EKSEN

‘Türkiye’nin küresel güney yöneliminin Pekin tarafından desteklendiğini söyleyebiliriz’

Gökhun Göçmen'e göre küresel güneyi bir araya getiren olgu, küresel ekonomideki payları ve üretim oranları kadar temsil edilme talepleri. BRICS'in bu sebeple küresel güneyi bir araya getirdiğini kaydeden Göçmen, Türkiye'nin yöneliminin de Pekin'den destek bulduğunu ifade etti.
Sitede oku
BRICS 2024 Kazan liderler zirvesi sonuç bildirisinde, Filistin’den Suriye’ye kadar çeşitli mesajlar yer aldı.
Filistin’de iki devletli çözüme vurgu yapan BRICS ülkeleri, diğer yandan Kızıldeniz’deki krizin asıl sebebinin de tartışılması gerektiğini savundu. İsrail’in Lübnan’da çağrı cihazları ile yaptığı saldırıyı “terör eylemi” olarak tanımlayan BRICS devletleri, bölge için ateşkes çağrısında bulundu.
Öte yandan BRICS bildirisinde yer alan “Suriye’deki yabancı askeri varlık kabul edilemez” ifadesi de tartışmalara sebep oldu. Kimileri bu ifadenin Türk askerlerini kastettiği değerlendirmesinde bulunurken, bazı uzmanlar da metnin bütünü ele alındığında ABD’nin işaret edildiğini kaydetti.
BRICS’te öne çıkan bir diğer konu ise, QR kod ile ödeme yapılabilen BRICS Pay sisteminin demo kartları oldu. SWIFT gibi bir uluslararası ödeme sistemi inşasının, gönüllü BRICS ülkeleri için Batı yaptırımlarından uzak bir ticaret olanağı sağlayacağı belirtildi.
Öte yandan BRICS, “ortak üye” formatını ortaya koydu. Türkiye, Endonezya, Cezayir, Belarus, Küba, Bolivya, Malezya, Özbekistan, Kazakistan, Vietnam, Nijerya ve Uganda, "ortak devlet" statüsünde BRICS işbirliği çatısına davet edildi. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, ortak devletlerin BRICS'e tam üye olmayacağını fakat her türlü faaliyete katılabileceklerini açıkladı.
Küresel güney kavramını, BRICS bildirisindeki uluslararası mesajları, ortak üye modelini ve BRICS Pay sisteminin önemini, gazeteci ve yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.
‘Küresel güney ülkeleri, ürettikleri kadar uluslararası sistemde temsil edilmek istiyor’
Küresel güneyin, geleneksel anlamda Batı dışında kalan ve kimi dönemlerde “üçüncü dünya ülkesi” olarak tabir edilen devletler tarafından oluşturulduğunu açıklayan Gökhun Göçmen, bu ülkelerin artık küresel ekonomide önemli birer aktör olduğunu ifade etti. Gökhun Göçmen’e göre küresel güney ülkeleri, küresel ekonomideki ve üretimdeki payları oranında uluslararası sistemde temsil edilmeyi talep ediyor:

“Küresel güney kavramı artık sık tartışılmaya başlandı. Uluslararası ilişkilerde güç dengesi değiştikçe, küresel güneyi daha fazla gündemimize aldık. Almanlar da almış. Der Spiegel’de vardı. Küresel güneye taviz verilip verilmeyeceği meselesi tartışıldı. Küresel güney meselesi nedir peki? Coğrafi bir tanımdan bahsetmiyoruz. Haritayı önümüze alıp bakarsak Asya’da Çin, Latin Amerika’da Brezilya var. Bunlar birbirine benzemeyen ülkeler. Latin Amerika’nın en büyük demokrasisi Brezilya, komünist Çin var. Rusya var. Yeni üyelerle birlikte teokratik yönetim olan İran var. BAE var, uzun dönem İran’a şüpheyle yaklaştı. Hindistan ve Çin örneği de var. Bir şekilde ihtilaflı ülkeler var.

