Türk hükümeti, Doğu Akdeniz'de askeri cephede hamlelerle geçen 2020'nin ardından 2021'e AB ve ABD'nin meydan okumalarına yanıtlar üretme kaygılarıyla girdi. Bu süreçte NATO üzerinden mekanizmalar işletilirken, sonunda 2016'dan bu yana dondurulmuş haldeki Türk-Yunan istikşafi görüşmeleri de başlatıldı. Ancak Yunanistan hükümeti görüşmelerin sınırını Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının çizilmesiyle sınırlandırırken, Türkiye 'önkoşulsuzluktan' söz ediyor.
AB'nin yaptırım kıskacı altında Oruç Reis gemisinin Antalya Körfezi'ne çekildiği bir ortamda istikşafi görüşmeler üzerinden AB'ye 'ılımlı mesajlar' verin Ankara, Türkiye içindeki 'reform' söylemleri eşliğinde dış politikada diyalog başlığını açmış görünüyor.
Gelişmeleri İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu ile konuştuk.
‘Doğu Akdeniz'de geri adımlar AB zirvesinde yaptırımların önüne geçmek amaçlı'
Dr. Naim Babüroğlu, Türkiye ile Yunanistan arasında yeniden başlayan istikşafi görüşmelerin, Yunanistan’ın masaya koşullu oturmasından dolayı bir sonuca varamayacağı görüşünde. Babüroğlu’na göre, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de attığı geri adımlar ve başlatılan istikşafi görüşmeler, AB zirvesinde alınabilecek olan yaptırım kararlarının önüne geçmek amacını taşıyor. Ankara'nın Oruç Reis gemisini Antalya Körfezi'ne çekerek AB ve ABD'yi memnun ettiğini vurgulayan Babüroğlu, Ankara'nın Yunanistan’la görüşmelerde anlaşmalarla devredilmemiş ada, adacık, kayalıklar, anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırılmış ada, adacık, kayalıkları gündeme koyması gerektiğini belirtti:
“2002’de istikşafi görüşmeler başladı. Yani keşif görüşmeleri, sorunların ortaya çıkarılması görüşmeleri diyebileceğimiz görüşmeler 2002’den 2016’ya kadar devam etti. Ve bu 14 yıllık sürede 60 görüşme yapıldı. Ancak 60 turda bir sonuç alınamadı. 2016’da ara verildi. 2021 25 Ocak’ta Türkiye-Yunanistan arasındaki görüşmelerin 61. Turuna başlanmış oldu. Ben bu görüşmelerden bir sonuç alınacağı kanaatinde değilim. Bir sonuç alınmayacağını değerlendiriyorum. Nedeni şu: Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin iddiaları ve 45 yıllık tezleri şu: Doğu Akdeniz’e Yunanistan’ın herhangi bir sınırı yok. Ancak Yunanistan, istikşafi görüşmelerin gündem maddesi olarak Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge’yi tartışmaya açacağını söylüyor. Bu ön koşullu bir görüşme aslında. Halbuki Türkiye daha önce demişti ki ‘Biz masaya, istikşafi görüşmelere ön koşulsuz otururuz’. Yunanistan’ın sadece MEB, kıta sahanlığı ve karasularını görüşürüz adımı, bu ön koşullu görüşmenin adımıdır. Ayrıca Türkiye ne yaptı? Avrupa Birliği’nin aralıktaki zirvesi vardı, yaptırım kararı Mart 2021’e ertelenmiş. Ama ABD’de yeni seçilen başkana göre tutum alacaklarını da belirtmişlerdi. Bu çerçevede Türkiye hem AB Mart 2021 zirvesine hem de 17 Şubat’taki NATO zirvesine hazırlık açısından, daha önce Oruç Reis’le ilan ettiği NAVTEX vardı, Yunanistan ve AB’yi memnun etmeyen bir bölgedeydi, NAVTEX’in yerini değiştirdi, Antalya Körfezi’ne getirdi Oruç Reis’i. Bu hem Yunanistan hem AB hem de ABD’yi memnun etti. Bu aslında dolaylı olarak Türkiye’nin aşırı şekilde gösterdiği bir jestti, iyi niyetti. Fazla iyi niyet gösterisiydi. Bir noktada kimilerine göre geri adımdı. Türkiye, AB’ye de Amerika Birleşik Devletleri’ne de Doğu Akdeniz’deki gerilimlere ilişkin olumlu mesajlar verdi. NAVTEX’in, Oruç Reis’in yerini değiştirdi. Bu Yunanistan’ı da AB’yi de memnun etti. Bir de son olarak Türkiye istikşafi görüşmelere bugün itibariyle başladı. Avrupa Birliği, ABD ve aslında Yunanistan’ı memnun eden bir gelişme. Dolayısıyla Türkiye, Mart 2021’de yapılacak AB zirvesine kendisini hazırlıyor diyebiliriz. Ama istikşafi görüşmelerden sonuç alınamaz. Türkiye bu adımı atmamalıydı. Bana göre Türkiye sadece ve sadece Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı, MEB değil ama Ege Denizi’nde Yunanistan’a anlaşmalarla devredilmemiş ada, adacık, kayalıklar, anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırılmış ada, adacık, kayalıkları gündeme koymalıydı diye değerlendiriyorum.”
