‘Birçok silah, İHA, füze, savaş gemisi, denizaltı üretebilen İran’ın…’
“İran gibi bir ülkede cumhurbaşkanının vefatıyla ilgili birçok yoruma değinmek istemem. Bir şantajın, kumpasın, sabotajın sonucunda helikopterin düşürülmüş olma ihtimali iddiası var. Ülke içinde çok farklı kuvvetler arasında mevcut olduğu iddia edilen çatışmalar sebebiyle helikopterin düştüğü yönünde birçok yorum duydum. Aklıselim davranalım. İlk önce İran’ın bir sorumluluğu var. O da ölen veya öldürülen cumhurbaşkanlarının vefatıyla ilgili ayrıntılı bilgi sunarak kamuoyunu tatmin etmektir. Cumhurbaşkanı dahil devletin ileri gelenlerinin vefat ettiği bu kaza sonrası İran’ın resmi açıklamalarına bakarsak bu hadisenin teknik arızanın ve doğal koşulların etkili olduğu elim bir kaza olarak taktim ettiler. İşin bu tarafına inanmakla mükellefiz. Aksi ispatlanıncaya kadar böyle.
Bu ölümün sonuçları ne olacak? Bu konuda ister İran-ABD, İran-Körfez, İran-Türkiye, İran-Pakistan ilişkileri yahut İran’ın çok etkili olduğu Irak, Suriye, Yemen, Lübnan, Filistin gibi sahalardaki gidişatın nasıl etkileneceği konuşulabilir. İran-İsrail ilişkilerinin hangi boyuta evrileceği de önemli bir konu. Fakat kazayla ilgili doğrudan İsrail, ABD veya başka devletlerin parmağı olabileceği ihtimalini veya üzerinde durulan İran’daki siyasi güç dengeleri çatışması sonucu bu kazanın gerçekleştiği ihtimalini, önümüzdeki dönem İran politikalarında bir ihtimal görebiliriz. Bunu ancak ileride daha doğru analiz edebiliriz. ABD’den alınmış olan bu eski helikopterdeki eksik parçaların, hassas cihazların, elektronik parçaların durumunu, yoğun sis bölgesinden geçecek helikopterin uyarılması için gereken teknolojilerin neden verilmediği yahut İran’ın bunları neden üretemediği konuları da önemli. Birçok silah, İHA, füze, savaş gemisi, denizaltı üretebilen İran’ın böyle bir teknolojiyle donatılmış bir helikopteri neden üretemediği de çok önemlidir.”
‘Biz, İran politikalarının nasıl şekilleneceğini konuşmalıyız’
‘Dini liderlik müesses nizamda kilit konumdadır’
‘1979’dan günümüze ‘tunç yasası’ tabir edebileceğimiz prensiplerden taviz verilmediğini görmekteyiz’
“İster teokratik-bürokratik, ister demokratik, ister başka türlü: İran’da mevcut olan bu farklı kuvvetlerin ve onların temsil ettiği şahısların tümüne uygun olan kişilerin cumhurbaşkanlığı makamına uygun görüldükleri ve seçimlerde başarılı olduklarını görmekteyiz. Rafsancani'yi örnek verelim. Ahmedinejad’ı, Ruhani’yi örnek olarak verelim. Mesela Ahmedinejad, çok farklı bir kişilikti. Mütevazı giyimiyle, halk arabasıyla seyahat etmesi, VIP olan şeyleri reddetmesi ile bilinirdi. Yurtdışı seyahatlerinde ama özellik ABD’ye giderken yanına İran asıllı Yahudi parlamenterleri götürürdü. Fakat aynı Ahmedinejad, 2018’de ev hapsine mahkum edildi. Hasan Ruhani 2 defa İran cumhurbaşkanı seçildi. Üçüncü defa aday olmak istedi ama dini lider makamı buna izin vermedi.
Bunlar arasındaki siyasi, ekonomik, toplumsal ve dış siyaset politikalarına bakarsak önemli farklılıklar görebiliriz. Pratikte bu şahsiyetlerin farklı çalıştığını görebilmekteyiz. Fakat bu farklı çalışma, dünyanın tüm devletlerinde mevcuttur. Bir konuyla ilgili her devlette farklı taleplerin ve yöntemlerin olması doğaldır. Bunu İran’da da gördük. Ama İran’da 1979’dan günümüze kadar sabit olan, ‘tunç yasası’ olarak tabir edebileceğimiz prensiplerden taviz verilmediğini görebilmekteyiz.”