Fakat bu ülkelerin sorunlardan öte büyük bir ortak paydası var. O da küresel güney dediğimiz olay. Bu ülkeler bağımsızlıklarını savaşarak kazanmış. Gelişmekte olan ülkeler. Eskiden Bağlantısızlar Bloku olarak adlandıranlar vardı. 3. Dünya ülkeleri denildi. Eski Marksist deyimle ‘ezilen uluslar’ da dendi. Bunlar artık küresel güney oldu. Bu ülkeler, ‘Ürettiğimiz kadar yönetimde yer almak istiyoruz’ diyor. Der Spiegel’in de tartışması bu. Bu devletler, dünyadaki en büyük on petrol üreticisinden dört tanesini bünyesinde barındırıyor ve dünya ham petrolünün yüzde 45’ini üretiyor. Satın alma paritesi G7’yi geçmeye başladı. İlerleyen zamanlarda örneğin 2030’lara kadar, ‘zenginler kulübü’ olarak bilinen G7’yi diğer alanlarda da geride bırakacaklar. Nüfus olarak dünyanın çoğunluğuna ev sahipliği yapıyorlar. Değerli maden ve tahıl üretimi de buralarda gerçekleşiyor. Fakat bir sorun var. Bu ülkeler ürettiği kadar yönetimde yer almıyor. İşte küresel güney ülkelerini bir araya getiren ortak payda bu. 2009’da kurulan BRICS’in, ilk günden bugüne dek ‘beş benzemezi bir araya getirdiği’ ve dağılacağı öngörülüyordu. Fakat küresel güneyin iddiası o kadar güçlü ki bu ülkeler ayrılmak istemiyor.

Aksine, içinde yer aldıkları platformu daha da kurumsallaştırmak istiyorlar ve uluslararası değiştirmek istiyorlar. Biz de bu dönüşümü izlediğimiz gibi dönüşüme katılmak isteyen ülkeler arasında yer alıyoruz. Rusya’nın açıklamasına göre kırka yakın ülke BRICS’e katılmak için başvuruda bulunmuş durumda. Türkiye de bu ülkelerden birisi. 2024 Kazan zirvesini bu yüzden çok kutupluluğa giden süreç içerisinde incelemek lazım. Küresel Güney ülkeleri, uluslararası anlamda nasıl bir reform istiyor? Bunu takip ettik. Kurumsallaşmasını da takip ettik. Siyasi mesajlar var. Bilinenin aksine BRICS bir ekonomik platform olsa da siyasi izdüşümleri de var. Suriye’den Yemen’e, Lübnan’dan Ukrayna’ya kadar birçok başlıkta siyasi mesajlar verdiler. En önemli mesajlardan birisi çok kutupluluktu. Bildirinin başlığı da zaten ‘Daha Adil Bir Kalkınma ve Adalet İçin Çok Taraflılığı Güçlendirmek’ oldu. Çok taraflılığın, çok kutupluluğun tanımı da belirtiliyor ve BRICS ülkeleri, ‘uluslararası düzen, bu yeni gerçekliğe göre yeniden inşa edilmelidir’ diyor. Yani ürettikleri kadar yönetimde yer almak istiyorlar.”

‘BRICS, mevcut sistemlerde reformu ve tıkanma noktalarında alternatif çözümleri savunuyor’

BRICS’in uluslararası kurumlarda reformu savunduğunu ifade eden Gökhun Göçmen’e göre, sistemin tıkandığı noktalarda BRICS alternatif çözüm önerileri ve formüller öne sürüyor:
“Burada tartışılması gereken iki husus var. Bu dönüşüm nasıl olacak? Kamuoyunda iki görüş var. Birincisi, Batı ile uyumlu hareket ediyor. Diğer görüş de Batı’ya alternatif yaratılacağı, devrimle Batı sisteminin kaldırılıp yeni bir küresel güney sistemi inşa edileceğini söylüyor. Bildiriye bakarsak ikisinin ortasında bir yol tercih edildiğini görüyoruz. Yani bu ne demek? Batı dışı ülkeler bir araya geldi. Doğrudur. BRICS, Batı dışı bir platform. Fakat BM, IMF, Dünya Bankası gibi Batılı kurumların da merkezinde yer aldığı sistemi dönüştürebildiği kadar dönüştürmek; yani kendi reformlarıyla bu kurumları ilerletmek ve tıkandığı noktada alternatifler sunmak istiyor. Uluslararası kurumların reformlarını ilerletmek nedir? Örneğin BM’nin merkezi rolünü BRICS de kabul ediyor. Fakat BM’nin sekretarya ve Güvenlik Konseyi dahil olmak üzere aldığı çeşitli kararlar var. Aslında bütün uluslararası toplum, Batılı toplum dahil, BM içerisinde reformları destekliyor. BRICS de reform kararını desteklediğini belirtiyor ve BMGK’nın yeni güncel gerçekliğe göre güncellenmesini, sekretaryanın düzenlenmesini öne sürüyor. IMF meselesi de çok tartışılıyor. IMF’nin kotaları güncelleme ile ilgili bir kararı vardı. O kotaları artık nüfusa, üretime ve cinsiyete göre çeşitli şekillerde değişitireceğini belirtmişti. Küresel güney de reformların tamamlanmasını desteklediğini ifade ediyor. Dünya Bankası’nda da durum bu. Uluslararası toplumda Batılı ve Batı dışı aktörlerin üzerinde uzlaştığı noktaların derinleştirilmesi isteniyor ancak bunun yapılamayacağı çeşitli noktalarda da BRICS’in alternatifler inşa ettiğini görüyoruz. Burada en çok öne çıkan BRICS Pay gibi ödeme sistemleri.”

