EKSEN

‘Türkiye, Körfez ülkelerine ve hatta Mısır’a nazaran çok daha sert bir tepki vermiş durumda’

Dr. Yanarocak’a göre, Ankara’nın ticari ilişkileri kesme kararı İsrail’e zarar veriyor ama 9.5 milyar dolarlık ikili ticaret lehine olduğu için Türkiye’nin de aleyhine. Türkiye’nin İsrail’e karşı Körfez ve Arap ülkelerinden daha sert tavır aldığını belirten Yanarocak, Gazze krizi bitince ticari ilişkilerin eskiye dönmesindeki zorluklara işaret etti
Sitede oku
Gazze savaşı, yedi ay sonra Türkiye-İsrail ilişkileri tarihinde ilk kez Ankara’nın İsrail ile tüm ticari ilişkileri kesmesi kararına yol açtı. Gazze’de ortaya çıkan insani dram karşısında izlenen siyasi çizginin, 31 Mart yerel seçimlerinde iktidar partisinde yaşanan ‘kan kaybında’ etkili olduğu yorumları yapılırken, Türk hükümeti nisan başlarından itibaren kademeli adımlara yöneldi. 9 Nisan’da çimento ve jet yakıtı gibi stratejik malzemelerin de dahil olduğu ihracat yasakları gündeme taşınırken, mayıs başında Gazze’de ateşkes sağlanana kadar her türlü ihracat ve ithalatın durdurulduğu duyuruldu.
İsrail yönetimi Türkiye’nin kararını sert biçimde eleştirdi. 7 Ekim’deki Hamas baskınından sonra siyasi retorik yüksek düzeyde olsa da etkilenmeyen ticaret ilişkilerinde gelinen durum, ticaret fazlası Türkiye’nin lehine olduğundan daha dikkat çekici. Ankara’nın kararının üzerindeki uluslararası baskıların giderek arttığı İsrail’e zarar verdiği belirtilirken, Gazze çatışmasının teskiniyle durumun nasıl tersine çevrileceği de merak konusu.
Gelişmeleri Moşe Dayan Merkezi ve Tel-Aviv Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Hay Eytan Yanarocak ile konuştuk.

‘Köprüleri yaktığımızda, Ankara’ya göre haklı eleştiriler de Kudüs’te yankılanmıyor’

Hay Eytan Yanarocak’a göre, Ankara’nın İsrail ile ticareti kesmek kararı ‘talihsiz’. Halklar arasında iletişimin devamının iki ülke ilişkilerinde köprülerin kurulmasını sağladığını söyleyen Yanarocak, köprüler yakıldığında ‘haklı eleştirilerin’ de etkisi olmadığını belirtti:
“Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Ankara’nın aldığı karar çok talihsiz bir karar oldu. İki ülkenin doğru düzgün, iyi bir şekilde ilişki kurabilmesi için ne lazım? Halklar arasında bir şekilde iletişim kurulması lazım. Karşılıklı uçuşlar, turizm ve ticaret ile olabilir bu. Bu bir şekilde iki ülke arasında bir köprü olur. Bu köprülerin aşkına iki tarafın siyasi iradeleri birbirlerine herhangi bir cümle kurduğu zaman karşı tarafın dinlemesine sebebiyet verebilir. Ancak biz maalesef köprüleri yaktığımızda bu şekilde: maalesef Ankara’ya göre haklı olarak dile getirmekte olduğu kimi eleştiriler, Kudüs’te hiç yankılanmıyor. Kimse bunlardan bahsetmiyor. O yüzden bu karar görüşüme göre kötü oldu. Ben en azından bunu söyleyebilirim: Umarım gerek turizm, gerek ticaret, gerek uçuşlar vs. daha evvelden kanıksadığımız ve değer verdiğimiz bütün bu köprülerin yeniden tesis edileceğine dair umutlarım var. Temenni ediyorum. Umarım ilişkiler tekrar eski rayına döner. Çünkü bu tarz kötüleşmelerin halkların yararına olmadığını düşünüyorum.”