‘ABD’nin Yunanistan’ı ‘anahtar müttefik’ olarak nitelendirmesi safının göstergesi'
ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in Türkiye’yi ‘sözde stratejik ortak’ olarak nitelendirdiğini anımsatan Babüroğlu’na göre, buna karşılık Yunanistan’a ‘anahtar müttefik’ denilmesi, ABD’nin bölgede Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin tarafında saf tutması anlamına geliyor. Babüroğlu, Ankara'nın kendini 'stratejik bir yalnızlık' içerisinde bulduğunu ve şubat ayındaki NATO ve mart ayındaki AB zirvelerinden önce ılımlı bir hava oluşturmayı istediği değerlendirmesi yaptı:
“Blinken’ın şöyle bir cümlesi var: 'Doğu Akdeniz ile Yunanistan anahtar müttefik' dedi. Buralar ABD için anahtar müttefik. Ama Türkiye için 'sözde stratejik, ortak' dedi. Bu şu demek. ABD yönetimi, daha önce Trump da olduğu gibi tercihini Yunanistan’dan yana koymuş demek hem Doğu Akdeniz hem genel itibariyle. Doğu Akdeniz’de, Yunanistan’ın ABD’nin anahtar müttefiki olması demek Yunanistan ile işbirliğine olumlu şekilde devam edecek demek. Ayrıca Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile işbirliğini güçlendireceğini de belirtti oturumda. Türkiye şu anda bir stratejik yalnızlık yaşıyor. Sadece Katar’ın desteklediği bir Türkiye var hem Doğu Akdeniz’de hem Libya’da hem de aslında Suriye’de Rusya ile iyi kötü giden bir Astana süreci var ama çok da olumlu şekilde gitmiyor İdlib nedeniyle. Türkiye aslında bu stratejik yalnızlıktan kurtulmak için bir de 17 Şubat’taki Brüksel’deki NATO zirvesi, ardından Mart 2021’de yapılacak AB zirvesine sorunlu olarak gitmek istemiyor. Çünkü AB zirvesinde Demokles’in kılıcı gibi Avrupa Birliği yaptırımları var. 17 Şubat’taki NATO zirvesinde de S-400 nedeniyle ABD’nin yine Demokles’in kılıcı gibi masada duran CAATSA yaptırımları var. Türkiye hem NATO zirvesi hem de AB zirvesi için Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile herhangi bir gerginlik yaşamadan, jest yaparak, olumlu adımlar atarak kimilerine göre de geri adım atarak bu şekilde zirvelere çıkmak istiyor diye değerlendiriyorum.”
