Ukrayna çatışmasını tetikleyen ABD yönetimi Avrupa üzerinde tahakkümünü iyice kurarken, NATO’nun yeni genişleme dalgasında ‘Finlandiya’yı ittifaka katmayı başardı. İsveç ve Finlandiya’nın geçen yıl hazirandaki Madrid zirvesinde katılım başvurularının ardından iki ülkenin dosyası kendi koşullarına göre ayıran Türkiye’de parlamentonun onayının ardından Finlandiya 31’inci üye olarak ittifaka resmen katıldı. Hemen öncesinde yine iki ülkeyi ayıran Macaristan’da parlamentoda Finlandiya’ya onay çıktı. İsveç’in süreci ise devam ediyor.
Finlandiya’nın ittifaka katılımı NATO’nun kuruluşunun 74. yıldönümüne denk getirilirken, Finlandiya bayrağı NATO karargahında göndere çekildi. Brüksel’de dışişleri bakanlarının katılımıyla bir toplantı düzenlendi. Türkiye onayla ilgili belgeyi Washington Anlaşması’nı saklayan ülke olan ABD’ye teslim etti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ve İsveç başta olmak üzere mevkidaşlarıyla ikili temaslarda bulundu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Vilnius zirvesine kadar İsveç’in de ittifaka üye olacağı inancını dile getirdi. İsveç ise Macaristan ve Türkiye’nin üyeliklerini Vilnius zirvesine kadar onaylamasını umuyor.
Finlandiya 1994’den beri NATO’nun fiili müttefikiyken, Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde Kosova ve ardından Afganistan’da NATO kuvvetlerine asker sağlamıştı. Helsinki 2008’den bu yana da NATO acil mukabele gücünün parçası. Şimdi de ittifakın resmi üyesi olmuş durumda.
Böylelikle Soğuk Savaş sonunda ‘bir santim bile ilerleyemeyeceğini vaad eden ancak 9’uncu genişleme dalgasına imza atan NATO dolayımıyla ABD’in Rusya Federasyonu’nu kıskaca alma hamlesinde bir adım daha atılmış oldu. Rusya ile NATO'nun kara sınırı da yaklaşık 2 bin 500 kilometreye çıktı. Bu arada NATO Asya’ya ‘sarkma’ eğilimlerini sürdürürken, Japonya’nın da NATO nezdinde daimi temsilcilik açacağı kaydedildi.
Bu gelişmeler karşısında Rusya Federasyonu, Finlandiya’nın NATO üyelerinin bir ‘güvenliğine yönelik tehdit’ teşkil ettiği ve ‘gereken önlemlerin alınacağını’ duyurdu. Moskova bu bakımdan Finlandiya’ya yerleştirilecek olan NATO silah ve mühimmatlarını temel alacak gibi görünüyor.
Türkiye’nin Finlandiya’ya onay verip İsveç’e itiraz etmeye devam ettiği ortamda NATO’nun genişlemesinin ne anlama geldiğini Maltepe Üniversitesi’nden Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.
