‘Mezhep faktörü var ama Husilerin ağırlıklı olarak olumlu karşılandığını rahatlıkla söyleyebiliriz’
Musa Özuğurlu’ya göre, ABD ve Batı İsrail’i Gazze’de sıkıştığı durumdan kurtarmaya çalışsa da çatışmayı Filistin halkı lehine durduracak girişimlerde bulunmuyor. İsrail’in Lübnan’la krizi tırmandıran saldırılarına vurgu yapan Özuğurlu, ramazan ayı öncesinde tehlikeli görünüme dikkat çekti.
Sitede okuİsrail-Filistin çatışması ve Gazze Şeridi’ndeki savaşın dördüncü ayında tam bir çıkmaza bürünmüş durumda. BM Güvenlik Konseyi’nden ateşkes tasarısı çıkarılamazken, Gazze’deki sivillerin dramına son verecek bir çözüm üretilemiyor. Müslümanların kutsal Ramazan ayı yaklaşırken, çözüm ufukta görünmüyor.
Diğer yandan krizin İsrail-Lübnan ekseninde tırmandığı gözlenirken, Kızıldeniz hattında Yemen’de ise ABD ve Britanya saldırıları Husilere boyun eğdiremiyor. Arap ülkeleri diplomatik anlamda birlikte hareket eder görünüm çizseler de somut olarak ABD ve Batı ülkelerinin İsrail’e Refah bölgesini de içerecek şekilde kara harekatını bitirmesini sağlayabilmiş değil. Tam aksine Gazze’deki Filistinli nüfusun göçüne işaret eden iddialar ortaya atılıyor.
İsrail-Filistin gerilimi ve bölgeye etkilerini gazeteci yazar Musa Özuğurlu ile konuştuk.
‘Bir hal yolunu bulmaya çalışıyorlar. Ama Filistin halkı lehine değil’
Musa Özuğurlu’ya göre, İsrail-Filistin çatışması iki taraf için de çıkmaz yaratırken, ramazan ayının da yaklaşmasıyla gerilimi dindirme çabaları ortaya çıkabilir. Batı’nın içinde bulunduğu sıkışmışlıktan çıkmaya çalıştığını söyleyen Özuğurlu, ancak girişimlerin Filistin halkının lehine olmadığı, İsrail’in durumunun kurtarılması yönünde olduğu görüşünde:
“Ramazan’dan önce bir şey yapmaya çalışıyorlar. Ramazan Ayı, İslam dünyası açısından kutsal bir ay. Dolayısıyla insanların hassasiyetlerinin de arttığı bir ay. Hem tepkileri artır hem de tam tersi bir çözüme gidilirse, ‘jest’ sayılabilir. İsrail’in Filistin halkına yaptıkları sonrasında Batı’nın bir çıkış yolu bulması gerekiyor. Ya da en azından bir özür mahiyetinde bir hamle yapılabilir. Şunu da hatırlayalım. Daha önce İsrail’de Müslümanlar için kutsal sayılan günlerde, özellikle Ramazan’da tepkiler daha da artardı, olaylar yaşanırdı. Geceleri de Tapınak Tepesi ve çevresinde eylemlerde artış olurdu. Bunu da hesaplıyor olmalılar.
Genel itibarıyla baktığımızda Netanyahu açısından bu sürecin çok da kolay olmadığını söylemeliyiz. Eski bir İsrail genelkurmay başkanı savaşın yolunda gitmediğini söyledi. Artık ne olursa olsun Batı dünyasından da sivil ölümlerle ilgili eleştirilerin yükseldiğini görüyoryuz. Bir hal yolunu bulmaya çalışıyorlar. Ama şunu demiyorum: Filistin halkı lehine bir yol bulmaya çalışmıyorlar. Tam tersine İsrail’in durumunun kurtarılması için de bunu yapıyorlar. BM nezdinde hem de ABD ve bölge ülkeleri nezdinde girişiler var. Hamas’ın siyasi büro şefi Haniye Kahire’de görüşmeler yapıyor. Batı’da gelen teklifleri değerlendirmek istiyorlar. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak oradan.”
