesi yapıyor. Her şeyin temeli bu. Jeopolitik burada devreye giriyor. Ne diyor biliyor musunuz? Kafkas Seddi’nin yapılmasıyla ilgili konuşuyor. Nedir bu Kafkas Seddi? Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı, İngiliz yanlısı Müsavatcılar da Azerbaycan’ı kurarak Türkiye’nin Orta Asya ve Sovyetler ile olan bütün bağını koparıyorlar. Aynısını Balkan Savaşı döneminde denemişlerdi. Balkanları koparıp, Türkiye’nin batısını tamamen Avrupa’dan; eski eyaletlerden ve Türk kökenli insanların oturduğu alanlardan koparmışlardı. Atatürk de 5 Şubat 1920’de komutanlarına ‘Kafkas Seddi’nin yapılmasını, Türkiye’nin kati mahvı sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeyi göze almak mecburiyetindeyiz’ diyor. Yani görüyor. Doğudan sıkıştırılmış. Nereden yardım gelecek? Deniz imparatorluğu Batı’da deniz yolunu kesmiş. Tek nefes borusu Doğu. O bakımdan bu mektubu komutanlarına gönderiyor.”
‘İşte İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz’
“Bu mektuptan birkaç ay sonra TBMM’yi tesis ediyor. Meclisin ilk yaptığı karar, iki gün sonra vekiller heyetini yani bugünkü adıyla bakanlar kurulunu toplamak oluyor. Bakanlar kurulu toplanıyor ve 25 Nisan 1920’de ilk karar çıkıyor. Rusya’dan yardım için mektup yazılacak ve heyet istenecek. 26 Nisan’da da o mektup yazılıyor. Mustafa Kemal, ‘Bu mektubu TBMM adına yazıyorum. Sizden hem maddi hem de cephane yardımı istiyoruz. İnsan gücü istemiyoruz. Siz de bir iç savaşla uğraşıyorsunuz, biz de büyük bir işgalle uğraşıyoruz’ diyor. Bu sözden sonra, Vekil Sami Bey ile Yusuf Kemal Tengirşenk 25 Mayıs tarihinde Moskova’da ilk diplomatik görüşmelere başlıyor. Ne kadar zaman var arada dikkat edin. Yol yok, zor gidiyorlar.
20 Haziran’da da Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin’e Atatürk, ‘Biz Batı emperyalizmine karşı sadece kendi kurtuluşumuzu ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistleri bütün güçleri ve imkanları ile Türk ulusunu emperyalizmin amaçları uğruna kullanmasına engel oluyoruz. Bununla da bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz’ diyor. Yani Atatürk, ‘Sizin gibi emperyalizm ile mücadele ediyorum’ diyor.
Bundan iki ay sonra anlaşmalar imzalanıyor ve Türkiye’ye ilk askeri yardım, Karadeniz üzerinden eylül ayında geliyor. Gelecek 46 ay içerisinde 300 bin ton cephane geliyor. Bunlar tabii çok küçük teknelerle, çarık çuruk teknelerle geliyor. 46 ayda 300 bin ton harp cephanesi özellikle İnebolu’ya geliyor. Atatürk’ün meşhur bir lafı var ‘Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da’ diye. İnebolu bu konuda önemlidir. 300 bin ton mühimmatın 180 bini İnebolu’ya gelmiştir. Orada kadınların rolü önemlidir. Orada benim ‘kağnı donanması’ dediğim bir olay var. Kağnılar ile Kastamonu’dan Çankırı’ya, oradan Ankara’ya taşınıyor mühimmatlar. Bugüne etkisi nedir bu cephanelerin? İşte İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz. Bu programı bile yapmıyorduk. Kurtuluş Savaşı’nın kanı bizden, demiri onlardan geldi.”
