EKSEN

'NATO’ya her yeni üye, dünyada güvenliğin, istikrarın daha fazla baltalanması demektir'

Prof. Doster'e göre, Türkiye şartları yerine gelmezse İsveç'in NATO üyeliğine onay vermemeli. NATO genişlemesinin Türkiye'nin aleyhine olduğunu belirten Doster, 'ABD giremedi' diye Karadeniz bölgesinde çıkarılan belalara atıf yaptı. Suriye konusunda ise bir an önce Esad'la görüşme gerektiğini belirten Doster, zaten çok geç kalındığı görüşünde.
Sitede oku
Ukrayna'da BM onaylı Minsk anlaşmasının çöpe atılmasıyla başlatılan çatışma NATO'nun İsveç ve Finlandiya'yı ittifak üyesi yapma hedefine yaklaştırdı. 30 üye ülkeden 28'i gereken mekanizmaları işleterek geçen haziranda alınan kararı onaylarken geriye Macaristan ve Türkiye kalmış durumda. Macaristan yönetimi bu ay sonu itibarıyla parlamentosundan onayı çıkaracağını söylüyor. Türkiye ise özellikle İsveç'in NATO üyeliğine parlamento onayı için PKK, PYD/YPG ve FETÖ yapılanmasıyla ilgili şartların karşılanmasını bekliyor. Haziran'da yapılan üçlü mutabakat gereği İsveç terörle mücadele yasasını değiştirse de yeni yılın ilk günlerinde muhafazakar İsveç Başbakanı Ulf Kristersson daha fazla talep karşılayamayacaklarını söyledi. İsveç'in özellikle Ankara'nın talep ettiği bazı isimlerin iadeine yanaşmadığı değerlendirmeleri yapılıyor.
Kristersson'un bu açıklamalarına karşılık NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Türkiye'nin üyelik onayını vereceğine güveninin tam olduğunu söyledi. Gelişmeleri Marmara Üniversitesi'nden Prof. Barış Doster ile konuştuk.

'Türkiye'nin onay vermemesi gerekir'

Prof. Barış Doster'e göre şartları yerine getirmemesi durumunda Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğine onay vermemesi gerekir. NATO'nun emperyalist bir örgüt olarak Rusya'yı kuşatarak genişlediğini belirten Doster, bunun Türkiye'nin kısa, orta ve uzun vadede aleyhine olduğunu vurguladı:
"Türkiye’nin onay vermemesi gerekir. NATO’ya üye olmak isteyen ülke İsveç, Türkiye’nin NATO üyeliğinden bağımsız, girmek istiyorsa, oranın kurallarına uyması gerekiyor. Aramın hiç iyi olmadığı liberaller ‘Türkiye AB’ye girmek istiyorsa oranın kurallarına uysun’ diyorlar ya İsveç de NATO’ya girmek istiyorsa NATO kurallarına uyacak. O bağlamda Türkiye’nin buna onay vermemesi gerekir. Türkiye’nin onay vermemesinin bundan daha önemli bir gerekçesi daha var. NATO bir emperyalist örgüttür. NATO’nun Rusya’yı kuşatarak genişlemesi, Türkiye’nin yamacına sokularak genişlemesi Türkiye’nin uzun vadede değil kısa ve orta vadede çok aleyhinedir. İdeolojik bağlamda ve küresel ölçekte baktığımızda NATO, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtıdır. NATO’ya her yeni üyenin katılması, dünyada güvenliğin, istikrarın daha fazla baltalanması demektir."

