‘Refah operasyonu ilerlerse Mısır ve İsrail arasındaki barış anlaşması tehlikeye düşebilir’
Hediye Levent’e göre, BM Genel Kurulu’ndaki Filistin’le ilgili son karar dahil uluslararası gelişmeler Filistin davasının sahiplenilmesine işaret ediyor. Ancak ABD’nin hukuki statüyü bloke etme riskine işaret eden Levent, İsrail’in Gazze’nin yanı sıra Batı Şeria’da da ileride kurulacak devletin demografik yapısını önleyici hamlelerine dikkat çekti.
Sitede okuİsrail yönetimi, ABD dahil uluslararası toplumun tepkilerine aldırmadan Gazze Şeridi’nin güneyinde Mısır sınırındaki Refah bölgesine kara operasyonunu ‘sessiz ve derinden’ hayata geçirmeye başladı. Henüz topyekün bir büyük kara saldırısına girişilmezken, Mısır’la sınır kapısı ele geçirildi ve Refah’ın doğu bölgelerinden adım adım ilerleme sürüyor.
İsrail yönetimi Gazze operasyonları eşliğinde Filistin devletini kabullenmeyeceğini açıkça dile getirirken, BM Genel Kurulu, 10 Mayıs Cuma günü Filistin’e BM üyeliği ve ilave haklar içeren karar tasarısını ezici bir çoğunlukla onayladı. 9 maddeden oluşan kararda, BM Güvenlik Konseyi'ne Filistin'in BM'ye kabulü konusunu yeniden gözden geçirmesini tavsiyesinin yanı sıra 'istisnai bir temelde ve emsal teşkil etmeksizin' BM Genel Kurulu'nda daimi bir üyenin sahip olduğu bir dizi usulen hakkın tanınmasını içeriyor. Esasen ‘gözlemci’ statasünü değiştirmeyen karar 143 üyenin lehte oyuyla kabul edildi. ABD’nin başını çektiği 9 ülke karşı oy kullanırken, 25 ülke çekimser kaldı. Karar Genel Kurul’da alkışlarla karşılanırken, İsrail’in BM Daimi Temsilcisi Gilad Erdan, belgeyi yanında getirdiği öğütücüde parçaladı.
Genel Kurul kararı uluslararası eğilimleri yansıtırken, Güvenlik Konseyi’nde ABD vetosuna uğrama riski büyük. Diğer yandan AB dış politika şefi Josep Borrell, bir dizi AB üyesi ülkenin Filistin’i devlet olarak tanımaya hazırlandığını dile getiriyor.
Filistin başlığı altında dünya örgütündeki gelişmeler ve sahadaki durumu Ortadoğu uzmanı gazeteci ve yazar Hediye Levent ile konuştuk.
‘BM’de tam üyelik statüsü ABD ve İsrail’e baskı olur ancak ABD vetosu engeli var’
Hediye Levent’e göre, BM Genel Kurul’unda Filistin’in statüsünü yükseltme tasarısının ezici çoğulukla kabul edilmesine rağmen ABD vetosu Güvenlik Konseyi onayı için büyük bir engel. Levent, Filistin davasının uluslararası planda öne çıkmasına karşın, İsrail’in demografik yapıyı değiştirecek girişimlerine işaret etti:
“BM’deki tasarı elbette Filistinliler açısından olumlu bir gelişme ama öte yandan Ortadoğu’da büyük bir heyecanla karşılandığını söyleyemeyiz. Çünkü BM’de Filistin yönetiminin tam üyeliği yönündeki sürece ABD dahil çeşitli ülkeler engel olmaya devam ediyor. BM’deki bu son tasarının kabul edilmesi elbette Filistinlileri daha görünür kılacaktır ama Güvenlik Konseyi’ne tekrar Filistin yönetiminin tam üyelik meselesi gelince, ABD’nin veto hakkını kullanıp kullanmayacağı hala belirsiz. Kaldı ki Filistin yönetiminin hedefi tam üyelik. Filistin yönetimi başta olmak üzere Filistin yanlısı taraflar, tüm dünyaya ‘Filistin devletini tanıyın’ diye çağrılar yapmaya devam ediyor. Daha Filistin devleti kurulmadan bu tanıma çağrılarının bazı ülkelerde karşılık bulduğunu biliyoruz.