‘İran müesses nizamı sabit ilişkilerinden taviz vermez, Batı ile pragmatik tavrı sürdürür’
‘Trump sürprizlerle dolu bir insan’
‘İran, iddiaların aksine Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de çatışmaların devamından yana değil’
“Biden döneminde İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi için adımlar atıldı. Suudi Arabistan’ı buna kazanabilmek için İran ile bir araya getirip barıştırmak zorunda kaldılar. Çünkü Suudilerin İsrail ile barış yaşayabilmesi için İsrail’in yerine getirmesi gereken sorumluluklar var. Eğer bunlar yerine getirilecek ve bölgede yumuşama yaşanacaksa, Suudi Arabistan bu yönde adım atacağını fakat aynı zamanda geleneksel olarak hasım oldukları bilinen İran ile de normalleşmeleri gerektiği sinyalini verdi. Bu normalleşme sayesinde aslında Bahreyn’de mevcut olan Şii nüfusla ilgili sorunların ve Suudi Arabistan-Yemen arasındaki sorunların çözülebileceği düşünüldü. Bunun sonucunda Körfez’de yumuşama olabileceği düşünüldü. Suudi Arabistan’ın özellikle BAE-Katar ile yaşadığı rekabet göz önünde bulundurulursa Suudiler, daha etkili bir devlet olabileceklerini düşündü. Suudi Arabistan bu sebeple hem İsrail hem de İran ile normalleşmeyi kabul etmişti. Fakat Filistin’de yaşanan elim hadiseden sonra Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmeyi rafa kaldırmak zorunda kalmıştır.
İran’da gelecek dönemde hükümet olacak yapının bu geleneksel politikaları devam ettireceği, Filistin’de barış planı bulunursa İran’ın katkı sağlayacağını düşünüyorum. İran, iddiaların aksine Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de çatışmaların devamından yana değil. Aslında İran, Türkiye ile, Azerbaycan ile, Suudi Arabistan ile iyi ilişkilerin, bölgede yumuşama için de önemli olduğunun farkında. İran’ın Çin ile münasebetine bakarsak, Çin’in bölgede ekonomik çıkarlarını koruyup sürdürebilmesi için bölgesel yumuşama önemli. İran’ın, Çin’in kaygılarını da dikkate alarak bölgede önümüzdeki dönemde normalleşme taraftarı ve yandaşı olacağını söylemek mümkün.”
‘Gazze’de yaşanan vahşet ve bu vahşetin uluslararası arenadaki yankıları büyük’
“Amerika Birleşik Devletleri, özellikle İsrail ile ilgili konularda toplantıları kapalı, özel, birebir yapar. Çok farklı kuvvetlerin dahli olmadan süreci yönetmek ister ABD. Bunu 1991 Madrid Konferansı’nda, 1993 Oslo Görüşmeleri’nde, 1995 2. Oslo Görüşmeleri’nde gördük. Fazla katılımın, birçok nüfuzlu ülkenin işin içinde olması hem ABD hem de İsrail’i rahatsız etmektir. Bu talebi zaten İsrail, ABD’ye ulaştırdı. Yani Filistin ile bir çözüm olacaksa, bunun İsrail, Filistin ve ABD arasında olmasını, belki birkaç Avrupa devletinin katılabileceğini söylediler. Böylece ağırlıklarını daha kolay ortaya koyabileceklerini düşünüyorlar. Fakat dünya artık böyle değil. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu, İsrailli yetkililer ve Hamas yetkilileri konusunda yakalama kararı çıkartma çabaları var. Gazze’de yaşanan vahşet ve bu vahşetin uluslararası arenadaki yankıları büyük. Bütün Avrupa, Amerika ve dünyada toplumların bu soruna neşter atılması ve kökten çözülmesi yönünde talebi var. Bu talepler oldukça yüksek sesli. İrlanda, Norveç gibi ülkeler topa girdi. Birçok ülke BM kararlarına uygun olarak iki devletli çözümü arzuluyor.
Bu gelişmeler, ABD-İsrail denklemini bozmaktadır. Artık bu mesele bu iki devletin özel sorunu olmaktan çıkmıştır. Uluslararası bir mesele olmuştur. Bu meseleyi artık ancak uluslararası bir konferansla çözebiliriz. Bu kararlar resmi olmalı. BM kararları uygulanmalı. Bu yerine getirilmeli. Zaten Filistin için alternatif bir çözüm kalmamıştır. Netanyahu’nun siyasi ömrünün, uluslararası itibarının sıfır noktasında olduğunu biliyoruz. On binlerce İsrailli vatandaşın protesto yaptığı ifade edilmektedir. Çok bariz bir şekilde İsrail ana muhalefet partisi protestolara katıldı. Bunlar hasıl olduğu takdirde İsrail de İsrail vatandaşları da rahatlayacaktır. Barışın olabilmesi için büyük bir fırsat yakalanmış olacaktır. Eğer bu değerlendirilmez ve savaş politikaları sürdürülürse, bölge ve dünya geneli huzuru kaybedebilir. Çok daha büyük bir savaşın sorumluluğu altına girebilir dünya.”