YENİ ŞEYLER REHBERİ

Alper Gezeravcı'nın uzayda gerçekleştirdiği deneyde son durum: Hedef kansersiz uzun yaşam

Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi, Transgenik Hücre Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Cihan Taştan, Serhat Ayan’la Yeni Şeyler Rehberi’ne konuk oldu. Dr. Taştan, ilk Türk astronot Alper Gezeravcı’nın genetik deneyinin geldiği aşamadan bahsetti.
Sitede oku
Dr. Cihan Taştan, Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın gerçekleştirdiği MESSAGE deneyi ile düşük yer çekimli veya yerçekimsiz ortamda genetik değişimin hastalıklara karşı etkisini araştırdıklarını belirtti:
“Özellikle 2024’ü sürekli heyecanlı olarak geçirmeye başladık. Hem ilk astronotumuz Alper Gezeravcı hem de ikinci astronotumuz Tuva Cihangir Atasever olmak üzere uzayda görevler icra ettik. Birinci misyonumuzda 440 kilometre yukarıdaki Uluslararası Uzay İstasyonu’nda toplam 18 günlük bir bilim görevi gerçekleştirildi. İkincisi ise geçtiğimiz ay gerçekleştirildi. Bu defa da 90 kilometre yukarıda, yörünge altı uçuşu bilimsel araştırma misyonumuz oldu. Türkiye olarak iki ayrı uzay misyonu gerçekleştirdik. Birinci uzay görevinde sadece sağlık alanında değil aynı zamanda biyoloji, medikal tıp ve özellikle TÜBİTAK’ın çok iyi geliştirdiği, yeni mekik motorları üretiminde kullanılabilecek teknikler ve materyaller üzerinde deneyler gerçekleştirildi. Alper Gezeravcı, bu 18 günlük süre içerisinde toplam 13 farklı proje gerçekleştirdi. Alper Gezeravcı’nın görevi, bu kısa süre zarfında 13 projenin her adımını yapacak şekilde planlandı. Kurumlarımıza ve üniversitelerimize gelerek eğitimler aldı. Bunlardan birisi de bizim mikro-gravity (yerçekimi) ilişkili genetik ismini taktığımız MESSAGE bilim misyonuydu. Burada hedeflediğimiz şey de yerçekimsiz ortamda insanların kanserden kurtulmasını sağlayabilecek bir keşifti. Veya yerçekimsiz ortamda insanların daha uzun yaşayıp yaşamayacağı yönünde çeşitli bilim kurgu soruları vardı. Tabii çok kurgu da diyemeyiz zira bilimsel olarak bunların ipuçları, NASA’da yıllar boyunca yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştı.”
Bilim görevi için uçuş öncesi bir defa ve uçuş sonrası farklı zaman dilimlerinde toplam üç defa kan örneği alındığını hatırlatan Dr. Cihan Taştan, insanların kansere yakalanmadan uzun ömürlü yaşayabilmesinde uzay ortamının önemini vurguladı:
“Biz de MESSAGE bilim misyonu olarak üç astronotun farklı zamanlarda kan örneklerini topladık. Uçuş öncesi, istasyonda dört, yedi ve onuncu günlerinde olmak üzere dört farklı zamanda kan örneklerini topladık. Bunu yapabilmek için hem Alper Gezeravcı hem de diğer astronotlar çeşitli kan örnekleri aldı. Bu örnekler -80 derecedeki dolaplarda muhafaza edildi. Örnekleri bize sağ salim getirdiler. Geçen süre içerisinde yaptığımız çalışmalar bizim için de heyecan verici bir noktaya vardı hücreden genetik profile kadar. Özellikle uzay ortamında aktifleşen veya pasifleşen genleri keşfedip yeni bir kanser tedavisi veya hastalıklara karşı yeni bir savunma mekanizması keşfetmeyi hedefliyoruz. Bu, sadece hastalıklara karşı bir tedavi değil aynı zamanda yaşlanmayı geciktirici faktörler olan telomer enzim aktivitelerini de inceledik. 140 yaşına kadar gidebilmeyi telomer uzunluğu belirliyor. Bu tip uzunlukların uzayda artabildiğini, kansere yakalanmadan daha uzun yaşanabileceğini NASA çalışmalarındaki ipuçlarından biliyorduk. Bu çalışmaları üç astronot üzerinde de analiz ediyoruz. Sadece kısa süreli uzay misyonlarında dahi astronotların daha uzun yaşayıp yaşamadığını ve patojenlere karşı daha kuvvetli olup olmadığını MESSAGE bilim misyonu kapsamında araştırıyoruz.”
