ABD başta olmak üzere Batı ülkeleri ve medyası, Rusya’nın operasyonunun bir çeşit ‘yayılmacılığın’ sonucu olduğu yönünde görüş belirtse de, Ukrayna tarihindeki savaş suçluları ve aşırı sağcıların bugünün Ukrayna yönetimi açısından kahramanlaştırılması, olayların tarihsel arka planına ilişkin başka bir fotoğraf sunuyor.
Bölgede 2014’te gerçekleşen Maydan darbesinin ardından şiddetlenerek devam eden saldırılar ve Kiev rejiminin aşırı sağcı niteliğinin tarihi, uzun süreli siyasi dönüşümün bir sonucu ve kökenleri 2. Dünya Savaşı öncesine kadar dayanıyor.
Ukrayna yönetimine aşırı sağcı ve Sovyet/Rus karşıtı karakterini kazandıran tarihsel figürler ise, bugün ülke genelinde ‘ulusal kahramanlar’ olarak hatırlanıyor. Bu isimlerin en büyük ortak noktası ise aşırı sağcı ideolojiye sahip olmaları.
Ukrayna’da aşırı sağın gelişiminde dönüm noktaları
Ukrayna milliyetçilerinin tarihsel referanslar olarak ele aldığı isimler arasında ilk olarak Simon Petlyura dikkat çekiyor.
Rusya’da Bolşeviklerin iktidarının inşası sürecinde, 1917-1921 yılları arasında tek taraflı ilan edilen Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin liderliğini yapan Petyura’nın döneminde düzenlenen pogromlarda 35 bin ila 50 bin Yahudinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Binlerce Yahudi’nin pogromlarda öldürülmesinden sorumlu Simon Petlyura
© Fotoğraf
Ailesi Odessa’da katledilen bir Yahudi anarşist olan Şolom Schwartzbard tarafından öldürülen Petlyura, Ukrayna yönetiminin ‘kahraman’ olarak öne çıkardığı isimler arasında yer alıyor.
Şolom Schwartzbard
© Twitter
Ukrayna’nın Batısındaki Vinnitsa kentinde, 2017 yılında Petlyura için bir anıt açıldı ve Vinnitsa Bölgesi İdari Başkanı Valeriy Korovıy, Petlyura hakkında ‘ülkesini candan seven ve halkına dürüst olmaya çalışan bir adam olduğunu ve Sovyetlerin onu itibarsızlaştırmak için elinden geleni yaptığını’ iddia etmişti.
Yine aynı dönemde, Ukrayna tarihindeki kanlı sayfalardan birine imza atan Petlyura'nın Kiev'de bir büstü dikilmiş, Poltava'da da anısına bir plak yaptırılmıştı.
Ukraynalı yöneticilerin antikomünist ve Sovyet karşıtı siyasi pozisyonları, hem Yahudilere, hem de Ukrayna’daki komünistlere yönelik düzenlenen toplu katliamlarla kendini gösterirken, 2. Dünya Savaşı’nın başlaması, ülkedeki aşırı sağın en güçlü dönemlerinin yaşanmasına yol açtı.
Nazi işgalcilere karşı işbirliği amacıyla kurulan Ukrayna Milliyetçiler Örgütü (OUN), yalnızca Ukrayna değil, Polonya, Romanya ve Çekoslovakya’da da katliamlara imza atmıştı.
Örgütün ideologlarından Dmitriy Dontsov ise, Mussolini’nin ünlü ‘Faşizm Doktrini’ eserini çeviren bir gazeteciydi ve ‘kim olursa olsun Rusya’nın düşmanlarıyla bir arada durmayı’ savunuyordu.
Dmitriy Dontsov
© Ukrayna Eğitim ve Bilim Bakanlığı
Bugün de aynı tavırla hareket eden Ukraynalı milliyetçilerin Dontsov’un devamcısı olduğunu söylemek abartı olmaz. Zira, aynı Petlyura gibi, Dontsov da bugün Ukrayna’da ‘unutulmayan’ ulusal figürler arasında.
