‘Batı dünyasının burun kıvıran tavrının sebebi, Batı dışında hiçbir şeyin önemli olmayacağı varsayımından geliyor’
‘Ukrayna krizi sonrası dünyadaki ülkeler, Batı’ya karşı hareket edebilme özgürlüğünü hissetti’
“Batılıların bunu önemsemiyormuş gibi görünmesini anlayışla karşılamak lazım. Bunun içinde psikolojik travma da var. Batı’ya rağmen bu ülkeler bir araya geliyor. İlk önce Batı’ya kafa tutma eğilimi içinde olan ülkeler; mesela Çin, Rusya, hatta yine Batı’ya kafa tutma potansiyeli olan Hindistan ve Brezilya bir araya geldi. Sonra Güney Afrika da buraya katıldı. Bu da kendi içinde anlaşılır bir durumdu. Bu ülkeler zaten Batı’ya karşı farklı sebeplerle tavır içindeydi, bir araya gelmeleri de beklenen bir şeydi.
Fakat bu Ukrayna savaşı ile birlikte o kadar hızlı gelişmeler oldu ki… Batı, o savaşı başlatmak suretiyle çok kutupluluğun tüm taşlarını çok hızlı bir şekilde döşemiş oldu. Çünkü, Batı'nın savaşı başlatırken ortaya koyduğu varsayımların hiçbirisi doğru çıkmadı. ‘Rusya dize getirilecek, finansal olarak perişan edilecek, askeri olarak savaş alanında büyük bir yenilgiye uğrayacak, halk Kremlin’i basıp Putin’i indirecek. Putin savaş suçlusu olarak yargılanacak’ dediler. O dönem İskandinav ülkelerinin düşünce kuruluşları ve hatta bazı siyasileri dahi, Avrupa’nın güvenliği ve geleceği açısından Rusya’nın parçalara ayrılmasından bahsediyordu. Şimdi bu varsayımların hiçbirinin doğru çıkmayacağı anlaşıldığı andan itibaren, bütün dünyada bir kaynaşma oldu.
Bu kaynaşmanın belirleyici faktörü ise, Batı’ya karşı hareket edebilme özgürlüğünün ülkeler tarafından hissedilebilmesi oldu. Bütün ülkelerin dış politikada stratejik otonomisi oluştu. Afrika, Avrasya, Latin Amerika, Ortadoğu ülkeleri vs. bunu hissetti. İsrail de Gazze’de yaptığı soykırımla birlikte Batı’nın bütün değerlerini denize döktü. Hepsinin yalan ve uyduruk şeyler olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine Batı’nın elindeki en önemli ahlaki argüman da kaybedilmiş oldu. Çin ve Rusya gibi öncül BRICS ülkelerinin kıymeti, diğer devletler tarafından daha iyi anlaşıldı. Şimdi BRICS’te bir sıklet merkezi oluşuyor. Bu, BM’ye bir alternatif değil. Bölgesel bir örgüt de değil. Ama bütün dünyanın katılacağı, evrensel bir örgüt de değil.”
‘On yıl sonra hepimiz inşallah BRICS konusunda bugün atılan adımların ne kadar tarihi olduğunu teyit etmiş olacağız’
“Batı’nın gücünün dengelenmesi açısından atılan adımlardan birisi BRICS Pay ödeme sistemi. Batı’nın gücünü dengelemek için atılan adımlarda da ülkelerin cesur olabilmeleri çok önemliydi. Bütün bunlar oldu şu anda. BRICS hızla yoluna devam edecek gibi görünüyor. Giderek büyüyecek. Daha önemli bir platforma dönüşmemesi için önünde hiçbir engel yok. Öte yandan BRICS, oraya katılan ülkeler açısından alternatif ticaret alanlarının ve ekonomik yatırımların konuşulacağı bir platform. Dış ticarette ABD dolarının rezerv para olarak kullanımından çıkartılması veya yerinin düşürülmesi yönünde de çabalar var. Bu, Amerika’nın bilhassa uluslararası ticaretteki gücünü önemli ölçüde zayıflatacaktır. Bu tür kararlar BRICS toplantılarından çıkacak şeyler ve çıkmaması için de hiçbir sebep yok.
