26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) ‘hayal kırıklıkları’ ile de olsa bir anlaşmaya vararak son buldu. 197 ülkeyi bir araya getiren Taraflar Konferansı’ndaki müzakereler sonucunda varılan anlaşmada gelecek yılın sonuna kadar 2030 emisyon hedeflerinin güçlendirilmesi kabul edildi.
Kömüre atıf yapılması sebebiyle bir ilk özelliğini taşıyan COP26’nın sonunda imzalanan anlaşmada Çin ve Hindistan’ın itirazları sonucu ‘azaltılmamış kömür enerjisi ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarını aşamalı olarak kaldırmayı hızlandırmaları’ yönündeki ifade ‘aşamalı olarak azaltmaları’ şeklinde değiştirildi. Bu açıdan eleştirilerin hedefinde olan zirvenin sonuç bildirisini, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri olan ve deniz seviyesinin yükselmesiyle sular altında kalması öngörülen Fiji’nin delegasyonu şu şekilde değerlendirdi:
Peki, nedir bu ‘1.5 derece’?
Sanayi Devrimi’nden günümüze yaşananlar dünyanın 1 derece ısınmasına sebep oldu. Paris İklim Anlaşması’na göre, küresel sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılabilmesi için küresel karbon emisyonlarının 2030’a kadar yüzde 55 azaltılması ve 2050’ye kadar sıfıra indirilmesi gerekiyor. Bu sıcaklık aşılırsa Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporuna göre, karasal ortalama sıcaklıklar, insanların yaşam alanlarında görülen aşırı sıcaklıklar, bazı bölgelerde kuraklık ve yağış azlığı ihtimallerinde büyük artışlar görülecek.
COP26’da hükümetlerin karbon kesme taahhütlerine rağmen dünyanın, Paris İklim Anlaşması'ndaki sınırların çok üzerinde ısınacağı tahmin ediliyor. Glasgow'da yayınlanan bir araştırmaya göre, sıcaklık artışları, ülkelerin belirlediği kısa vadeli hedeflere göre, bu yüzyılın sonuna kadar 2.4 dereceyi bulacak.
Hangi ülke ne kadar sera gazı salımı yapıyor?
© Sputnik
Atmosferde birikerek küresel ısınmaya sebebiyet veren sera gazı, iklim değişikliğinin de en büyük nedenlerinden. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) yıllık sera gazı raporuna göre, koronavirüs salgınındaki kapanmaya rağmen 2020'de rekor seviyelere yükseldi. Raporda, koronavirüs salgını sürecince alınan kısıtlama önlemleriyle CO2 (karbondioksit) emisyonlarının dünya genelinde yüzde 5.6 oranında azaldığı, ancak bunun sera gazları birikimi üzerinde fark edilebilir bir etkisi olmadığı belirtildi.
Küresel Atmosfer Araştırmaları Emisyon Veri Tabanı’nın verilerine göre, dünyaya salınan sera gazlarının yüzde 32.48’ine Çin sebep oluyor. Çin’i yüzde 12.61 ile ABD takip ederken, yüzde 7.29 ile Avrupa Birliği arkasından geliyor. Yüzde 6.71 ile Hindistan dördüncü sıradayken, Hindistan’ı 4.66 ile Rusya takip ediyor. G20 ülkeleri sera gazı salımlarının yüzde 80’inden sorumlu.
‘Süper zenginler’ iki kat daha sorumlu
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın yaptığı bir araştırmaya göre ise, dünyanın en az yüzde 85’inin etkilendiği iklim değişikliğinden zenginler daha fazla sorumlu. Zira araştırmanın sonuçlarına göre, en zengin yüzde 1’lik kesimi, dünyayı en fakir yüzde 50’lik kısımdan iki kat daha fazla kirletiyor.
