DÜNYA

‘ABD’nin bile çıkar alanı Geniş Karadeniz Bölgesi iken Türkiye’nin Asya yönelimi zorunluluktur’

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ilan ettiği ‘Yeniden Asya’ açılımının neleri kapsaması gerektiğini Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Türkolog ve Kültür Bilimleri Akademisi Başkanı Prof. Dr. Kemal Üçüncü Sputnik’e değerlendirdi.
Sitede oku

RTİB: Türkiye, Rusya ve Avrasya Ekonomik Birliği ülkelerinin pazarlarında daha etkin olmalı 
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ilan ettiği ‘Yeniden Asya’ açılımı, Türkiye’nin dış politikasında nasıl bir dönüşüm veya değişiklik olacağına ilişkin soru işaretlerini beraberinde getirdi. Ekonomide, diplomaside, sahada ve masada etkili olmanın, Asya ile “el ele olmayı” gerektirdiğini söyleyen Çavuşoğlu "Asya dünyanın ekonomi merkezi haline gelmektedir.  Uluslararası toplum Asya'da daha fazla yer almak için bir rekabet halindedir. Halbuki dünyanın bu en dinamik bölgesinde bizim köklerimiz derindir. 'Yeniden Asya' açılımını ilan ediyoruz” dedi. 

Peki Çavuşoğlu’nun bahsettiği bu açılım hangi alanları kapsayacak? Türkiye, ‘Batı’ya sırtını mı dönüyor yoksa Batı’yla bağlarını koruyarak Asya’ya daha fazla entegre olmayı mı amaçlıyor? Türkiye, siyaset ve ekonomi başta olmak üzere pek çok alanda hangi somut adımları atmalı? Süreç, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğine uzanır mı? Sputnik’in bu sorularını, Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Türkolog ve Kültür Bilimleri Akademisi Başkanı Prof. Dr. Kemal Üçüncü yanıtladı. 

‘TÜRKİYE’NİN ASYA YÖNELİMİ BİR ZORUNLULUKTUR’ 

Putin: Kuşak ve Yol inisiyatifi, Avrasya Ekonomik Birliği'nin hedefleriyle tamamen uyumlu
Türkiye’nin Asya’ya yöneliminin stratejik bir zorunluluk olduğunun altını çizen Üçüncü “Gelecek 50 yılın tarihinin Geniş Karadeniz Havzası’nın, Karpatlar’dan Orta Asya’ya kadar olan alanda gelişeceği ifade edilmektedir. Hatta 2002 yılında, Kafkasya ve Hazar ABD’nin öncelikli çıkar alanı olarak ilan edilmişti. 2025 yılından itibaren ekonominin ağırlığıysa Asya -Pasifik alanına kayıyor. Bu yüzden Türkiye’nin Asya’ya yönelimi keyfi bir tercih değil, stratejik bir zorunluluktur” diyor. 

‘TEK TARAFLI POLİTİKALAR, TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİK KONUMUNA UYGUN DEĞİL’

Ülkenin Doğu-Batı ticaretinin en kestirme lojistik koridoru üzerinde yer almasına rağmen yanlış ve eksik politikalar izlendiğine işaret eden Prof. Üçüncü “Türkiye’nin bu stratejik konumuna rağmen, demiryolu liman entegrasyonlarımız tamamlanmış değil. Karadeniz koridoru, limanları en kestirme yoldan  Hazar üzerinden Asya demiryollarına bağlanmamış. Önleyici, basiretli, proaktif politik planlamalarımız olmalı. Batı ve Doğu ile ilişkileri birbirine mutlak alternatif diye görmek yerine Türkiye’nin Atatürk döneminde olduğu gibi ülkelerin içişleri ve  insan haklarına saygı çerçevesinde işbirliklerini bütün taraflarla artırmalıdır. Türkiye’nin jeopolitik konumu zaten tek hatlı bir dış politikada ısrar etmeye uygun değildir” ifadelerini kullandı. 