Peki bu ne işe yarayacak? Filistin devletinin kurulması yönünde İsrail ve ABD’ye bir baskı olabilir. Ama şöyle bir gerçek de var: Son gelişmeler ve Gazze’ye yönelik vahşi saldırılar, Filistin meselesinin bütün dünyadaki görünürlüğü artırdı. Filistin devletinin kurulması yönündeki çağrılar arttı. Sahadaki somut duruma bakarsak eğer, Filistin devletini kuracak demografik yapının İsrail tarafından bozulduğunu ve azaltılmaya çalışıldığını görüyoruz.”
‘İsrail Gazze’nin dışında Batı Şeria’daki demografik dengeyi de bozmaya çalışıyor’
İsrail’in Filistin davasının uluslararası arenada kazandığı meşruiyeti sahadaki adımlarla etkisiz kılmayı hedeflendiğini söyleyen Levent, Gazzelilerin Sina’ya sürülmesinin yanı sıra Batı Şeria’da yerleşimcilerin saldırıları eşliğinde yaşanan gelişmelere atıf yaptı:
“Bütün dünya Gazze’yi konuşuyor fakat Batı Şeria’ya yönelik çok sert abluka devam ediyor. Batı Şeria’da Filistinlilerin yaşadığı mahallelerin arasına Yahudi yerleşimciler konuşlandırılıyor. Dolayısıyla Filistin devleti nereye kurulacak? Bu mesele İsrail’in karşısına geldiği zaman İsrail, demografiyi ve Filistinlilerin yaşadığı toprakları öne sürerek buna oranla hak verilebileceğini söyleyerek meseleyi kilitleyebilir. İsrail’in 7 Ekim’deki Hamas saldırısını, Filistin davasından arındırılmış, Filistin nüfusunun seyreltildiği bir İsrail’in inşası sürecine çevirdiğini söyleyebiliriz. İsrail yönetiminden sesler de geliyor. Hiçbir şekilde iki devletli çözümü kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. Gazze nüfusunun doğrudan Sina Çölü’ne sürülmeye çalışıldığı bir süreç var orada. İsrail’in niyetinin sadece Hamas ile mücadele veya rehineleri geri getirmek olmadığını söylemek mümkün. Filistin nüfusunu seyreltmeye çalışıyorlar. Filistin devletinin inşası için gerekli olan toprak ve nüfus yapısını daha hızlı bir şekilde bozmaya çalışıyorlar. Zaten 7 Ekim öncesi tabloya bakınca denge İsrail lehine iken, 7 Ekim’den sonraki süreçte bu dengenin İsrail lehine daha da arttığını söylemek mümkün. Bunu da gözden kaçırmamak gerekiyor.
Gerçekçi olmak istersek bütün devletler iki devletli çözümden bahsediyor. Fakat bu bağımsız Filistin devleti nerede kurulacak? Kudüs İsrail işgali altında. Geçtiğimiz günlerde Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın bir açıklaması vardı. ‘Gazze’den sonra İsrail, yönünü Batı Şeria’ya çevirecek. Bundan korkuyorum’ dedi. Gazze düştükten sonra yahut düşerse, İsrail’in ikinci hedefi Batı Şeria olacak. 7 Ekim’deki Hamas saldırısı da İsrail açısından Filistin sorununun ‘çözüldüğü’ bir süreç olacak eğer bu gerçekleşirse.”
