Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerilim, Roma görüşmesinin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ABD ile PKK/YPG, FETÖ ve S-400 konularında ortak çalışma grubu kurulacağını duyurmasıyla teskin olmuş gönürüyor. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Joe Biden ile Roma görüşmesinden Biden'ın 'F-16 tedariki için çabalama' vaadinin ötesinde ikili ilişkilerdeki sorunların çözümüne dair somut sonuç çıkmadığı değerlendirmeleri öne çıkıyor. Son olarak Biden yönetiminin dünyada 'demokrasinin tehdit altıda olduğu' temasıyla 9-10 Aralık zirvesinde düzenleyeceği sanal 'Demokrasi Zirvesi'ne Türkiye'ye 'davet etmediği' dikkat çekti. Sızdırılan listede Türkiye'ye yer verilmezken, durumun değişip değişmeyeceği merak ediliyor.
F-16’lardan Suriye’ye, ‘büyükelçiler krizinden’ Doğu Akdeniz’e Türk-Amerikan ilişkilerindeki durumu Prof. Dr. İlhan Uzgel ile konuştuk.
'Erdoğan yönetimi çok köşeye sıkışırsa, taviz veriyor, uzlaşıyor, pragmatik davranıyor ama...'
Prof. İlhan Uzgel'e göre Türk-Amerikan ilişkileri 10 ayı aşkın süredir Cumhurbaşkanı'nın istediği çizgiye oturmadı. Biden yönetiminin Erdoğan, el Sisi ve Muhammed bin Salman gibi liderlerle Trump'ın aksine 'kurumsal yöntemler üzerinden' siyaset yapmayı tercih ettiğini belirtin Uzgel, Türk hükümeti, Afganistan dosyasındaki gibi ne kadar hevesli ve istekli ortak olma arzusunu gösterse de karşılığını bulamıyor:
“İlişkiler Cumhurbaşkanı’nın istediği bir çizgiye oturmadı. Biden yönetiminin Erdoğan yönetimi ve benzeri yönetimlerle Mısır’ın Sisi’si, Suudilerde Muhammed Bin Salman ile güçlü liderler arası iletişim, diplomasi gibi yöntemler değil daha mesafeli, daha kurumsal yöntemler üzerinden siyaseti kurmaya çalışıyorlar. Erdoğan yönetimi Trump yönetimine daha yakındı. Onu tercih de ediyordu, bu biliniyor. Buradan gelen bir mesafe var. Daha geçmişten kalan bir sorun var. S-400’lerin alınması, Amerikan tarafından kabul edilmemesi, iç hukukuna dayalı önlemler alması bir de Erdoğan yönetiminin bölge siyasetine tam oturmadığını düşünüyorlar. Erdoğan yönetimi de buna uyum sağlamaya çalışıyor. Afganistan konusunda çok hevesli ve istekli göründü, ama öyle olmadı. Amerikan yönetimine bir şeyler sunarak ilişkileri düzeltmek istiyor, böyle bir görüntü var. Fakat Amerikan tarafı biraz ağırdan alıyor. Mısır, İsrail, Suudiler olsun onlar da Türkiye ile ilişkileri düzeltme konusunda aceleci davranmıyorlar, Türkiye kadar hevesli görünmüyorlar. Erdoğan yönetimi çok köşeye sıkışırsa, taviz veriyor, uzlaşıyor, pragmatik davranıyor. En önemli konu Amerika için onlar oraya takıldılar, S-400 konusunda geri adım atmıyorlar. Bir kırmızı çizgi olarak görüyor. Türkiye de o konuda beklenen geri adımı atmadı. Ortak bir askeri komisyon kuralım dediler, Amerika yanaşmadı. Sonuçta söylenen, istenen şey belli. Bir orta yola yanaşmadı Amerikan tarafı, Türkiye buna hazırdı. İlişkilerin ortasında büyük bir handikap olarak kaldı."