Nobel ödüllü CRISPR gen mühendisliği yöntemine başvurduklarının altını çizen Dr. Taştan, NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’nın taramalar ile yetindiğini fakat Türk bilim insanlarının uzay ortamındaki genetik değişimden faydalanarak deneyler gerçekleştirdiğini belirtti:
“Biz özellikle NASA’nın yapmadığı başka bir yola girmeye başladık. 2020 yılında Nobel Ödülü kazanan CRISPR gen mühendisliği teknolojisini kullanıyoruz. Uzayda farklı hastalık ve durumlarda tespit ettiğimiz 700 farklı genin nasıl değiştiğini araştırıyoruz. Şimdi de dünyada sağlıklı insanlar üzerinde CRISPR teknolojisini kullanarak, bu kez bu genleri modifiye ederek, uzaya gitmeden uzayda yaşıyormuş gibi yeni hücreler geliştiriyoruz. Bu hücrelerin kansere ve diğer hastalıklara karşı pozitif etkilerini görüyoruz. Gerek NASA gerekse Avrupa Uzay Ajansı bunların taramalarını yapmaya odaklanmıştı. Biz, Türkiye Uzay Ajansı ile birlikte sadece tarama yapmıyoruz. Bu fonksiyonları genetik mühendislikle birleştirerek, uygulanabilir bir tedavi şeklinde ilerletiyoruz. Astronotlar orada sadece denek olarak bulunmadı. Aynı zamanda deneyler de gerçekleştirdiler. Genetik analizleri bu defa üçüncü uzay misyonumuzda inşallah uzayda gerçekleştireceğiz. Buradaki verilerle oluşturacağımız yeni nesil hücreler, uzayımsı ortamda yaşayabilecek hücreleri bu defa üçüncü uzay görevinde doğrudan uzayda test etme imkanı bulacağız.”
Görevin kısa vadeli hedefinin kanser ve yaşlanmayı geciktirici çözümler bulmak olduğunu ifade eden Dr. Cihan Taştan, diğer yandan orta vadede uzun süreli uzay görevleri için doğru astronot seçimi için de doğru adımlar atılmasını sağlayacak teknikler geliştireceklerini söyledi. Diğer yandan Dr. Cihan Taştan, Türk bilim ekibi olarak İtalya’da düzenlenecek 75. Uluslararası Astronomi Kongresi’nde MESSAGE bilim göreviyle Türkiye’yi temsil edeceklerini açıkladı:
“Bilim misyonumuzun orta vadeli ilk amacı bu genetik ifadelerden, daha uzun uzay seyahatleri için doğru astronotlarımızı kendi genetik testlerimizle belirlemek. İleride Mars’ta veya başka yerlerde koloni kuracak astronotları belirlerken örneğin yalnız kaldıklarında depresyona girmemeleri önemli. Bilim kurgu filmlerinde yalnız kalan ve depresyona giren astronotlar birbirlerine zarar veriyordu. Gen ifadelerinin tümünü çıkardık ve bu soruların cevaplarını da arıyoruz. Kısa vadeli amacımız hastalıklara karşı yerçekimsiz ortamın yeni genlerini keşfetmekti. Diğer taraftan bu genlerden biyo-belirteç belirleyip, psikolojik açıdan daha uzun yaşayabilecek, daha sağlıklı astronotları seçerek daha uzun uzay misyonlarında daha doğru astronotları seçmeyi hedefliyoruz. Bu sonuçlar çok ilgi çekici olacak ki bilim görevimizin ilk sonuçlarını ekim ayında İtalya’nın Milano şehrinde gerçekleşecek 75. Uluslararası Astronomi Kongresi’nde sunum olarak sunacağız. Türkiye’nin uzay politikalarını orada savunabileceğiz ve ‘Biz de burada varız’ diyebileceğiz.”
Kısa vadede elde edilen sonuçların şaşırtıcı olduğuna dikkat çeken Dr. Taştan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Uygulamamıza kadar ben de 440 kilometre yukarıda bulunmanın genler üzerinde bir haftalık süreç içerisinde bu kadar etkili olup olamayacağını sordum. Gerçekten aldığımız sonuçlar, istatistiksel olarak anlamlı oldu ve o etkiyi göstererek bizi şaşırttı. Zaten Alper Gezeravcı’nın fizyolojik değişimlerini canlı yayınlarından gözlemleyebiliyorduk. Bunun genetik ifadeye yansıyabileceğini tahmin ediyorduk. Bunu, laboratuvar ortamında görmek bizi heyecanlandırdı. Hep ‘Aslında kimse uzaya çıkmıyor, bunlar film seti’ diyenler olur. Biz, uzaya çıktığımızı bir bakıma genetik çalışmalarla da kanıtlamış olduk. Bu da işin bir bakıma ironisi oldu.”
Yorum yaz