Ülkemizde e-ticaret daha da fazla olabilirdi. Merkezi konumda bir ülkemiz var. Birçok geçiş güzergahının üstündeyiz. Düşünün öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, bütün Asya’dan Avrupa’ya giden enerji hatları, ticaret yollarının geçtiği bir güzergahın üstündeyiz.
E-ticaretin iki kolu
Normal e-ticaret siteleri var. Bunlar genelde bir şirketin ya da bir şahısın kontrolü altında olan, kendi ürettikleri ürünleri ya da kendi tedarik ettikleri ürünleri sattıkları siteler. Bir de bunun yanında bütün dünyada sayıları çok fazla olmasa da pazar yerleri var.
'E-ticaret hem döviz kazandırıyor hem de ürününüzü başka ülkelere tanıtma imkanı veriyor'
Şöyle düşünün, bir ürün üretiyorsunuz, eski ticaret sisteminde bir dükkan tutardınız, merkezi konumda olması, bulunduğu lokasyon, bölgenin nüfus oranı size avantaj ya da dezavantaj getirirdi. O ürünü sadece o bölgeden geçen kişilere satabilirdiniz. Etki alanınız dükkanınızın bulunduğu alan olurdu. Daha sonra alışveriş merkezleri çıktı. İnsanların birçok ürüne ulaşabileceği büyük binalar yaptılar. Bu binaların içinde yüzlerce bina açtılar. Tüketiciler bu AVM’lere gidince birçok ihtiyaçlarını giderdiler. E-ticaretin doğmaya başladığı zamanlarda e-ticaret siteleri ortaya çıktı. Bunlar da dükkanlarındaki ürünleri bulundukları coğrafyadan daha geniş bir alana yayabilme imkanı buldular. Pazar yerleri de bu sınırları önce ülke geneline daha sonra uluslararası alanda çevre ülkelere açma imkanı sundu. Gana’dan da Rusya’dan da baktığınızda Türkiye’deki o ürünü bulabiliyorsunuz. Alışveriş merkezlerinin e-ticarete uyumlanmış hali de pazar yerleri oldu. Roma’da oturan bir kişi Türkiye’den tarhana alabiliyor. Türk ürününü Roma’da oturan bir kişiye ulaştırabiliyorsunuz. Bu hem döviz kazandırıyor hem de ürününüzü başka ülkelere tanıtma imkanı veriyor.