00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
6 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
10:00
5 dk
TÜRK ROCK MÜZİĞİ EFSANESİ
10:25
11 dk
HABERLER
11:00
5 dk
DÜNYA HABERİ
11:06
13 dk
PARANIN HAREKETİ
11:21
16 dk
HABERLER
12:00
6 dk
90 SANİYE
13:28
1 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
3 dk
HABERLER
19:00
16 dk
HABERLER
07:00
6 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
10:00
4 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
11:00
1 dk
DÜNYA HABERİ
Dünyadan öne çıkan başlıklar
11:06
22 dk
PARANIN HAREKETİ
Ekonomide neler oluyor?
11:21
20 dk
ENERJİNİN SEYRİ
Enerji sektöründe öne çıkan başlıklar
11:45
20 dk
GÜN ORTASI
Okan Aslan'la Gün Ortası
12:05
83 dk
HABER MASASI
Selin Yazıcı, Ebru Dönmez ve Serkan Baştımar'la Haber Masası
13:30
35 dk
YENİ ŞEYLER REHBERİ
Serhat Ayan'la Yeni Seyler Rehberi
14:05
55 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
15:00
1 dk
EKONOMİ PANORAMA
Erdal Kaplanseren'le Ekonomi Panorama
15:05
55 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
16:00
1 dk
EKSEN
Ceyda Karan'la Eksen
16:01
89 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:30
1 dk
YOL ARKADAŞI
Mustafa Hoş'la Yol Arkadaşı
17:33
87 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
19:00
1 dk
BÖLGENİN KALBİ
Ceyhun Bozkurt'la Bölgenin Kalbi
19:05
84 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘İşte İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz’

Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Sovyet ilişkileri
Abone ol
Ceyda Karan’la Eksen programının 29 Ekim özel bölümüne konuk olan Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türk-Sovyet ilişkilerini ve günümüzdeki etkilerini anlattı.
Türkiye Cumhuriyeti, 101 yılını geride bıraktı. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türk-Sovyet ilişkilerini, Sovyetler Birliği’nin Kurtuluş Savaşı’na sağladığı mühimmat desteğini, Mustafa Kemal Atatürk-Vladimir Lenin yazışmasını, Sovyet temsilcilerin Türkiye’deki görüşmelerini, SSCB’nin Türkiye’deki iktisadi yardımlarını ve Sovyet yardımının İstiklal Mücadelesi’nde oynadığı rolü, Ceyda Karan’la Eksen’in 29 Ekim özel bölümünde anlattı:

‘Değil Mavi Vatan, artık anavatan bile büyük bir risk altındadır’

Güncel siyasetin cumhuriyetin yeni yılında diyalektiğini yitirdiğini aktaran Cem Gürdeniz, şunları söyledi:
“Cumhuriyetin 101. Yılına giriyoruz ama çok sancılı giriyoruz. Şahsi görüşüm, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye bu kadar zor ve karmaşık bir döneme girmemişti. Bu tespiti yapmak gerekir. Geçen gün şöyle bir yorum yaptım: Değil Mavi Vatan, artık anavatan bile büyük bir risk altındadır. Hem iktidar hem de muhalefet, dünya tarihinde olmamış bir şey içerisinde. Diyalektikleri yok. Normal bir ülkede iktidar bir şey iddia eder, muhalefet karşı çıkar. Bizim ülkede bu yok. Bir diyalektik, bir anti tez yok. Bunu çok tehlikeli görüyorum. Hem dinci hem de etnik bölücülük, emperyalizm tarafından Türkiye’de çok iyi kullanılmıştı. Bu hala daha kullanılıyor. İki alanda da iktidar ve muhalefet birbiriyle yarış halinde. Geçen hafta gerek mecliste gerek bölgede yaşananları siz de eminim ki üzülerek siz de seyrettiniz.”

‘Chruchill, Mustafa Kemal Paşa için ‘savaş prensi’ ifadesini kullanmış’

İtilaf devletlerinin Kafkas Seddi projesiyle Türkiye’nin Doğu toplumları ile olan bağını koparmak istediğini ifade eden Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu planı gördüğünü ve komutanlarına derhal uyarıda bulunduğunu ifade etti. Cem Gürdeniz’e göre Kafkas Seddi projesinin engellenmesi, Kurtuluş Savaşı için adeta bir soluk borusu açılmasını sağladı:

“Her şeyin temeli jeopolitiktir. Mustafa Kemal, 1917’de Muş cephesinde Ruslarla savaşan bir generaldi. Daha sonra iktidara, Sultan’a karşı çıkıyor ve kurtuluş hareketini başlatıyor. Churchill buna ‘war prince’ yani ‘savaş prensi’ diyor. Çok güzel bir laf. Mustafa Kemal daha sonra Kurtuluş Savaşı’nın ve Kuva-i Milliye’nin komutanlarıyla, 5 Şubat 1920’de Kafkas Seddi üzerine durum muhakemesi yapıyor. Her şeyin temeli bu. Jeopolitik burada devreye giriyor. Ne diyor biliyor musunuz? Kafkas Seddi’nin yapılmasıyla ilgili konuşuyor. Nedir bu Kafkas Seddi? Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı, İngiliz yanlısı Müsavatcılar da Azerbaycan’ı kurarak Türkiye’nin Orta Asya ve Sovyetler ile olan bütün bağını koparıyorlar. Aynısını Balkan Savaşı döneminde denemişlerdi. Balkanları koparıp, Türkiye’nin batısını tamamen Avrupa’dan; eski eyaletlerden ve Türk kökenli insanların oturduğu alanlardan koparmışlardı. Atatürk de 5 Şubat 1920’de komutanlarına ‘Kafkas Seddi’nin yapılmasını, Türkiye’nin kati mahvı sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeyi göze almak mecburiyetindeyiz’ diyor. Yani görüyor. Doğudan sıkıştırılmış. Nereden yardım gelecek? Deniz imparatorluğu Batı’da deniz yolunu kesmiş. Tek nefes borusu Doğu. O bakımdan bu mektubu komutanlarına gönderiyor.”

‘İşte İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz’

TBMM’de toplanan vekiller heyetinin ilk iş olarak Sovyet Rusya’ya mektup yazdığını aktaran Gürdeniz, yapılan diplomatik görüşmeler sonucunda Sovyetler’in 46 ay boyunca 300 bin ton mühimmatı Kurtuluş Savaşı için Ankara’ya gönderdiğini belirtti. Sovyetler’den gelen mühimmat yardımının hayati olduğunun altını çizen Emekli Tümamiral Cem gürdeniz, aksi halde İtilaf devletlerine karşı verilen mücadelenin sekteye uğrayabileceğini dile getirdi:

“Bu mektuptan birkaç ay sonra TBMM’yi tesis ediyor. Meclisin ilk yaptığı karar, iki gün sonra vekiller heyetini yani bugünkü adıyla bakanlar kurulunu toplamak oluyor. Bakanlar kurulu toplanıyor ve 25 Nisan 1920’de ilk karar çıkıyor. Rusya’dan yardım için mektup yazılacak ve heyet istenecek. 26 Nisan’da da o mektup yazılıyor. Mustafa Kemal, ‘Bu mektubu TBMM adına yazıyorum. Sizden hem maddi hem de cephane yardımı istiyoruz. İnsan gücü istemiyoruz. Siz de bir iç savaşla uğraşıyorsunuz, biz de büyük bir işgalle uğraşıyoruz’ diyor. Bu sözden sonra, Vekil Sami Bey ile Yusuf Kemal Tengirşenk 25 Mayıs tarihinde Moskova’da ilk diplomatik görüşmelere başlıyor. Ne kadar zaman var arada dikkat edin. Yol yok, zor gidiyorlar.

20 Haziran’da da Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin’e Atatürk, ‘Biz Batı emperyalizmine karşı sadece kendi kurtuluşumuzu ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistleri bütün güçleri ve imkanları ile Türk ulusunu emperyalizmin amaçları uğruna kullanmasına engel oluyoruz. Bununla da bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz’ diyor. Yani Atatürk, ‘Sizin gibi emperyalizm ile mücadele ediyorum’ diyor.

Bundan iki ay sonra anlaşmalar imzalanıyor ve Türkiye’ye ilk askeri yardım, Karadeniz üzerinden eylül ayında geliyor. Gelecek 46 ay içerisinde 300 bin ton cephane geliyor. Bunlar tabii çok küçük teknelerle, çarık çuruk teknelerle geliyor. 46 ayda 300 bin ton harp cephanesi özellikle İnebolu’ya geliyor. Atatürk’ün meşhur bir lafı var ‘Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da’ diye. İnebolu bu konuda önemlidir. 300 bin ton mühimmatın 180 bini İnebolu’ya gelmiştir. Orada kadınların rolü önemlidir. Orada benim ‘kağnı donanması’ dediğim bir olay var. Kağnılar ile Kastamonu’dan Çankırı’ya, oradan Ankara’ya taşınıyor mühimmatlar. Bugüne etkisi nedir bu cephanelerin? İşte İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz. Bu programı bile yapmıyorduk. Kurtuluş Savaşı’nın kanı bizden, demiri onlardan geldi.”

