Suriye’de iç savaşa dönüşen çatışmaların başlamasının üzerinden neredeyse 10 yıl geçti. Bu çatışmalar zaman içerisinde hem bölgesel güvenlik sorununa dönüştü hem de bir dönem başta Türkiye ile Suriye gibi 911 kilometrelik sınırı paylaşan iki ülke olmak üzere bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri yeniden kurması zor bir şekilde sıfıra indirdi. 2015 yılında temeli atılan Astana süreci, her ne kadar barış ve bölgesel aktörler arasındaki ilişkilerin yeniden kurulması için önemli bir kilometre taşı olsa da, ilişkiler başta ticaret olmak üzere pek çok alanda tam manasıyla onarılamadı.
Adana Mutabakatı’nın taraflarından bir dönem ilişkileri sıfıra inen sınır komşularına
1998 yılında ‘terör ve terör örgütlerine karşı ortak işbirliği anlaşması’ olan Adana Mutabakatı’nın tarafı olan ve 2009’da ticari ilişkileri 3 milyar doları aşan Ankara ile Şam, bugün hala dolaylı görüşmelerin ötesine geçmediği için özellikle ticarette büyük kayıp yaşıyor. İki ülkenin kriz öncesindeki ilişkilerini yakından bilen isimlerin başında gelen Dış Ticaret ve Gümrüklerden Sorumlu eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye-Suriye ilişkilerinin yakın geçmişini, bugünkü tablonun sonuçlarını ve atılması gereken adımları Sputnik’e anlattı.
‘2009’da Suriye ile ticaretimizi 3 milyar dolar seviyesine çıkarmıştık, sonrasında yaşananlar hiç mutluluk verici değil’
Eski Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, “Açık söylemek gerekirse 2011’den itibaren Türkiye-Suriye ilişkileri açısından karşılıklı olarak birtakım sıkıntılı demeçlerin verilmesi ve ardından da ülkeler arasında sınırların kapatılır hale gelmesi hiç mutluluk duyulacak bir şey değildi. Özellikle de benim gibi ticaretten sorumlu bir devlet bakanı açısından. Çünkü biz 2002’den 2009’a kadar dış ticaretimizi yaklaşık 3 milyar dolar seviyesine getirmiştik. Yani bu önemli bir şeydi. Çünkü hem iki ülkenin halkının gayrisafi milli hasılası artıyordu. Hem de insanların birbiriyle problemi yoktu” diye konuştu.
‘Bir dönem Suriye ile sınırlar kalkmıştı, Gaziantep’ten Halep’e direkt gidip gelebiliyorduk’
Bakanlık yaptığı dönemde iki ülke arasında devam eden iyi ilişkilerin toplumlara da olumlu etkisi olduğunu anlatan Tüzmen “O dönem bölge halkının birbiriyle hiçbir sorunu yoktu. Ben Arap kökenli kardeşlerimi alıp Suriye’ye giderdim, Kürt kökenli kardeşlerimi alıp Irak’a giderdim, Fars kökenli kardeşlerimi alıp İran’a giderdim. Hatırlayın 2004’te Esra Esad ve Beşar Esad geldiğinde, o zamanki adıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın açılışını onlara yaptırmıştım. Daha sonra Esma Hanım, benden Şam’a bir borsa kurmamı istedi, ben de kurdum. Düşünün, ilişkilerin seviyesi bu kadar önemliydi. Karşılıklı olarak yaptığımız anlaşmalarla Gaziantep’ten Halep’e direkt gidip gelebiliyorduk. İlk önce bayramlarda güvenlik güçleri arasında bayramlaşmalar yapılıyordu- ki ben bayramlarda kalkıp Suriye’yi sınırına gider bu bayramlaşmaları yakından takip ederdim- sonra iş sınırların tamamen kaldırılmasına kadar gitmişti. Ben üzülüyorum. Bu sadece benim değil o dönem birlikte çalıştığım mesai arkadaşlarımın, büyükelçilerin, başkonsolosların emeğidir. Ve çok büyük bir başarı hikayesidir” diye anlattı.
‘Ben bakanken Suriye’ye gittiğimde beni Başbakan karşılardı, Türkiye’ye o kadar önem verirlerdi’
Türkiye-Suriye ilişkilerinin azami iyi gittiği bir dönemin ardından Suriye’nin yıkımına tanık olmasının kendisi açısından son derece üzüntü verici olduğunu anlatan Eski Bakan Tüzmen şunları söyledi:
“Böyle bir dönem sonrası Suriye’nin gözümüzün önünde yakılıp yıkılması, o Palmira’nın teröristlerce yıkılmasını ve bölgedeki insanların çektiği acıları hep üzüntüyle karşıladım. Sonuçta oradaki halkın bizimle hiçbir problemi yok. Belki ülkenin başındaki isimler arasındaki sorunlar, meseleyi, bu hale getirdi diye düşünebilirsiniz ama ben akıllı olan insanların kendi siyasilerini yönlendireceklerini ve ülkelerinin gelecekleri doğrultusunda güzel bir ortam oluşturacaklarını düşünüyorum. Bu potansiyel, beceri bizde var. Benim serbest bölgeler genel müdürlüğü yaptığım 1994 yılından beri bürokrat olduğum bütün dönemlerde, ben bu ülkelerle teker teker çalıştım. 99’da müsteşar olduğum dönemde de aynı şekilde. Bu ülkeler benim bürokratlık dönemimi bildiği için ben bakanlık döneminde Suriye’ye gittiğimde beni başbakan karşılardı. Suriye Başbakanı, bakanlarıyla birlikte havalimanına gelirdi. O kadar büyük değer verirlerdi bize.”
