EKSEN

'İsveç ve Finlandiya tarafsızlık statüleriyle rahattılar, NATO üyeliğiyle başlarına bela alıyorlar'

Güller’e göre, 'tarafsızlık' statüleriyle rahat olan İsveç ve Finlandiya, NATO üyeliğiyle 'başlarına bela alıyor'. ABD'nin Arktik'ten Doğu Akdeniz'e bir hat inşa etmeye çalıştığını söyleyen Güller, Türkiye'nin iki ülke için veto sinyal verip, 24 saat geçmeden 'kapıyı kapatmadık' mesajı vermesinin ciddiye alınmamasına yol açtığını vurguladı.
Sitede oku
ABD öncülüğündeki Batı'nın Ukrayna üzerinden Rusya Federasyonu'na yönelik yürüttüğü hibrit savaşta sıra NATO'nun genişlemesine geldi. AB üyesi olup resmi düzeyde 'tarafsız' addedilen İsveç ile Finlandiya'nın liderlikleri, Rusya'nın Ukrayna müdahalesiyle estirilen fırtına eşliğinde ittifaka üye olmaya karar verdi. İsveç'in yanı sıra Rusya Federasyonu ile 1340 kilometre sınırı bulunan Finlandiya, 'Rusya'dan doğrudan tehdit almadıkları' değerlendirmesine rağmen NATO üyeliğinde karar kıldı.
ABD ve AB, iki İskandinav ülkesinin kararından memnun kalırken, Türkiye'den gelen tepki dikkatlerin Ankara'ya çevrilmesine yol açtı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İsveç ve Finlandiya ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içinde değiliz, İskandinav ülkeleri terör örgütü misafirhanesi gibi" değerlendirmesini yaptı. Ancak Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, bunun kapıları tamamen kapatmak anlamına gelmediğini belirtirken, Ankara'nın pazarlığa açık olduğunu ifade etti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu İsveç ve Finlandiya'dan mevkidaşlarıyla Berlin'deki NATO toplantısında görüşmesinin ardından ABD'nin yolunu tutuyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, konsensüsün sağlanacağı vurgusu yaptı.
Diğer yandan ABD ile Yunanistan arasındaki Karşılıklı Savunma İşbirliği anlaşmasını bu ülkedeki üslerini artıracak şekilde derinleştirmesi eşliğinde dikkatler Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in Washington ziyaretine çevrilmiş durumda.
İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği, Türkiye'nin mesajları ve ABD-Yunanistan hamlelerini Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.

'Tarafsızlık statüleriyle müthiş rahatlardı. Başlarına bela alıyorlar'

Mehmet Ali Güller’e göre, 'tarafsızlık' statüleriyle sosyo-ekonomik açıdan rahat konumda bulunan Finlandiya ve İsveç, NATO üyeliğine başvurarak başlarına bela alıyorlar. Güller, Rusya'nın Ukrayna operasyonundan sonra bile NATO üyeliğine olumsuz baktıklarını ifade etmiş iki ülkenin yöneticilerinin ABD baskısıyla alırken, referandumu da devre dışı bırakmalarına dikkat çekti:
“İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyada jeopolitik konumu gereği en rahat pozisyonda olan ülkeler hangileridir desen, herhalde o listenin başına İsveç ve Finlandiya’yı koymamız lazım. Tarafsızlık statüleriyle müthiş rahatlardı. Bu kendilerine ekonomik alanda da kolaylık sağlıyordu, askeri harcamaya da gerek duymayıp onu ekonomiye yatırıp kendi vatandaşlarının daha müreffeh hale gelmesine olanak sağlıyorlardı. Şimdi başlarına bir bela alıyorlar. Üstelik bu belayı istemeye istemeye alıyorlar. 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra Amerikan baskısıyla İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği gündeme geldiğinde hem İsveç hem Finlandiya bakanları NATO üyeliğini düşünmediklerinin ısrarla altını çiziyorlardı. Bunun Avrupa’nın güvenliği ve istikrarına katkı yapmayı bırakın tersine olumsuz etkileyeceğini ve istikrarsızlığa yol açacağını söylüyorlardı. Lakin 2.5 ay süren baskılar sonrasında her iki ülke de referandumu da devre dışı bırakmayı gözetecek şekilde Amerikan baskısıyla NATO üyeliğine başvuru kararı almış oldular."

