Aktay şöyle devam etti:
"Bunu yaparken Türkiye’ye ait çizdikleri bir resmi veya en iyi ihtimalle çektikleri bir fotoğrafı Türkiye’nin bütün zamanlar için geçerli bir özelliği olarak sunmaktan geri durmuyorlar.
Oysa hiçbir gerçeklik fotoğraf karesinde dondurulduğu yerde kalmıyor. Fotoğraf belki belli dönemler ve mekanlar için bir şeyler söyler ama bugünün gerçekliği hakkında bize az şey söyler.
İyi bir sosyoloji o yüzden gerçeklik hakkındaki bakışını sürekli güncelleyerek, bakış açısını ve hatta kavramlarını değiştirerek toplumun değişim hızına yetişmek, ona karşılık vermek durumundadır.
Aslında gerçeklik hakkında teorik bakış açılarından ziyade romanların daha iyi bir sosyolojik bakış açısı sunduğu hiç de yabana atılır bir düşünce değildir. Teoriler ve doktrinler gerçekliği dondurur, roman serbest bırakır. O serbestliği yakalayan iyi bir okuma gerçekliğe dair daha güçlü bir sağduyu bilgisini üretir. Daha iyi bir çalışma biçimi tabii ki romanla teori arasındaki köprüyü kurabilmekten, teoriye hizmet etmek yerine onu toplumu daha iyi anlamak üzere bir metafor olarak kullanabilmekten geçer.
AK Parti’nin bir siyasi hareket olarak diğerlerine nazaran en önemli gücünün baştan itibaren sosyolojiye ve toplumu anlamaya dönük bütün verilere kulak kesilmesi olduğunu zaman zaman burada ifade ettik. Gerçekten de 2001 yılında kurulurken, kendi programını ve söylemini kurarken de sonradan bütün icraat ve seçim süreçlerinde bu AK Parti’nin en ayırdedici özelliklerinden biri oldu.
Bilhassa seçim dönemlerinin ardından ’nerede hata yaptık?’ sorusuna odaklı olsa da genel olarak toplumda yaşanan değişimin izlerini takip etmek siyasette şimdiye kadar başarmış olduklarının en önemli sırrını oluşturmuştur.
Son zamanlarda ise bu şekliyle sosyolojinin ihmal edildiğine dair epey şey duyuyor, görüyoruz. Bu ihmalin siyasi hareketi nereye doğru götürebileceğine dair bir uyarıya bile gerek yok aslında. İbn Haldun’u bu aralar çok daha dikkatli ve özenli okumak gerekiyor. Tarih bugüne ışık tutacak ibretlerle doludur. Bugün kat edilen başarılar asla bugünün insanının ilk defa kat ettiği başarılar olmadığı gibi yanlışlar da bugün ilk defa keşfedilerek yapılmış yanlışlar değildir.
Tarih tekerrür ediyor, ibret alınmadığı için tabii ve tekrar ettiği ölçüde ilki trajedi olarak yaşananların bir komediye dönüşme ihtimali de çok fazla oluyor.
Sadece Fatih ve Başakşehir üzerine değil, belki AK Parti’nin kendini güçlü ve zayıf hissettiği belli yerler için özel olarak bu tür çalışmaların yapılması, sadece iktidarı sürdürmenin bir tedbiri olarak değil, daha münasip, ilkelerle gerçekler arasındaki mesafeleri daha iyi dikkate alan siyasetler geliştirebilmek için önemlidir.
Fatih ve Başakşehir toplumun madun, göçmen, sınıf atlamaya çalışan, küçük ve ortasınıf kesimlerini barındırsa da, son 17 yıl içinde, siyasi anlamda iktidarla olan eklemlenmişlikleri bu iki kentsel mekana çok farklı bir hava kazandırmıştır. Bu süreç içinde Anadolu’nun farklı yerlerinden ya bu dönemde gelmiş veya önceki dönemde gelmiş olup tutunmaya, yükselmeye fırsat arayan kesimlerin izledikleri süreçler, bu kentsel mekanlara girerken karşılaştıkları sorunlar, gerilimler ve 17 yıl sonrasında ortaya çıkan manzara… Bu sefer Suriyeli veya başka ülkelerden gelen göçlerin sadece az önce gelip yerleşmiş olan kesimlerce nasıl karşılandığına dair hikayeler…
Kitapta muhafazakar, İslamcı STK’ların bu göçü karşılama, yönetme ve onanla ilgili siyasetler geliştirme ile ilgili hikayeleri anlatılırken bir yandan da STK’ların habitusunda zamanla yaşanan değişime dair tespitler üzerinde fazlasıyla durulmayı hak ediyor. ’İktidar aygıtına dönüşen STK ağları’ ifadesi mesela çok şey söylüyor. Muhafazakar iktidarla eklemlenmiş haliyle STK’lara üyeliğin tam gönüllü bir faaliyetten ziyade kariyer için bir basamağa dönüşmüş olması. Bundan mustarip bir STK temsilcisi durumu şöyle ifade ediyor: ‘Ben dava adamı arıyorum. Onlar ise, ‘imkanlarım ne olacak?’ diyor’ (s. 107).
Özet’in çalışmasını okurken, bizzat kendisi tarafından kendi doktora çalışması için yapılmış olmasa AK Parti tarafından kurumsal olarak yaptırılmalıydı diye düşündüm. Tabi benzerlerini de…
(İrfan Özet, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus, İstanbul: İletişim Yayınları, 2019)."