‘TÜRKİYE VE RUSYA’NIN BATI İLE ÖRTÜŞTÜĞÜ HUSUSLARIN OLDUĞU UNUTULMAMALI’ 

Perinçek: ABD ile Ukrayna Kerç provokasyonunu 16 Kasım'da planladı, hedefte Rusya, Türkiye, tüm Avrasya var
Üçüncü “2025 yılından itibaren Asya bloğunun toplam üretimi Atlantik bloğunu geçecektir. ABD Çin’in yükselişini engellemek için ucuz, sürekli ve güvenli enerjiye erişimini kontrol altına almak istemektedir. Pasifik, Çin için aşılamayacak bir duvar gibidir. Bunun için yegâne alternatif Orta Asya, Hazar, Sibirya Havzasıdır. Bu alan kontrol edilirse Çin’in alternatif olma özelliği seçenek dışı kalacaktır. Çin’in emperyal anlamda  Batıya genişlemesi aynı zamanda Rusya ve Türk dünyası, Avrupa için de tehdittir. Bu anlamda Türkiye ve Rusya’nın keza Batı’nın örtüştüğü durumlar söz konusudur Türkiye-Rusya, Türkiye- Çin ilişkileri, Avrasya’daki temel paradigmaları şekillendirecek potansiyele sahiptir. 

‘AVRASYACILIK, 4 TEMEL JEOPOLİTİK ALANI KONTROL EDEN ATLANTİK’E KARŞI KALEYİ KORUMAK DEMEKTİR’ 

Rusya’nın Güney kuşak savunma kaygıları ve savunma doktrini Türkiye ile Rus jeopolitiğini bu alanda örtüştürmektedir. Büyük bir tarihin ve coğrafyanın komşularıyız. Rus devlet geleneğinin oluşmasında, sosyo-kültürel hayatında Türk medeniyetinin etkisi çok belirgindir. Büyük savaşlarımız kadar büyük ve soylu bir tarihimiz ve kültürlerimiz de vardır. Bu yeni tabloda potansiyellerimizi bölge halklarının ve ülkelerimizin refahını artırmak için kullanmanın en gerçekçi politika olduğunu görüyoruz. Bu anlamda Avrasyacılık bir savunma doktrinidir. Dünyanın 4 temel jeopolitik alanını kontrol eden Atlantik’e karşı iç kaleyi koruma ve kültürel olarak yok olmama hamlesidir” diye devam etti.

‘TÜRKİYE ŞİÖ’NÜN DE AB’NİN DE İMTİYAZLI ORTAĞI OLMALI’ 

‘Güçlü Türkiye için Avrasya zorunlu istikamet'
Peki, ‘Yeniden Asya’ açılımı Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğine uzanır mı? Veya uzanmalı mı? Prof. Üçüncü, bu konuyu “Bence tıpkı Avrupa Birliği’ne önerdiğim gibi burada da ‘imtiyazlı ortaklık’ statüsü çok daha doğru olur” diye değerlendiriyor. 

Üçüncü “Türkiye Gürcistan ve Azerbaycan ile serbest ticaret anlaşması yapıp, gümrukleri kaldırmalı. Keza BDT ekonomi alanıyla da bu şekilde anlaşmalar yapmalıdır” diyor. 

‘ASTANA’DA YER ALARAK DOĞRU BİR ADIM TÜRKİYE, DIŞ POLİTİKADA SAVRULUP, KENDİSİNE TEHDİT OLUŞTURAN ABD İLE MASAYA OTURUYOR’

Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi politikalarının, ülkenin bugün Suriye ve Doğu Akdeniz’de karşı karşıya olduğu Batı kaynaklı tehditleri öngören bir stratejiyi kapsamadığına değinen Prof. Üçüncü “Teorik kuşatıcı bir perspektif yok. Bu yüzden sorunların bütününü kuşatan kısa, orta, uzun vadeli reel çözümler üreten bir pratik üretemiyoruz. Örneğin, Astana sürecinde doğru bir momentumda olan Türkiye, aniden savrularak kendisine yönelik tehdit oluşturan tarafla (ABD) ikinci bir ‘Çekiç Güç’ Harekatı’nın önüne açması olası bir ‘güvenli bölge’ müzakere sürecine giriyor. Hâlbuki Astana kazanımları bizim için daha önemlidir” dedi.

