Kovid-19 pandemisinden çıkışta Ukrayna krizine tutulan küresel ekonomiye, 2022'de ABD öncülüğündeki Batı'nın Rusya Federasyonu'na açtığı yaptırım savaşı eşliğinde enerji krizi, on yıllardır görülmemiş düzeyde enflasyon ve yüksek faiz oranları damgasını vurdu. ABD Merkez Bankası (Fed), yüksek enflasyon karşısında faiz artışlarına giderken, onu Avrupa Merkez Bankası ve önde gelen Batı ülkelerinin merkez bankaları da izledi. Uzmanlar faiz artışlarının enflasyonu uzun vadede dizginlemeye etkisini tartışırken, 2023 için yapılan öngörülerde de büyüme oranlarının ciddi biçimde düşmesi öne çıkıyor. 'Wall Street efsanesi' Jim Rogers, 'gelecek birkaç yıl içinde karşılaşılacak ekonomik zorlukların muhtemelen kendi ömründe görüp göreceğinin en kötüsü olacağı' ikazını yaptı. Resesyon ve stagflasyon en can sıkıcı temalar gibi görünüyor.
Yine 2022'de öne çıkan diğer Rusya'nın ağır yaptırımlar altında enerji kaynaklarını Ruble ile satış kararı ve küresel rezerv para birimi olan doların tahtının sallanması oldu.
2022'de küresel ekonomi ve 2023 projeksiyonlarını Altınbaş Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ile konuştuk.
‘Faizlerin yükselmesi finansal piyasalarda ciddi riskler doğuruyor'
Prof. Hayri Kozanoğlu’na göre, özellikle Almanya ve İngiltere’de belirgin bir daralma beklenirken, ABD'de de büyüme devam etse bile düşük kalacak. Faizlerin yükselmesinin finansal piyasalarda ciddi riskler doğurduğuna işaret eden Kozanoğlu, özellikle düşük gelirli ve dış borcu olan ülkelerin etkileneceğini belirtti. Kozanoğlu, bu durumun varlık fiyatlarını da aşağıya çektiğini vurgularken, beklenmedik iflaslara yol açabileceğine işaret etti:
“IMF, OECD, uluslararası finansal kuruluşların öngörülerini temel alırsak, özellikle Almanya ve İngiltere’de belirgin bir daralma olacak. Amerika’da büyüme devam etse bile çok düşük bir büyüme bekleniyor. Ama bu tahminler çok muhafazakardır. Finansal piyasalarda bir sarsıntı olmayacağını temel alarak yapılır. O bakımdan önümüzdeki yıl yükselen faizlerle birlikte bir durgunluk veya enflasyonla birlikte durgunluk yaşanıp yaşanmayacağı çok belli değil. Bu genel olarak ekonomik büyümeyle ilgili öngörü. Faizlerin yükselmesi finansal piyasalarda ciddi riskler doğuruyor. Bunların bir tanesi konusunda IMF de uyardı. Özellikle düşük gelirli dış borcu olan ülkelerin borçlarını ödemede sıkıntı yaşayacağı tahmin ediliyor. IMF, yoksul ülkelerin yüzde 65’ini önümüzdeki iki yıl içinde ciddi ödeme sorunlarıyla karşılaşabileceğini söyledi. Geçtiğimiz aylarda İngiltere’deki emeklilik fonlarında ciddi bir risk ortaya çıktı. İngiliz Merkez Bankası müdahale etmeseydi bütün sistemin çökmesi meselesi belirdi. Buna benzer gelişmeler olabilir mi, çünkü bunlar tesadüf değil. Faiz oranlarının yükselmesi varlık fiyatlarını başta tahviller olmak üzere aşağı çekiyor. Bu da beklenmedik iflaslara yol açabiliyor. O bakımdan önümüzdeki yıl gerçekten çok ciddi belirsizlikler içeriyor.
'ABD ile Çin'in hegemonya mücadelesi jeopolitik boyutu bir yana ekonomiyi ciddi etkiliyor'
Kozanoğlu, ABD'nin Çin'i teknolojik gelişmelerin dışında tutma girişimi ve yarı iletkenlerle ilgili hamleleri eşliğinde iki ülkenin mücadelesinin küresel ekonomiyi etkilediğini vurguladı:
"Bir de Amerika ile Çin arasındaki hegemonya mücadelesi, Amerika’nın Çin’e diz çöktürme çabaları da işin jeopolitik boyutu bir yana bırakılırsa ekonomiyi de çok ciddi etkiliyor. Özellikle Amerika’nın son aylardaki yarı iletken atağı Çin’in teknolojik gelişmelerin dışında bırakılması, Çin-Rusya hattının ekonomik anlamda tecrit edilmesi planları, Amerikan şirketlerini ve genel olarak tedarik zincirlerini çok olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Önümüzdeki yıllarda bunların hepsini izleyeceğiz.
