‘Cumhurbaşkanı vergi artırma yetkisini emekçiler lehine kullanmalı’
“Herkesi yakından ilgilendiren bir rakam var. O da şu; ÜFE’nin 12 aylık ortalaması. Yüzde 122,93. Nedir bu? Yeniden değerleme oranı diye bir katsayı. Maliye Bakanlığı bir genelgeyle Resmi Gazetede yayınlanacak. Bütün maktu vergiler bu oranda artacak. Emlak vergisi hariç yüzde 123 oranında artacak Ocak ayından itibaren. Trafik cezaları, bütün cezalar… Yalnız kanunun cumhurbaşkanına tanıdığı bir yetki var; diyor ki ‘Cumhurbaşkanı herhangi bir açıklama yapmazsa bu oranlar uygulanır. Ama cumhurbaşkanı müdahale edip oranları yüzde 50 artırma veya indirmeye yetkilidir’ diyor. Cumhurbaşkanı yetkisini emekçiler lehine kullanmalı. Gelir vergisi oranı otomatikman yeniden değerleme oranında artar. Bu önemli. Bunu arttırmazsanız yılsonu değil, yılın daha üçüncü ayında daha yüksek gelir vergisine geçer çalışanlar. Biz buradan çağırı yapalım vergi matrahı yüzde 50 artırılmalı. Çünkü arttırılırsa artık şu sorun ortadan kalkacak; vatandaş ne zam aldıysa Ekim ayına gelindiğinde bir üste geçme gibi bir şey olmayacak.”
‘Kamucu anlayışa dönülmeli’
‘Yoksulun enflasyonu zenginin enflasyonunun çok üstünde’
“Sokaktaki adamı konuşmamız lazım. Sokaktaki adam ‘benim sepetim sizin ilan ettiğiniz sepetten farklı’ diyor. Hatta mikrofonu kime uzatsanız farklı gelir grupları, farklı semtlerde… gelir grupları itibariyle esas sonuçların açıklanması lazım. Çünkü ortalamada kimse yaşamıyor. Ortalama sepet istatistiğin bulduğu bir sepet. Kimsenin öyle bir sepeti yok. Çünkü öyle bir gelir düzeyinde kimse yok. Engel yasası ‘İnsanların geliri arttıkça bütçeleri içerisinde gıdaya ayırdıkları pay düşer’ diyor. Bu ne diyor bize? Demek ki üst gelir gruplarına geçince gıdanın payı düşüyor. Ama alt gelir gruplarında gıdanın ağırlığı son derece yüksek. O zaman yoksulun enflasyonu farklı çıkmaz mı? Yoksulun harcaması; ulaştırma ve gıda. Ulaştırma yüzde 17 artmış. Bu iki kalem bile yoksulun enflasyonunun zenginin enflasyonundan çok üstünde olduğunu gösteriyor. Bu da açıklanan enflasyonun inandırıcılığını sorgulatıyor bize.”
‘6’lı masanın programı eskinin restorasyonuna yönelik bir program’
“Kemal Bey’in ortaklarının hepsi Neo-Liberal politikaların şampiyonluğunu yapmış. Bu bir restorasyon programı olur. Bu yeni bir kalkınma stratejisi, kamu öncülüğünde planlı, iç kaynaklara dayalı, dış bağımlılığı azaltıcı yeni bir strateji olmaz. Parlamenter rejim Neo-Liberal politikalara maruz kalmanın panzehiri mi? Hayır. Biz bütün IMF programlarını parlamenter rejimde uyguladık. Daha otoriter rejimlerle daha iyi sonuçlar alınıyor. Onu da gördük. Tayyip Erdoğan daha otoriter bir rejim inşa ederek bunu daha sağlama aldı. FETÖ olayı sonrası olağanüstü hal ilan etti, bir sürü sorunları sermaye lehine çözdü. Onun için bu politikayı eleştirmeden Post-Washington uzlaşmasına kafadan itiraz etmeden, onun kamuculuğa aykırı düzenlemelerine itiraz etmeden olmaz. ‘Ben planlı olacağım, stratejik planla yapacağım’ deniyor. Stratejik plan özel sektörün planlama anlayışıdır. Stratejik planlama örgütü özel sektöre dönük planlar yapan bir örgüt. Halbuki kamu öncülüğü olmalı, yeniden KİT’ler kurulmalı. Özellikle sanayi 4.0’ı gerektiren yerlerde özel sektör yatırım yapabilir mi? Kamu öncülüğü olmadan hiç kimse ileri teknolojilerde atılım yapamaz. Bu modelle çıkıyorsan tamam. Ama sen bir rehabilitasyon arayışındasın. 6’lı masa bize yeni bir alternatif, yeni bir kalkınma stratejisi getirmiş olmayacak. Eskinin restorasyonuna yönelik bir program olacak.”