GÖRÜŞ

‘Türkiye’yle AB sığınmacı sorununun çözümünden uzak gözüküyor’

2016’da sığınmacı krizinin çözümü için Türkiye’yle anlaşma imzalayan ancak yükümlülüklerini yerine getirmeyen AB, bugünkü krize çare olabilir mi? ABKAD Başkan Yardımcısı Can Baydarol’a göre Brüksel görüşmesinin ardından yapılan Erdoğansız basın toplantısı, tarafların çözüme ulaşmaya uzak olduklarını, çözüm noktasına gelemediklerini gösteriyor.
Sitede oku

Türkiye’nin Suriyelilerin karadan ve denizden Avrupa'ya ulaşmasını durdurmama kararı verdiği yönündeki haberin yayınlandığı 27 Şubat gecesinden bu yana, çoğunluğunu Afganistan, İran ve Afrika ülkelerinden gelen binlerce düzensiz göçmen, göçmen ve sığınmacıların, özellikle Edirne’nin Yunanistan’a açılan Pazarkule Sınır Kapısı’ndaki bekleyişleri sürüyor. Soğuk hava şartları ve belirsiz bekleyişe bir de Yunanistan’ın ülke sınırlarına geçmeye çalışan göçmenlere dönük ses, sis, gaz bombaları, plastik mermi ve gerçek mermiler kullanılarak ateş açılmak suretiyle bulunduğu sert müdahale eklenmiş durumda. 

AB’den 4 yıl sonra gelen ‘mülteci anlaşmasının gereklerini yapmadıkları’ itirafı 

Sahadaki bu karmaşa sürerken, öte yandan AB ile Türkiye arasındaki diplomatik çözüm girişimleri de başlamış durumda. Hatta AB yetkilileri 18 Mart 2016'da Türkiye’yle mülteci anlaşması imzalamalarının ardından neredeyse ilk kez, kendilerinin şu anda Türkiye’ye verdikleri neredeyse hiçbir sözü tutmadıklarını işaret ediyor. Avrupa’nın Türkiye verdiği sözleri tutmadığına işaret eden Avrupa Parlamentosu vekili ve eski Türkiye Raportörü Kati Piri, bu durumu “Anlaşmanın hangi tarafı sürdürülmeli? 2016 sonuna kadar vize serbestisi mi? 2018'e kadar 6 milyar Euro mu? Gümrük Birliği'ni yenilemek mi? Yeni katılım süreçleri açmak mı? Büyük ölçekli yeniden yerleşim mi?” diye eleştiriyor. 

‘Türkiye para peşinde değil’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pazartesi günü gerçekleştirdiği Brüksel ziyareti de bu gelişmeleri takip ediyor. Erdoğan, Pazartesi günü, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in ardından AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bir araya gelmişti. Ancak, görüşmesi sonrası planlanan basın toplantısına Türk yetkililer katılmadı. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, AB’yi “Biz para peşinde değiliz. İlkeli bir tutum sergiliyoruz. Ayrıca 2016'nın şartlarıyla bugünün şartları, 2016 yılındaki göçmenlerin ihtiyaçlarıyla bugünkü göçmenlerin ihtiyaçları da değişiyor. Dolayısıyla o günkü ihtiyaçlarıyla bugünkü ihtiyacı tamamen farklı. Eğer 26 Mart'a kadar kendi aramızda bir mutabakat sağlarsak, 26 Mart'ta bir AB liderler zirvesi var, o toplantının gündemine de bu konular gelecek” dedi. 

‘Erdoğansız basın toplantısı, AB ve Türkiye’nin çözümden uzak olduğunu gösteriyor’ 

Göçmen ve sığınmacıların sınırdaki bekleyişi ve diplomatik çözüm girişimleri sürerken, göçmen krizinin akıbetinin ne olacağını, Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği (ABKAD) Başkan Yardımcısı Can Baydarol’la konuştuk. Sputnik’e yaptığı açıklamasında Baydarol, AB ve Türkiye’den samimi çözüm adımı gelmezse, bu krizin çok uzun soluklu olabileceği uyarısını yaptı. Brüksel’de zirvenin, sorunun çözümünün çok fazla teknik sorunun çözümüyle mümkün olabileceğine işaret eden Baydarol şunları söyledi:  

“Görüşmelerde pozitif bir havanın hakim olduğu ama konuşulacak çok fazla teknik sorun olduğu, bu konuda siyasi diyaloğun devam ettirileceği gibi çok da içeriği dolu olmayan mesaj çıktı. Bugün de Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamalarda teknik toplantıların yapılacağı, 18 Mart 2016 tarihinde yapılan göçmenlerle ilgili mutabakatın güncelleştirileceği mesajı çıktı. Ama bu güncellemenin ne olacağı konusunda henüz bir fikir yok. Dolayısıyla şu an itibariyle göçmen krizinin çözüldüğünü söyleme şansımız pek ortada olduğunu düşünmüyorum. Ama toplantılar hızla gerçekleşir, Türkiye’yi de tatmin edecek bir formül bulunursa olabilir, fakat bunun ne zaman olacağını söylemek pek mümkün değil. Ayrıca Erdoğansız basın toplantısı bence olumsuzdur. Eğer uzlaşma noktasına gelinmiş olsaydı Erdoğan orada olurdu. Bu durum bize uzlaşma noktasına gelinmediğini gösteriyor.”

‘Tansiyonu yükselten açıklamalar, Yunanistan sınır koruması için Avrupa’dan destek almasına sebep olur’

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hava şartlarının iyileşmesiyle birlikte Türkiye’deki göçmen ve sığınmacıların Yunanistan’a geçişinin kolaylaşacağı yönündeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine Baydarol “Bu tür açıklamaların yapılması, karşı tarafın da Yunanistan sınırını tahkim etmek üzere Avrupa’nın başka ülkelerinden korunaklar yapmasının önünü açar. Bu kadar ileri lafların söylenmemesi daha doğru olurdu. Çünkü bunlar söylenecek değil gerektiğinde yapılacak şeyler. Burada yapılan iş, tansiyonu yükseltmek ve karşı tarafa gözdağı vermek. İçinde yaşadığımız dönemde bu tutar mı tutmaz mı bilemiyoruz. Türkiye aslında sınırda yaptığı bu operasyonda, kendisinin güneydoğu sınırında yaşadığı sorunları tüm dünyaya anlatmak üzere yapılmış bir hareket olarak da değerlendirmek lazım” yorumunda bulundu. 

‘Edirne’de sınırda bekleyen göçmenler ceplerindeki para bitince ne yapacak?’

Süregelen krizin “21. yüzyılın en büyük insanlık trajedisi” olduğuna işaret eden Baydarol “Sınıra yığılan insanların çoğunluğu, Suriyelilerden ziyade iltica hakkı tanımadığımız İran, Irak, Afganistan kökenli insanlardan oluşuyor. Bu görüntü giderek Türkiye’nin aleyhine gelişecektir. ‘Türkler göçmenleri buraya yığmak suretiyle nasıl bir insanlık trajedisine yol açıyor’ gibi bir algı yaratmaları son derece mümkün. Ayrıca, Türkiye’nin göçmenlerin hayatlarını riske atmaması için onları (sınıra) itmeme gibi bir yükümlülüğü de var. Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından botları batırılarak insanların ölüme terk edilmesi üzerine, Türkiye göçmenlerin denizden kaçmasını engellemek gibi son derece doğru bir hamle yaptı. Ancak Edirne’deki durum da gözden geçirilmeli. Bu kişilerin bakımıyla nasıl uğraşılacak? Göçmenler, ceplerindeki para bitince ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak? Bu yığılmanın yaratacağı etkiler iyi düşünülmeli” dedi. 

‘Türkiye 1 (birim) haksızsa Yunanistan 101 (birim) haksız’

Baydarol “İşin doğrusuna bakarsak, Suriyeliler meselesi bambaşka bir konu, orada savaş var. Ama sınırdaki göçmenlerin yapısına baktığımız zaman, bu insanlar Türkiye’nin kendisinin kontrol edemediği sınırlardan Türkiye’ye gelen insanlar. Suriye’deki sorunu çözmek için Avrupa desteği almak için böyle bir iş yapıldıysa çok inandırıcı gelmiyor. O zaman Türkiye’nin bu göçmenleri iade mi etmesi gerekiyor, İran’a, Irak’a, Afganistan’a? Bu başka bir tartışma konusu. Burada bence kimsenin haklı olduğu bir konu yok. Yani Türkiye 1 haksızsa, Yunanistan 101 haksızdır. Ama sonuçta hiçbir şekilde bu insanlık dramı kabul edilebilir bir durum değildir. Bir orta yolun bulunması ve bu insanların yaşam ve kendilerini geçindirme haklarına yönelik bir ortak formülün bulunması lazım. Kaldı ki, göçmen meselesi Avrupa Birliği açısından sadece Türkiye sınırları değildir. Şu anda ortaya çıkan yeni dünya koşullarında küresel ısınmaya bağlı sorunlar bağlamında açlık, susuzluk, savaş gibi nedenlerle Afrika’dan da yoğun bir göç hareketinin Avrupa topraklarına doğru yönelmesi de zaten kaçınılmaz bir şey. Dolayısıyla bu insanlık trajedisine çok daha geniş çaplı bir çözüm aranması şart. Yoksa bu tür felaketlere, senaryolara maalesef daha çok tanıklık ederiz” diye devam etti.

‘İlk etapta AB’den para gelmesi olası’

AB’den Türkiye’ye kısa bir zaman içerisinde para gelmesinin en olası gelişme olduğuna değinen Baydarol “Avrupa Komisyonu yeni seçildi, Avrupa Konsey başkanı da yeni geldi. ‘Geçmişte yaptığımız hatalar’ gibi mesajlar veriliyor Türkiye’ye. Bu da mutabakatın koşullarına uyulmaması. Hatta çok kızdığımız eski Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Kati Piri ‘siz hangi yükümlülüğüne uydunuz da Türkiye’nin göç anlaşması koşullarına uymasını bekliyorsunuz’ şeklinde Türkiye’yi savunan bir açıklama yaptı. Mutabakata baktığımızda 4 ana unsur vardı. Türkiye’ye 6 milyar euro para verilecekti. Bakıyoruz, 3 milyar verilmiş, 3 milyarı da teknik sebeplerle Avrupa bürokrasisine takılmış. Tahmin ediyorum, şimdi ilk etapta hızla böyle bir paranın verilmesi ve ondan sonra miktarın arttırılmasını bekleyebiliriz. Benim şu an için anladığım bu” dedi ve devam etti: 

‘Gümrük Birliği güncellenmesine niyet edilse bile uygulanması en iyi ihtimalle 3-4 yıl alır’

“İkinci konu, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi meselesiydi. Daha önce siyasete takılmış bu konu bu sefer çözülebilir, ama bunun da müzakeresi en az 3-4 yıldır. Üçüncü başlık vize serbestisiydi. Bunun için 72 kriter vardı, 66’sı yerine geldi. 2 tanesi daha yerine getirildi. 4 tane kaldı. En önemlisi de terör yasasıdır. Orada yapılacak bir kalem oynatma işidir. Eğer 2 taraf da samimiyse bu rahatlıkla yapılabilir bir şeydir. Şu koşullarda yapılır mı yapılmaz mı, bilemiyorum. Dördüncü temel başlık da, Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakeresi yeni başlıkların açılması. Şu anda tam üyelikten kimsenin bahsettiği yok zaten. Bunun canlandırılması için hamleler yapılması. Ama şu anda Avrupa Birliği böyle bir adımı atar mı atmaz mı, bu da başka tartışma konusu. Yani, bu teknik tartışmalardan benim anladığım bu 4 ana başlıkta neler yapılacak, ilerleme kaydedilecek mi ve bugün Sayın Çavuşoğlu’nun açıklamalarından anladığımız 2016 koşullarına göre yapılmıştı, bugün şimdi İdlib gibi koşullar var. Türkiye’nin tutumunu, İdlib meselesinde Avrupa’yı arkasına alarak çözmeye yönelik tutum olarak değerlendiriyorum. Ne çıkar, onu bekleyeceğiz.”

Yorum yaz