‘Mustafa Kemal, insanların sömürüldüğü sistemin ortadan kalkması gerektiğini Sovyet temsilcisine söyledi’

Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması ile birlikte İtilaf devletlerinin Kafkas Seddi projesinin çöktüğünü ifade eden Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Sovyetler Birliği ile yapılan görüşmelerde, Mustafa Kemal Atatürk’ün sömürgeciliğe karşı güçlü duruşuna dikkat çekti:

“1921 Şubat ayında Ali Fuat Cebesoy Moskova’da Büyükelçi olunca ilişkiler çok daha hızlanıyor. 16 Mart 1921’de Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması imzalanıyor. Kafkas Seddi böylelikle yıkılıyor. İlk jeopolitik mücadele bu set oldu. Set yıkılınca yardım hattı açılıyor. Orta Asya ile olan bağımız tekrar kuruluyor. Bu çok önemli. 1921 Aralık ayına gelirsek tabii bu süreçte 1. İnönü Muharebesi oluyor, Alemdar gemisinin kurtarılması oluyor. İşte Aralık 1921’de Sovyet Rusya’nın en seçkin generali Frunze Türkiye’ye geliyor. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi o dönem Aralov. Azerbaycan’ın Büyükelçisi de Abilov. Atatürk’ün bunlarla da arası çok iyi. Tabii bu gelişler içerisinde Fransızlar, Türklerin Ruslarla yakınlaşmasını görüyor. Savaşın Doğu cephesinde bir şey getirmeyeceğini görerek Ankara Antlaşması’nı imzalayıp ayrılıyor Fransızlar.

Atatürk ile görüşen Sovyet Generali Frunze, Sovyet Hariciye Komseri Çiçerin’e şunları söylüyor: ‘Dün akşam Kemal görüşmeye geldi. Düşmana üstün gelmek ve onları Anadolu’dan atmak için ihtiyaç duydukları silah sayısını belirtti. Eğer 1922 bahar aylarına kadar belirtilen silahları bulamazlarsa, diplomasi yolunu seçmek zorunda kalacaklarını söyledi. Kemal, bunu istemediğini çünkü Batı ile anlaşmanın Türkiye’nin istilası anlamına geleceğini söyledi.’ Daha sonra 25 Aralık’taki ikinci görüşmede bu defa Frunze, Mustafa Kemal’e şunları söylüyor: ‘Biz sizin ekonominizin yeniden kurulmasına yardım etmek istiyoruz. Ancak siz de bizim durumumuzu biliyorsunuz. Lütfen istemlerinizi bunu dikkate alarak söyleyin.’ Mustafa Kemal de ‘Ben bunu da anlıyorum ama insanlık birleşmeli, kardeşçe bir yaşam sürmeli. İnsanlığın birleşmesi ve tüm karşılıklı düşmanlıklara son vermesi için önce insanın insanı sömürdüğü sistem ortadan kaldırılmalı’ diyor. Daha Büyük Taarruz yok ortada, Mustafa Kemal’in fikirleri bu yönde.”

‘Atatürk’ün vefatından sonra süreç değişti’

Mustafa Kemal Atatürk’ün Bolşevik lider Vladimir İlyiç Lenin’e yazdığı tarihi mektuptan bahseden Cem Gürdeniz, kurulan yakın ilişkilerin Atatürk’ün vefatından sonra değiştiğini kaydetti:
“Arkasından malum 4 Ocak 1922’de çok ünlü bir mektubu var Atatürk’ün. Bizzat Lenin’e yazdığı. Bütün yardımlar geliyor, ağır ağır Büyük Taarruz’a hazırlanıyor Türkiye. Beni en çok etkileyen yazılardan biri budur: ‘Türkler ve Rusların tarihi, yüz yıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle dolduktan sonra bu kadar bütünsel bir şekilde uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmıştır; hala daha bu inançtadırlar veya öyle gözükmektedirler. Ancak iki halkın ne ölçüde birbirleri ile anlaşmak, birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgaların yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu; son savaşta askerlerin ve subayların birbiriyle nasıl isteksizce savaşmış olduğunu görenler, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyecektir. Zira bu vaziyet, tabii olandır. Eski istibdat tarafından oluşturulan suni düşmanlık ise son nefesini vermiştir. Türkiye, bilhassa son birkaç ayın Rusya’sına, Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır. Memleketlerimiz arasındaki bir diğer benzerlik ise, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. Türkiye, hala büyük devletlerin ve onların uydularının açık veya gizli; azgın saldırılarının hedefi olmaya devam ediyorsa bunun nedeni her şeyden önce mazlum sömürge halklarına örnek olarak kurtuluşa giden yolu göstermesidir. Sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir antlaşmaya veya ittifaka asla dahil olmayacağız’ diyor Atatürk. Ama maalesef onun vefatından sonraki süreci biliyorsunuz.”