Kiev’de bu yılın başlarında, Ukrayna Ukrinform Ulusal Haber Ajansı binasına ‘Dontsov onuruna’ takılan anıt plaket, bugünkü yönetimle Ukrayna sağı arasındaki ideolojik devamlılığı kanıtlar nitelikte.
Dmitriy Dontsov
© Ukrinform
Ukraynalı milliyetçilerin tarihsel önderi: Stepan Bandera
Nazilerle işbirliği için kurulan Ukrayna Milliyetçiler Örgütü’nün bölünmesinden sonra, örgütün kanatlarından birine önderlik eden Ukraynalı Stepan Bandera, kurduğu Nachtigall Taburu ile Yahudilere yönelik katliamlara girişti.
Nachtigall Taburu
© Wikipedia
Bandera ve örgütünün, Nazi ordusu ilerledikçe Ternopil başta olmak üzere çeşitli bölgelerde toplamda 13 bin ila 35 bin Yahudinin katledildiği yaklaşık 140 pogroma imza attığı tahmin ediliyor.
Stepan Bandera
© AFP 2023 / Genya Savilov
Ancak, Bandera ve örgütünün ‘Bağımsız Ukrayna’ kurma planlarına karşı çıkan Hitler, 1941 yılında bağımsızlık ilan eden Bandera ve yardımcısı Yaroslav Stetsko’yu tutuklayarak örgütü dağıttı.
Bandera ve Stetsko’nun yeniden tarih sahnesine çıkışı ise, Nazilerin Stalingrad savaşında Sovyet ordusu karşısında başlayan geri çekilmesi döneminde, ‘Ukrayna İsyan Ordusu’nun (UPA) kurulmasıyla gerçekleşti.
UPA, Nazilerin geri çekildiği dönemde 90 bin Polonyalı ve binlerce Yahudinin yanı sıra, çok sayıda komünistin katledildiği ve işkenceden geçirildiği saldırılar gerçekleştirdi.
Volhynia katliamı
© Henryk Słowiński koleksiyonu
Bandera, 1959 yılında Münih’te KGB tarafından öldürülene kadar, açık Nazi işbirlikçisi kimliğine rağmen ABD başta olmak üzere Batılı istihbarat birimleri tarafından SSCB’ye karşı kullanılmaya devam etti.
Daha sonra Dünya Anti Komünist Birliği’nin de kurucularından olacak Bandera’nın yardımcısı Yaroslav Stetsko da, 40. ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından 1983 yılında Beyaz Saray’da bizzat karşılanarak, kendisinden “Mücadeleniz mücadelemizdir” övgüsünü alacaktı.
Roland Regan - Yaroslav Stetsko
© Twitter
Ukrayna’da geriye dönüş: Sovyetler Birliği sonrası sağın yükselişi
Ukrayna’da 1991 yılından sonra büyük bir hızla sahneye çıkan neo-Nazi yapılanmalar, 2004 yılındaki renkli devrim ve 2014’teki Maydan darbesinin ardından daha da güçlendi ve Ukrayna’yı NATO’nun Rusya’yı çevreleme stratejisinin önemli bir üssü haline getirmek için atılan adımlarda önemli roller üstlendi. Bu adımların atılması, ülke genelinde ‘toplumsal huzursuzluk’ yaratıp iktidarı Batı lehine değiştirmeyi amaçlayan kriminal bir iklimin hakim olması demekti. Bütün bunlar, Sovyet sonrası Ukrayna’nın ‘Avrupa’ya dönüş’ stratejisi kapsamında yaşanan gelişmelerdi.
Bu gelişmelere paralel olarak Ukrayna, 2 Aralık 1991 tarihinde imzalanan AB-Ukrayna Deklarasyonunu kabul etti. Yine Ukrayna, 1994 yılında AB ile siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarında ortaklık ve işbirliği anlaşması imzalayan ilk eski Sovyet cumhuriyeti oldu. Ukrayna’nın SSCB sonrasında çizdiği bu yeni rota, başta yer altı kaynakları olmak üzere Ukrayna’nın uluslararası şirketler aracılığıyla sömürüye açılmasının önemli adımlarıydı.