‘İsrail’e zarar verdi mi? Elbette verdi. Ancak hayat bize ne öğretiyor? Herkesin yerini bir başkası doldurabilir’

9,5 milyar dolarlık ikili ticaret hacminde esas parayı kazanan tarafın Türkiye olduğunu belirten Yanarocak, Türkiye’nin ABD ve Çin’in ardından İsrail’e en çok ihracat yapan üçüncü ülke olduğunu belirtti. Dolayısıyla ticari ilişkileri kesmenin en başta Türkiyeli şirketlere zarar verdiğini vurgulayan Yanarocak, İsrail’in de zarar gördüğünü ancak yeni ortaklar bulmasının kaçınılmaz olduğunun altını çizdi. Yanarocak’a göre, asıl soru, Gazze gerilimi teskin olunca durumun eski seviyeye dönmesi ihtimali:

“Ankara’nın aldığı kararlar, İsrail’de nasıl yankılandı? Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirtmiş olduğu gibi 9,5 milyar dolarlık bir ticaret hacminden bahsediyoruz burada. İstatistiklere göre Türkiye’nin İsrail’e yapmakta olduğu ihracat, çok daha yüksek. Yani Türkiye burada çok daha fazla para kazanan taraf. İsrail’den en çok kimyasal madde sektörü ithalat yapıyormuş. Yani İsrail’in bu sektörü en çok Türkiye’ye ihracat yapıyormuş. Burada birkaç önemli nokta var: Mutfak sektörü, demir-çelik sektörü, çimento sektörü vb. var. Bütün bu sektörler vakti zamanında İsrail firmalarıyla uzun süreli taahhütlerin altına girerek anlaşmalar imzalamışlar. Şimdi alınmış olan bu kararın neticesinde bu firmalar Türkiye’de mağdur olan taraf durumuna düştü. Kabul ediyorum, İsrail bu firmaların ürettiklerini teslim alamıyor ancak onlar da paralarını teslim alamıyor. Para kazanamıyorlar. Özellikle İsrail tarafında bu Türkiye’nin kendi kendine vermiş olduğu bir ekonomik zarar olarak değerlendiriliyor.

Peki bu İsrail’e zarar vermedi mi? Elbette zarar verdi. Türkiye, İsrail’e olan yakınlığı neticesinde İsrail’in en çok ithalat yaptığı 3. ülke. ABD ve Çin’den hemen sonra geliyor. Bu neden önemli? Çünkü Türkiye, neredeyse ‘komşu kapısı’ olarak nitelendirebileceğimiz kadar yakındı. Ben diyelim ki bir şirket olarak Türkiye’den ithalat yapmak istiyorum. Telefonumu kapattığım andan itibaren bu malın konteynerlere konulup İsrail’e intikal etmesi, takribi 2-3 günlük bir süreç. Çok kısa sürede siparişin hemen teslimatının yapılabilmesi gibi bir sonuçla karşılaşıyorduk. Bu, İsrail için önemli bir ithalat kapısıydı. Türkiye çok önemli bir tedarikçiydi. Ancak hayat bize ne öğretiyor? Herkesin yerini bir başkası doldurabilir. Yani siz kendinizi bulunmaz Hint kumaşı zannedebilirsiniz ama yarın öbür gün bir başkası aynı pozisyona gelebilir. Peki böylesi bir durumda ne olacak? Belki tarım ürünlerinin daha sonra alınacak bir karar neticesinde İsrail’e ihracatı mümkün olabilecekken, stratejik olarak tabir edebileceğimiz demir-çelik ve çimento gibi kalemlerin tedarikinde eğer İsrail bu süre içerisinde herhangi bir başka ülkeyle anlaşırsa, Türkiye ticaret kısıtlaması kararlarını kaldırsa bile İsrail, Türkiye ile ticaret yapmaya kaldığı yerden devam edecek mi? Bu bir soru işareti. Ben cevabını bilmiyorum. Elbette o gün Türkiye’nin önereceği fiyat, yeni tedarikçinin önereceği fiyat vs. faktörler önemli rol oynayacaktır. Ancak şöyle düşünüyorum; şu anda halihazırda kurulmuş olan ilişkilerin yeniden hayata döndürülebileceğine ben maalesef inanımyorum. Bazı işler maalesef kesintiye uğrayacaktır. Bazı iş insanları başka ülkelerle çalışmaya başlayacaktır.”

‘Biz Türkiye’de Yahudiydik, İsrail’de Türküz’

Yanarocak gelişmelerden iki ülkenin de ortak çıkarlarının zarar gördüğünü söylerken, aklı selimin galip gelmesi umudunu dile getirdi:
“Olan, her iki ülkenin de ortak çıkarlarına oluyor. Ben buna üzülüyorum. Komik ama biz Türkiye’de Yahudiydik, İsrail’de Türküz. Her tarafta diğer ülkenin temsilcisi konumundayız. Burada birçok kişi bize bu gözle bakıyor. Biz de içinde bulunduğumuz bu arka planın verdiği şeyle, her iki ülkenin bir araya gelmesi ve birbirinden istifade etmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Ben çok üzgünüm Türkiye-İsrail ilişkilerinin geldiği noktaya. Umut etmekten başka çaremiz yok. Umarım günü gelince her iki taraf için de aklıselim galip gelir.”

