'İkna edici değil'
Bugün ciddi bir hazırlığın ardından devreye sokulduğu belli olan yeni sürecin iç politika ve dolayısıyla Anayasa kadar önemli bir boyutu bölgeseldir. Dikkatle baktığımızda Türkiye’nin dış politikası çok büyük hızla ve bir kez daha Suriye ve İran’la karşı karşıya gelişe doğru gitmektedir.
Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan savaşında İsrail ile birlikte Azerbaycan’a yardım ettiği, bugün de Azerbaycan’ın İsrail’le giderek derinleşen bir ekonomik-askeri işbirliği içinde olduğu açıktır. Türkiye’nin bu işbirliğinin dışında olduğuna dair hiçbir belirti yoktur. Dolayısıyla AKP’nin İsrail karşıtı söylemi bizim için bir noktadan sonra özel bir anlam ifade etmemektedir.
'Türkiye daha Amerikancı bir çizgiye yerleşmeye başlamıştır'
Dediğimiz gibi, resmi açıklamalar bir anlam ifade etmiyor. Erdoğan BRICS için gidiyor, Kazan’da Putin’le görüşecek ama ondan önce Mehmet Şimşek ABD’ye yollandı ve G20’de kredi ve yatırım peşinde koşacak, dünyanın en önemli finans kuruluşlarına güven vermek için toplantılar düzenleyecek. Erdoğan’ın yolculuğu mu, Şimşek’in mesaisi mi belirleyici? Hastanelerdeki korku filmini çeviren kâr hırsıdır. Türk dış politikasını belirleyen de budur. Çok açık ki, Türkiye uzun bir süredir Moskova ve Vaşington arasında oluşan manevra alanını terk etmeye ve daha Amerikancı bir çizgiye yerleşmeye başlamıştır.
Bir açıdan 2009’a geri dönüyoruz. Yeni-Osmanlıcılığın ikinci sürümüdür bu. Piyasacı, Amerikancı, dinci bir yönelimi “yerli ve milli” diye yutturmayı deneyecekler. Türkiye’de ekonominin yeniden yapılandırılması adı altında bütün yükü emekçilerin çektiği ağır bir dönemi “iç cepheyi güçlendiriyoruz”la geçiştirecekler.