Atatürkçü Düşünce Kulübü ev sahipliğinde, Türk Tarih Kurumu'nun desteğiyle düzenlenen Boğaziçi Üniversitesi-Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi Birinci Uluslararası Rusya Araştırmaları Çalıştayı'nda konuşan Moskova Devlet Üniversitesi Konuk Öğretim Görevlisi Dr. Mehmet Perinçek “Türkiye ve Rusya tarihine baktığımızda, bir değişmezle karşılaşıyoruz. Ne zaman Türkiye ve Rusya rekabet halinde olsalar ya da savaşsalar her iki ülke de bu durumdan zararlı çıkmıştır. Türk-Rus rekabetinin savaşının galibi her zaman batılı ülkeler olmuştur. Hatta batının, Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere, bölgedeki planlarını gerçekleştirmede temel stratejisi Türkiye ve Rusya’yı savaştırmaktır. Hem Türkiye ve Rusya savaştığında bu potansiyel ittifak engellenmiştir hem de iki ülkenin savaşmasıyla zayıf düşmesi söz konusu olmuştur. Bu şekilde de batılı ülkeler kendi planları bölgede rahat bir şekilde gerçekleştirme imkanı bulmuşlardır. Tabii, bu durumun tersi de söz konusu olmuştur. Yani, iki ülkenin işbirliği yaptığı durumlarda da Ekim Devrimi ve İstiklal Savaşı başarıya ulaşmıştır” ifadelerini kullandı.
‘TÜRK-SOVYET İŞBİRLİĞİNİN EN TEMELİ EKİM DEVRİMİ VE İSTİKLAL SAVAŞI’DIR’
Her iki ülkenin de birbirlerinin tarihi kırılmalarını etkilediğini vurgulayan Dr. Perinçek “Ekim Devrimi’nden 2 gün sonra Sovyet iktidarı, Çarlık Rusya’nın batılı emperyalist devletlerle yapmış olduğu Türkiye’yi paylaşım anlaşmaları yırtıp attığını açıklamış, bu gizli anlaşmaları da dünya kamuoyuna deşifre etmiştir. Hemen arkasından Sovyet Rusya bir bildiri yayınlar ve o bildiride İstanbul’un Müslüman Türklerde kalması gerektiğini ifade eder. Türkiye’nin parçalanmasına ve Türkiye toprakları üzerinde bir Ermenistan kurulmasına karşı çıktığını ifade eder. Bunun arkasından Brest Litovsk Antlaşması imzalanır. Bu anlaşmanın Türkiye açısından önemi, Türkiye ve Sovyetlerin 93 Harbi öncesi sınırlarına geri dönecek olmasıdır. Bu gelişmelerle Türk-Rus rekabeti tersine dönecek ve bir işbirliğinin başlangıcı olacaktır. Bu işbirliğinin en temelini, Çanakkale Savaşı, Ekim Devrimi ve İstiklal Savaşı’yla ifade edebiliriz. Türkiye Çanakkale’de direndiğinde ittifak kuvvetleri Çarlık Rusya’ya yardıma gidemediler ve Ekim Devrimi’nin iç koşulları oluştu. Ekim Devrimi ise Türkiye’nin İstiklal Savaşı’nın uluslararası başarı koşullarını ortaya çıkarmıştır. Bu durumu Türkiye’nin, Kemalist Devrimi’n liderleri de birçok defa ifade etmiştir” dedi.
‘HER İKİ ÜLKENİN DE BİRBİRİNE İHTİYACI VARDI’
Türkiye ve Sovyet Rusya’nın birbirlerine ihtiyacı olduklarını vurgulayan Perinçek “İki ülke arasındaki ittifak karşılıklı çıkarlara dayanmaktadır. Türkiye’nin doğu cephesini güvenceye alabilmesi için Sovyetlere ihtiyacı vardır. Türkiye doğu cephesini güvenceye alarak kuvvetlerini batıya kaydırmış. Yunan işgalini ve İstanbul işgalini ortadan kaldırmaya imkan bulmuştur. Diğer taraftan ise maddi yardımlara da ihtiyacı vardır. Bu da sadece Sovyet Rusya’dan elde edilebilecek durumdaydı. Sovyet Rusya da aynı şekilde Türkiye’yle ittifaka mecburdu. Çünkü boğazlar en temel meselelerden bir tanesiydi. Boğazların İngilizlerin elinde olması Karadeniz’deki Rus kıyılarını tehlikeye atıyordu. Kendi güney cephesini güvenceye almak istiyordu. Diğer taraftan Türkiye’nin parçalanma planları Ermenistan veya Kürdistan projesi, Sevr Antlaşması da Sovyetlerin çıkarlarıyla çelişmektedir. Oralarda kurulacak bu devletçikler batının kendisine karşı bir üssü görevi görecektir. Bu bakımdan her iki taraf da birbirine ihtiyaç duymaktadır. Bu da doğal bir ittifak yaratmaktadır” diye konuştu.
‘BU DOĞAL İTTİFAKIN CEREYAN ETTİĞİ 3 ÖNEMLİ DURUM VAR’
Oluşan durumun bir ‘doğal ittifak’ doğurduğunu söyleyen Perinçek “Bu doğal ittifakın cereyan ettiği 3 önemli yer vardır. Bunlardan biri deniz cephesidir. Bir diğeri Batı cephesinde ortaya çıkan bazı durumlar vardır. Ama bu ittifakın en temel cereyan ettiği yer, Türkiye’nin İstiklal Savaşı’nın doğu cephesi yani Güney Kafkasya’dır. Güney Kafkasya’da ortaya çıkan bu ittifak batının ‘Kafkaf projesiyle’ alakalıdır. Mondros’la beraber Güney Kafkasya’da bir otorite boşluğu oluşturmuş ve boşluğu batılı emperyalist devletler doldururlar. Orada kendileriyle işbirliği içinde olan hükümetler kurarlar. Bunlar içerisinde Taşnak Ermenistanı, Menşevik Gürcistanı ve Musavat Azerbaycanı bulunmaktadır. Mustafa Kemal 1920’nin Ocak ayında bir tahlil yapar ve bunu bir ‘Kafkas Seddi’ olarak nitelendirir. Bu Kafkas Seddi’nin ortadan kaldırılmadan Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşamayacağını ifade eder. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından 3 gün sonra, Türkiye‘nin ilk dış politika hedefini gerçekleştirerek Sovyetlerle bir sınır anlaşması talimatını verir. Bu dış politika hamlesi de Mustafa Kemal’in Lenin’e gönderdiği mektuptur. Bu mektupta ‘Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’da Sovyet iktidarları kuralım, buralardaki İngiliz işbirlikçi hükümetleri ortadan kaldıralım, Ermenistan’a yönelik ortak askeri harekat gerçekleştirerek oradaki Taşnak iktidarına son verelim’ önerisinde bulunur. Mustafa Kemaller bu stratejiyi, doğuda dayanak yaratarak İzmir’i kurtarma olarak adlandıracaklardır” dedi ve ekledi:
“Mustafa Kemal’in sunduğu bu askeri işbirliğinin ilk ayağı Azerbaycan’da gerçekleşir. 27 Nisan 1927 tarihinde Azerbaycan’da Sovyet iktidarının kurulmasını sağlarlar. Daha sonra bu işbirliğinin sonucu Ermenistan ve Gürcistan’da da Sovyet iktidarlarının kurulması şeklinde gelişmiştir.”