Bulunduğumuz yıl içerisinde yüksek karbon tüketim yollarından biri olan uzay yolculukları zenginlerin ‘birbirine meydan okuyarak’ yaptıkları bir eylem haline geldi. Zira, ilk önce 400’den fazla şirketi kontrol eden Virgin Group’un sahibi İngiliz yatırımcı Sir Richard Branson ‘çocukluk hayali’ olduğunu söylediği uzaya çıktı. Branson’un meydan okuduğu bir diğer milyarder olan Amazon’un kurucusu Jeff Bezos da aynı yolu izledi. Amerikalı milyarder Jeff Bezos, kendi kurduğu roket şirketinin imkanlarıyla ilk uzay uçuşunu gerçekleştirdi. Son olarak ise Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Ege sahillerinde demirlediği günlerde kutladığı doğum günüyle gündeme geldi. Zira, sık sık ‘iklim değişikliğiyle mücadele’ çağrısı yapan Gates, kendi doğum günü için misafirlerinin her birini helikopter ile bulunduğu yere getirdi. Süper zenginlerin bu davranışları ise pek çok kez iklim aktivistleri tarafından eleştirildi.
Dünya Meteoroloji Örgütü'nün raporuna göre 2025'e kadar, dünyanın sanayi öncesi seviyelerin 1.5 derece üzerinde ısınması ihtimali yüzde 40’a çıkmış durumda.
Türkiye neler yapacak?
Tarihteki kömürün azaltılmasını hedefleyen ilk anlaşma olan ve aslında herhangi bir yaptırım gücü olmayan Glasgow İklim Paktı’nı Türkiye de imzaladı. Geçtiğimiz ay Paris İklim Anlaşması’nı da meclisten geçiren Türkiye bu kapsamda ‘iklim kanunu’ hazırladığını duyurdu. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, ‘2053 yılı net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişikliği strateji belgesi’ hazırlanacağını da açıkladı. Türkiye aynı zamanda, Ocak 2022’de bir de ‘İklim Şurası’ düzenleyecek. Ayrıca Türkiye, İklim Değişikliği Başkanlığı’nı kurarak, ‘Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın’ ismine ‘İklim Değişikliği’ni de ekledi.
2021 yılında yaşadığı orman yangınları ve seller ile iklim değişikliğinin somut olaylarıyla karşı karşıya gelen Türkiye’nin sera gazı salımlarının en büyük yüzdesi enerji sektörüne ait. En büyük payı yüzde 72 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken bunu sırasıyla yüzde 13.4 ile tarım, yüzde 11.2 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı ve yüzde 3.4 ile atık sektörü takip ediyor. Türkiye aynı zamanda Kyoto Protokolü’ne taraf olan ülkeler arasında ancak herhangi bir sera gazı azaltma taahhüdü bulunmuyor.
‘Sera gazı salımına neden olan faaliyetleri durdursak bile iklimlerin yeniden eski zamanlara dönmesi uzun yıllar alacaktır’
Sputnik, iklim değişikliği ile yaşanan mevcut durumu, iklim zirvesinin çıktılarını ve Türkiye’nin iklim karnesini İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ile konuştu.
İklim krizi yerine değişikliği tanımlaması yapmanın daha doğru olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tolunay “Çünkü iklim krizi denilince, sera gazı salımlarını azaltınca ya da fosil yakıttan tamamen çıkınca iklim değişikliği bağlamında yaşanan sıcak hava dalgaları, seller, kuraklık, orman yangınlarının sona ereceği düşünülüyor. Ama biz insanlık olarak sera gazı salımına neden olan faaliyetleri durdursak bile iklimlerin yeniden eski zamanlara dönmesi uzun yıllar alacaktır. Kriz denilince, önlemler alındıktan hemen sonra düzelecekmiş gibi bir algı oluşabiliyor” diye konuştu.
‘Taraflar Konferansı’nda ülkeler arasında çok ciddi pazarlıklar yapılır’
COP26 gibi zirvelerden ‘beklenen sonuçların’ çıkmadığına dikkat çeken Tolunay “Zirvedeki sonuçlar toplumun büyük çoğunluğu tarafından ‘hayal kırıklığı’ olarak algılandı. Ancak bu konferansları takip eden uzmanlar tarafından aslında bu beklenen bir sonuçtu. Yaklaşık 27 yıldan beri bu toplantılar yapılır. Genellikle COP olarak kısaltılan toplantılar devletlerin, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine 197 ülke taraftır, bunların hepsi bu taraflar konferansına gelir. Taraflar Konferansı’nda bu ülkeler arasında çok ciddi pazarlıklar yapılır. Gelişmiş ülkeler, ada devletleri, iklim değişikliğinden daha fazla etkilenecek ülkeler kendi aralarında çeşitli koalisyonlar kurarak daha fazla kazanım elde etmeye çalışırlar. Genellikle de çok beklenen sonuçlar çıkmaz Taraflar Konferansı’ndan” dedi.