‘Akıllı liderlerin dış kaynaklı kışkırtmalara gelmemesi önemli’
Suriye ile ikili ilişkilerin onarılmasının imkansız olduğu düşünülse de aslında bunun başarılabileceğini aktaran Bakan Tüzmen “Biz daha önceden de bölge ülkeleriyle savaşın eşiğine geldik. Gerek Suriye’yle, gerek Irak’la, gerek Rusya’yla, gerek İran’la… Bu coğrafyada zaman zaman dış kaynaklı bazı kışkırtmalar, bazı provokasyonlar olabilir. Önemli olan akıllı liderlerin, akıllı yöneticilerin bu tip dolduruşlara gelmeden ülkeleri için doğru olanı yapmaya çalışmaları. Ben buna hala inanıyorum” diye devam etti.
‘2009’da komşularla dış ticaretimiz toplam ticaretimizin yüzde 34’üne ulaşmıştı’
Tüzmen “Suriye’yi örnek verdiniz ama ben başka ülkeleri de buna ekleyebilirim. 2002 yılında bizim komşu ülkelerle yaptığımız ticaret, toplam ticaretimizin yüzde 7’si bile değildi. Ben 2009’da bakanlığı bıraktığımda bu oran yüzde 34’e gelmişti. Bu çok önemli bir şey. Dolayısıyla önce ticaretle başlayıp sonrasında siyasetin önünü açmamız lazım. Yoksa yazık olur. Bu bölgedeki insanların birbiriyle sürekli kavga eder duruma gelmeleri ve bölgeyi başka ülkelerin yönetimine bırakmaları tasvip edilebilecek, desteklenebilecek bir olay değil” değerlendirmesinde bulundu.
‘Yöneticiler, geçmişle hesapları bir kenara bırakılmalı, bölgedeki sorunları dış ticaret çözer’
Peki 2009’larda Suriye ile ticarette ulaşılan 3 milyar dolar seviyesi artık bir hayal mi yoksa ilişkiler yeniden kurulduğunda erişilebilecek bir hedef mi? Eski Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in bu soruya yanıtı şu oluyor:
“O dönem turizm hızla gelişmişti. Hatırlarsanız biz Mersin-Lazkiye arasında feribot seferleri başlatmış; bu seferleri, Mersin-Lazkiye-İskenderiye şeklinde döndürmüştük. Bu 3 ülke arasında turist gidip geliyordu. Suriye bir geçiş ülkesi. Ülke lojistiği için Suriyesiz Körfez ülkelerine inmek son derece zor olur. Maalesef olan oldu. Ama ben geçmişle hesapları bir kenara bırakmamız gerektiğini düşünüyorum. Dünya tarihinin en gerilerine giderseniz, her ülkenin birbiriyle hesabı olur. ‘Olan oldu’ denilip yeni bir sayfa açılmalı. Bunun da yolu dış ticarettir. Karşılıklı olarak ülkelerimizin zenginleşmesi sorunlarımızı çözer. Yoksa devamlı göç alan bir ülke oluruz. Sonuçta halkların sorunları yok.
‘Suriye ile 3 milyar dolar ticaret hacmi hedefi çok küçük bir hedef ancak kapı arkası diplomasisinin ilerisine geçilmeli’
Maalesef yanlış adımlar atıldı. Ancak zararın neresinden dönersek kârdır. İşe önce ticarete atılacak şekilde başlayacağız, sonra yaraları sarma programı yaparız, sonra turizmi başlatırız. Böyle yapılırsa ilişkiler eski halinin ötesine de geçebilir. Bu tamamıyla akılla alakalı bir iş. Bence 3 milyar dolar dış ticaret hedefi çok rahat erişilebilir bir hedef, hatta oldukça küçük bir hedef. Suriye bugün akıllı bir şekilde petrolünü kendisi kullanabilirse çok kısa zamanda zenginleşebilir. Suriye’nin kaynakları şu anda yasadışı örgütler ve terör organizasyonları tarafından kullanılıyor. Bunların Suriye halkının hizmetinde olması lazım. Yekpare bir Suriye herkesin yararına olur. Türkiye’nin gelecekteki güvenliği için de bu değerlidir. Kapı arkası diplomasinin ötesine geçilmeli. Önümüze bakmamız lazım. Sizin vesilenizle Suriye halkı dahil tüm coğrafyanın yeni yılını kutluyorum.”