Brexit etrafındaki gelişmeleri, taraftarları ve karşıtları arasındaki büyük kapışmayı, Londra’da yaşayan Cumhuriyet gazetesi yazarı iktisatçı Ergin Yıldızoğlu ile konuştuk.
‘GERİCİ BİR EKİBİN MUHAFAZAKAR PARTİYİ ELE GEÇİRMESİ ENGELLENMİŞ GÖRÜNÜYOR’
“Şimdi birbirinin içine geçmiş birkaç tane süreç var. Bunlardan bir tanesi, en tatsız proje, şu anda engellenmiş gibi gözüken proje, Boris Johnson ile birlikte oldukça gerici bir ekibin Muhafazakar Parti’yi ele geçirmesi. Tabii aynı zamanda hükümeti de ele geçirmiş oluyor. Ve bunlar 31 Ekim’de hiçbir anlaşma yapmadan çıkmayı planlıyorlardı. İçeride ‘(AB ile) Biz görüşüyoruz, tabii ki bir anlaşma yapacağız çıkarken’ diye anlatırken, Avrupalılar, ‘Kim görüşüyor bizimle, bizim haberimiz yok!’ durumundaydılar. Çünkü AB’ye hiçbir öneri götürülmemişti. Bir de tabii ki kimse engellemesin diye parlamentoyu beş haftalığına askıya aldılar. Ama kalan bir hafta içinde parlamento hızla çalışarak anlaşma yapmadan çıkmayı yasaklayan bir yasayı onayladı. Bu yasa Lordlar Kamarası’ndan da geçti. Pazartesi günü de kraliçe tarafından kabul edilmiş olacak. Böylelikle yasa geçmiş olacak. Dolayısıyla, şu andaki sürecin birisi bu. Öbür süreçte, iş çevreleri bir taraftan, büyük sendika konfederasyonları diğer taraftan Brexit konusunda çok rahatsızlar zaten. Hele anlaşmasız çıkmak olunca bunun getireceği büyük külfete katlanmak istemedikleri için, en azından anlaşmasız çıkmayı engellemek için kampanya yürütüyorlardı. Bunu da büyük gazetelerde görmek mümkün. The Times’da, Financial Times’da, Guardian’da, Independent’ta... Tabii her biri 1.5 milyon satan iki tane büyük tabloid, Daily Mail ile The Sun, ‘anlaşmasız çıkalım’, Brexit çizgisi neyse onu izliyorlardı aslında. İşte burada sınıflara göre bir dağılmışlık, bir tuhaf durum da var. İşçi sınıfının önemli bir kesimi AB’den çıkarlarsa durumlarının daha iyi olacağını düşünüyor. Halbuki iş çevreleri çıkmazlarsa durumlarının daha iyi olacağını, ekonomik krizin engelleneceğini, en azından daha da derinleşmeyeceğini düşünüyorlar. Bir de buradan gelen bir basınç var.”
‘KRİZ LİBERAL DEMOKRAT PARTİ’YE YARIYOR’
“Bir iki süreç daha var tabii, bunun karmaşıklığı buradan kaynaklanıyor zaten. İşçi Partisi içinde süren Jeremy Corbyn’den kurtulma mücadelesi devam ediyor. Liberal Parti yükselmeye başladığı için bundan mümkün olduğunca çok faydalanmaya, ve hem İşçi Partisi’nden hem de Muhafazakar Parti’den transferler yapmaya çalışıyor. İskoçlar, bu sürecin çamura saplandığını görüp, ‘Gürdünüz mü?’ diyerek ayrılmak istiyorlar. İrlandalıların ödü patlıyor öbür taraftan, yeniden başlayacak olaylar diye... Bütün bu karmaşıklık içinde Boris Johnson ve ekibinin bu işi beceremeyecek kadar başarısız bir ekip olduğu ortaya çıktı. Şu anda sürecin başı bir yöne doğru çevrildi ama hala belirlenmiş değil çünkü Boris Johnson erken seçim istiyor. Ve bu seçimi 31 Ekim’den önce yapmayı hedefliyor.”
‘İŞ, BUNU TEKRAR HALKA SORALIM'A GELECEK’
“Şimdi orası şöyle; sadece para ödemiyor aynı zamanda da büyük miktarlarda para alıyor. Bir yandan katkı payı ödeniyor ama üniversitelerden sanata, tarıma pek çok konu da destek alınıyor, Avrupa parası da bir taraftan içeri giriyor. Yani bu çok girift bir süreç. En derinde işleyen şöyle bir süreç var; çıkmamak için işletilen bir süreç var. Ya da işletilen demeyeyim, çıkmama yönünde işleyen bir süreç var alttan alta... Ama kimse çıkıp açıkça bunu söylemek istemiyor. Çıkmak isteyenler arasında bir tek Liberal Parti bunu açıkça söylüyor. Boris Johnson’un istifa eden kardeşi de mesela söylüyordu bunu “Çıkmamak gerekir” falan diye... Bu korkutucu bir konu. Önümüzdeki seçimler bu konunun çok derin bir şekilde tartışılmasıyla da yaşanacak. En sonunda, ‘bu iş böyle olmaz, bunu halka soralım’a gelecek iş. Böyle bir süreç yaşanıyor. Bu süreç diğer süreçlere göre ne kadar güçlüdür, üstün gelir mi bilemiyorum. İngiltere siyasetinin böyle çok aşamalı, çok uzlaşmalı, çok çeşitli olasılıkları tasfiye ederek ilerleyen bir süreç olduğunu biliyoruz. Gelenek böyle ve sanki bu tarafa gidiyor gibi...