‘Paris Anlaşması’ndan bu yana sera gazı salımları küresel ölçekte arttı’
Paris Anlaşması’nın da kabul edildiği 2015’teki Taraflar Konferansı’nda da 2030 yılına kadar sera gazı salımının yarı yarıya azaltılması hedefi konduğunu hatırlatan Tolunay “Aradan geçen 6 yıl içerisinde bırakın azaltmayı tam tersine küresel ölçekte sera gazı salımları arttı. Dolayısıyla bu Taraflar Konferansı’ndan çok fazla ümitlenmemek gerektiğini uzmanlar zaten biliyordular. Bu nedenle en azından benim için bir hayal kırıklığı olmadı. Ancak bardağın dolu tarafından bakacak olursak ilk defa bir Taraflar Konferansı’nda kömüre atıf yapılması, tüketiminin yavaşlatılmasına yönelik maddeler bulunması da olumlu olarak değerlendirilebilir” dedi ve ekledi:
‘İklim Paktı’nı imzalayan ülkelerin kömür kullanımına devam etmeleri durumunda herhangi bir cezai yaptırımı yok’
“Ancak bu kararın da bir bağlayıcılığı yok. Bu İklim Paktı’nı imzalayan ülkelerin kömür kullanımına devam etmeleri durumunda herhangi bir cezai yaptırımı yok. Bu tamamen gönüllülük esasına dayanıyor.”
‘Her vatandaşın kendi karar vericilerini iklim değişikliği konusunda daha hızlı bir şekilde adım atmalarını sağlamaları gerekiyor’
Tolunay, her ülkede yaşayan vatandaşların kendi karar vericilerine iklim değişikliği konusunda baskı yapması gerektiğini şu sözlerle ifade etti:
“Esasında her ülkedeki vatandaşların iklim değişikliğinden olumsuz etkilenen, endişe duyan veya bunları birebir yaşayan insanların kendi karar vericilerinin iklim değişikliği konusunda daha hızlı bir şekilde adım atmalarını sağlamaları gerekiyor. Bir toplumsal tepki ile alınacak kararlarda iklim değişikliğinin de göz önünde bulundurulması hem fosil yakıtlardan vazgeçilmesi hem ormanların korunarak geliştirilmesi hem de iklim değişikliğinin beklenen bazı olumsuz etkilerine karşı da seller, kuraklık, orman yangınları gibi, daha az etkilenecek şekilde önlemler almalarını ısrarla istemeleri gerekiyor kendi hükümetlerinden.”
‘Sözler yerine getirilmedi, Yeşil İklim Fonu’nda hiçbir zaman yıllık olarak 100 milyar dolar gibi bir para toplanmadı’
“1850’deki Sanayi Devrimi’nden bugüne kadar atmosfere verilen toplam sera gazı salımlarının büyük bir çoğunluğundan gelişmiş ülkeler sorumlu” diyen Tolunay ‘iklim adaleti’ kavramını aşmak için kurulan ‘Yeşil İklim Fonu’nu şu şekilde anlattı:
“Bunu aşmak için başka bir mekanizma geliştirilmişti. Bunun adına da ‘Yeşil İklim Fonu’ adı verilmişti. İklim değişikliğinden sorumlu tutulan gelişmiş ülkeler her yıl bu fona 100 milyar dolar bir para koyacaklardı. Bu para da aslında iklim değişikliğine katkısı olmayan ama en fazla etkilenen ada devletleri, Afrika’daki ülkeler gibi ülkelere bu fondan para aktarılacaktı. Ancak bu sözler yerine getirilmedi. Hiçbir zaman yıllık olarak 100 milyar dolar gibi bir para buralarda toplanmadı.”
‘Bazı AB ülkeleri, kendi sera gazı salımlarını azaltmak için bir takım karbon yoğun sektörleri kendi ülke sınırlarının dışına çıkardı’
Diğer anlaşmaların aksine Kyoto Protokolü’nde sera gazının azaltılması yükümlülüğü getirildiğinin altını çizen Tolunay “Ancak bakıldığında bunun uygulanmadığını, çok az sayıda ülkenin uyguladığını, hatta bazı AB ülkeleri, kendi sera gazı salımlarını azaltmak için bazı karbon yoğun sektörleri kendi ülke sınırlarının dışına çıkardıklarını görüyoruz. Örneğin, çimento sektörü gibi. ‘Aynı gemideyiz, hepimiz etkileniyoruz’ diye çok söylenir ama bu devletler arasında pazarlığa dönüştüğü için bir çözüm üretilemiyor” dedi.