‘ABD, finansal sistemi dış politikanın aracı haline getiriyor’

ABD’nin ve Batı’nın SWIFT ödeme sistemi ile devletleri baskı altına aldığını ve finansal yaptırımlar uyguladığını anımsatan Gökhun Göçmen, bu sebeple SWIFT’in reform edilemeyeceğini, fakat alternatif ödeme sistemleri geliştirilebileceğini kaydetti. Göçmen’e göre BRICS Bridge, BRICS Pay ödeme sistemleri ve yerel parayla ticaretin teşvik edilmesi, Batı yaptırımlarına karşı inşa edilen çözümler arasında yer alıyor:

“Yani uluslararası toplum, küresel güneyin lehine olacak şekilde karar aldıysa mesela BM’de reform gibi; BRICS’e dahil olmayan birçok Batılı ülkenin de söylediği gibi reform olacaksa desteklenebilir. Burada önemli olan, reformun nasıl olacağı. ABD bile ‘BMGK’da reform yapalım, benim istediğim ülkeler katılsın ama veto hakları olmasın’ diyor. Onların da bir planı var. Ama küresel güney ülkeleri, reform kararı alındıysa birlikte yürümeyi savunuyor. Hatta çoğu zaman küresel güney, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulmuş düzenin sadık takipçileri olduklarını da belirtiyor. Örneğin Çin’den bakalım. Serbest ticaret konusunda Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarına uyma konusunda Çin’in daha sıkı bir takipçi olduğunu görüyoruz.

Aslında 1945 sonrası sürece diğer tarafın dönmesi çağrısı var. BRICS ülkeleri tamamen Batı karşıtı veya Batılı devletlerin inşa ettiği sistemi tamamen dinamitleme çabasında değil. Aksine reform arzulanıyor. Ama tabii ödeme ve finans sistemlerine gelince işin rengi değişiyor zira burada ABD, finansal sistemi dış politikanın aracı haline getiriyor. Dolar egemenliği ve uluslararası ödemeler sistemi üzerindeki baskıyla bunu yapıyor. Baskıyı SWIFT üzerinden yapıyor. SWIFT, bankalar arasında bir mesajlaşma gibi. Bir bankadan bir diğerine gidecek tüm transferlerin bilgileri, ABD ve Batı’nın kurduğu SWIFT üzerinden denetleniyor. Kimi zaman buradan şirketleri tespit edip yaptırım uygularken, kimi zaman da bazı devletlerin küresel ticaretten soyutlanması için o devleti SWIFT’ten çıkartıyor.

Ukrayna harekatından sonra Rusya, SWIFT sisteminden çıkartıldı. İran’a da SWIFT üzerinden baskı yapılıyor. İlerleyen günlerde Batı ile ihtilafı artacak ülkelere de sopayı sallayabilirler. O yüzden burada reform söz konusu olamıyor çünkü ABD için dış politikanın vazgeçilmez cezalandırma enstrümanı bu ödeme sistemleri. Bir diğer enstrüman da dolara dayalı ticaret ve manipülasyon. BRICS ülkeleri bir süredir bu konuda çalışıyor. Yerel paralarla ödeme, kendilerine ait bir bankacılık yani SWIFT benzeri bir sistem üzerinde çalışıyorlar. Bunu kurumsallaştırma niyetindeler.