‘REFERANDUM ŞAİBELİ VE HALA SORGULANAN BİR SÜREÇ’
“Herhalde tam da öyle olmayacak. Eğer öyle de olursa da herhalde didişmeye devam edecekler. Bir problem daha var ve çok ender olarak ifade ediliyor. Birincisi ‘Halk bunu istedi’ gibi bir laf var ortada. ‘Halk bunu istedi’ değil bu; halkın yüzde 52’si istedi, yüzde 48’in de derdine çare olmak gerekiyor ama bu arada. İkinci mesele, referandum şaibeli ve hala sorgulanan bir süreç. Bir de böyle bir yanı var. Paralar fazla harcandı, veriler yasadışı kullanıldı, yok işte ‘Rusya’nın parası vardı da, yoktu da’... Bir sürü yalan söylendi referandum sırasında, olmayacak işler anlatıldı. Halkın bunları dinleyip dinlemediğini bilmiyoruz referandum sırasında, onlar bir kızgınlıkla bu hareketi yaptılar. ‘Çok güzel bir yere gidiyoruz’ diye de verilmedi o oylar. Bir nefretin ürünü olarak verildi. Bütün bunlar bir aşamada gündeme gelir ya da gelmez ama böyle bir akış şeması yaptığımız zaman, iki-üç tarafa doğru giden seriler var. Bu olursa bu olur, sonra bu olur, sonra bu olur diye... Henüz seçim tarihi belli olmadan, bir sonrasını düşünmek çok zor. Bir de seçimin reddedilme ihtimali var. İkinci bir seçenek seçim reddedilir, Boris Johnson istifa eder. İstifa ettiği zaman yerine birisini getirmek, geçici bir hükümet oluşturmak gerekiyor. Geçici hükümetin çoğunluğu en fazla olan partinin başkanına teklif edilmesi gerekir. İki haftadır acayip bir kampanya var Jeremy Corbyn’e karşı. Liberaller de biz asla onunla koalisyon yapmayız dediler. Ama Muhafazakar Parti’den Kenneth Clark, aynı zamanda ‘Meclisin Babası’ derler ona, en yaşlıydı ve attılar şimdi, ‘Geçici bir hükümet için ben Jeremy Corbyn’i desteklerim’ deyiverdi geçen gün.”
‘LİBERAL DEMOKRAT PARTİDE TARİHİNDE GÖRMEDİĞİM BİR CANLANMA VAR’
“Mesela Financial Times, The Times, The Daily Telegraph, hatta Independent’a baktığımızda Jeremy Corbyn konusunda çok fazla bir heves gözükmüyor. Hatta The Daily Telegraph ateş püskürüyor. Şimdi Jeremy Corbyn’in hesabı şöyle: Bu süreç iflas etsin, ben bunları halkın karşısına götüreyim, ‘Gördüğünüz gibi bunlar berbat insanlardır, bunlardan hiçbir şey olmaz. Partiyi de zaten böldüler, Muhafazakar Parti de artık Muhafazakar Parti değil. Bir avuç Brexitçi parti haline geldi. Bizden başka bir seçeneğiniz yok. Bütün seçenekler tasfiye oldu ve bir tek biz kaldık’ demek istiyor. ‘Bizim bütün sorunumuz Brexit değildir, ciddi ekonomik, sosyal, kültüre sorunlarımız vardır. Bunları da konuşmamız gerekir’ diyerek kazanmayı düşünüyor. Tabii burada Liberal Parti’de tarihinde görmediğim bir canlanma var. Baştan beri AB’de kalmaktan yana açıkça kampanya yapmasına rağmen canlanma var. Bu da ‘halkımız Brexit istedi’ iddiasının aslında çok da doğru olmadığının bir işareti bir taraftan da.”
