Karadeniz bir mücadele arenasıdır. Avrasya devletleri açısından bu bölge kesinlikle kapatılması gerekiyor ki, yalnızca Avrasyalı güçler tarafından kendi kurallarına göre kullanılabilsin. ABD içinse oradaki askeri varlık çok önemli. Unutmayalım ki bu denize sadece Kırım ve sadece Türkiye’nin değil, diğer NATO ülkelerinin de kıyısı var, dolayısıyla burada anlaşmazlık, baskı ve mücadele için muazzam bir alan bulunuyor. Ve bu mücadele oldukça uzun sürecek.
Türkiye NATO için tam bir sıkıntı noktasıdır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan şu ana kadar gerçek çok vektörlülüğü herkesten daha iyi oynamayı başardı. O çeşitli hamleler kullanıyor ve ülkesinin çıkarları doğrultusunda düşündüğünü söyleyebiliyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, kendisi ve dolayısıyla Türkiye için NATO’yu eleştirebilecek bir konuma getirdi, fakat aynı zamanda NATO, Türkiye’siz yapamaz. Şu ana kadar bu durum Türkiye’ye şans getirdi, gelecekte şansının ne kadar açık olacağını göreceğiz. Türkiye’nin bir noktada (‘tarafını seçmek’ demek istemiyorum) net ve kesin bir pozisyon almak zorunda kalacağı olasılığını göz ardı etmiyorum.
Genel olarak bir kez daha vurguluyorum. Evet, Türkiye bir merkez ama sadece bir gaz merkezi değil, Avrasya ile dünyanın geri kalanı arasında bir köprüdür. Şu ana kadar Erdoğan tüm telleri çalarak, kendini ve aynı zamanda her türlü hareket özgürlüğünü koruyarak harika bir iş çıkardı. Dolayısıyla şimdilik Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye ve onun Montrö gibi sözleşmelere yönelik tutumu sarsılmaz. Ancak bu sarsılmazlık tamamen zaptedilemez bir kale niteliğinde değil, daha ziyade ABD baskısına karşı manevra kabiliyeti yüksek bir savunmadır ve bu, Ankara’nın sürekli olarak güç sarf etmesini gerektiriyor.