‘Anlamı olmayan ezberler’
Prof. Hasan Ünal’a göre, Batı dünyasının Ukrayna konusunda ‘Putin’in yanlış yaparak NATO’yu birleştirip genişlettiği’ argümanları anlamı olmayan bir ezber. Finlandiya’nın NATO’ya girmesiyle ittifakın ‘daha güçlü olduğunu’ zannetmediğini belirten Ünal, Finlandiya’nın da henüz adaylığı Türkiye’ye takılmış İsveç’in de zaten AB üyesi ülke olarak zaten Batı blokunun NATO ile işbirliği yapan üyeleri olduğunu vurguladı:
“Eğer Batı dünyasındaki ezberle hareket edersek şöyle diyebiliriz: Putin öyle hatalar yaptı ki Avrupa ve Amerika’yı birleştirdi. NATO dağılacak derken bakın birleşti. Bugüne kadar tarafsız statüde kalmayı tercih eden Finlandiya ve İsveç, NATO üyesi olmak için başvurdu. İsveç’inki Türkiye vetosuna takılmış durumda ama Finlandiya oldu bile. Bu ezberin hiçbir anlamı yok. Bu ülkeler NATO’ya girdi diye NATO daha güçlü oldu, sanmıyorum. Bu ülkeler zaten Batı bloku üyesiydiler. İkisi de AB üye. Bunlara bir saldırı olsa, NATO veya içindeki gönüllü ülkeler Amerika gibi, ‘Bunlar NATO üyesi değil onun için yardımda bulunmayacağız’ mı diyeceklerdi? Böyle bir şey mümkün değil. Zaten bunlar şu veya bu şekilde NATO’nun zaten ortak üyeleriydiler. Her halükarda NATO ile işbirliği halindeydiler. O yüzden ‘Bunların NATO’ya girmesi NATO’yu daha güçlü kıldı’ konusu bence tartışmalı. Şu anda en azından Batı dünyası birbirine daha entegre hale geldi’ konusu zamana bağlı. Önümüzdeki günlerde Batı bloku özellikle Avrupalı ülkeler, Amerika ile birlikte Rusya’ya karşı yürüttükleri yaptırımlara devam mı edecekler yoksa kendi içlerinde kopmalar mı olacak? Japonya’nın Rus petrolünü daha önce G7’nin tavan fiyatının üstünden almaya başladığına dair haberler okuyoruz. Batılı liderler, Çin’e gitmek üzere hazırlık içinde. Macron, Çin’e vardı bile.”
‘Çok kutupluluğa geçiş önlenemez bir süreç’
Prof. Ünal ABD ve müttefiklerinin çok kutuplu dünya düzeni oluşmasın diye uğraştıklarını söylerken, Rusya ve Çin’in yakınlaştığı pek çok orta büyüklükteki ülkenin takındığı tarafsız tutumlarla farklı bir manzara çizdiği görüşünde. Avrupa’nın ve ABD’nin zorlandığı enteresan bir süreçten geçildiğini söyleyen Ünal, çok kutupluluğa geçişin önlenemez bir süreç olduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Bütün bunlar bizi şuraya getiriyor. Amerika ve müttefiklerine Asya-Pasifik ülkeleri de aktif olarak katılmaya başladı. Bunlar çok kutuplu dünya düzeni oluşmasın diye uğraşıyorlar. Rusya ile Çin’in daha çok yakınlaştığını görüyoruz. Tek kutuplu dünya düzenine kafa tutmaya hazır, bunu kabul etmediğini gösteren çok sayıda ülke görüyoruz. Hindistan, Brezilya bu ülkelerden. Bunların arasında çok sayıda orta büyüklükte ülke var. Bunları illa Rusya ve Çin ile müttefik olma arayışı içinde değiller. Ama ‘Bizi kavganıza karıştırmayın’ demeye çalışıyorlar. Bu tavırlarında da ısrarcılar. Meksika Başkanı’nın Çin liderine yazdığı mektup var. Afrika ülkeleri, Rusya’nın yaptığı girişimlerine katılma isteğiyle hareket ediyorlar. Türkiye’yi bile kucaklamak üzere olan çok sayıda Afrika ülkesi var. Eski Batılı sömürgecilere karşı tavır alıyorlar. Dolayısıyla çok kutupluluğa geçiş önlenemez bir süreç. Ama bu süreci önlemek için başta Amerika olmak üzere diğerleri epeyce uğraşacak gibi. Avrupa ülkeleri toptan sanayisizleşme sürecini kabul edecekler mi? Sanayisini kaybetmiş bir Avrupa’yı kim ne kadar ciddiye alır? Doların uluslararası ticarette tasfiyesi, dolara dayalı ekonomik ilişkiler sisteminin ortadan kalkmasının Amerika’ya bedeli ne olacak? O yüzden gerçekten çok enteresan bir dönemden geçiyoruz.”