‘Son ankete göre İsrail’in yüzde 70’lik bir kesimi, Lübnan ile herhangi savaşa ters bakmıyor’
Özuğurlu’ya göre İsrail’in Lübnan’daki hedeflere yönelik saldırılarını artırmasının temel nedeni, Gazze’deki başarısızlıktan sonra dikkatleri o yöne çekmek. İsrail’deki anketlerin halkın Lübnan’la bir savaşı destekleyeceğine işaret ettiğini belirten Özuğurlu, Nasrallah’ın da son saldırılardan sonra ‘kana kan’ söylemini anımsattı:
“İsrail’in Lübnan’daki hedeflere yönelik saldırılarının iki amacı olabilir. Birincisi, gerçekten baskı kurmaya çalışıyor olabilir. Bu savaşın yayılabileceği ihtimaliyle beraber bu baskıyı Lübnan ve Hizbullah üzerinde kurmaya çalışıyorlar. Ama diğer taraftan İsrail’in kendi kamuoyu açısından da savaşın başka bir cepheye gitmesi bir şekilde hükümet üzerindeki, ordu üzerindeki ‘Filistin’deki başarısızlık’ baskısını azaltma görevi görebilir. The Cradle’da okuduğum bir anket yapılmış; İsrail’in yüzde 70’lik bir kesimi, Lübnan ile savaşa ters bakmıyor. Çünkü Hizbullah’ın sürekli kendilerine yönelik saldırı içinde olduklarını düşünüyorlar. Mesela Filistin’e yönelik yapılan anketlerde, Netanyahu’ya verilen destek bir dönem yüzde 20’ye kadar düşmüştü. Ama Lübnan ile ilgili kamuoyu hazırlanmış ve İsrail de işi Lübnan tarafına yaymaya çalışıyor.
Herkes Filistin’i izlerken odağın Lübnan’a dağıtılması anlamına gelir bu. Bence İsrail bunu taktiksel olarak yapıyor. Gerçekten de Lübnan’da daha etkili saldırılar düzenliyor İsrail. Hizbullah da aynı şekilde. Nasrallah’ın ‘Kana kan’ gibi bir ifadeyi kullanması, durumun daha da ciddi bir seviyeye geldiğini gösteriyor.”
‘İsrail’in Hizbullah bölgesi sayılan yerin dışındaki bir noktayı hedef alması, biraz da Lübnan devletine mesaj’
Özuğurlu’na göre, İsrail'in son olarak Saida kentinde sınıra 60 kilometre uzaklıktaki Gaziye kasabasına hava saldırısı dikkat çekici. Bölgenin Lübnan kontrolünde olduğunu ve Hizbullah yapılanması olmadığını belirten Özuğurlu, buna karşılık silah depoları olduğu iddiasında haklılık payı da olabileceği görüşünde:
“Oradaki dengeleri biliyorsunuz. Lübnan ordusu ve Hizbullah arasında kötü bir ilişki yok. Evet vurulan bölgeyle ilgili Hariri ismi geçiyor. Hizbullah’la aralarında rakipler. Ama iş birliği olabileceğini gözden kaçırmamak lazım. İsrail’in Hizbullah bölgesi sayılan yerin dışındaki bir noktayı hedef alması, biraz da Lübnan devletine Hizbullah’ı zaptedebilmesi için bir mesaj olarak görülmeli. Hatırlayalım. Daha önce İsrail’de ordu sözcüsünün ve genelkurmay başkanının açıklamaları vardı. ‘Filistin savaşını kopyala-yapıştır Lübnan’a uygularız. Gazze’yi nasıl yıktıysak, Beyrut’u da yıkarız’ tehditleri olmuştu. Bunu hissettirmeye çalışıyorlar bence. Dolayısıyla daha geniş bir alandaki bölgeye saldırılar yapıldı.”
