Bu büyük anlaşma, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesini, buna karşılık ABD’nin yeni ve modernize edilen F-16’ların satın alınması önündeki tüm engelleri kaldırmasını öngörüyordu. Bu anlaşmanın organizasyonunda anahtar rolün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ait olduğunu düşünüyorum. Kendisi çok deneyimli bir politikacı. Geçmişte MİT’e başkanlık yapması, geniş yelpazede bağlara ve kapalı kapılar ardında önemli anlaşmalara varma yeteneğine sahip olduğu anlamına geliyor. Bu nedenle genel olarak tüm bu durumu, Ankara ve Washington’un çıkarlarını koordine etmesini mümkün kılan bir anlaşma olarak değerlendirilebilir. Başlarda Washington, karşılığında hiçbir şey vermeden TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesini sağlamak için F-16’ları baskı olarak kullanıyordu. Lakin Ankara, ustaca diplomatik oyun ve diplomatik baskı sayesinde Washington’a karşı yükümlülükler kabul ettirdi. Bu nedenle genel olarak bu aşamada Türkiye ulusal çıkarlarını hayata geçirerek ABD’yi kendine saygı duymaya zorladı. Bu kesinlikle Ankara için büyük başarı.
Washington, Amerikan silah satın alan ülkelere, söz dinlemez hale geldiklerinde büyük baskı uygulamakla meşhur. Bu türden, sevkiyat sürecinin dondurulduğu, yedek parçalara ve teknik bakıma ambargo uygulandığı bir sürü anlaşma hatırlıyoruz. Bu yüzden elbette Ankara’nın bu aşamada elde ettiği diplomatik başarıya rağmen bu anlaşma kapsamında Türkiye için büyük riskler devam ediyor. Bu tür riskler arasında, F-16 aviyoniklerine, dışarıdan bir sinyalle bu uçakları kullanılamaz duruma getirebilecek yazılım ve donanımın yüklenmesi gösterilebilir. Saddam Hüseyin’in elindeki hava savunma sisteminin nasıl devre dışı bırakıldığını hatırlıyoruz. Karmaşık radyo elektroniklerine sahip Amerikan askeri teçhizatıyla ilgili bu tür riskler her zaman var.