‘NEOLİBERAL POLİTİKALAR TERK EDİLMELİ, KAMU PLANLAYICI KONUMDA OLMALI’

Çavuşoğlu: ABD ile varılan güvenli bölge mutabakatı çok iyi bir başlangıç, YPG bölgeden tamamen temizlenmeli
Neoliberal ekonomi politikalarının Türkiye’ye uygun olmadığının altını çizen Üçüncü “10 yılda petrokimya mamullerine ithalata ödediğimiz para, Ekonomist Bartu Soral’ın ifadesiyle, 250 milyar dolar. Şimdiye dek 15-20 milyar dolara 4 tesis kurulsaydı bu para istihdama ve üretime iç  piyasaya yönelirdi. Devlet Planlama Teşkilatı, derhal asli fonksiyonuna kavuşturulmalı. Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü çok daha güçlü ve işlevsel olarak ortaya çıkarılmalı. Büyük devlet geleneklerinde olduğu gibi bilgi ve eserleriyle fikirleriyle, projeleriyle bilinen tarafsız insanlardan bir yüksek istişare konseyi kurulmalıdır. Nasıl bir ekonomik modelin uygulanması gerektiği Atatürk dönemine bakılarak görülebilir. Sermaye birikimini tamamlayamamış bir ülkede kamu planlayıcı ve sürükleyici olmak zorundadır. Bütün kapitalizm tarihinde kalkınma bundan geçer” diye konuştu. 

‘TÜRK AVRASYACILIĞINI GELİŞTİRECEK ÜNİVERSİTE ŞART’

Bahçeli: Suriye'de güvenli bölge, yalnızca Türkiye'yi değil bölgeyi de güvenceye kavuşturacaktır
“Türkiye perspektifli teorik bir Avrasyacılık düşüncesini geliştirmek lazım” diyen Prof. Üçüncü “Muazzam bir bilgi açığımız var ve bu bilgi açığını giderecek tematik bir araştırma üniversitesine ihtiyaç var. Yaparak, yaşayarak, üreterek, araştırarak öğrenme modelini esas almalı. AR-GE ve lisansüstü çalışmalar odakta olmalı. Bütün dünyanın entelektüel ve bilimsel  birikimini kucaklayacak, yayınlar üretecek bir yeni model olarak tasarladık. Türkiye’nin bilim politikasına ve ihtiyaçlarına uygun ve önceliği piyasa olmayan bir üniversite modelinden bahsediyorum” dedi.

Üçüncü “Avrasyacı düşüncenin bütün biçimlerinde Türk kültür ve medeniyeti kıtanın kurucu medeniyeti olarak vurgulanır. Avrasyacı düşünce Batı medeniyetinin egosantrik ve etnosentrik medeniyet ve kültür anlayışına karşı bu birikime yaslanır. Bu birikimin temel  metinlerini 1000 cilt olarak Türkçe/İngilizce /Rusça ve Türk lehçelerinde yayınlanması gerekiyor.14. yüzyılda Sorbonne’de 2000 elyazması 15.yüzyılda Vatikan kütüphanesinde 2257 eser vardı. Aynı tarihlerde Türk İslam dünyasının kültür şehirlerinde 80.000 ve 100.000 ciltlik kütüphaneler vardır. Bu yapı Rönesans’tan sonra aleyhimize olmak üzere değişti. Kısacası akademi olmadan, gelişmeden medeniyet iddiası gerçekçi olmaz” diye ekledi.

Yorum yaz