'Türkiye'nin ilk çekildiği alan Doğu Akdeniz oldu, Doğu Avrupa'ya angaje olunarak uyumlu davranıldı'
Ankara'nın tavizlerinin son dönemde en öne çıkanının Doğu Akdeniz olduğunu dile getiren Uzgel, Batılı düşünce kuruluşlarının raporlarına geçen 'uyumlu Türkiye' övgülerini anımsattı. Ankara'nın Doğu Akdeniz'de didişme havasını bıraktığını, sondaj gemileri ve eşlik eden askeri gemilerini çektiğini belirten Uzgel, Karadeniz ve Doğu Avruya'da 'uyumlu' davranıldığı ve Ukrayna dosyasına da angaje olunarak NATO içerisinde de tansiyonun düşürüldüğün vurguladı. Uzgel, Kabil havaalanı işletmeciliğinin Erdoğan yönetiminin 'Biden'a ulaşma yolu' olarak görüldüğünü ancak umulanlların gerekleşmediğini ekledi:
"Türkiye, Doğu Akdeniz’de taviz verdi. Türkiye ile ilgili bir düşünce kuruluşunun raporunu okuyordum, bundan övgüyle bahsediyordu, Türkiye Doğu Akdeniz’de uyumlu davrandı diyordu. İlk çekildiği alan orası oldu. Orada üst takdir topladı, iyi bir şey olmasa da. AB de memnun. Yunanistan ve Fransa ile Doğu Akdeniz’de enerji şirketleriyle bir didişme havası yok. Sondaj gemileri limana çekildi. Sondaj gemileri olmayınca savaş gemileri de onlara eşlik etmiyor. Dolayısıyla orada tansiyon düşürüldü. NATO içinde bir tansiyon vardı, onu düşürdüler. Karadeniz’le Doğu Avrupa’da Türkiye yine uyumlu davranıyor. Ukrayna’ya angaje oldu. Kırım’ı tanımıyorum dedi, Rusları rahatsız eden şeyler bunlar. Oralarda uyumlu bir aktör olacağını, Amerika ile bu coğrafyada NATO çerçevesinde güvenlik konusunda iyi işler yapacağını göstermeye çalışıyor. Bunun en son parçası Afganistan, Taliban ile biz arabulucu oluruz, Cumhurbaşkanı ‘İdeolojik olarak ters düşmüyoruz’ dedi. Bir ortaklık arayışıydı, Taliban üzerinden Biden yönetimine ulaşalım dediler, o işlemedi. AKP yönetimi orada daha umutluydu. Havaalanının işletilmesi, korunmasında bizi de şaşırtan ısrar ve istek gösterdi. Heyeti buraya kabul ettiler, Türkiye de diğer ülkeler de tanımıyor. Kolay kolay da tanımazlar. Ona rağmen olmadı. Havaalanı meselesini halledemedi. Muhtemelen 14 Haziran NATO Zirvesi’nde Erdoğan herhâlde bundan bahsetti. Amerikalılar da Türkiye’nin Taliban konusunda ne yapacağını merak ettiler. Ama oradaki beklenti sanırım Amerika açısından gerçekleşmedi. En son görüşme Roma’da 70 dakika sürdü. Fakat herhangi bir konuda bir çözüm, ileriye gidiş olmadı. Biden ile Erdoğan, iki dışişleri bakanı orada. Onların çözemediğini savunma konusunda albaylar bir araya gelip bir şey çözmeleri zor iş. Dolayısıyla orada tıkanıklık devam ediyor.”