‘Arktik kıyıları önümüzdeki yıllarda büyük bir küresel güç mücadelesine sahne olacak’

Güller, ABD'nin İsveç ve Finlandiya'yı NATO'da isteme nedeninin, buzulların erimesiyle kuzey rotasının açılmakta olduğu Arktik kıyılarıyla bağlantıları olduğu görüşünde. Güller bu meselenin önümüzdeki yılların kritik meselesi olduğunu vurguladı:

"Amerika neden İsveç ve Finlandiya’yı istiyor? Bu iki ülkenin NATO’ya askeri planda ciddi bir katkısı mı olacak ki istiyor? İsveç ve Finlandiya’nın iki temel özelliği var. Bir, Rusya’ya uzun sınırları var. Özellikle Finlandiya’nın 1200 km’lik uzun bir sınırı var. İkincisi, bu iki ülke Arktik Okyanusu’na kıyısı olması bakımından kritik önemli. Arktik kıyıları önümüzdeki yıllarda büyük bir küresel güç mücadelesine sahne olacak. Buzulların erimesiyle orada petrol ve doğal gaz rezervlerinin olduğuna dair raporlar var, bunlar ciddi bir paylaşım kavgasına neden olacak. En çok Rusya’nın toprakları var ama NATO kıyısı haline getirdikleri anda Amerika burada Rusya’yı rahatsız edecek bir pozisyon almaya çalışacak. Buzullar erimeye başladıkça Asya-Pasifik ile Avrupa arasındaki uzun deniz yolunu bu kez Arktik Okyanusu üzerinden kısaltmak diye bir durum ortaya çıkacak. Geçen yıl Danimarkalı bir tanker bunu denedi ve olağanüstü yol kısaltarak Çin’in doğusundan Danimarka’ya Kuzey Denizi’ni yani Arktik Okyanusu’nu dolaşarak mal transfer etmiş oldu. Bunlar on yılların kritik meseleleri olarak önümüzde duruyor.”

'ABD Arktik'ten Doğu Akdeniz'e inen bir hat inşasına çalışıyor'

ABD’nin Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e kadar inen bir hat inşa etmeye çalıştığını belirten Güller, bu yolla Avrupa ile Rusya arasına da yeni bir demir perde indirilmesinin amaçlandığına dikkat çekti. ABD'nin Avrupa'nın kendisinden özerkleşerek Rusya ve Çin ile ilişkisini kırmaya çalıştığını belirten Güller, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği tartışmaları da bu bağlamda ele alınırsa ne anlama geldiğinin anlaşılacağını dile getirdi:
“Fakat Amerika’nın askeri stratejisi bakımından şöyle önemli bir durum var. Amerika, Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e kadar inen bir hat inşa etmeye çalışıyor. Arktik Okyanusu, onun altında Baltık bölgesi, onun altında Polonya-Ukrayna merkezli Doğu Avrupa, onun altında Romanya-Bulgaristan-Batı Karadeniz ve Yunanistan-Ege’den uzanıp Amerika’nın Girit’teki yeni üssü Suda’ya kadar uzanan bir hattı yeni demir perdeymiş gibi inşa etmeye çalışıyor. Yani Avrupa ile Rusya arasına yeni bir demir perde indirmeye çalışıyor. Niye? Aslında bu sorunun cevabı Ukrayna krizini anlamamız açısından önemli. Ukrayna krizi kuşkusuz NATO ile Rusya’yı kuşatmak gibi ana hedefinin olmasının yanında Amerika'nın Avrupa üzerindeki egemenliği ve hegemonyasını sürdürebilmenin malzemesi haline getirilmeye çalışılıyor. Hem Fransa hem Almanya’nın son 5 yıldır izlediği adına 'stratejik özerklik' dedikleri, Çin ve Rusya ile ABD'den bağımsız işbirliği kurabilmek, Amerika’dan ayrı bölge ve dünya politikaları inşa edebilmek üzerineydi. Şimdi Amerika Ukrayna krizi üzerinden o tahakkümü yeniden inşa ederek Fransa ve Almanya’nın stratejisini kendisine yeniden eklemlemeye çalışıyor. Bu itirazlar henüz tam teslim alınamadığı için de Amerika İngiltere liderliğinde Avrupa içinde ikinci bir Avrupa inşa etmeye çalışıyor. 24 Şubat’tan kısa bir süre önce İngiltere, Ukrayna ve Polonya arasında adına 'küçük Avrupa' dedikleri bir ittifak kurmuşlardı. Şimdi o ittifakı birincisi Baltık ülkeleriyle, ikincisi Doğu Avrupa ülkeleriyle, üçüncüsü Batı Karadeniz ülkeleriyle, dördüncüsü de İskandinav ülkeleriyle genişletip Amerika’nın Arktik-Akdeniz hattı stratejisine eklemlenecek bir ikinci Avrupa inşası sürdürmeye çalışıyorlar. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği tartışmalarını bu bağlamda ele alırsak ancak esas itibariyle ne anlama geldiğini anlarız."