'En önemli olaylardan birisi kripto piyasalarında çöküş'
Kozanoğlu, 2022’nin en önemli olaylarından birinin kripto piyasalarındaki çöküş olduğu görüşünde:
"2022’deki en önemli olaylardan biri kripto piyasalarındaki çöküştü. Kabataslak bunlar 2021 sonundaki değerlerinin yüzde 25’ine kadar düştüler. 3.5 trilyon dolardan piyasanın değeri 800 milyar dolarlara geriledi. Büyük bir platform FTX iflas etti. Önümüzdeki yıllar da böyle öngörülmedik gelişmelere gebe görünüyor.”
‘Doların hegemonyasında bir sarsılma yok, doların ağırlığı hala yüzde 50’nin üzerinde'
ABD'nin Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'ya karşı yaptırımlar temelinde kendi ekseni dışındaki dünyada ciddi bir ittifak kuramadığını belinten Kozanoğlu, diğer yandan henüz doların hegemonyasının sarsılmış görünmediğini dile getirdi:
“İki boyutu var. Birisi Rusya-Ukrayna savaşı, bunun getirdiği Rusya’ya yönelik yaptırımlar temel alınırsa, Amerika burada ciddi bir ittifak hattı kuramadı. Başta zaten Çin’den bu beklenmiyordu. Ama Hindistan, Güney Afrika, Bolsonaro’dan sonra Lula döneminde Brezilya, Türkiye G20’nin Batı bloku dışında kalan Japonya, Amerika ve Avrupa ekseni dışında kalan neredeyse hiçbir ülkeyi kendi saflarına katamadı. Ama diğer boyutu da şu. Doların hegemonyasına ilişkin en önemli istatistiki kaynak, uluslararası ödemeler bankasını 3 yılda bir yaptığı ankettir. Döviz piyasaları 7/24 açık olan dünyanın her coğrafyasında işlem yapılan piyasalardır. Bunun sonuçlarına göre doların hegemonyasında bir sarsılma yok. Bütün yapılan döviz işlemlerinin yüzde 89’unun bir ayağını dolar oluşturuyor. Ufak düşüşler olmasına rağmen rezerv paralar içerisinde doların ağırlığı hala yüzde 50’nin üzerinde seyretmeye devam ediyor. Uluslararası ticarette, faturalarda yüzde 50’den fazla dolar kullanılıyor.”
‘Doların bu kadar belirleyici bir para olması dünya ekonomisindeki işleyiş açısından da çok sağlıklı değil’
ABD’nin dünya ekonomisindeki ağırlığının yüzde 20’nin altına düştüğünü anımsatan Kozanoğlu’na göre, doların belirleyici para olması dünya ekonomisindeki işleyiş açısından da çok sağlıklı değil. Fed’in faiz yükseltmesinin özellikle enerji ve gıda ithalatçısı diğer ülkeler açısından zor bir durum yarattığını söyleyen Kozanoğlu, bunun sosyal ve sınıfsal sorun teşkil ettiği görüşünde:
“Burada sistem içi parasal iktisatçılar da ciddi bir asimetri olduğunu söylüyorlar. Çünkü Amerika’nın dünya ekonomisindeki ağırlığı yüzde 20’nin altına düşmüş durumda. Doların bu kadar belirleyici bir para olması dünya ekonomisindeki işleyiş açısından da çok sağlıklı değil. O açıdan zaman içerisinde diğer paralarının ağırlığının artışı şeklinde yeniden konumlanması gerektiğinin üzerinde duruyorlar. Kaliforniya Üniversitesi’nde Amerikan sistemi içinde çok bilinen bir parasal tarihçi var. Onun tezine göre, doların bu ağırlığı küreselleşme sürecini de tam tersine engelliyor bir şekilde. Dünyada şöyle enteresan bir gelişme var. Biden döneminde Keynesyen denilebilecek ve sosyal demokrat yönetimlerde yapılabilecek olan bir hat izleniyor. Buna karşılık Amerika, dünyada jeopolitik anlamda çok şahin bir tutum sergiliyor. Bu son 40 yılda gördüğümüz tablonun dışında bir tablo. Amerikan Merkez Bankası, ilk faiz artışına giren merkez bankası oldu. Bu da doların değerini Amerika’nın da çok arzulamayacağı bir şekilde 2022’nin sonbaharına kadar yukarı çekti. Bu Amerika’nın dış ticaretini olumsuz etkilerken özellikle gıda ve enerji fiyatlarının yükselmesi sonucunda enerji ve gıda ithalatçısı az gelişmiş ülkeleri çok kötü vurdu. Gıda ve enerji fiyatlarının çok yükseldiği dönemler 2007-08 ve 2013-14’e referans veriliyor. Bu dönemlerde Amerikan doları değer kaybediyordu. Şimdi hem dolar cinsinden fiyatların yükselmesi hem de doların diğer paralar karşısında değerinin artması ithalat faturalarını yoksul ülkeler açısından çok ağırlaştırdı. Bu sadece makroekonomik rakam olmaktan öte o ülkelerde açlık, eksik beslenme, bebek ölümleri şeklinde çok ciddi bir sosyal-insani tablo ortaya çıkardı. Son aylarda gıda ve enerji fiyatlarında durulma olmakla birlikte özellikle Ortadoğu coğrafyası Mısır, Lübnan, Sudan benzeri ülkelerde çok ciddi sorun olmaya devam ediyor. Hububat fiyatlarının yükseldiği çok önemli bir sosyal ve sınıfsal sorun yaratıyor.”