‘Mustafa Kemal, insanların sömürüldüğü sistemin ortadan kalkması gerektiğini Sovyet temsilcisine söyledi’
“1921 Şubat ayında Ali Fuat Cebesoy Moskova’da Büyükelçi olunca ilişkiler çok daha hızlanıyor. 16 Mart 1921’de Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması imzalanıyor. Kafkas Seddi böylelikle yıkılıyor. İlk jeopolitik mücadele bu set oldu. Set yıkılınca yardım hattı açılıyor. Orta Asya ile olan bağımız tekrar kuruluyor. Bu çok önemli. 1921 Aralık ayına gelirsek tabii bu süreçte 1. İnönü Muharebesi oluyor, Alemdar gemisinin kurtarılması oluyor. İşte Aralık 1921’de Sovyet Rusya’nın en seçkin generali Frunze Türkiye’ye geliyor. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi o dönem Aralov. Azerbaycan’ın Büyükelçisi de Abilov. Atatürk’ün bunlarla da arası çok iyi. Tabii bu gelişler içerisinde Fransızlar, Türklerin Ruslarla yakınlaşmasını görüyor. Savaşın Doğu cephesinde bir şey getirmeyeceğini görerek Ankara Antlaşması’nı imzalayıp ayrılıyor Fransızlar.
Atatürk ile görüşen Sovyet Generali Frunze, Sovyet Hariciye Komseri Çiçerin’e şunları söylüyor: ‘Dün akşam Kemal görüşmeye geldi. Düşmana üstün gelmek ve onları Anadolu’dan atmak için ihtiyaç duydukları silah sayısını belirtti. Eğer 1922 bahar aylarına kadar belirtilen silahları bulamazlarsa, diplomasi yolunu seçmek zorunda kalacaklarını söyledi. Kemal, bunu istemediğini çünkü Batı ile anlaşmanın Türkiye’nin istilası anlamına geleceğini söyledi.’ Daha sonra 25 Aralık’taki ikinci görüşmede bu defa Frunze, Mustafa Kemal’e şunları söylüyor: ‘Biz sizin ekonominizin yeniden kurulmasına yardım etmek istiyoruz. Ancak siz de bizim durumumuzu biliyorsunuz. Lütfen istemlerinizi bunu dikkate alarak söyleyin.’ Mustafa Kemal de ‘Ben bunu da anlıyorum ama insanlık birleşmeli, kardeşçe bir yaşam sürmeli. İnsanlığın birleşmesi ve tüm karşılıklı düşmanlıklara son vermesi için önce insanın insanı sömürdüğü sistem ortadan kaldırılmalı’ diyor. Daha Büyük Taarruz yok ortada, Mustafa Kemal’in fikirleri bu yönde.”
‘Atatürk’ün vefatından sonra süreç değişti’
‘SSCB’nin cumhuriyetin ilk yıllarında muazzam bir iktisadi yardımı var’
‘ABD ve Avrupa Birliği liderliğindeki emperyalizm, açıkça Türkiye’ye saldırmaktadır’
“Bugün ABD ve Avrupa Birliği liderliğindeki emperyalizm, açıkça Türkiye’ye saldırmaktadır. Güneydoğu’da 1984’ten beri artan terör saldırıları var. 2012’de Suriye’nin kimyasının bozuldu. Türkiye de o kimyanın bozulmasında rol oynadı. Suriye cephesinden Türkiye’ye kitlesel göç başladı. O cephede PYD/YPG oluşumları ortaya çıktı. Türkiye’yi Mavi Vatan haritasından Sevilla haritasına itiyorlar. Akdeniz’de 20 Kasım 2020’den sonra Türkiye’yi hemen hemen hiçbir şey yapmayacak duruma getiren bir cephe var karşımızda. Güneydoğu’da, Kıbrıs’ta, Mavi Vatan’da, Montrö’de Türkiye’ye baskı uygulayan ve en önemlisi dolarla baskı uygulayan bir cephe ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin büyük komşusu Rusya ile yakınlaşmaktan ve stratejik işbirliğine gitmekten başka seçeneği kalmadı artık.