Amerika artık son hamlelerini yapıyor. Şirketler bazında çalışıyor, bankalar bazında çalışıyor, tehditler yapıyor. Kredi verilemeyeceğini, belli yöntemlerle belli şirketlere ödeme yapılamayacağını söylüyor. Bunların da sonunun gelmesi yönünde birtakım hareketler BRICS içinde gelişecektir. En önemli şey bu. Amerika’nın da bu olup bitenler karşısında yapabileceği pek bir şey yok. Bu konuda en azından Trump’ın bir tezi var. Donald Trump, ‘ABD dolarını kendi dış ticaret sisteminden dışlayan tüm ülkelere, ABD’ye ihraç ettikleri mallarda yüzde 100 gümrük vergisi uygulayacağım’ diyor. Çünkü bu, kendi şirketleri ve halkı üzerinde nasıl olumsuzluklar yaratacağı hesap edilmeden söylenmiş bir şey. Öte yandan ABD derin devletinin uzantıları yani Kamala Harris gibi gruplarla hareket edenlerin bir tezi de yok. Eskiden tezleri şuydu: ‘Bu konuda baş kaldıran ve bir şey yapmaya çalışan tüm ülkelere karşı demokratikleştirme ve silah kullanma’. Şimdi bunu da kolay kolay yapamazlar. On yıl sonra çok farklı bir dünyadan bahsediyor olacağız. İşte on yıl sonra hepimiz inşallah BRICS konusunda bugün atılan adımların ne kadar tarihi olduğunu teyit etmiş olacağız.”
‘Türkiye’nin BRICS başvurusu doğru ama yetkililerin açıklamaları hatalı’
‘Pazarlık yapmayı isteyen bir tutum var. Bu, devletlerin inandırıcılığını azaltır’
“Ben, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden bile bazılarının yakın bir gelecekte BRICS’in kapısına geleceğini, hem AB hem NATO üyesi olarak devam edebileceklerini düşünüyorum. Burada birtakım imkanlar var. Avrupalı ülkelerin ‘biz neden faydalanmayalım’ diyeceğini düşünüyorum. Ülkelerin dış politikasının çok taraflı olması gereken bir dönemdeyiz. Çok kutuplu bir dünyadayız. Bunu savunmak lazım. Öbür türlü ‘ABD bana karşı PKK/YPG’yi desteliyor. Kıbrıs’ta karşımda duruyor. Ben de gidip Rusya ile ilişkilerimi canlı tutmaya çalışıyorum’ anlamına gelecek. Amerika bunları yapmasa ne olacaktı? Rusya koskoca bir devlet. Fırsatlar elde edebileceğimiz bir komşu. Üstelik 2. Dünya Savaşı’nın sonlarındaki Sovyet tehdidi de artık hiç yok. Amerika ile ilişkilerimiz iyi diye, tüm bu fırsat ve imkanlardan kendimizi uzak mı tutacaktık? Çin ile ilişki kurmayacak mıydık? Böyle olur mu?
Burada anlatılması gereken şey, çok kutupluluk üzerine inşa edilen bir dış politikanın ifadesi olmalı. Fakat bunu yapmıyorlar. Demek ki kafalarında şu var: Çok kutupluluğu anlamaktan, onun üzerine vizyoner bir politika inşa etmekten ziyade pazarlık yapmak istiyorlar. Bu doğru bir şey değil. Çok fazla zorlandığı zaman da bunun hiçbir inandırıcılığı kalmaz. Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini ‘normalleştirmek istiyormuş’ gibi davranması örneğin. Kimse de inanmaz. Siz her şeyi herkesle pazarlığa açıyorsunuz. BRICS’teki ülkelere gidip pazarlık yapıyorsunuz. Halbuki pazarlıklar kendiliğinden olmalı. Pazarlık olmadan da elde edilen fırsatlar vardır. Devletler birbiriyle işbirliğinin kendilerine ne katacağını aşağı yukarı bilir, siz de öyle hareket edersiniz. Bunlar cıvık pazarlığa dönüşürse ülkenin inandırıcılığı kaybolur. Yakın zamanda bu riskleri ilk defa görmeye başladım.”