‘İsrail’in Araplarla iyi ilişkileri de sekteye uğradı. Mısır’la pazarlıklar yürütülüyor
Özuğurlu’ya göre Gazze’deki sivillerin güneyde Mısır sınırına ‘ittirildiği’ bir ortamda ABD, Arap devletlerini küstürmeyecek bir formül arıyor. Özuğulu, meselenin İsrail’in son yıllarda Arap ülkeleriyle iyi ilişkilerini de sekteye uğrattığını anımsattı. Mısır’a ekonomik jest karşılığında 2 milyon Filistinli’ye kapılarını açması baskıları bulunduğunu anımsatan Özuğurlu, bunu kabul etmenin zorluklarına dikkat çekti:
“İsrail şu anda zor bir durumda. Buradan bir şekilde çıkış olması gerekiyor. Bu sadece Filistinlilere karşı olan bir durum değil. Aynı zamanda İsrail’in son birkaç yıl içinde Araplarla geliştirmiş olduğu iyi ilişkileri de sekteye uğrattı. Bu açıdan İsrail’i zor zamanlar bekliyor. Şimdi ABD bu durumu düzeltmeye çalışıyor. Arap ülkelerinin de kendi kamuoylarında çok tepki görmeyeceği bir formül bulmaya çalışıyorlar. Birtakım iddialar var. Refah’taki insanların Sina’ya sürüleceği, Mısır’ın toplu konutlar yaptığı üzerine. El-Ahram gazetesinde Mısır’ın Sina’da Refah’a yönelik kamyonlar için büyük bir tesis inşa ettiği manşette yer aldı. Dolayısıyla toplu konut iddiasını yalanlamış oluyorlar. Mısır Enformasyon Servisi yetkilisi, ‘İnsanların yerlerinden edilmesi savaş suçudur ve biz hiçbir zaman bu savaş suçuna ortak olmayacağız’ diyor. Yani, inşaat faaliyetlerinin lojistikle alakalı olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla Mısır’da durum bu şekilde görülüyor.
Bir taraftan şunu da eklemek lazım. Mısır, bu kadar nüfusu kabul edemez. El Sisi, Süveyş’ten geçişlerin yüzde elli azaldığını kendisi söylüyor. Mısır’ın ekonomisinin bu krizden bağımsız olarak zaten iyi olmadığını biliyoruz. Acaba Mısır’a yönelik bir şey mi var? The Cradle’da bir haber gördüm. İsrail’in doğalgaz üretimi yüzde 60 oranında artırılıyor. Bunları Mısır’a gönderecekler ki LNG olarak ihraç etsin. Böyle bir jest mi yapılacak Mısır’a? Onları ikna mı etmeye çalışıyorlar? Tüm faaliyetler, Mısır’ın ikna edilmeye çalışıldığını gösteriyor. Mısır resmi olarak yalanlasa da önümüzdeki günlerde göreceğiz”
‘Mezhep faktörü var ama Husilerin ağırlıklı olarak olumlu karşılandığını rahatlıkla söyleyebiliriz’
Arap ülkelerinde mezhep düşmanlığının ortadan kalkmadığını anımsatan Özuğurlu, Gazze krizinde destekleriyle öne çıkan Yemen’deki Ensarullah hareketine (Husiler) bakışın da devam ettiğini söyledi. Ancak Özuğurlu’ya göre Sünni kamuoylarında sempati de oluşmuş durumda:
“İkili bir durum var. Ne olursa olsun Arap dünyası içerisinde mezhepsel olarak veya İran-Körfez rekabetiyle ilgili kamuoyunda samimi olmayan bir bakış olduğunu biliyoruz. Yani Husilerin bütün yaptıklarına rağmen kendilerini bu tarafa sevdiremediklerini görüyoruz. Lübnan için de aynı şeyleri söylüyorlar. ‘Hizbullah, İran için militanlarını ve Lübnanlıları öldürmeye devam edecekler’ diyenler var. Lübnan’da da aynı tartışma sürüyor. Diğer taraftan Husilerin bu saldırılarının, Arap liderlerinin ikiyüzlülüğüne karşı bir tavır olduğuna dair yorumları görüyoruz. İki taraflı bakılıyor Husilerin eylemlerine. Husilere verilen desteğin, özellikle bazı Sünni yazarlara baktığımızda, daha çok olduğunu söyleyebiliriz. Husilerin yaptıklarının ağırlıklı olarak olumlu karşılandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.”
‘Batı gözüyle bakmak, Ortadoğu’daki dinamiklerin gözden kaçmasına sebep olabiliyor’
Özuğurlu, Ortadoğu’daki dinamiklerin daha iyi anlaşılabilmesi için Batı medyası ile yetinilmemesi gerektiğini ve yerel kaynakların da incelenmesi gerektiği tavsiyesinde bulundu:
“Batı dünyasından haber almak, haber aktarmak veya sadece oranın gözüyle bakmak, Ortadoğu’daki dinamiklerin gözden kaçmasına sebep olabiliyor. Batı tipi tanımlamalar var. Mesela Husiler için ‘terörist’ deniliyor. Ama sahaya baktığımızda bunların farklı yorumlandığını gözden kaçırmamak lazım. Dinamikleri bölgeye göre değerlendirmek lazım.”