Türkiye ya bölünmeyi kabul edecek, ya Mavi Vatan haritasından vazgeçip kıtaya hapsedilmeyi kabul edecek, ya Kıbrıs’tan çekilip federal düzeni kabul edecek ya da bunlara direnecek. Bunlara direnmek için prensiplere ihtiyacınız var. Türkiye’nin bu yüzden Rusya ile düşmanlık değil, karşılıklı çıkar ve insanlığa fayda prensibi temelinde işbirliğini geliştirmesi lazım. Türkiye ve Rusya’nın, ‘kural temelli dünya’ denilerek İsrail’in yaptığı gibi soykırımlara karşı çıkacak cephede buluşması gerekir. Türkiye’nin BRICS’e yaptığı başvuru çok kıymetlidir. Türkiye mutlak surette Anglosakson emperyalizme karşı duracak cephede yer almalıdır değilse o cephe Türkiye’yi de silip süpürecektir.”
‘BRICS sayesinde Anglosakson emperyalizmine karşı bir denge var artık’
“TUSAŞ saldırısı nedeniyle Türkiye’de de gereken etkiyi gösteremedi BRICS zirvesi. Kamuoyu haklı olarak Kahramankazan’daki terör saldırısına odaklandı. Bunu bilerek yaptılar. Türk halkı görsün karşımızdaki cepheyi. 21. Yüzyılın ilk çeyreği bitti. Yirmi beş yılı geride bıraktık. Elde bu var. En azından arsız Anglosakson emperyalizmine karşı bir denge oluştu. Adına ne derseniz deyin bir denge var; karşı bir güç var artık. 1990’lardan itibaren bu yoktu. Tam bir çiftlikti. Önüne gelen yere girip istedikleri rejimi değiştiriyorlardı. Bizim ülkemizde FETÖ’cülere kumpas kurdurdular, FETÖ darbesi yaptılar. İstedikleri ihaleleri istedikleri firmalara verdiler.
Şimdi karşı denge oluştu. Bu çok önemli. İlk defa jeopolitik ile jeo-ekonominin bir arada olduğunu görüyoruz. Rusya ve Çin, denizlerden kıtaya itilemeyeceklerini söyleyip meydan okuyorlar. Ukrayna’yı, Güney Çin Denizi’ni görüyorsunuz. Anglosaksonlar için en kötü durum şu: Dünya tarihinde ilk kez, bundan bir ay evvel, St. Petersburg’dan kalkan bir konteyner gemisi, 8 bin mili aşarak Şanghay Limanı’na geldi. 16 knot süratle, hiçbir şekilde durmadan ve buzkıran gemisi kullanmadan bu seyahati tamamladılar. Bu Türkiye’de gündeme gelmedi bile fakat bu dünya deniz ticaretinde ve deniz jeopolitiğinde bir devrim oldu. İlk defa Anglosaksonların kontrol edemediği bir deniz alanında, deniz ulaştırma rotası oluşturuldu. Her türlü imkanla bu rota çalışmaya başladı.
BRICS’te küresel güneyi temsil eden Hindistan, dünyanın en büyük ekonomisini temsil eden Çin, dünyanın en büyük nükleer cephaneliğini elde tutan ve Batı’yı Ukrayna’da yenen Rusya, bir araya gelerek ‘Buraya kadar. Karşı dengeyi oluşturduk’ dediler. Modi ve Şi Çinping BRICS zirvesi öncesi oturup sınır antlaşması imzalıyor. Bundan daha güzel bir haber olabilir mi insanlık için? Bu konjonktürde olamaz. Nasıl ki Roma İmparatorluğu gerilerken her yerde savaşlar çıkarttıysa, gerileyen şimdiki hegemon için de yaşananları hazmetmek kolay değil. Zor bir sürece giriyoruz. ABD seçimlerine kadar İsrail’in ne yapacağı hala belli değil. İsrail bana göre şu anda Netanyahu yüzünden hayatının en büyük kumarını oynadı ve bence kaybetti. Netanyahu kaybederken Amerika da kaybetti. Artık ABD oyun kuramaz. Amerika’nın güven verici bir özelliği kalmadı. Soykırıma onay veren bir devlet konumuna geldiler. Kural temelli dünya düzeni kavramını da yerle bir ettiler. Kural falan kalmadı. Bunu tek ben demiyorum. Amerika’da Jeffrey Sachs gibi birçok düşünür de bunu söylüyor. Amerika’da neoconlar ve siyonist zioconlar, ABD dış politikasını İsrail çıkarları ile örtüştürme tuzağındalar ve Amerikalılar da bunun artık farkında olmalı.”