‘ABD bölgedeki ülkelere ‘benim için ne yapabilirsin’ şeklinde yaklaşıyor’
Uzgel, verili sorunlar üzerine en son yaşanan 'elçiler krizini' anımsatırken, bunun 'yapay ve kalıcı' olmadığını ancak Suriye, Fırat'ın doğusu, F-35 programından çıkarılma gibi asıl yapısal sorunların kalıcılaştığı görüşünde. Ankara'nın verili sorunları paranteze alma ve kompartımanize etme işini Rusya ile fena götürmediğini ancak bunun ABD ile işlemediğini belirten Uzgel'e göre bunun nedeni ABD'nin birlikte çalışmak için karşısındaki aktörden kendisi için yapabileceklerini talep etmesi:
“Bir elçi krizi yaşadık üzerine. Dindirmek görüşmeden önceydi. Bir yükselme oldu, kriz görüntüsü yaşandı. Yapay bir kriz, kalıcı yapısal bir sorun değil. Türkiye-Amerika ilişkilerinde bazı yapısal hale gelmiş sorunlar var; Suriye, Fırat’ın doğusu gibi. İdlib’de Türkiye ile Amerika ortak hareket ediyorlar. Ama Fırat’ın doğusunda anlaşamıyorlar. F-35 gibi bazı konular yapısal olmaya doğru gidiyor. Yani kalıcılaşıyor. Türkiye’nin ilişkileri kriz görüntüsünü arttırabilecek, tansiyonu yükseltecek bir pozisyonu yok şu anda. Sorunları paranteze alıyorsunuz. Türkiye bunu Rusya ile fena götürmedi. Çok sorun var ama kompartmanize edebildiler. Amerika ile öyle olmuyor. Amerika bir noktada durunca orada duruyor. Ama yalnızca şimdiki hükümetle de ilgili değil. -Bundan rahatsızlık duyarak söylüyorum- Amerikalılar genelde bir bölgeye bizim gibi ülkelere böyle yaklaşıyorlar. 'Sen benim için ne yapabilirsin diyorlar, biz birlikte ne çalışabiliriz, Suriye’de ne yapabiliriz vs'. Dolayısıyla Amerika şu anda bu pozisyonda. Türkiye’ye dönerek AKP hükümetine ‘Sen bize ne sunabilirsin?’ diyorlar. ‘Bize iyi bir şey sun, biz de seninle çalışmaya devam edelim’."
'Genişletilmiş Avrasya kavramı üzerinden ABD ile çalışma arzuları dile getiriliyor'
Uzgel, ABD'nin tutumu karşısında Ankara'nın daha geniş bir işbirliğine hazır olduğu görüşünde. Hem Biden ile görüşme hevesinin hem de S-400 krizine çözüm için gündeme taşınan F-16'lar yahut SAM-T'lerin bunun işareti olduğunu belirten Uzgel, Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Murat Mercan'ın son makalesinin de durumu ortaya serdiğini söyledi. ABD'ye açıkça 'genişletilmiş Avrasya'da birlikte çalışalım' mesajı içeren yazının merkezden bağımsız kaleme alınamayacağı görüşündeki Uzgel, "Ben hayatımda dışişleri mensubundan çıkmış böyle bir yazı hiç görmedim” vurgusu yaptı:
"Türkiye daha geniş bir işbirliğine hazır. Bunu da şuradan anlıyoruz. Hem bu görüşme hevesinden. Cumhurbaşkanı, 'Biden’la görüşeyim ki şu konularda çalışabiliriz’i gösterebileyim' tutumundan... F-16’nın anlamlarından birisi ABD'ye savunma işbirliğinin devam ettiğini göstermek. Hatta Patriot’u alırız dediler bir ara. Hatta şimdi de SAMP-T füze sistemini, S-400’lerin yanına alırız deniliyor. İyi bir şey değil, bir ondan bir ondan alıyorsunuz. F-16'lar da bir göstergesi. Uzmanlar da tartışıyor, 'Türkiye’nin ne kadar uçağa ihtiyacı var, yeni F-16 mı almak lazım' diye. Teknik konular bunlar. Kendi uçak üretim süreci var ama daha uzun süreler alacağa benziyor. Washington Büyükelçisi’nin yazdığı yazı var, bir büyükelçi merkezden bağımsız yazamaz. 'Biz Avrasya’da beraber çalışalım' diyor. Amerika’nın bütün stratejik konumunu, bağlantılarını, en son BM’de bu yıl Çin’in Uygur meselesi yüzünden eleştirildiği metne Türkiye’nin katılmasında da gördük. Amerika’ya bir açılım yapmak istiyor. 'Bakın biz birlikte çalışabileceğiniz bir müttefikiz'... 'Genişletilmiş Avrasya' kavramını kullanmış, bence bu Rusya’yı da kapsar. 'Çin ve Rusya bağlamında biz sizin yanınızda yer alırız' diyor o metin. Büyükelçinin kendisi diplomat sayılmaz, kariyer diplomatı değil, onu kim yazdıysa ben hayatımda bir dışişleri mensubundan çıkmış böyle bir yazı hiç görmedim.”
