Kitap okumanın kendisi için hiçbir zaman hobi olmadığını ancak hayatının bir parçası olduğunu belirten Küpçü, şu ifadeleri kullandı:
“Kitap okumak hiçbir zaman benim için hobi olmadı, hayatımın her zaman bir parçasıydı. Kitap okumak için özel olarak zaman yaratırım. Orta okul döneminde tanıştığım Robin Cook kitaplarıyla polisiye macera benim için vazgeçilmez oldu. Zaman içinde bu türün ünlü bütün yazarlarını okudum. Kitap okumadığım bir dönemim asla olmadı. Bir kitaba başladığımda her zaman sıradaki kitabım hazırda beklerdi. Yazmak kısmı ise hep istediğim ama bir türlü o cesaretini bulamadığım bir konu olarak aklımın bir köşesinde hep bekledi. Stephen King’in “Yazma Sanatı” kitabını okuduğumda artık bunu denemem gerektiğini anladım. “La Vie” isimli kitabıma da bu sayede başladım. Yazdıkça bunu başardığımı fark ettim”
Küpçü’nün “Ölümden Beter” adlı romanının konusu ise şu şekilde:
“Büyük keşfini dünyaya duyurduğu gün eşi Hayat’ı polis şiddetine kurban veren ünlü doktor Haluk Toköz, o gün kendine bir söz verdi: Sonuna kadar gidecekti, ne kadar sürerse sürsün, neler kaybederse kaybetsin, sonuna kadar gidecekti! Gerekirse bu uğurda tüm insanlığını da feda edecekti… Haluk yoğun bakım odasına girince gözlerine inanamadı, istem dışı elleriyle burnunu ve gözlerini tuttu. Bir anda gözünden yaşlar boşandı. Sanki bir boksör, Hayat’ı kum torbası niyetine kullanmıştı. Gözleri ve yüzü o kadar şişmişti ki koca bir balonu andırıyordu. Bacakları alçıdaydı, halat benzeri şeylerle havada sabitlenmişti. Kimseye zararı olmayan, hani derler ya karıncayı bile incitmeyen Hayat’ın başına bunlar nasıl gelmişti?”