'NATO üyeliği çantada keklik değil. Hırvatistan lideri veto edeceğini söylemişti'

Güller, Finlandiya ve İsveç’in halklarının da itirazına rağmen Amerikan baskısıyla ve referandumu dışlayarak NATO’ya başvurmalarına dikkat çekti. Diğer yandan NATO üyeliğinin çantada keklik olmadığını ve oybirliği gerektirdiğini belirten Güller, en başta Hırvatistan'ın veto etmekten söz ettiğini anımsattı:
"Diğer yandan bu iki ülke NATO'ya üye olabilecek mi, bunlar net değil. Her iki ülke kuşkusuz halklarının da itirazına rağmen Amerikan baskısıyla NATO’ya başvuracaklar. İki ay önce referanduma gitme durumunda bunun çok açık bir şekilde reddedileceğine dair ciddi araştırmalar vardı. Zaten o nedenle Amerikan baskısı altında referandumsuz şekilde, parlamento kararıyla NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmaya çalışıyorlar. Yani öyle bir referanduma gitmeye henüz cesaret edemiyorlar. Diğer yandan NATO üyeliğinin kesinleşebilmesi aynı zamanda mevcut NATO üyelerinin onayına bağlı, yani veto etmemesine bağlı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği henüz çantada keklik değil. Buradan Türkiye’nin tavrı dolayısıyla dediğim sanılmasın, ben daha çok Hırvatistan ve benzeri ülkelerin tavrı nedeniyle söylüyorum. En son geçen hafta Hırvatistan Cumhurbaşkanı Milanović, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto edeceğini söylemişti.”

‘Veto sinyalinden 24 saat geçmeden kapıyı kapatmadık denildi. Bu pazarlık arzusu bile değil'