‘Türkiye son 30 yılda sera gazı emisyonlarını yüzde 170 oranında artırdı’
Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda ‘ortada’ olduğunu ifade eden Tolunay, “Türkiye 1990 yılına göre, oransal olarak sera gazı emisyonunu en fazla artıran ülkeler arasında bulunuyor. Özellikle fosil yakıttan enerji üretimine çok ciddi ağırlık vermiş durumda. 30 yılda yüzde 170 gibi bir oranda artırmış sera gazı emisyonlarını. Özellikle 2000’li yılların başında bütün kömür yataklarını kullanıma açacağını ilan etmişti, 2023’e kadar bunu planladığını söylemişti. Bu da uluslararası Taraflar Konferansı’nda çokça dile getirildi. Çünkü diğer ülkeler de Türkiye’ye şunu söylüyorlardı. Hem iklim değişikliğinden çok fazla etkilendiğinizi iddia ediyorsunuz ülke olarak ancak siz de elinizi taşın altına koymuyorsunuz, fosil yakıt tüketimini artıyorsunuz, çimento, demir-çelik gibi karbon yoğun sektörlerden çıkış için politikanız yok, tam tersine bunları artıyorsunuz, diyerek Türkiye’yi eleştiriyorlar. 2021 yılına kadar da genel politika buydu” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye gelişmiş ülke kabul edildiği için yardımlardan yararlanamıyor ancak sera gazı emisyonunu azaltma yükümlülüğü yok’
Türkiye’nin iklim değişikliği için bir yol haritasına ihtiyacı olduğunu dile getiren Tolunay, “Türkiye OECD’nin kurucu üyelerinden biri olması nedeniyle gelişmiş ülke olarak kabul ediliyor. Ancak özel statüsü tanındı, herhangi bir şekilde sera gazı emisyonlarında azaltım yükümlülüğü yok. Ama gelişmiş ülke olduğu için yardımlardan yararlanamıyor ülke olarak” dedi ve ekledi:
‘Özel şirketler gönüllü karbon borsası mekanizmalarından çeşitli mali destekler alabiliyor’
“Ancak çeşitli karbon ticareti, gönüllü karbon borsası gibi kurumlar, mekanizmalar var. Bu mekanizmalardan ülkemizde kamu kurumları haricindeki özel şirketler sera gazı emisyonunu azaltmaları durumunda çeşitli mali destekler alabiliyorlar. Dünya genelinde Türkiye bu konuda önlerde geliyor. Gönüllü karbon borsası konusunda özel şirketler ciddi olarak yararlanıyorlar.”
‘Önümüzdeki yıllarda da sel ve orman yangınları gibi aşırı hava olaylarıyla karşılaşma ihtimalimiz yüksek’
Tolunay, önümüzdeki yıllarda da iklimlerin değişmeye devam edeceğini vurgulayarak “Bir mucize olsa, tüm ülkeler fosil yakıt kullanmaktan vazgeçseler bile sıcaklıkların düşmesi, iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan aşırı sağanak yağışlar, seller, kuraklıklar gibi olayların geri dönüşümü çok uzun zamanlar alacak. İklimler değişmeye devam da edecek. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda da mevsimine bağlı olarak sellerle, kuraklıkla, orman yangınıyla, kıyılarda deniz seviyesinin yükselmesi gibi çok fazla miktarda aşırı hava olaylarıyla karşılaşmamız ihtimali oldukça yüksek. Bunlardan etkilenmemek için iklim değişikliğine uyum denilen çalışmalar var. Örneğin, Türkiye’de selleri çok konuşuyoruz. Dere yataklarına yapılaşma yapılmaması, mevcut yapılaşmaların da buralardan uzaklaştırılması, nakledilmesi bir iklim değişikliğine uyum çalışmasıdır. Kurak olan bölgelerde yağmur suyu hasadı gibi çalışmalar yine aynı kapsamdadır. Bu gibi çalışmalara başlanması gerekiyor ülkemizde” diye konuştu.