Rusya’da tanıtılan BRICS BRIDGE, BRICS Pay vs. tanıtıldı. Bunlar, yerel paralarla ticareti kolaylaştıracak. Çok daha hızlı olacak. Yuandan rubleye, rupiden yuana paralar çok kolaylıkla çevrilebiliyor. Fakat muhabir bankacılık sistemi çok daha farklı. Bundan başka bir sistem tercih ettiğiniz anda ABD, SWIFT’ten çıkartabilir. Bu yüzden Batılı ülkelerle ticaret yapan Çin, Hindistan gibi ülkeler bu meseleye daha temkinli yaklaşıyor. Bu nasıl daha kurumsal ve uluslararası hale getirilebilir diye tartışıyorlar. BRICS bildirisinde de bunu görüyoruz. Bağlayıcı bir karar yok. Gönüllülük esasına dayalı olarak yerel parayla ticaret ve muhabir bankacılık ağları tavsiye ediliyor. Ülkeler bunu kullanacak diye bir dayatma yok. Bir yıl boyunca BRICS üyelerinin maliye bakanları ve merkez bankası yetkilileri çalışma yapacak ve rapor hazırlayacak. Bu da BRICS’in finansal kurumsallaşması açısından önemli.”

‘Ortak ülke modelini ara durak olarak kabul edebiliriz’

BILD’in “Hindistan vetosu” haberinin gerçeği yansıtmadığını kaydeden Gökhun Göçmen, Alman gazetesinin kaynak gösterdiği Türk uzmanın da böyle bir beyanda bulunmadığını aktardı. Türkiye’nin Putin’in tarif ettiği “ortak ülkeler” çatısı altında davetiye aldığını belirten Göçmen, BRICS çatısı altında çalışmak için önemli bir basamak olan ortak ülke formülünün esasında bir “ara durak” olduğunu ifade etti:

“IMF’nin bir benzeri gibi görünen Yeni Kalkınma Bankası var. Burada da kaldıraç şeklinde yeni bir platform oluşturacaklarını söylediler. Fakat bu platform nasıl çalışacak, nasıl hizmet verecek bu konularda detaylı açıklamalar yok. Yeni ülkeler de katılacak. ‘Ortak ülke’ modeli teşvik edilecek, bu modelden bahsedildi. Haberleri görünce ben de gülümsedim. Toplantının gündemi önceden belirliydi. BRICS’in genişlemesi söz konusu değildi. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, toplantı öncesinde genişleme olmayacağını söylemişti. Ama bakıyoruz Alman basınına. Almanlar, Türkiye’nin BRICS süreciyle yakından ilgili. BILD bir haber yaptı, ‘Hindistan Türkiye’yi veto etti’ dedi. Olmayan oylamanın vetosu nasıl olacak o belli değil. İşin garip tarafı bu bilgiyi de bir Türk uzmana dayandırıyorlar. Yetkili değil, resmi birisi değil. Adını vermeyeceğim bir düşünce kuruluşundaki bir uzmanı kaynak gösterdiler. Adamcağız da ‘Ben böyle bir şey söylemedim, manipüle edildi açıklamalarım’ dedi sosyal medyadan. Yoktu böyle bir şey. BRICS ülkeleri de genişlemeyi gündemlerine almadıklarını söyledi.

Ama BRICS ülkeleri de irade beyanında bulunan ülkelerle elbette etkileşim içinde olacak. Türkiye’nin başvurusu ilk ortaya çıktığındaki sürece bakalım. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Çin’e gitmişti haziran ayında. Orada bir açıklama yapmıştı. Ardından Putin’in danışmanı Uşakov, Türkiye’nin irade beyanına değindi. Ardından Kremlin Sözcüsü Peskov, ‘Türkiye ile farklı platformlarda, farklı ortaklıklarla BRICS çatısı altında çalışmak istiyoruz’ dedi. Bu doğrudan Türkiye’nin BRICS üyesi olacağı anlamına gelmiyor fakat bir ara formül üzerinde çalışmak istediklerini bize gösterdi. Tıpkı diğer ortak ülkeler gibi. Putin, ortak ülkeler listesinin hazırlandığını ve karşı tarafa gönderileceğini söyledi. Bu ülkeler de kabul ederse, ortaklık sistemi hayata geçecek. Bildiride de ortaklık modeli olduğu söyleniyor. Modelin desteklendiği söyleniyor. Bu modeli ara durak olarak kabul edebiliriz. BRICS üyeleri ve ortak adaylar arasında bir ara durak olacak. Taraflar birbirini tanıyacak. BRICS’in kabul edilme süreci, karşı ülkelere görev listesiyle gitmiyor. Daha ziyade bir anlama ve irade ortaklığı üzerinden şekillenen bir süreç var. Dolayısıyla süreç içerisinde taraflar birbirini çok daha iyi anlayacaktır. Ödeme sistemleri, uluslararası krizler gibi meselelerde nasıl ortaklık yapılabileceğini görmek için bu sistem ortaya kondu. Putin, bunu duyurdu fakat bildiride yer almıyor.”