Güller'e göre Ankara'nın veto sinyali anlamına gelebilecek çıkışlarının ciddiye alınmama nedeninin ise geçmişteki çelişkili tutumları olduğunu vurguladı. Rasmussen'in NATO genel sekreterliğinde ve Libya'da atılan geri adımları anımsatan Güller, bu kez de veto sinyalinden 24 saat geçmeden Türk yetkililerin 'biz kapıyı kapatmadık' dediklerinin altını çizdi. Batı basınının da bu sinyalleri 'pazarlık arzusuna' yorduğunu belirten Güller, "Bana kalırsa bu pazarlık bile değil. Bu sadece Erdoğan’ın uluslararası siyasette ‘Bakın elinde veto kartı da olan güçlü bir liderim’ diyerek kendisine bir önem atfetmekten öteye geçen bir anlamı yok" ifadelerini kullandı:
“Türkiye’nin bu tip veto sinyali anlamına gelecek çıkışlarının ciddiye alınmamasını gerektirecek; birincisi eski NATO politikaları, ikincisi de kendi içinde çelişen açıklamaları var. 2009’da NATO Genel Sekreterliği için Danimarka Başbakanı Rasmussen aday olduğunda dönemin Başbakanı Erdoğan kesinlikle veto edeceğini söylemişti. Ne oldu, tersine onaylamış oldu. NATO, Libya’ya 2013’te operasyon kararı aldığında Erdoğan, ‘NATO’nun Libya’da ne işi var?’ diyerek operasyona itiraz etmişti. 15 gün sonra dünya diplomasi tarihine geçecek bir gerekçeyle Erdoğan, ‘NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil etmek için Libya’ya girmek durumundadır’ dedi. Bunlar varken Türkiye’nin NATO konusunda bir veto sinyali gibi davranışları kuşkusuz çok ciddiye alınmıyor. NATO’da veto sinyali anlamına gelecek bir çıkış yaptıktan sonra 24 saat bile geçmeden eğer sözcünüz uluslararası bir ajansa ‘Biz kapıyı kapatmadık’ diyerek kısmi bir düzeltme yoluna geçiyorsa yine yapmak istediğiniz şey ciddiye alınmaz. Burada genel kanaat şu. Batı da Türk basını da bunu çok tartışıyor ve esas itibariyle bir pazarlık meselesi olarak görüyorlar. Yoksa Türkiye’nin veto edeceğinden değil, bir pazarlık. Ama bana kalırsa bu pazarlık bile değil. Bu sadece Erdoğan’ın uluslararası siyasette ‘Bakın elinde veto kartı da olan güçlü bir liderim’ diyerek kendisine bir önem atfetmekten öteye geçen bir anlamı yok."

'Türkiye ABD ve diğer NATO üyelerine karşı kartlarını neden kullanmadı?'

Güller, "Finlandiya ve İsveç'in PKK terör örgütüne destek vermesi onun NATO’ya girmesine engel olabilecek önemdeyse, başta Amerika diğer NATO üyelerinin desteği karşılığında Türkiye niye elindeki başka kartları bugüne kadar kullanmadı?" diye sordu. Bu iki ülke gibi diğer ülkelerin de baktıkları asıl adresin ABD olduğunu anımsatan Güller, Ankara'nın teröre desteği kesmek istiyorsa Rusya ve Suriye ile işbirliğinden Bağdat-Tahran denklemi kurmaya uzanan adımlar atabileceğini vurguladı:
"Pazarlığınızın konusu İsveç ve Finlandiya, PKK terör örgütüne destek veriyor. Biz o desteği kesmek için veto kartını kullanarak politika yapıyoruz. Finlandiya ve İsveç’in PKK terör örgütüne destek vermesi onun NATO’ya girmesine engel olabilecek önemdeyse Amerika başta diğer NATO üyelerinin PKK terör örgütüne destek vermesinin karşılığında Türkiye niye elindeki başka kartları bugüne kadar kullanmadı? İsveç ve Finlandiya’nın PKK terör örgütüne destek vermesi Amerika’nın destek vermesinin yanında çok daha mı ehemmiyetli ki bu konu tartışılmış olacak? Türkiye burada bir şey yapmak istiyor. Amerika’ya bir şey yapması gerekiyor. Zira İsveç, Finlandiya gibi pek çok başka ülkenin de baktığı başka adres Amerika’dır. Amerika, PKK’ya destek verdiği için bu ülkeler destek veriyor. Amerika’nın desteği olmasa bu ülkelerin hiçbirinin PKK’ya destek verebilecek bir kabiliyeti, gücü ve siyaseti de yok. Dolayısıyla burada Türkiye teröre desteği kesmek için bir şey yapmak istiyorsa, doğrudan Amerika ile ilgili yapması lazım. Bunun da yolları var. Suriye ile var, Rusya ile işbirliği yaparak var, Esad rejimiyle yeniden anlaşarak yapacak durumu var. Bağdat-Tahran denklemleri kurarak var. Fakat bu yöntemlerin hiçbirini yapmayıp tam tersine Amerika’nın PKK/YPG’ye destek zeminini doğuracak şekilde Esad karşıtlığını sürdürerek, İsveç ve Finlandiya, PKK terör örgütüne destek veriyor, ben de bunu engellemeye çalışıyorum demeniz, politik düzlemde çok daha mümkünatı olmayan bir durum. Okların ucunun gösterilmesi gereken temel adresi burada Amerika.”