‘Mısır ve İsrail arasındaki barış anlaşması tehlikeye düşebilir’
Levent, Gazze’de dar bir alana sıkışıp kalmış Filistinlilerle ilgili olası gelişmelerin İsrail ve Mısır arasında askeri gerilim riskini de güçlendirdiği görüşünde:
“İsrail Refah’a yönelik henüz büyük çaplı bir kara saldırısına başlamadı. Hava saldırısı aylardır sürüyor. Refah çevresine tanklar yerleştirildiğini ve hava harekatlarının sıklığının arttığını biliyoruz. İsrail’in özellikle Hamas’a yönelik baskıyı artırmayı hedeflediğini söyleyebiliriz. Yani Hamas pes etsin, elindeki rehineleri versin istiyor. Hamas ise geri adım atacakmış gibi durmuyor. Hamas’ın elindeki tek kart rehineler kartı. Burada İsrail ile ilgili asıl konuşulması gereken Mısır meselesi. Çünkü Refah Sınır Kapısı, Mısır’ın Sina Çölü’ne açılıyor. Halihazırda Mısır tarafı, 100 bin Gazzeli’nin Mısır’a kaçacağı senaryoları üzerinden hazırlıklara başladı. Bölgedeki Arap aşiretleri ile görüştüler. Kahire’den yetkililer geldi. Yerel Arap-Bedevi aşiretlerinden yaklaşık 10 bin kişilik güvenlik birimi oluşturmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Mısır tarafı başka bir noktaya dikkat çekiyor ve ‘Eğer İsrail ile Mısır arasındaki sınırda bulunan Selahaddin koridoruna İsrail tarafı girmeye kalkarsa, İsrail ile Mısır arasındaki barış anlaşması çöker’ diyor. Dolayısıyla burada İsrail ile Mısır arasında savaş durumu da söz konusu olabilir. Diğer yandan Refah’a dönük kara harekatı gerçekleşirse, Mısır’ın çok iyimser şekilde 100 bin kişiye yönelik senaryo yaptığını söyleyebiliriz fakat çok daha fazla kişi Mısır’a kaçmaya çalışabilir. Mısır’ın korkularından birisi, Gazzeliler ile birlikte kaçabilecek Hamas üyelerinin Mısır’daki kampları askeri kamplara dönüştürmesi ve oralardan İsrail’e saldırı yapılması. Böyle olursa Mısır ve İsrail arasındaki barış anlaşması tehlikeye düşebilir.”
‘Refah’a yönelik kara saldırısı çok büyük bir olasılık’
ABD’nin dahi İsrail’e sözünü geçiremediğini hatırlatan Hediye Levent, İsrail’in Refah’a kapsamlı kara harekatının gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti:
“Refah’a yönelik kara saldırısı, oradaki yüz binlerce insanın nereye gideceği sorusuyla başlıyor. 2 Milyon insan çok küçük bir yere sıkışıp kalmış durumda. Birleşmiş Milletler, 300 bine yakın insanın Gazze’nin diğer bölgelerine kaçtığını söylüyor. Fakat İsrail de Refah’a yönelik saldırıdan vazgeçecek gibi görünmüyor. ABD de sözünü geçirebilmiş değil. İsrail’in üstünde çok büyük baskılar var fakat İsrail’de aşırı sağcı bir kabinenin olduğunu, ‘Omuz üstünde baş, taş üstünde taş bırakmayalım’ anlayışıyla hareket ettiğini söyleyebiliriz. Toparlayacak olursak, Refah’a yönelik İsrail’in kara saldırısı gerçekleştirmesi çok büyük bir olasılık.”
‘Hiçbir ülke Hamas için ‘mücahit’ veya ‘Kuva-i Milliye’ demez’
Diğer yandan Levent’e göre Arap dünyası, gerek İsrail ile normalleşme arzuları gerekse Filistin meselesini yük olarak görmeleri nedeniyle daha sessiz kalıyor. Ancak Levent, Hamas’ın Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olmasının da Arapların tutumunda etkisine dikkat çekti:
“Arap dünyasının sessizliğinin birden fazla sebebi var. Birincisi, Arap dünyası İsrail ile normalleşme süreci başlatmıştı. Bu normalleşme süreçleri her ne kadar askıya alınmış olsa da çökmesini istemiyorlar. İkincisi, Filistin meselesini ekonomik ve siyasi yük olarak görüyorlar. Üçüncüsü, Filistinli grupların kendi aralarında birleşememeleri ve çok seslilik gibi sebepler var. Dolayısıyla burada Arap ülkeleri açısından şöyle bir soru var: Filistin davasını kim temsil ediyor? Hamas mı Mahmud Abbas mı? Filistin yönetimi tüm dünyada Filistinlilerin meşru temsilcisi olarak kabul ediliyor. Fakat fiiliyata bakarsak, müzakerelerde masanın diğer tarafında Hamas bulunuyor. Özellikle Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Suriye gibi ülkeler açısından Hamas demek Müslüman Kardeşler demek. Dolayısıyla bu sürece Hamas’ı sahiplenerek müdahil olmak istemiyorlar. Mesela hiçbir ülke Hamas’a ‘mücahid’ demez veya ‘kuva-i milliye’ demez. Hiçbir ülke Hamas’ın hamiliğini üstleniyormuş gibi açıklamalarda bulunmaz.”