‘Açıkçası bunun insani yardımla değil iç siyasetle daha çok ilgili olduğunu düşünüyorum’

Ankara’nın İsrail’e yönelik önlemlerinde ‘havadan yardım ulaştırılmasına izin verilmemesi’ gerekçesi ortaya konurken, Yanarocak, bu meselenin insani yardımdan ziyade Türkiye’deki iç siyasetle ilgili olduğu görüşünde. Yanarocak, Türkiye’nin Gazze’ye en çok insani yardım ulaştıran ülke olduğunu belirtti:
“Bu savaşın başlangıcından bugüne dek Türk medyasına da yansıdığı gibi Türkiye, Gazze’ye 9 gemi yollayarak insani yardım alanında dünyadaki bütün diğer ülkeleri geride bırakma başarısını gösterdi. Bütün bu yollanan insani yardımlar, Mısır’da bırakılıp Refah üzerinden Gazze’ye ulaştırıldı. Eğer insani yardımın ulaştırılması konusuna eğileceksek, gördüğümüz kadarıyla Türkiye’nin yayınladığı istatistiklere göre insani yardımın gemi yoluyla gerekli kontrolün yapılmasından sonra Gazze’ye ulaştırılmasında bir problem yaşanmadığını gördük. En azından Türk medyasının belirttiğine göre... Sorun nereden koptu? Aynen Türk medyasında gördüğüm kadarıyla, Türk tarafı Gazze’ye insani yardımı kendi uçaklarıyla paraşütler vasıtasıyla indirmek istemesi üzerine İsrail’in müsaade etmediği söyleniyor. Bu haberin ortaya çıkmasının ardından da Türk tarafının kademeli olarak almış olduğu kararlar var. Ben açıkçası bunun iç siyasetle daha çok ilgili olduğunu ve insani yardım ile pek ilgili olmadığını düşünüyorum. Yani 31 Mart seçimlerinin yaratmış olduğu etki ortada. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı yerlerin AKP’den başka partilere geçmesi durumu var. Bana öyle geliyor ki, bu biraz da iç siyasetle alakalı bir durum.”

‘Bu açıklamaları yapan bir ülkenin havadan yardım bırakması konusunda İsrail’de soru işaretleri uyanmış olabilir’

Yanarocak, İsrail hükümetinin Türkiye’nin Gazze’ye havadan insani yardım bırakmasına izin vermemesinde ise Hamas faktörü eşliğinde iki ülke arasında güvensizliğin rol oynamış olabileceğini dile getirdi:
“Maalesef karşılıklı olarak iki ülke arasında bir güvensizlik var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu ‘Hamas terör örgütü değildir, Kuva-i Milliye gibidir’ minvalindeki açıklamalardan sonra, bu açıklamaları yapan bir ülkenin havadan yardım bırakması konusunda İsrail siyasi iradesinde soru işaretleri uyanmış olabilir. Ben onların ne gibi düşüncelerle buna izin vermediğini bilemem. Sadece sonuca bakarım. Sonuç olarak benim çok sevdiğim iki ülke; Türkiye ve İsrail ayrı düşmüş durumda Gazze’deki savaş neticesinde. Yine temennimizi tekrar edelim: Umarım bu günleri de geride bırakabiliriz.”

‘Türkiye, Körfez ülkelerine ve hatta Mısır’a nazaran çok daha sert bir tepki vermiş durumda’

Yanarocak’a göre Gazze’deki çatışmalara rağmen Arap ülkeleri, İbrahim Anlaşmaları’na devam etmek istiyor. Türkiye’nin bütün Arap ülkelerinden çok daha sert bir tavır takındığının altını çizen Yanarocak, bunun en büyük delilinin, İran’ın İsrail’e misillemesi sırasında Arap devletlerinin istihbarat paylaşımı olduğunu belirtti:
“Kıyas yaparsak inanması zor ama evet, şu anda Türkiye, Körfez ülkelerine ve hatta Mısır’a nazaran dahi çok daha sert tepki vermiş durumda. Benim açık kaynaklardan ve içinde bulunduğum üniversite ortamında yapmış olduğum konuşmalarda, İbrahim Anlaşmaları’nın hala oldukça canlı olduğunu ve savaşın atlatılmasından sonra bunun adının konulacağı yönünde çok önemli bir görüş var. Bunu da ben aslında bakarsanız, sahadan birkaç örnek vererek destekleyebilirim. İran’ın İsrail’e karşı düzenlemiş olduğu İHA ve balistik füze saldırısında, Ürdün mesela kendi hava sahasını açarak İsrail’e stratejik derinlik verdi. Daha fazla İran İHA’sının Ürdün semalarında bir şekilde imha edilmesi sağlandı. Aynı şekilde Suudi Arabistan ve emirlikler, istihbarat paylaşımında bulunuldu. Bunları üst üste koyarsanız, İbrahim Anlaşmaları’nın Gazze Savaşı sırasında dahi ayakta olduğunu ve işlediğini gösteriyor.”