Komünist Parti Genel Merkezi'nden kızıl bayrağı indiren Ukraynalılar (1991)
© AFP 2023
Maydan darbesine giden sürecin fitilini ateşleyen şey ise, dönemin Ukrayna hükümetinin 21 Kasım 2013’te AB ile ortaklık sürecini askıya alması oldu.
Maydan Darbesi
Ukrayna’da 8 Aralık 2013 tarihinde, Kiev’deki Lenin heykelinin yıkılması, Ukrayna’nın bir daha asla eskisi gibi olamayacağının sembolik bir işaretiydi. Eski başkan Yanukoviç döneminde başlayan ve eylemlerle ilgili olarak Batı medyasında ‘yolsuzluk karşıtı’ bir senaryo yazılsa da, sokağa çıkan eylemcilere önderlik edenler milliyetçi figürlerden başkası değildi.
Ülkede 1991 yılında kurulan ve adı Hitler’in ‘Nasyonal Sosyalist Partisi’ni andıran ‘Sosyal-Milliyetçi Parti’, daha sonra ironik bir şekilde ‘Özgürlük’ anlamına gelen ‘Svoboda’ ismini aldı.
Kiev'de AB yanlıları, Lenin heykeline saldırdı
© Sputnik / Alexey Kudenko
/ Maydan darbesinin en önemli aktörlerinden olan bu parti, ‘Ukrayna Vatanseveri’ isimli gençlik örgütüyle 2014’teki eylemlerde aktif olarak yer aldı.
Ukrayna’da 2002 yılında kurulan ve daha sonra Azov Taburu’na dönüşen ‘Trizub’ isimli (Aynı zamanda Petlyura’nın çıkardığı haftalık derginin adı) örgütü kuran, 2011'de yandaşlarıyla Lenin heykelini patlatınca hapse atılıp Maydan darbesinden sonra serbest bırakılıp parlamentoya giren neo-Nazi Andrey Biletskiy, Maydan rejiminin karakterini en iyi yansıtan simgelerden biri haline geldi.
Andrey Biletskiy
© AFP 2023
Öte yandan, Trizub'un yöneticilerinden olan Dmitriy Yaroş tarafından kurulan Praviy Sektor de, Maydan eylemlerinde ve sonrasında önde gelen neo-Nazi örgütlerden biri haline geldi. Yaroş'un bir diğer önemli özelliği, Ukrayna Genelkurmay Başkanı’nın başdanışmanı olarak atanmasıydı.
Ukrayna - Sağ Sektör - Dmitriy Yaroş
© AA / Vladimir Shtanko
Maydan eylemlerinin uluslararası alandaki en büyük destekçisi ise ABD oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, eylemler devam ederken Ukraynalı eylemcilere kurabiye bile dağıttı.
Darbe sonrası şekillendirilecek yeni yönetimde kimler olacağını belirlemeye kadar işin içinde olan Nuland, ABD’nin yirmi yıl boyunca Ukrayna için 5 milyar dolar harcadığını söylemişti. Nuland’ın, ABD’nin Kiev Büyükelçisi Geoffrey Pyatt ile yaptığı telefon görüşmesinde Avrupa Birliği’ne küfür etmesi de, ABD’nin Ukrayna darbesinde AB’yi bile devre dışı bırakmak istediğinin bir göstergesiydi.
Victoria Nuland - Maydan eylemcileri
© AFP 2023
Maydan darbesinin ABD tarafından neden bu kadar çok desteklendiğinin bir diğer önemli göstergesi ise, bugünkü ABD Başkanı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın, ülkenin en büyük enerji şirketi Bursima’nın yönetim kuruluna alınmasıydı.