‘Türkiye psikolojik üstünlük elde etti’
Ünal, Ankara’nın 2021 Haziran zirvesinde Finlandiya ve İsveç’in katılımına razı olmasına rağmen aylardır kendi şartlarının karşılanması karşılığında zorladığı süreçte ‘kazancını hafife almamak gerektiği’ görüşünde. Ankara’nın ‘psikolojik üstünlük’ elde ettiğini söyleyen Ünal, bundan sonra çıkarlarına uymayan kararları engellemek için bunun önemli olduğu değerlendirmesini yaptı:
“Türkiye’nin kazancını hafife almamak lazım. Bir defa Türkiye psikolojik bir üstünlük elde etti. Başta Amerika ve Avrupa’ya karşısındaki diğer ülkelerin hepsine birden ‘Bakın bundan sonra ben NATO’daki üyeliğimi veto hakkımı birçok şey için kullanabilirim ve çok şaşırabilirsiniz. Nasıl Yunanistan, özellikle Türkiye’ye karşı vaktiyle AB içindeki üyeliğini ve veto hakkını birçok şey için kullandı, bak ben de yaparım’ dedi. Yaptı da, bence doğru yaptı. Zaten bunu Türkiye’de ilk gündeme getiren de bendim. 24 Şubat’ta Ukrayna’da savaş başladı, 28 Şubat’ta ben ilk tweeti atmışım. Burada ne etkili olacak bilmiyorum. İsveç kendi yasalarında birtakım değişiklikler yapabilir, aranan bazı kişileri bu tarafa gönderebilir. Veya oradaki PKK faaliyetlerini kısıtlamaya yönelik düzenlemeler yapabilir. Bunları da gösterebilir. Bunlar böyle yapar da bunlara güvenilmez denilebilir, bu da çok doğru. Yarın İsveç ve Finlandiya’ya güç konumlanması gelecek, o da NATO’da oylanacak. Bu sefer onları veto ederiz. Türkiye aslında burada doğru bir şey yaptı, ‘Ben bu ittifakın üyesiyim, az buz da bir üye değilim. Her konuda buradan birçok şey geçerken ben bu konuları tartışmaya açarım. Bu konular benim birebir NATO’nun genişlemesini engelleme niyetimle alakalı değildir. Böyle bir niyetim de olabilir ama şu anda söylemiyorum. Benim aleyhime bütün faaliyetlere destek vererek göz yuman bütün NATO üyelerinin dikkatli olması lazım’ dedi. Bu bence yerine geldi.”
‘Çok kutupluluk hızlandıkça birçok şeyi gündeme getirme kabiliyetiniz artacak’
Ünal, bir noktada Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs'ın tanınması ve NATO’ya girecek her ülkenin büyükelçilik açması gibi koşulları dayatabileceği görüşünde. Ünal Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri vesilesiyle yaşanan deneyimin ‘çok kutupluluğun artmasıyla’ gündemi belirleme kabiliyetlerini de yükselteceğine yormanın mümkün olduğunu vurguladı:
“Bu öyle yerlere gelir ki ‘Siz KKTC’nin tanınmasının önünde bu kadar engel olursanız ben de NATO’ya girecek her ülkenin KKTC’yi tanıyıp büyükelçilik açmasını, sonra bana gelmesini söylerim’ der. Birçok şeyi gündeme getirebilirsiniz. Hele bu çok kutupluluk hızlandıkça bunları gündeme getirme kabiliyetiniz artacak. Türkiye’nin bunu hatırlaması çok da fena olmadı. Şu anda elde edilenlerin somut olup olmadığına bakmak ayrı bir konu. Bence bu yerinde oldu. İsveç ile Finlandiya’yı ayırmak da yerinde oldu. Çünkü üzerimize gelen baskılara şunu demiş olduk; ‘Benim birincil amacım NATO genişlemesini durdurmak değildi, bana karşı faaliyetleri serbest bırakan ülkelere yönelik benim taleplerim var. Bu da üçlü mutabakat metninde yazılı. Hem üçlü mutabakata imza atacaksınız hem de yan çizeceksiniz, bu olmaz. Dolayısıyla ben de burada ısrarcıyım, kusura bakmayın’ demiş olduk. Onun bir kısmı İsveç üzerinden de olabilir. Mesela F16’lar üzerinden de olur. Yaptığınız pazarlıkların toplamında bir şeyler elde ettiğinizi düşündüğünüzde peki diyebilirsiniz. Bu Türk iç politikanızda hafife alınabilir, hükümete yönelik eleştiriler çerçevesinde, ‘Hani böyle yapacaktınız, niye yapamadınız?’ diye, bunu da saygıyla karşılamak lazım. Ama bunları Türkiye’nin hatırlaması bence gayet yerinde.”