‘Türkiye karşı cephe giderek kemikleşiyor, bunu kırmak için İsrail, Mısır ve Suriye kazanılmalı’
Türkiye’nin dış politikada artık sadece Katar’la hareket eden bir ülke olduğunu anımsatan Babüroğlu, eskiden en azından tarafsız kalan ülkelerin de şimdi Yunanistan ile işbirliği anlaşmaları imzaladığına işaret etti. Türkiye’nin karşısındaki cephenin gittikçe kenetlendiğini söyleyen Babüroğlu, Türkiye’nin bunu kırmak için İsrail, Mısır ve Suriye’yi kazanması gerektiğini vurguladı:
“Türkiye, Doğu Akdeniz’de, Libya’da ve bölgede artık sadece Katar ile hareket eden bir ülke durumunda. Daha önce Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerginlikte 10 sene önceki durumda ABD, İsrail, Mısır, Fransa gibi ülkeler tarafsız kalırlardı ve uzaktan seyrederlerdi. Şimdi bütün bu ülkeler Yunanistan ve Rum Kesimi’nin yanında yer aldı. İsrail dahil. İsrail Yunanistan ile askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri Yunanistan ile askeri işbirliği anlaşması imzaladı. BAE sadece Yunanistan ile değil aynı zamanda Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle de askeri işbirliği anlaşması imzaladı. ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde silah ambargosunu adım adım kaldırma kararı aldı ve orada güvenlik merkezi kurulması konusunda adım attı. Bütün bunlara baktığımızda Türkiye’nin karşısındaki cephe oldukça kenetleşti ve genişledi. Türkiye şu anda İsrail ve Mısır’ı kazanmak durumunda. Bunun için de Türkiye az düzeyde, istihbarat örgütleri düzeyinde görüşmeler yapıyor. İsrail de buna dayanarak bu şekilde Doğu Akdeniz konumu. Doğu Akdeniz konumunda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de var. Acaba Türkiye o şekilde oraya gelmeyi kabul eder mi, o ayrı bir olay. Ama Türkiye’nin elinde seçeneklerden en önemlisi İsrail ve Mısır ile işbirliğini geliştirmek. Tekrar 10 yıl önceki olumlu atmosferi tekrar kazanmak. Aksi takdirde bu karşıdaki cephe daha da kemikleşerek devam edecektir. Bu da Türkiye’nin ulusal çıkarları ve güvenliğine tümüyle aykırıdır. Özellikle Doğu Akdeniz ve Libya’da. Libya’da bazı koşullar olacaktır. Ama İsrail’in bu adımı ABD’den habersiz atması mümkün değil. ABD ile hareket eden bir İsrail’i, ABD acaba Türkiye’nin Libya’daki, Suriye’deki, Doğu Akdeniz’deki konumu konusunda ne demiştir sorusunun cevabı bence çok önemli. Türkiye bu karşısında yer alan kemikleşmiş cepheyi kırmak için, en azından bazılarını etkisiz duruma getirmek için İsrail, Mısır hatta Suriye ile işbirliğine gitmeli.
'Suriye'de Rusya ile işbirliğinden vazgeçmek Türkiye'nin ulusal çıkarlarına aykırıdır'
ABD’nin İsrail vasıtasıyla Türkiye ve Rusya ilişkilerini bozmak ve Astana sürecini baltalamak niyeti olduğunu söyleyen Babüroğlu, ABD’nin yeni yönetimiyle, bu politikaya ivme kazandıracağına işaret etti. Babüroğlu Ankara'nın Suriye ve Libya'da Rusya ile işbirliğini artırması gerektiğini dile getirirken, aksi durumun Türkiye'nin çıkarlarına aykırı olacağı görüşünü aktardı.:
"Bu arada Suriye ve Libya’da Rusya ile işbirliğini arttırmalı diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile işbirliğinden vazgeçmesi, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırıdır. Rusya çünkü Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. ABD’nin ana amacı, Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırmak hem Suriye hem Libya’da. Bunun için ne yapması lazım Suriye’de; Astana sürecini yok etmek. Elbette bunu isteyecektir ABD, İsrail vasıtasıyla. Biden yönetiminin ana amacı Türkiye’nin bölgede Rusya’nın gücünü sınırlandırmak. Rusya, Suriye’de iyi kötü giden Astana süreci var, o halde Astana sürecini işlevsiz bırakabilirlerse bu Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliğinin sonu demek. Bu ABD’nin önceki politikası ama bu Biden ile beraber daha ivme ve hız kazanacaktır diye değerlendiriyorum. CAATSA yaptırımları Demokles’in kılıcı gibi Türkiye için masanın üzerinde duruyor. 7 madde daha var. ABD, S-400’lerin aktif duruma getirilmemesi karşılığında CAATSA’nın uygulanmamasını öne sürecektir. Türkiye de bu nedenle o hazırlığı yapıyor. Hem şubat NATO zirvesi hem de marttaki AB zirvesi için olumlu, ılımlı mesajlar. Yunanistan ile diplomatik adımlar atarak bunu yerine getirmeye çalışıyor diye değerlendiriyorum.”