ABD önderliğindeki Batı kampı, Sovyet devriminin yaşandığı süreçte de, 2. Dünya Savaşı’nda da, Soğuk Savaş yıllarında da, Sovyetler’in çözülüşünden sonra da, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kullandı ve bunun için ülkede darbe organize etmekten dahi geri durmadı.
Ukrayna’nın Maydan darbesiyle yeniden şekillendirilmesi, ‘Sovyet tehidi'ne karşı kurulan, Sovyet sonrası dönemde ise ABD’nin siyasi ajandasıyla çelişen her ülkede darbeler ve askeri operasyonlar organize eden NATO’nun, tarihsel ‘Rusya’yı çevreleme’ stratejisinin çok önemli bir ayağıydı.
NATO'nun genişlemesi
Maydan darbesinden sonra kurulan aşırı milliyetçi hükümetin ilk icraatları da, bu strateji kapsamında ülkenin Sovyet geçmişini silmeye çalışmak ve ülkede yaşayan Ruslara yönelik hamleler yapmak oldu.
Ukrayna yönetimi Rusça’yı kamusal alandan yasakladı, Bandera başta olmak üzere Nazi işbirlikçilerinin heykelleri dikildi, doğum günü resmi tatil edildi, Kızılordu gazileriyle Nazi işbirlikçisi örgütlerin üyeleri eşit statüde sayıldı, neo-Nazi örgütler resmen Ukrayna ordusuna bağlandı, Komünist Parti ve sosyalist örgütler yasaklandı, üyeleri öldürüldü, 40’tan fazla kişinin katledildiği Odessa katliamı başta olmak üzere, Rus sivillere yönelik yoğun saldırılar başlatıldı.
Ağırlıklı olarak ülkenin doğusunda yaşayan Ruslar ise, bu saldırılara karşı korunmak için Anti-Maydan eylemleri ile antifaşist birlikler inşa etti ve Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerinden oluşan ‘Novorossiya Federal Devleti’ kuruldu.
Anti-Maydan eylemleri
© AFP 2023
Bölgede ateşkesin sağlanması amacıyla, Ukrayna, Rusya, Donetsk, Lugansk ve AGİT temsilcileri tarafından imzalanan Minsk protokolüne rağmen, Ukrayna güçleri Donbass’a yönelik saldırılarını sürdürdü. Bu durum, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı askeri operasyonun en önemli gerekçelerinden biri olsa da, Batı medyası tarafından gözardı edilen gerçeklerden biri oldu.
Özellikle 2019’dan başlayarak, NATO üyesi olmadığı halde NATO ülkeleri tarafından silahlandırılan Ukrayna ordusunun, Donbass’a yönelik saldırılarında önemli bir artış yaşandı. Donetsk ve Lugansk’ın yönetimi altında bulunan çok sayıda yerleşim birimi, yine Minsk anlaşmaları kapsamında kullanımı yasaklanan silahlar kullanılarak vuruldu. Bu da, Rusya’nın operasyonunun başlaması için bir diğer önemli sebepti.
Azov Taburu
© AFP 2023
Düzenlenen saldırıların büyük çoğunluğunun Ukrayna yönetimine bağlı neo-Nazi güçler tarafından gerçekleştirilmesi ise, Rusya yönetiminin ‘denazifikasyon’ kararını almasındaki en önemli etkenlerden biri.
Rusya’nın devam eden operasyonları kapsamında, Rus güçleri ile Ukrayna birlikleri ve neo-Naziler arasında yaşanan çatışmalar devam ederken, bu çatışmalara paralel olarak Batı’nın başlattığı enformasyon savaşı, Rus medyası başta olmak üzere Rusya’ya yönelik önemli yaptırımlara sahne oldu.
Bu enformasyon savaşında sayısız yalan haber dolaşıma sokulurken, Batı dünyası bizzat kendi eliyle inşa ettiği rejimin aşırı sağcı niteliğini ve bölgedeki sivillere yönelik uygulanan insan hakları ihlallerini göstermeden, yaşananları Rusya’nın ‘birdenbire başlattığı’ bir işgal operasyonu olarak göstermeye çalışıyor.