Kadir Has Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, dövize endeksli mevduat hesabını, öncesindeki politikaları ve uzun vadede doğuracağı sonuçları Radyo Sputnik’te Ali Çağatay’la Seyir Hali programında anlattı.
2018’de gerçekleştirilen kredi genişlemesinin bir nefes alma olarak değerlendirilebileceğini söyleyen Prof. Dr. Yeldan, bu niyetin yıllar içinde dogma ve slogan halini aldığını “Yapılan yanlışlar, hatalar, inatlar zincirine yeni bir yanlış, hata ve risk eklendi. Birazcık geriye gidersek ‘her ne pahasına olursa olsun krediyi ucuzlatalım ve genişletelim. Faizleri de düşürelim’ niyeti ilk başlarda 2018-19 krizinde biraz anlamlı gibiydi. Ekonomiyi genişletmek ve canlılık yaratmak için Amerikan FED’in, Avrupa’nın, diğer merkez bankalarının yaptığı parasal genişlemeye dayalı büyüme nefes alma olarak değerlendirilebilirdi. Fakat bu daha sonra bir inatlaşmaya ve dogmatik inanca dönüştü ve sloganlaştırıldı. Merkez Bankası 2017-19’da faizi düşürüyordu ama düşük faizli işlem yapmıyordu. Gecelik işlem penceresini açık tutuyordu. Oradaki faizler politika faizi diye ilan ettiği faizin 4-5 puan üstündeydi. Herkes ‘Merkez Bankası faizi düşük tutuyor’ ilanını kabul ediyor ama o faize işlem yapılmıyordu. Bunun sonucunda karman çorman ‘Ağırlıklı Merkez Bankası faizi, birden fazla faiz sistemi’ diye bir sistem ortaya çıktı” dedi.
Yeldan, daha sonra ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ ifadesiyle faiz düşürme yoluna gidildiğini söyleyerek “Ağustos-Eylül’den başlayarak döviz kuru yükselmeye başladı. Hükümet bunu bir başarıymış gibi göstermek için ‘rekabetçi kura ihtiyacımız var, Çin modeli olacağız, ihracatımız artacak, cari açık fazlaya dönecek, risk azalacak, istihdam artacak, ekonomi büyüyecek, bir altı ay verin’ dedi. Bütün bu söylemlere bir de dini ve milli semboller ilave edilince iş çığırından çıktı” şeklinde ifade etti.
‘TL’nin getirisi diye teknik bir sözcüğe referans veriliyor, faiz denmiyor’
Prof. Dr. Yeldan, sloganlaştığını belirttiği ekonomi politikasının sonuçlarını ve dövize endeksli mevduatın içeriğini “Bu sefer döviz kuru aldı başını gitti. İnsanlar birikimlerini, kendi alın terinden kazandıkları parayı Türk Lirası olarak değerlendirmenin kayıp olduğunu görünce dolarizasyona yöneldiler. Şimdi buradan da muazzam bir risk taşıyan, iktisatçıların ahlaki tehlike olarak nitelendirdikleri garip bir uygulamaya geçildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı dövize endeksli mevduat diye ‘siz Türk Lirasında kalın’ diyor ve TL’nin getirisi diye teknik bir sözcüğe referans veriliyor. Dikkat edin faiz denmiyor. TL’nin getirisi döviz getirisinden az ise aradaki farkı karşılayacağını söylüyor. TL’nin getirisi dediğimiz şey faiz, TL üzerinden kazandığınız faiz düşük ise bunu yükselteceğini söylüyor. Bu işi aslında yapması gereken bankacılık kesimi ve Merkez Bankası’nın sinyalleridir. ‘Merkez Bankası yeterince faiz yükseltmiyorsa o yükseltmeyi ben yapacağım’ diye Hazine devreye giriyor. Bu kadar karmaşık bir yoldan faizler sanki düşükmüş gibi bir algı operasyonu üzerinden servet aktarımı halkın vergi gelirlerinden yüksek mevduat sahiplerine çan transferi yapılacak bir aktarım Hazine tarafından üstleniliyor” diye anlattı.