‘Bu belki de bir sonraki ABD başkanının masasına gelebilecek kadar uzayabilir’

Biden yönetiminin İsrail’e mühimmat sevkiyatında kısıtlamaya gitme kararını da değerlendiren Hay Eytan Yanarocak, bunun İsrail nezdinde işe yaramayacağını belirtti. Yanarocak, İsrail Savunma Bakanı Gallant’a atfen ‘yaz aylarının sıcak geçeceği’ vurgusunu anımsattı:
“Ben size İsrail perspektifi sunacağım. Buradaki basının bakış açısını sunacağım. Şu anda Joe Biden’ın almış olduğu bu karar neticesinde birçok kişi ve belki Joe Biden’ın kendisi bile şöyle düşünüyor: Savaşın çok daha hızlı bitirilebilmesi için İsrail’e baskı uygulanıyor. Ancak İsrail gazetelerini, radyolarını ve televizyon kanallarını takip ederseniz söylenen çok farklı. İsrailli yorumculara göre Biden’ın mühimmat yollamama kararı yüzünden örneğin 2 hafta sonra bitmesi gereken savaş belki de 4 ay sonra bitecek. Ancak hiçbir şekilde bu konuda geri adım atılmayacağına dair her mecrada çok sert demeçler var. Bu belki de bir sonraki ABD başkanının masasına gelebilecek kadar uzayabilir. Geçtiğimiz gün İsrail Savunma Bakanı Gallant, önümüzdeki yazın özellikle kuzey sınırında yani Lübnan sınırında sıcak geçeceğine dair bir demeçte bulundu. Çünkü biliyorsunuz 7 Ekim’den bu yana Hizbullah’ın da sürekli olarka İsrail’e saldırıları var. Bu saldırıları başlatan İsrail değil Hizbullah. Tıpkı 7 Ekim’i başlatanın Hamas olması gibi.”

‘İsrail’e saldırınca kazanım elde edebileceğiniz sonucu çıkar’

İsrail’in uluslararası planda baskıları ciddiye aldığı görüşündeki Yanarocak, BM nezdinde Filistin devletinin tanınması halinde, İsrail devletinin, ‘kendisine saldırıda bulunanların siyasi kazanım elde edebileceği’ yönünde derin endişeler taşıdığını aktardı:

“Batı’da Filistin’i tanıma söylemleri sıkıntılı bir resim sunuyor tabii ki. İsrail bakış açısından konuşalım. Filistin özerk yönetiminin uluslararası arenada bağımsız bir devlet olarak tanınması için, karşılıklı bir barış anlaşmasının yürürlüğe girmesi gerektiğine dair bir düşünce var İsrail’de. Nitekim ABD de aynı şekilde düşünüyor. Buradaki sorun şu: 7 Ekim gibi bir saldırıyı başlatan Hamas’a, 7 Ekim saldırısını başlattığı için uluslararası toplum tarafından tanınan bir devlet hediye edilecek mi? İsrail’in en büyük korkusu şu anda bu. Tamam şu an büyük bir savaş yaşanıyor fakat sonuca yani tabelaya bakalım. Maçın kaç kaç bittiğine bakalım. Bu adamların elinde 7 Ekim öncesi bir şey yokken, 7 Ekim sonrası bir devlet kazanıyorlarsa, uluslararası toplum nezdinde şöyle bir sonuç çıkıyor: ‘İsrail’e saldırınca kazanım elde edebiliyorsunuz’. Bunu da İsrail hükümeti kabullenemiyor.

Belki daha birçok değişik karar göreceğiz. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararı, yakalama emirleri vs. Şu anda bu konuyla alakalı İsrail’de ciddi bir teyakkuz hali var. Mahkemeyi caydırmakla alakalı gerekli diplomatik çalışmalar yapılıyordur. Emsali görülmemiş bir siyasi baskı var. Ancak İsrail tarihinde de görülmemiş bir olay yaşandı. 7 Ekim, yenilip yutulacak bir olay değil. Herhalde İsrail’de kimse Netanyahu’yu Başbakan olduğu için kıskanmıyordur bugün. Çok zor bir durum.”

Yorum yaz