'Ne acı ki Yunan Başbakanı ülkesini Amerika’nın ayaklarının altına seriyor'

Güller, son dönemde Yunanistan'ın ABD ile güvenlik anlaşmasını derinleştirmesinin de Akdeniz hattı stratejisiyle ilgili olduğu değerlendirmesinde bulundu. Yunanistan’ın ‘büyük bir hata’ yaparak bu durumu Türkiye’ye karşı kullanabileceği bir ‘koz’ gibi gördüğünü belirten Güller, Yunan Başbakanının ülkesini 'ABD'nin ayaklarının altına serdiğini' söyledi. Güller'e göre ABD Türkiye ve Yunanistan arasında çözümsüzlük politikalarını kullanıyor:
“Amerika’nın Yunanistan’da bu kadar yoğun askeri hamleler yapıyor olması, Amerika’nın aktif Akdeniz hattı stratejisiyle ilgili. Nasıl ki o hattın en üstünde Arktik Okyanusu’ndaki NATO kıyısını genişletmek için bir iki ülkenin üyeliğine ihtiyaç duyuyorsa, aynı şekilde Doğu Akdeniz’de de bir ağırlık oluşturabilmek için Yunanistan ile savunma anlaşmasını daha genişletmesine ihtiyaç duyuyordu. Burada daha problemli olan şu. Yunanistan büyük bir hata yaparak bunu Türkiye’ye karşı kullanabileceği bir koz gibi görerek ülkesini Amerika’nın ayaklarının altına seriyor. Bu ifadeyi doğrudan Yunanistan Başbakanı Miçotakis kullandığı için kullanmak zorunda kalıyorum. Ne acı ki bir ulusun başbakanı olarak Yunan parlamentosunda yaptığı konuşmada bu anlaşmayı överken, neden bu anlaşmaya ihtiyaç olduğunu anlatırken Amerika, Yunanistan’daki ayak izini artırmak istiyor gibi bir açıklama yaptı. Bu hakikaten Yunan halkı adına üzücü bir açıklama. Bunun Yunan halkına hiçbir yararı yok. Tam tersine Yunanistan’ın komünist hareketlerinin geçmişte de bu işi çok da deneyimlediği gibi emperyalist Amerika’nın müdahaleleri o ülkenin ekonomisinden kültürüne, askeriyesinden siyasetine her şeyini esir alan ve o ülkeye hiçbir katkısı olmayan bir durum. Şimdi de Amerika, Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı silahlandırmak ve silahlandıkça da karşılığında Türkiye’ye silah satmak için daha önce de uyguladığı türden bir karşıtlık temelinde bu işi körüklüyor. Her iki tarafa silah satmayı, iki tarafı karşıt koyarak Ege, Akdeniz, Kıbrıs’ta çözümsüzlük politikalarını sürdürebilmeyi kullanmak istiyor. Bu sorunlar çözülemediği müddetçe de Amerika, kendisinin bu bölgede varlığını bir rasyonalite haline getirebiliyor, varlığının bir anlamı oluyor. Halbuki sorun çözülmüş olsa Amerika’nın varlığına ihtiyaç olmayacak. Dolayısıyla Yunanistan’ın savunma anlaşması da bu bağlamda değerlendirilebilir.”
Yorum yaz