‘Spekülasyonun garantili yaygınlaşmasına ve Hazine Bakanlığı tarafından üstlenmesine neden olduk’
Prof. Dr. Yeldan, bu durumun oluşturduğu yüksek bütçe açıklarını gelecek nesillerin ödeyeceğini “Şimdi devlet eliyle yeni bir spekülasyon, dışarıdan gelen ‘spekülatif saldırı’ dediğimiz şeyi içeriye taşıdık. Spekülasyonun garantili olarak yaygınlaşmasına ve Hazine Bakanlığı tarafından üstlenmesine neden olduk. O kadar ilginçtir ki ‘spekülasyonla mücadele’ denirken spekülasyon devlet eliyle yaygınlaştırılmış, içeride daha da genişletilmiş bir hal alıyor. 12 Eylül generallerinin Atatürkçülük diyerek Atatürk’ün bütün ilkelerini ve ideallerini yok etmesine benziyor. Spekülasyona karşı çıkma adına daha karmaşık bir spekülasyona ve belirsiz bir ortama Türkiye sürüklenmiş vaziyette. Bütün bu politikalarda olduğu üzere bu politika geçici olarak kısa süreli bir rahatlama yaşatacaktır. İleriki nesiller daha yüksek bütçe açıklarının yol açacağı borçlanmayı üstlenerek karşılayacaklar. Bu kısa dönemde genişleyici bir politika izlenimi yaratabilir fakat bu tasarım hatasının yapısal kırılganlığının nedenleri kendisini belli edecektir. Türkiye daha yüksek borçlanma ve riskin kamulaşmasının yarattığı ortamda rastgele ekonomi olmaya sürüklenecektir” diye aktardı.
‘Geri planda sanayi üretiminin dövize olan ihtiyacı devam ediyor’
Prof. Dr. Yeldan, ‘Döviz endeksli mevduat, Türkiye’ye fon girişine yol açabilir mi’ sorusuna “Ben bunu çok yüksek bir olasılık olarak değerlendirmiyorum. Faiz üzerinden daha cazipleştirilmiş bir Türkiye var fakat öbür taraftan da riskin yaygınlaştırıldığı döviz kurundaki şu iki haftalık hareket bile Türkiye üzerine ne kadar risk taşıdığını görüyoruz. Döviz kurunun alıp başını gitmesi önünde sadece bu riskin garantilenmesi operasyonu var ama geri planda sanayi üretiminin dövize olan ihtiyacı devam ediyor. Bunu değiştirmediğiniz sürece döviz bağlılığının önüne geçmenin olanağı yok. Bu koşullarda Türkiye’nin cazip hale gelmesi parasal bir iki tedbirden geçiyor. Öbür taraftan Türkiye’nin rekabetine sürüklendiği AB içerisinde Macaristan ve Polonya gibi yükselen piyasa ekonomileri var. Güney Afrika, Malezya, Tayland, Endonezya gibi düşük enflasyonlu yüksek getirili ülkeler var. Bu ülkeler ile Türkiye’nin bu kadar büyük bir risk primi ile mücadele etmesi ve sıcak para üzerinden dövizi kazanması beklentisi çok gerçekçi değil” cevabını verdi.
‘12 aylık mevduatlar söz konusu olduğundan en az bir sene daha uygulanması gerekiyor’
12 aylık dövize endeksli mevduatların varlığına dikkat çeken Prof. Dr. Yeldan, uygulamanın en az bir yıl daha uygulanmak durumunda olduğunu “Hazine Ve Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası’nın tebliğlerinin ikisi bambaşka enstrümanlar, ortak özelliği 3, 6, 9 ve 12 aylık olmalarıdır. 3 aylıklar toplam mevduatımızın yarısına yakını, burada anlamlı büyüklükler çok daha orantısız bir şekilde yararlanacaklar. Halkın büyük bir çoğunluğu vadesiz veya bir aylık vadeli sınırlı bir fon üzerinden idare yaparken getirisinin Hazine tarafından paylaşılması mevduat sahiplerine ek bir kaynak transferi anlamına geliyor. Geçici bir tedbir olarak 1-2 aya mahsus bir savunması olabilirdi. Türkiye maliye politikasının elini kolunu bağlayan ucu açık bir politika olarak gündeme getirildi. 12 aylık mevduatlar söz konusu olduğundan en az bir sene daha uygulanması gerekiyor. Bir sene içerisinde ciddi bir şekilde yüksek mevduat sahiplerine ahlaki tehlike içeren bir kaynak aktarma garantisi verilmiş oldu” diye belirtti.