‘Batı Şeria’da bile Hamas’ın giderek güçlenmeye başladığını söyleyebiliriz’
Filistin yönetiminin tek çatı altında toplanması girişimlerinin sürdüğünü fakat henüz meyvelerini vermediğini aktaran gazeteci Levent, Gazze’nin temsilcisi olarak görülen Hamas’ın, Batı Şeria’da bile etkinliğini artırdığının gözlemlendiğini kaydetti:
“Çeşitli Arap ülkelerinin girişimleri var. Filistin yönetimi de teknokratlardan oluşan bir hükümet kurdu ve yeni bir Başbakan getirildi. Amerika’da bağlantıları olan Muhammed Mustafa Başbakan oldu. Filistin yönetimi de kendisini toparlamaya çalışıyor. Fakat Filistin yönetiminin yetki alanı, Batı Şeria ile sınırlı. Avrupa ülkelerinin Hamas’ı biraz daha meşru görmesinin sebebi bu olabilir. Mahmud Abbas yönetimi, Gazze’den sorumlu değil. Bir de şu aşamada Filistinli gruplar arasında iletişim kurulması, Hamas dahil tek çatı altında toplanması ve Hamas’ın bu çatı altında eritilmesi gibi girişimler var. Ama ne kadar başarılabilir belirsiz. Her ne kadar uluslararası platform açısından Filistinlilerin temsilcisi Filistin yönetimi olsa da, Filistinliler arasında Mahmud Abbas’ın ve Filistin yönetiminin popülerliği ve aldığı destek oldukça düşük. Batı Şeria’da bile Hamas’ın giderek güçlenmeye başladığını söylersek yanlış olmaz.”
‘Türkiye’nin ticaret kısıtlama kararı, İsrail’i sarsmaz’
Türkiye Cumhuriyeti’nin aldığı ticaret kısıtlamaları ve yasaklarına ilişkin kararın İsrail ekonomisine ciddi bir darbe vuramayacağını söyleyen Hediye Levent, İsrailli ithalatçıların muadil ülkeler bulmakta zorluk çekmeyeceği olduğunu belirtti:
“Türkiye’nin ticareti kısıtlama kararının pek etkili olduğunu söyleyemeyiz. İsrail basınında haberler var. Ama Türkiye’den bu açıklamanın yapıldığı gün, İsrail Dışişleri Bakanı talimat verdi. Türkiye’den ithal eden ürünlerin muadil ülkelerden ithal edilmesi istendi. Yani İsrail’e yönelik çok büyük, yaptırım niteliğinde bir karar olmadı bu. İçerik de oldukça belirsiz. Askıya mı alındı? Kısıtlama mı geldi? Daha sonra İsrail duyurdu; İsrail ile iş yapan Türk firmalara, üçüncü limanlar üzerinden ticaret yapma izni verildiği belirtildi. Burada şunu belirtmek lazım: Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacmi İsrail’i sarsacak kadar büyük değil. Muadil ülkeler bulunabilir. Bir de bu karar çok geç geldi. ABD bile Biden ile Netanyahu’nun arasının bozulması pahasına İsrail’e sözünü dinletemiyorken, Türkiye’nin ticaret kısıtlaması açıklamalarının etkili olmasının beklenmesi biraz fazla iyimser.”