'ABD giremedi diye Karadeniz bölgesinde güvensizlik yaratıldı'

ABD giremedi diye Karadeniz bölgesinde yaratılmaya çalışılan güvensizlik ve istikrara atıfta bulunan Doster, NATO'nun bu şekilde genişlemesinin yarattığı belalar, sorunlar, işgaller ve tehditlere dikkat çekti:
"Karadeniz’de sanki Türkiye’nin, Romanya ve Bulgaristan’ın üyeliği, yetmezmiş gibi bir de Ukrayna ve Gürcistan üyeliğinin gündeme gelmesi nasıl istikrarsızlık yarattıysa, ABD giremedi diye dünyanın göreli sakin denizlerinden bildiğimiz Karadeniz’de nasıl güvensizlik yaratıldıysa, Arktik Okyanusu’ndan aşağı doğru bizim Baltık üçüzleri dediğimiz Estonya, Letonya ve Litvanya üyeliği nasıl istikrarsızlığı pekiştirdiyse, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği de, NATO'nun böylece genişlemesi de sadece Rusya’ya olan yakınlığı bağlamında değil daha genel ölçekte dünyanın istikrarı ve küresel düzen anlamında yeni belalar, sorunlar, işgaller, tehditler, istikrarsızlıklar demektir. O yüzden Türkiye hem ulusal gerekçelerle, - ki bunlar yine ABD emperyalizmi beslemesi olan PKK, YPG ve FETÖ türü terör örgütlerini besleyen ülkelerdir- hem de dünya uluslarının nam ve hesabına mümkün olduğunca İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine karşı çıkmalıdır."

'Stoltenberg, Türkiye’deki iktidar ve muhalefet blokunun ne kadar NATO hayranı olduğunu bilir'

Doster, NATO Genel Sekreteri'nin özgüvenle Ankara'nın İsveç ve NATO'nun üyeliklerine onay vereceğini dile getirmesini de eleştirdi. Kapalı kapılar ardında ne söylendiğinin bilinmediğini belirten Doster, Stoltenberg'in bu değerlendirmesinin hem iktidar hem de muhalefet bloklarının Batı bağımlılığı ve NATO hayranlığını bilmesinden kaynaklandığı görüşünde. Doster, öte yandan Türkiye'deki ekonomik sıkıntılara ve seçim sürecine atıfta bulundu:
"Bir kere kapalı kapılar ardında NATO Genel Sekreteri’ne ve ABD’ye ne tür sözler verildiğini henüz bilmiyoruz, önümüzdeki günlerde açığa çıkacaktır. NATO emperyalizm memuru olan Stoltenberg de Türkiye’deki iktidar ve muhalefet blokunun ne kadar Batı bağımlısı, NATO hayranı, Atlantik ittifakının yandaşı olduğunu bilir. Stoltenberg kuvvetle muhtemel Türkiye’deki iktidar ve muhalefet cephesinin yapısal olarak Amerikancılığının farkındadır. Bir anda bu küstah, kibirli özgüveninin altında bu yatmaktadır. Ama kapalı kapılar ardında Türkiye’nin ne tür sözler verdiğini bilmiyoruz. Salona çıktıklarında, meydan mitinglerinde, basın toplantılarında NATO hakkında esip gürleyen siyasetçilerin, NATO liderleriyle baş başa kaldıklarında ne kadar alttan aldıklarını hepimiz siyasi tarih kitaplarında okuduğumuz için şu andan bir şey söylemek Stoltenberg’in bu özgüvenine, iyimserliğine ilişkin verilerin neler olduğunu derlemek şu an için erken. 2023 yılında dış politikada bunları konuşurken iç siyasette de seçim tarihini konuşuyoruz. Bu işin politik tarafı, bir de ekonomik kısım var. İktidar blokunun iktisadi ölçekte ne denli darda olduğunu biliyoruz. Yatırımlar durmuş durumda. Her ne kadar seçim ekonomisi bağlamında, EYT’lerin gönlü bir miktar hoş eylense de beklentileri bir ölçüde karşılayan memur maaş zammı söz konusu olsa da bunlar elbette kısa vadeli tedbirler. Seçime gelene dek ister haziran ister mayısta olsun çok yeterli olmayabilir. İktidar bloku açısından ekonomik bir sıkışmışlık da söz konusu. O bağlamda ben bunların tamamına birlikte bakma taraftarıyım. "

'Türkiye’nin Suriye politikası başından beri yanlıştı'