‘SSCB’nin cumhuriyetin ilk yıllarında muazzam bir iktisadi yardımı var’

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e göre Türkiye’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile kurduğu iktisadi ilişkiler, bugün Rusya Federasyonu ile de artarak devam ediyor:
“Tabii sadece bunlar yaşanmıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında da muazzam bir iktisadi yardım var. Sümerbank, Nazilli basma fabrikaları, Karabük demir-çelik gibi sanayi tesislerinin kurulmasında Sovyetler’in çok büyük bir rolü oluyor. Daha sonra Türkiye 1952’de NATO’ya giriyor. Atatürk’ün vasiyetine rağmen giriliyor. Bana göre şişirilmiş 1945-1946 notaları, ABD’nin kuşatma stratejisinin yani 2. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin Türkiye’yi kenarda tutma isteğinin çok büyük rolü olmuştur. Sivas Kongresi’nin devamı Amerikan mandacıları buna çok iyi uyum sağlamıştır ve 1952’de Türkiye NATO’ya girmiştir. Ona rağmen SSCB, Türkiye ile düşmanca bir çerçeveye girmemek için yardımlarını esirgememiştir. Ekonomik büyümesine paralel olarak Türkiye’ye Sovyet yatırımları sürmüştür. Seydişehir Alüminyum, Oymapınar Barajı, Aliağa Rafinerisi, Bandırma Sülfirik Asit fabrikası, Artvin levha fabrikası, İskenderun demir-çelik fabrikası vs. SSCB, iktisadi ilişkilerini kesmedi. Tabii Soğuk Savaş bittikten sonra iktisadi ilişkiler daha da arttı. Mavi Akım, Türk Akımı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali vs. yapıldı, yapılıyor. Turizm, finans ve inşaat alanındaki işbirliği de büyüyor.”

‘ABD ve Avrupa Birliği liderliğindeki emperyalizm, açıkça Türkiye’ye saldırmaktadır’

Emekli Tümamiral Gürdeniz’e göre Batı, Türkiye’ye karşı açıkça cephe almış durumda:

“Bugün ABD ve Avrupa Birliği liderliğindeki emperyalizm, açıkça Türkiye’ye saldırmaktadır. Güneydoğu’da 1984’ten beri artan terör saldırıları var. 2012’de Suriye’nin kimyasının bozuldu. Türkiye de o kimyanın bozulmasında rol oynadı. Suriye cephesinden Türkiye’ye kitlesel göç başladı. O cephede PYD/YPG oluşumları ortaya çıktı. Türkiye’yi Mavi Vatan haritasından Sevilla haritasına itiyorlar. Akdeniz’de 20 Kasım 2020’den sonra Türkiye’yi hemen hemen hiçbir şey yapmayacak duruma getiren bir cephe var karşımızda. Güneydoğu’da, Kıbrıs’ta, Mavi Vatan’da, Montrö’de Türkiye’ye baskı uygulayan ve en önemlisi dolarla baskı uygulayan bir cephe ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin büyük komşusu Rusya ile yakınlaşmaktan ve stratejik işbirliğine gitmekten başka seçeneği kalmadı artık.

Türkiye ya bölünmeyi kabul edecek, ya Mavi Vatan haritasından vazgeçip kıtaya hapsedilmeyi kabul edecek, ya Kıbrıs’tan çekilip federal düzeni kabul edecek ya da bunlara direnecek. Bunlara direnmek için prensiplere ihtiyacınız var. Türkiye’nin bu yüzden Rusya ile düşmanlık değil, karşılıklı çıkar ve insanlığa fayda prensibi temelinde işbirliğini geliştirmesi lazım. Türkiye ve Rusya’nın, ‘kural temelli dünya’ denilerek İsrail’in yaptığı gibi soykırımlara karşı çıkacak cephede buluşması gerekir. Türkiye’nin BRICS’e yaptığı başvuru çok kıymetlidir. Türkiye mutlak surette Anglosakson emperyalizme karşı duracak cephede yer almalıdır değilse o cephe Türkiye’yi de silip süpürecektir.”