‘Türkiye’nin küresel güney yöneliminin Pekin tarafından desteklendiğini söyleyebiliriz’

Çin lideri Şi Çinping’in Türkiye’yi ziyaret edeceğine yönelik Türk yetkililerin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların önemli olduğu değerlendirmesinde bulunan Gökhun Göçmen, Çin devlet başkanı statüsünde son ziyaretin 2015’te G20 için yapıldığını hatırlattı. Göçmen’e göre Çin liderinin Türkiye’yi ziyaret etmesi, Türkiye-BRICS ilişkilerinin geldiği nokta açısından da kritik olacak:
“Merak ettiğimiz sorulardan birisi, ortaklık statüsü içerisinde ülkelerin hak ve statüleri ne olacak? Örneğin Yeni Kalkınma Bankası’ndan bu ortak ülkeler daha rahat mı faydalanabilecek? Çeşitli haklar verilecek mi? Muhakkak söz hakkı verilecektir ve sorumluluklar da olacaktır. Türkiye’nin meselesi esas olarak bu şekilde. ‘Türkiye’nin burnu sürtündü, geri geldi. Beklediğini alamadı’ diyenler var. Bunlar kesinlikle doğru değil. Aksine Türkiye, irade beyanında bulunmuştu. Zirvede gayet üst düzey bir şekilde karşılandı Cumhurbaşkanı Erdoğan. Ortaklık statüsünde de Türkiye’nin adı rahat bir şekilde geçiyor. Öte yandan ikili görüşmeler de oldu. Çin lideri Şi Çinping’in Türkiye’ye geleceğini öğrendik. Türkiye’nin uzun zamandır arzuladığı bir meseleydi bu. Çin tarafı bu konuda açıklama yapmadı ama uzunca bir süredir Türkiye’nin bunu arzuladığını biliyoruz. Bakanlık düzeyinde karşılıklı ziyaretler oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu liderler düzeyinde taçlandırmak istiyor. Mevlüt Çavuşoğlu zamanından beri Çin lideri Şi’nin Türkiye’ye gelişi talep ediliyor. Zannediyorum ki ilk ve son ziyaret 2015’teydi. O da G20 zirvesi içindi. Dolayısıyla adını koymasak da iki ülkenin arasında bir şey vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan gitmişti ama Şi gelmemişti. Şi, Ortadoğu ülkelerini gezdi, Avrupa çıkarması yaptı. Şimdi Türkiye’nin küresel güney yöneliminin Pekin tarafından desteklendiğini söyleyebiliriz. Şi’nin ziyareti bunu taçlandırabilir. Türkiye gitti ve istediklerinin bir kısmını aldı. Ama tamamını aldı mı bilemiyoruz. Türkiye’den BRICS irade beyanı sürecinde net beyanlar duymadık. Rusya’dan aldık haberleri. Türkiye bir NATO üyesi olarak küresel güneye yönelim gösteriyor. Bu, siyaset bilimcilerin çok dikkatle takip ettiği bir nokta. ABD’nin büyükelçisi, ‘Türkiye BRICS’e üye olmasın’ diye açıklama yapmıştı. Çin ve Rusya da dikkate alıyordur mutlaka.”