Doster, 28 Aralık Moskova üçlü toplantısında Suriye'de yeni sürecin başlatılmasını da değerlendirdi. Ankara'nın Suriye politikasının başından beri yanlış olduğunu belirten iktidarın motivasyonu ne olursa olsun zararın neresinden dönülse kar olacağını vurguladı. Doster'e göre Esad'la ilişki kurmak için geç bile kalındı:
"Türkiye’de elbette Suriye politikası başından beri yanlıştı. Suriye politikasında ilk düğmenin yanlış iliklendiğini savunanlardanım. Hem ideolojik, stratejik hem jepolitik hem hukuki gerekçelerle savunan biriyim. O zaman bize neler diyorlardı? Ergenekoncu olduk, ulusalcı olduk. Elbette Avrasyacılığı, Kemalizmi, anti-emperyalizmi başımız gözümüzle savunan insanlarız, onlar bizim şeref madalyalarımız. Fakat Türkiye’deki pek çok liberalin, eski başvekil Ahmet Davutoğlu hakkında neler dediği de belleklerimizde. Türkiye’deki liberaller hiç utanmadan Ahmet Davutoğlu için ‘Türkiye’nin Henry Kissenger’ırıdır’ şeklinde laflar ediyorlardı. Şimdi gelinen noktada herhalde insan içine çıkacak yüzlerinin olmaması gerekir. Zararın neresinden dönülürse kardır. Ama gerekçesi ne olursa olsun, iktidarın motivasyon kaynağı, hesabı ne olursa olsun Suriye politikasında bir an evvel Esad ile temas kurmak gerekiyordu. Bunun için çok geciktiler."

'Suriye, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı olduğu için, Ortadoğu ile normalleşme hızı ivme kazanır'

Doster, seçim sürecinde tartışma yaratacak olsa bile Suriye konusunda adımlar atılması gereğini vurgularken başta sığınmacı meselesi olmak üzere bu işin Türkiye'nin çok önemli siyasi, iktisadi, toplumsal ve demografik sorunu haline geldiğini anımsattı:
"Türkiye, Rusya ve İran’ın işbirliği masası Astana var. O bağlamda da zaten bir araya gelmek gerekiyordu. Uzunca zamandır düşük düzeyde temaslar vardı. İki ülkenin savunma bakanları, istihbarat örgütlerinin başkanlarını da alarak Rusya’nın ev sahipliğinde buluştular. Gönül ister ki en kısa sürede dışişleri bakanları ve ondan sonra da cumhurbaşkanları düzeyinde olsun. İç siyasette acaba iktidar böyle bir manevra yapar mı, muhalefet bunu ne denli kullanır? Çünkü muhalefet de Amerikancılıkta iktidardan daha geri değil. Ama bunu yapmak şart. Bu eğer olursa, Türkiye’nin önemli bir siyasi, iktisadi, toplumsal ve demografik sorunu haline gelen geçici koruma statüsündeki Suriyeli sığınmacıların ülkesine dönmesinin önü bir ölçüde açılmış olur. Eğer bu olursa 100 milyor doları aşan bir iktisadi kaynaktan bahsediyoruz. O herhalde azalır. Eğer bu bir an evvel gerçekleşirse, Türkiye ulusal güvenlik, dış politika, toplumsal huzur anlamında içeride Türk kolluk kuvvetlerinin sırtındaki yük anlamında da rahatlar. 911 km sınırı ile Suriye, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı olduğu için, Ortadoğu ile normalleşme hızı ivme kazanır."

'Blinken Türkiye’yi uyaracaktır'

Doster'e göre Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 18 Ocak'ta ABD'li mevkidaşı Antony Blinken'le görüşmesinde 'uyarılacak':
"ABD hariciye nazırı Blinken, Türkiye’yi uyaracaktır. Muhtemel diplomatik teamüllerle örtüşmeyen bir üslupla bunu yapacaktır. ‘Sen bu işi yapma’ diye en sert şekilde telkinlerde bulunacaktır. Türk hariciye vekili ise ‘Biz bunlarla 911 km sınırı paylaşıyoruz. Bizim pek çok sorunumuzun temel sebebi bu. Biz buna mecburuz’ diyerek ABD’yi ikna etmeye çalışacaktır. Elbette ABD’deki iki mevkidaşın görüşmesinde bunlar olacaktır."
Yorum yaz