‘BRICS sayesinde Anglosakson emperyalizmine karşı bir denge var artık’

Türkiye’nin BRICS’e duyduğu ilginin Batılı devletleri rahatsız ettiğini kaydeden Cem Gürdeniz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kazan’daki zirveye katıldığı gün TUSAŞ’a terör saldırısı gerçekleştirilmesine dikkat çekti. BRICS’in Anglosakson emperyalizmine karşı kuvvetli bir denge oluşturduğunun altını çizen Emekli Tümamiral Gürdeniz, İsrail’e yardımını sürdüren ABD’nin “kurala dayalı dünya düzeni” kavramını yerle bir ettiğini belirtti:

“TUSAŞ saldırısı nedeniyle Türkiye’de de gereken etkiyi gösteremedi BRICS zirvesi. Kamuoyu haklı olarak Kahramankazan’daki terör saldırısına odaklandı. Bunu bilerek yaptılar. Türk halkı görsün karşımızdaki cepheyi. 21. Yüzyılın ilk çeyreği bitti. Yirmi beş yılı geride bıraktık. Elde bu var. En azından arsız Anglosakson emperyalizmine karşı bir denge oluştu. Adına ne derseniz deyin bir denge var; karşı bir güç var artık. 1990’lardan itibaren bu yoktu. Tam bir çiftlikti. Önüne gelen yere girip istedikleri rejimi değiştiriyorlardı. Bizim ülkemizde FETÖ’cülere kumpas kurdurdular, FETÖ darbesi yaptılar. İstedikleri ihaleleri istedikleri firmalara verdiler.

Şimdi karşı denge oluştu. Bu çok önemli. İlk defa jeopolitik ile jeo-ekonominin bir arada olduğunu görüyoruz. Rusya ve Çin, denizlerden kıtaya itilemeyeceklerini söyleyip meydan okuyorlar. Ukrayna’yı, Güney Çin Denizi’ni görüyorsunuz. Anglosaksonlar için en kötü durum şu: Dünya tarihinde ilk kez, bundan bir ay evvel, St. Petersburg’dan kalkan bir konteyner gemisi, 8 bin mili aşarak Şanghay Limanı’na geldi. 16 knot süratle, hiçbir şekilde durmadan ve buzkıran gemisi kullanmadan bu seyahati tamamladılar. Bu Türkiye’de gündeme gelmedi bile fakat bu dünya deniz ticaretinde ve deniz jeopolitiğinde bir devrim oldu. İlk defa Anglosaksonların kontrol edemediği bir deniz alanında, deniz ulaştırma rotası oluşturuldu. Her türlü imkanla bu rota çalışmaya başladı.

BRICS’te küresel güneyi temsil eden Hindistan, dünyanın en büyük ekonomisini temsil eden Çin, dünyanın en büyük nükleer cephaneliğini elde tutan ve Batı’yı Ukrayna’da yenen Rusya, bir araya gelerek ‘Buraya kadar. Karşı dengeyi oluşturduk’ dediler. Modi ve Şi Çinping BRICS zirvesi öncesi oturup sınır antlaşması imzalıyor. Bundan daha güzel bir haber olabilir mi insanlık için? Bu konjonktürde olamaz. Nasıl ki Roma İmparatorluğu gerilerken her yerde savaşlar çıkarttıysa, gerileyen şimdiki hegemon için de yaşananları hazmetmek kolay değil. Zor bir sürece giriyoruz. ABD seçimlerine kadar İsrail’in ne yapacağı hala belli değil. İsrail bana göre şu anda Netanyahu yüzünden hayatının en büyük kumarını oynadı ve bence kaybetti. Netanyahu kaybederken Amerika da kaybetti. Artık ABD oyun kuramaz. Amerika’nın güven verici bir özelliği kalmadı. Soykırıma onay veren bir devlet konumuna geldiler. Kural temelli dünya düzeni kavramını da yerle bir ettiler. Kural falan kalmadı. Bunu tek ben demiyorum. Amerika’da Jeffrey Sachs gibi birçok düşünür de bunu söylüyor. Amerika’da neoconlar ve siyonist zioconlar, ABD dış politikasını İsrail çıkarları ile örtüştürme tuzağındalar ve Amerikalılar da bunun artık farkında olmalı.”

Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала