Foreign Policy, dönemin Başkanı Jimmy Carter'ın ve sonraki ABD yönetimlerinin, failin İsrail olduğunu bilmelerine karşın, Yahudi devletinin tarafı olduğu Kısmi Nükleer Deneme Yasağı Anlaşması'nı (PNTBT) ihlal ettiğini kamuoyundan sakladığına dikkat çekti.
22 Eylül 1979'da uydu görüntüleri eşliğinde Florida'daki Patrick Hava Kuvvetleri Üssü çalışanları nükleer mantar şeklini fark ederken ABD Hava Kuvvetleri alarm yayımladı. Bunun üzerine Carter yönetimi Beyaz Saray'da acil toplantı düzenledi: Güney Atlantik'te ne olmuştu ve kim yapmıştı? Başzanlılar işbirliği içinde gizli nükleer silah programı yürüten İsrail ile Güney Afrika'daki ırkçı rejimdi.
Her iki ülke de PNTBT'ye taraftı. 22 Eylül 1979'daki vaka ise hem PNTBT'nin hem de ABD'nin silahsızlanma önlemlerinin ihlali demekti. Yani ihlalci ülkeye yaptırım uygulanması ve silah desteğinin kesilmesi gerekiyordu. Güney Afrika'nın programının böyle bir deneme yapacak kadar gelişmediği biliniyordu.
Ama fail hiçbir zaman açıklanmadı, olay tarihin tozlu sayfalarında unutulmaya bırakıldı.
40 yıl sonra Foreign Policy dergisi, uzmanlarla geniş çaplı bir araştırma yürüterek gizliliği kaldırılmış belgeleri, eski yetkililerin yeminli ifadeleri, bilimsel-akademik analizleri biraraya getirdi ve hidrojen bombası denemesine dair kanıtların şüpheye yer bırakmayan şekilde İsrail'i gösterdiğini duyurdu.
22 Eylül 1979'da ABD Başkanı Carter günlüğüne şöyle yazdı: "Güney Afrika'nın bölgesinden nükleer patlama işareti geldi - Güney Afrika ya da İsrail'in denizde gemi kullanarak yaptığı denemeden başka bir şey olamaz."
Güney Afrika'nın 1600 km güneydoğusundaki Prens Edward Adaları'ndaki sıfır noktasından toplanan radyoaktif serpinti içindeki radyoaktif iyot-131 daha sonra Avustralya'nın batısındakş koyunların tiroitlerinde bulundu. ABD'nin Denizcilik Araştırma Laboratuvarı'nın hidroakustik verileri de gerçekten nükleer patlama olduğuna işaret ediyordu.
Ancak Carrter yönetimi soruşturmayı kamuoyuna açıklamak yerine olayı örtbas etmeyi tercih etti.
Beyaz Saray uydu verisini önemsememeye ve belirsizlik yaratacak şekilde suyu bulandırmaya yönelik halkla ilişkiler stratejisi yürüttü.
Carter’ın bu olayı tartışmak için üç kez toplanmış bilimsel danışmanlar heyeti, Mayıs 1980'de, '22 Eylül 1979 sinyalinin muhtemelen nükleer patlamadan kaynaklanmadığına dair bilimsel görüşe vardığı' sonucunu açıkladı.
1980'in ortasına gelindiğinde Beyaz Saray Denizcilik Araştırma Laboratuvarı'nın olayla ilgili 300 sayfalık raporunu gizli kategorisine sokarak erişimden kaldırdı.
Resmen örtbas politikası yürütülürken Carter 27 Şubat 1980'de günlüğüne şöyle yazıyordu: "Bilim insanlarımız arasında İsrail'in gerçekten Afrika'nın güney ucuna yakın nükleer deneme patlaması yaptığı inancı giderek büyüyor."
1979'da nükleer silah denemesi yaptığını bugüne dek kabul etmemiş olan İsrail, Foreign Policy'nin haberiyle ilgili de yorum yapmadı.
Foreign Policy'ye göre 1977'den 1981'e dek başkanlık yapan, 2002 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen Carter'ı örtbasa iten pek çok etken vardı:
Zaten İran'la rehine krizinin gölgesinde 4 Kasım 1980 başkanlık seçimlerine gidiliyordu. Rusya ile Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması (CTBT) dahil nükleer silahların kontrolü ve nükleer silahsızlanma çabalarına ABD halkının güvenini sarsabilirdi. Pakistan'a nükleer teknoloji edindiği için yardımları kesme politikasını sorgulamaya açabilirdi.
İsrail'i suçlayan ABD'nin desteğini geri çekmesi gerekirdi. Bu da 1978'de Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Barış Anlaşmalarını tehlikeye sokardı. ABD'deki İsrail yanlısı seçmenlerin desteğinin kaybedilmesine yol açardı.
Foreign Policy'nin haberini kaleme alan 8 yazardan biri olan Middlebury Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü profesörü Avner Cohen, Haaretz gazetesine verdiği demeçte, olaydan 40 yıl sonra bunun bir nükleer silah denemesi ve yapanın da İsrail olduğu yönünde bilimsel ve tarihsel konsensüs oluştuğunu belirtti. Carter resmen onaylamış olsun ya da olmasın örtbas politikasının icra edildiğini vurgulayan Cohen, 40 yıl sonra hala bununla ilgili belgelerin büyük çoğunluğunun gizli kategorisinde tutulduğuna ve çok azının yayımlandığına dikkat çekti.
Bir diğer yazar olan Stanford Üniversitesi Uluslararası Güvenlik İşbirliği Merkezi'nden Leonard Weiss "Vela olayının Güney Afrika'nın yardım ettiği İsrail'in nükleer silah denemesi olduğuna dair kanıtların çok ağır basmasına karşın, ardı ardına gelen ABD yönetimleri bunu örtbas etmeye devam etti" saptamasını yaptı.
Büyük çaplı nükleer silah üretimine 1967 Arap İsrail Savaşı'nın ardından geçtiği sanılan İsrail, Ortadoğu'da nükleer silah sahibi tek ülke. Cephaneliğinde uçaklar, denizaltılardan fırlatılan güdümlü füzeler ve Eriha 3 kıtalararası balistik füzelerden atılabilecek 80 ile 400 arasında nükleer savaş başlığı olduğu tahmin ediliyor. Ancak resmi politikası, nükleer silahlı güç olduğunu ne teyit ne de yalanlama yönünde.