‘Çin Yuan’ın çok kolay yatırım yapılan bir para olmasını istemiyor’
Dünya ekonomisindeki ağırlığı, ABD'ye paralel olan bir ülke olarak Çin'in para biriminin dünya parası olması anlamında kilometre taşının IMF'nin özel çekme hatları sepetine dahil edilmesi olduğunu vurgulayan Prof. Kozanoğlu, buna karşılık Çin’in kendi parası olan Yuan’ın çok kolay yatırım yapılan bir para olmasını istemediği görüşünde:
“Yuan’ın bir dünya parası olması anlamında önemli bir kilometre taşı IMF’nin özel çekme hatları sepetine Yuan’ın dahil edilmesiydi. Ama devamında kendi parasının dolar gibi euro veya İngiliz poundu gibi çok kolay yatırım yapılan bir para olmasını Çin de arzulamıyor. Yoksa dünya ekonomisindeki ağırlığı, Amerika’ya paralel olan bir ülkenin parasının da bu şekilde ağırlığının artması gerekiyor. Burada tarihsel olarak sterlinin İngiltere’nin ekonomideki hegemonyasını yitirmesiyle birlikte önemini kaybettiği hatırlatılarak Amerikan dolarının da benzer bir kaderle karşılaşması gerektiği söyleniyor. Ama henüz rakamsal olarak böyle bir değerlendirme yok. Dünyada bilindiği gibi silah, uyuşturucu ticareti, fuhuş ve benzeri faaliyetlerde nakit şeklinde dolar ödenmesi, bunu da şu ana kadar değiştirmek kolay olmadı. Dolayısıyla önümüzdeki yıl da bu tartışma sürer gibi görünüyor. Rakamsal olarak elimizde bunu çok doğrulayacak bir bulgu bulunmuyor.”
‘Türkiye çok ciddi potansiyeli olan bir ülke ama...’
Türkiye’nin çok ciddi bir potansiyeli olduğunu belirten Kozanoğlu, antidemokratik sisteminin bu potansiyeli engellediği görüşünde. Bütün bir ekonominin saraydan yönetilmesi, liyakatın gözardı edilmesi, tarikat-cemaat ilişkileri ve kamu hizmetlerinde sorumlulukların devredilmesinin kapitalizmin de mantığına aykırı olduğunu anımsatan Kozanoğlu'na göre, seçim sonrası büyük belirsizlik taşıyor:
“Türkiye çok ciddi potansiyeli olan bir ülke. Türkiye’deki antidemokratik başkanlık sistemi, ekonomik potansiyelini hayata geçirmesini engelliyor. Ekonomiye ilişkin 2023’te öngörülerde bulunabilmek için seçimler sonrası nasıl bir tablo ile karşılaştığımızı göreceğiz. Seçime kadar AKP nasıl bir ekonomi politikası izler daha çok bunun üzerine yoğunlaşıyoruz. Çünkü seçim sonrası çok büyük belirsizlik taşıyor. Bunu iki çerçevede düşünmek gerekiyor. Sistem içerisinde kapitalizmin kendi dinamikleri içerisinde de mantığa aykırı davranışlar; bütün bir ekonominin saraydan yönetilmesi, liyakatın gözardı edilerek yandaş insanların ekonomide ve kamu hizmetinde sorumlulukların onlara devredilmesi, kapitalizmin mantığına da aykırı bir durum. Kapitalistler ekonomideki bütün fırsatları değerlendirmeye çalışırlar. Bunun başlıca sözcüsü TÜSİAD ve o çevreler bunun çıkar bir yol olmadığını görüyorlar. AKP’nin 20 senedir izlediği ekonomi politikalarının bir ayağı neoliberal piyasa toplumu, bir ayağı da yandaşlık-çıkar ilişkileri, kendi tarikat-cemaat ilişkilerini hayata geçirmek oldu. İkincisinin tamamen ortadan kalktığı, birincisinin de daha kamucu, paylaşımcı, gelir ve servet adaletsizliğini en azından azaltmayı öngören politikalarla Türkiye’nin çok daha büyük bir potansiyele sahip olacağını, 20 yılda bu potansiyelinin çok altında bir gelişme kaydettiğini düşünüyorum. O bakımdan Türkiye ekonomisinin bir geleceği var ama bunun en önemli şartı Türkiye’de siyasi bir değişiklik olması, Türkiye’yi daha demokratik, özgürlükçü bir rotaya sokabilir.”