‘İNGİLİZ SERMAYESİ ÜÇE BÖLÜNDÜ…’
“Ben sadece işçi sınıfının Brexit’e oy veren kesiminin, huzursuzluklarını yansıtacak başka bir yer bulamadıkları için o tarafa gittiklerini belirtmek istedim. Örgütlü işçi sınıfını temsil eden en büyük sendikalar federasyonu TUC çıkmaktan bile yana değil. İngiliz sermayesini ise üçe bölmekte yarar var. Şimdi uluslararası finans başını kaşıyor ‘Ne olacak şimdi bize?’ diye. Ve anladığım kadarıyla geçtiğimiz iki yıl içinde Frankfurt’ta ha bire şube açtılar, ‘Ne olur ne olmaz, orada devam ederiz’ diye... Büyük uluslararası şirketler ise çok zor durumdalar, çünkü uluslararası şirketlerin tedarik zincirleri Avrupa ile ve dünyanın geri kalanıyla çok karmaşık bir şekilde örülmüş ilişkiler içindeler. Örneğin İngiltere’de otomotiv sanayii İngilizlerin değil artık. Belki çok lüks Aston Martin falan İngiliz. Geri kalanların hepsi bir şekilde satın alınmış. Bunların satın alınmasının nedeni, Avrupa piyasasına gümrüksüz mal satabilmek. E şimdi Nissan gidiyor, Ford gidiyor. Ciddi işsizlik olasılıkları var. Gümrük vergileri üzerine geldiği anda buradaki demir-çelik sektöründen hiçbir şey olmaz. Üçüncü sermaye grubu ise yerli küçük ve orta sermaye... Fakat o bile çok zor bir tanımlama, çünkü küçük sermaye diye gidiyorsun işte 50-100 kişi çalıştıran bir işletmeye, mesela paketleme yapıyor, ambalaj basıyor, müşterisi kim, Fransa’da bir işletme. Küçük işletmeler bile artık İngiliz piyasanın dışında iş yapıyor. Kala kala geriye yerel esnaf kalıyor. Zanaat ürünleri yapanlar, peynir üreticileri, söğüş et üreticileri, mücevherciler falan... Moda sektörünün ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacağı çok açık.”
‘NAZİ PARTİSİNİN YÜKSELİŞİ ÖRNEĞİNİ UNUTMAMAK LAZIM’
“Tarihte birçok dönemde olduğu gibi, bu kargaşa içinde bazı gruplar, kısmen otonomi kazanarak siyasi işler yapmaya başlayıp, sonra sınıflardan biriyle bir araya geliyorlar. Çok kötü bir örnektir ama Nazi Partisi’nin yükselişi böyle mesela... Bir sürü abuk subuk insanın varolan durumu değerlendirerek ilerlemesi ve bir noktadan sonra dönüp, büyük sermayeye “İşte biz bu hale geldik, şimdi senin bizi desteklemen gerekiyor, karşılığında da bunu alacaksın” demeleri gibi o ünlü Reichstag’daki toplantıdaki gibi. Burada da böyle bir durum var. Bu ekip bütün sosyal hakları, çevre korumacılığını tasfiye edip, Singapur gibi bir şeyi burada üretip, onu da ABD’ye bağlayıp, çok daha parlak bir şey yapabileceklerini zannediyorlar. Ama çok otoriter ve zorba bir ekip de oldukları anlaşılıyor. Faşist eğilimli bir ekip bunlar. İdeolojik olarak çok kuvvetli bir yanı var. İki gündür gazetelerde anlatılan, Financial Times dahil olmak üzere, bu ekibin özelliklerini sayıyorlar, hiç kimse bunlara faşist demiyor, ama özellikleri ben şöyle alt alta yazdım, herkes özellikleri yazıyor, tam tanımlamaya geldiği zaman bırakıp başka yere gidiyor. Milleti parti haline getirdiniz oldu, yabancı düşmanı haline getirdiniz oldu, otoritersiniz oldu, parlamentoyu hiçe sayıyorsunuz oldu.”
‘KRALİÇE KONU MANKENİ, PARLAMENTO DARBESİ DİYORLAR AMA JOHNSON’IN YAPTIKLARI İSE KANUNA AYKIRI DEĞİL’
Yıldızoğlu, Boris Johnson’ın Britanya siyasi geleneğinde yeri olan ‘Kraliçe’nin konuşması’nı kullanarak parlamentoyu askıya almasında ise kanunen bir aykırılık bulunmadığını, ancak üç günlük bir askıya alma olayını uzatarak ‘münasebetsizlik’ içerdiğini anlattı.
“Burada bir anlaşmazlık var, kraliçenin burada hiçbir fonksiyonu yok. Kraliçe konu mankeni, önüne ne koysalar evet demek zorunda. Hayır dediği an darbe oluyor demektir İngiltere’de... Bu sabah Londra Yüksek Mahkemesi de reddetti. Kanuna aykırı değil adamların yaptıkları. Münasebetsiz sadece. Hukuken üç günlük olabilecek bir olayı uzatmaları. Zaten hükümetin avukatlarının itirazı da ‘Bu hukiki bir sorun değildir, yüksek siyasete ilişkin bir sorundur’ üzerine kurulu. Yani dalga dümen kısmına ait bir sorun diyor. Hatta dediler ki ‘Bu da anlamsız hale geldi, çünkü engelleyemedi işte gördüğünüz gibi. Niye hala mahkemelerde süründürüyorsunuz?’”