TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde AK Parti Antalya Milletvekili Atay Uslu başkanlığında oluşturulan Göç ve Uyum Komisyonu’nda Türkiye’deki Suriyeli kadınların durumu ele alındı.
Araştırmalarını büyük bölümü Halep'ten gelen 26 kadının yaşam öyküsünü inceleyerek yaptıklarını vurgulayan Cankurtaran ve Albayrak, kadınların Suriye’deki yaşamlarının da zor olduğunu, hem eşlerinden hem de kaynana ve görümcelerinden şiddet gördüklerini dile getirdiklerini söylediler.
Bu şiddetin karşısında kadınların sessiz kaldıklarını kaydeden Cankurtaran, şöyle konuştu:
'SURİYE'DE KADININ HİÇBİR ŞEYDE HAKKI YOK'
Suriyeli kadınlara 'Suriye’de kadın olmayı nasıl tanımlıyorsunuz?' diye sorduklarını vurgulayan Albayrak, kadınlardan birinin “Kadın hiçbir şey, kadının hiçbir şeyde hakkı yok. Hiçbir şey için hakkı yok, hem de hiç. Ne ailesinin yanında bekarken ne de evlendiğinde bir hakkı yok” dediğini aktardı.
'ALTINDAĞ’DA YIKILMAK ÜZERE OLAN EVLERDE YAŞIYORLAR, KİRA VERİYORLAR'
Prof. Dr. Cankurtaran, Suriyelilerin Türkiye’ye gelirken de büyük zorluklar yaşadığını ifade ederek, "Çok ağır sınırdan geçme hikâyeleri var. Kadınlar için tam bir travma olmuş o” dedi.
Suriyeli kadınların kamplarda yaşamak istemediklerini kaydeden Cankurtaran, 'Neden Ankara’ya geldiniz?' sorusuna ise 'iş ve daha rahat yaşamak için' yanıtını verdiklerini belirtti.
“Hani bizim iç göç hikâyesi gibi, hani gider önce sizin memleketli, hemşehri, gecekondu yapar, onun peşinden gider bütün Yozgatlılar diyelim ki. Onun gibi bir hikâye, orada bir tanıdık var. Peki, nereye gelmişler? Özellikle Altındağ tarafındakilerin yaşadıkları mekânlar çok kötü. Yani onlar, kentsel dönüşüme uğrayacak, böyle yıkılmak üzere olan evlerde yaşıyorlar. Gidip görseniz keşke nasıl ortamlarda yaşıyor bu insanlar. Görmek lazım gerçekten. Evet, hepsi öyle değil ama önemli bir bölümü öyle yaşıyor ve oraya da kira veriyorlar. Savaş bir de başka bir şey yaratıyor gelinen ülke açısından ve düşünsenize kime kiraya verecekti ki oranın ev sahibi. Zaten yıkılacaktı orası. Kimse de gelip oturur mu orada? Savaş oldu, geldi insanlar ve orada kira verdiler. Bu da çok ilginç gerçekten. Bunun üzerine de kafa yormamız gerekiyor. Bu nasıl bir şey yani?
'TÜRKİYE’DE ŞİDDEDİN SUÇ OLDUĞUNU ÖĞRENMEK ONLARA ÇOK İYİ GELMİŞ'
Kadınların Suriye’de kadın olmakla Türkiye’de kadın olmak arasındaki farkı daha farklı yaşayan bir grup olduğunu kaydeden Prof. Cankurtaran, kadınların “Burada gerçekten kendimi ifade edebiliyorum, kendim karar verebiliyorum” dediklerini belirtti.
Cankurtaran, kadınlar açısından Türkiye’nin başka bir ülke olduğunu ifade ederek, "Geri dönmek isteyen var mıydı aralarında, hiç hatırlamıyorum çünkü kadınlar açısından Türkiye başka bir ülke oldu ve de bundan vazgeçeceklerini de sanmıyorum. Yani gittiklerinde tekrar ne yaşayacaklarını da bilmiyorlar bence” dedi.
USLU: BİRLİKTE YAŞAM İÇİN İKİ KÜLTÜRÜN DE KABUL EDİLMESİ GEREKİYOR
Toplantıda Suriyelilerin kültür ve geleneklerinin Türkiye’de farklı algılanıp tartışmalara neden olduğu de dile getirildi. Komisyon Başkanı AK Partili Atay Uslu, “Gelen grup bir kültürle, bir sosyolojiyle geliyor ve geldiği yerde farklı bir sosyoloji var. İki sosyoloji çatışıyor ve çatıştığı zaman bu farklı noktalara gidebiliyor” dedi.
"İşte gece çıkılması. Bir sosyolojik, kültürel bir gerçek bu Suriye’de ve Arap coğrafyasında. Neden? Bunu coğrafya doğuruyor. Gündüzleri çok sıcak. Gündüzleri çok sıcak olunca insanlar geceleri ayakta kalmayı tercih ediyorlar. Türkiye’ye geldiklerinde Suriyeliler sokağa çıktıkları zaman ‘Niçin bunlar sürekli geceleri ayakta?’ diye ciddi bir şekilde eleştiriye tabi tutuluyorlar. Oysa bu sosyolojik bir gerçek yani o kültürel bir refleks hâline gelmiş. Bunu bizim algılamamız gerekiyor. Ama gelen toplumun da ‘Burada da farklı bir yaşam var, dolayısıyla benim de bu yaşama ayak uydurmam gerekir’ diye düşünmesi gerekiyor. Çok evlilik Suriye’de bir kültürden öte yasal bir izin. Ama Türkiye’ye geldiği andan itibaren çok evlilik yasa dışı bir durum. Gelen göçmenlerin de bunu fark etmesi lazım. İşte bunun adı, fark ettirilmesi olayının adı ‘uyum’. Bunların yapılması gerekiyor. Tabii, makyaj konusuyla sahada gezerken çok karşılaştık. Bu da kültürel bir durum, mevcut bir durum. O coğrafyanın kadınları bu anlamda makyaj yapmayı zorunlu görüyorlar kendilerine. Belki çok evliliğin verdiği bir rekabetin sonunda bu ortaya çıkıyor. Kendisini ailenin içerisinde eşine beğendirme refleksinin gereği olarak, sokağa çıkarken, mutlaka ve mutlaka, ayakkabı giymek gibi, ceket giymek gibi, makyaj yapıyorlar. Çok normal bir durum. Ama bizim açımızdan bakıldığı zaman, savaştan kaçan bir insan neden makyaj yapar noktasına geliyoruz. Bu da işte toplumsal çatışmayı doğuruyor. Uyum budur. Her iki tarafın birbirini anlaması gerekiyor. Her iki topluma ‘Bakın, bu kültürel bir olaydır, size karşı geliştirilmiş bir refleks değildir, dolayısıyla birlikte yaşam için bu iki kültürün de kabul edilmesi gerekiyor’ demek lazım veya anlatmak lazım.”