‘ABD’nin işaret edildiğine şüphe yok’

BRICS bildirisindeki Suriye mesajını yorumlayan Göçmen, “yabancı askeri varlık” ifadesinin Türkiye’yi değil, ABD’yi işaret ettiği değerlendirmesinde bulundu:
“Suriye ile ilgili ilginç bir nokta var. BRICS bildirisinde, ‘Suriye’de bulunan yabancı askeri varlık illegaldir. Kınıyoruz. Bu askeri varlık, bölgesel savaş riskini artırıyor’ ifadesi geçiyor. Bu cümle okununca kaşlar kalktı bir anda. Kimi işaret etmek istiyor olabilirler? ABD’nin adı geçmiyor. Suriye’nin ve bazı ülkelerin de Türk askeri varlığın böyle tanımladığını düşününce çeşitli tartışmalar oldu. Türkiye’nin işaret edilip edilmediği merak edildi. Ben aslında buna pek ihtimal vermiyorum. Bildiride ‘askeri varlıklar’ değil, tekil bir ‘askeri varlık’ ifadesi geçiyor. Dolayısıyla ABD’nin işaret edildiğine şüphe yok. Bölgesel savaş riskine atıf var, bunun hemen ardından Filistin meselesine ve Husilere değiniliyor. ABD’nin işaret edildiğine şüphe yok. Bir de Türkiye zirveye davet edildi, güzel bir şekilde ağırlandı. Böyle bir zirvenin ardından Türkiye’nin ardından ağır bir ifade kullanılması beklenmez tabii. Bu mesele hassas bir mesele olduğu için bildiride Türkiye’yi de işaret ederek, bu askeri varlığın Türkiye’nin de güvenlik kaygılarına sebep olduğu ifade edilebilirdi. Neticede ABD’ye bir gönderme varsa, Türkiye’nin de endişeleri anımsatılabilirdi. Üstü kapalı şekilde ABD işaret ediliyor. Bildirinin hiçbir yerinde ABD’yi doğrudan hedef alan kötü bir ifade yok. Ona özellikle dikkat etmişler. Çünkü Rusya gibi cephede doğrudan Batı ile savaş ülkeler gibi, Hindistan gibi Batı’yı ürkütmek istemeyen ülkeler de var. Brezilya var, seçimlerle denklem değişebilir. BRICS ülkeleri de kendi içerisinde o dengeyi korumak için oldukça dikkatli davranıyor. Bir de BRICS ülkeleri, yeni bir soğuk savaş başlatacak, kamplaşmaya gidecek bir yapılanmaya gitmek istemiyor.”

‘Filistin için iki devletli çözüm vurgusu var’

BRICS bildirisindeki uluslararası mesajlara değinen Gökhun Göçmen, İsrail’in kınanmasının ve Filistin’de iki devletli çözüm vurgusunun önemine değindi. Göçmen’e göre BRICS üyeleri, Ukrayna konusunda ortak mesaj yayınlamadı:
“Filistin için iki devletli çözüm vurgusu var, 1967 sınırları ve başkenti Doğu Kudüs olan müstakil bir Filistin devleti destekleniyor. Lübnan meselesine geçelim. İsrail, çağrı cihazları üzerinden bir saldırı yapmıştı. Bu saldırı terörist bir eylem olarak nitelendiriliyor. İsrail bu eylemi yaptığını kabul etmedi ama arkasında İsrail’in olduğu su götürmez bir gerçek. Lübnan’ın egemenliğine yapılan vurguyu önemli vuruyorum. İran meselesine gelelim. İsrail ve İran arasındaki saldırıların ilk başlangıç noktası neydi? İsrail’in, Suriye’de İran diplomatik misyonunu vurmasıydı. Bu saldırı kınandı. Ardından İran’ın füzeli operasyonlarından bahsedilmiyor. İsrail’in kendini savunma hakkından da bahsedilmiyor. Yani İsrail’e dair tek bir olumlu ifade dahi yok. Batı Şeria, Gazze ve Lübnan’daki tüm yıkımdan İsrail sorumlu tutuluyor. Batılılar gibi Hamas dahil edilmiyor. Bu çok önemli. Yemen için, Babülmendep’ten gemilerin güvenli geçiş hakkına sahip olduğu belirtiliyor fakat bu tablonun ortaya çıkmasına sebep olan nedenlerin araştırılması gerektiği söyleniyor. Ukrayna meselesinde ise BRICS ülkelerinin ulusal pozisyonlarına sahip olduğu belirtiliyor. Yani her BRICS üyesinin kendi pozisyonu olabileceği fakat her türlü barış çabasının memnuniyetle karşılandığı ifade ediliyor.”
Yorum yaz