‘Türkiye'nin demokrasi zirvesi listesine konulmaması son anda girebilirsiniz de mesajı içeriyor'
Uzgel, Erdoğan yönetiminin demokratikleşme konusundaki sıkıntıları bilinirken, ABD'nin 9-10 aralıktaki 'Demokrasi Zirvesi' için sızdırılan listede Türkiye'nin bulunmamasının bir 'mesaj' içerdiği görüşünde. Uzgel'e göre bu mesaj talepleri karşılanırsa resmileşmemiş listeye Türkiye'nin de eklenebileceğini içeriyor. Bu tutumun ABD'nin kendisini 'sistemin tepesinde' konumlandırıp 'kimin demokratik olup olmadığına' karar vereceği, demokrasinin Soğuk Savaş'takine benzer biçimde araçsallaştırılmasını yansıttığını dile getiren Uzgel, Washington'ın müttefiklerini zorlayacağı yeni bir döneme girildiğini ve Biden yönetiminin sonuna kadar bunun yaşanacağı değerlendirmesinde bulundu:
“Türkiye, demokratikleşme konusunda sıkıntıları olan bir ülke. Orada bir mesaj da var. '9 Aralık’a kadar kendinizi toparlayın, son anda girebilirsiniz de..' gibi bir anlam da çıkarılabilir. Ya da ev ödevi, seneye bu zirve yüz yüze yapılacak. Amerika ‘Sistemin tepesindeyim, kimin demokratik olup olmadığına, kimin çağrılıp çağrılmadığına ben karar veririm’ diyor. O liste sızdırılmış bir liste ama resmen kabul edilmiş bir liste değil. 107 ülke var, üçte biri Avrupa’dan. Ortadoğu’dan bir tek Irak ve İsrail var. Amerika aslında zirveye çağırarak dünyaya ‘Götürdük bakın demokrasiyi’ diyor. Türkiye yok. Angola var ama Macaristan yok. Eğer Türkiye ve Macaristan çağrılmazsa, 'siz kendi coğrafyanızın, siyasi geçmişinizin hakkını vermediniz' demek istiyor. Oraya çağrılan bazı ülkelerle karşılaştırılmaz ama 'siz kendi standartlarınızın gerisine düştünüz' demek istiyor Amerika. O yüzden de böyle bir mesaj veriyor. Demokrasinin Soğuk Savaş'takine benzer -ama aynı değil- küresel strateji için araçsallaştırıldığı yeni bir döneme girdik. Biden yönetimi bunu daha çok vurgulayacak. Çin’i yalnızlaştırmak açısından dünyayı demokratikler ve otoriterler olarak bölmek istiyor. O yüzden kendi müttefiklerini de biraz daha zorluyor. Mısır’ı da zorluyorlar. Çok büyük bir şey yapmıyorlar, yapamazlar. 'Benimle çalışacaksınız' diyor, birkaç insan hakları aktivistini serbest bırakıyorlar. Bunları Türkiye’de de yaşadık ve yaşamaya devam edeceğiz muhtemelen. Onlar da böyle kozmetik düzenlemelerle liderler ‘O kadar ısrar ediyorsanız biz de birkaç kişiyi bırakalım, fazla üzerimize gelmeyin’ diyordur. Dolayısıyla böyle bir oyun oynanacak. Biden döneminin sonuna kadar bunu yaşayacağız.”