31 Mart Yerel Seçimleri’ne CHP’nin Beyoğlu adayı olarak katılan ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş, seçimin kazanılamamasında HDP ve CHP’nin meclis üyelikleri konusunda anlaşamamasının etkenlerden biri olduğunu söyledi. Taş, 65 bin 156 oyla AK Parti adayı Haydar Ali Yıldız’ın kazandığı seçimde 57 bin 487 oy toplamıştı. İlçedeki belediye meclis üyeliklerinde ise CHP 49 bin 7, HDP 7 bin 382 oy almıştı. Birgün gazetesinden Berkant Gültekin‘e bir söyleşi veren Alper Taş’ın ilgili açıklamaları şöyle:
“Neden kaybettik?” diye kendi kendinize düşündüğünüzde ne yanıt veriyorsunuz?
‘CHP KENDİ İÇİNDE BUNU SAĞLIKLI BİR BİÇİMDE ÇÖZEMEDİ, MECLİS ÜYELİKLERİ KRİZİ YAŞANDI’
‘HDP BİZİ DESTEKLEDİ, BEN O DESTEĞİ HİÇBİR ZAMAN GİZLEMEDİM’
Beyoğlu pratiğinin Türkiye solu açısından özel bir laboratuvar olduğunu ifade edebiliriz sanırım. Sol, uzun bir aradan sonra ilk kez bu kadar kitlesel, iddialı ve coşkulu bir kampanya yürütme fırsatı buldu. İnsanlarla doğrudan temas edildi, daha önce solla tanışmamış yoksul kesimlerle organik ilişkiler geliştirildi. Bu iletişimin nasıl kurulduğu da önemli bir mesele. Oraya solun fikirlerini taşıdınız ama bugüne kadar kullandığınızı dili ve kavramları yeniden kurguladınız mı? Mesela “Piramidi terse çevireceğiz” dediğinizde, bunu ilçe halkına anlatmayı nasıl başardınız?
‘MESELE KAVRAMIN KENDİSİNDE DEĞİL, HALKIN DÜNYASININ BİR PARÇASI OLABİLMEKLE İLGİLİ’
Yani kendinizi iyi anlattığınızı söylüyorsunuz. Aslında sormak istediğim, solun kitabi kalan bazı kavramlarının gündelik dile nasıl tercüme edildiği, halkın anlam dünyası içinde nasıl somutlandığıydı. Örneğin “kamuculuk”, “katılımcı bütçe” gibi literatüre içkin kavramları nasıl aktardınız?
Tabii bazı kavramları doğrudan kullanmıyorsun. Kamu derken yani halkın çıkarını esas alan yönetim… Özel çıkarın değil de toplumsal çıkarın esas alınmasını söylüyoruz. Herhangi bir zümrenin, sınıfın ya da ayrıcalıklı kesimin değil, sizin temsilciniz olacağız diyoruz. Ama bence solun meselesi kavram meselesi değil, solun meselesi insanlarla iç içe ve onlarla hemhal olan bir siyaset tarzını yerine getirip getirmeme meselesi. Yoksa kavramlara bakarsak, mesela Türkiye devrimci hareketi 1980 öncesinde “oligarşi” gibi bir kavramı bütün Türkiye’ye yaygınlaştırdı. O dönem Türkiye’nin her tarafı “Katil oligarşi” sloganları ve yazılamalarıyla doldu. Yani mesele kavramın kendisinde değil, halkın dünyasının bir parçası olabilmekle ilgili. O dünyanın içerisinde olabildiğin müddetçe, kavramları anlatmakta hiçbir sorun yaşamazsın. Biz de böyle olduk ve söylemlerimizde bir karşılık buldu. İnsanlar bizi kendilerinin bir parçası olarak gördüler.
Aslında bunu tam tersi olarak Türkiye toplumu için, ahlaki ve kültürel olarak giderek soldan uzaklaştı deniliyor. Doğrusu 12 Eylül darbesinin yarattığı atmosfer, toplumun soldan, hatta genel olarak politikadan uzaklaşmasına neden oldu ve sosyalistler ile halkın bağı eskiye göre zayıfladı. Siz Beyoğlu tecrübesinden sonra bu konuda neler söyleyebilirsiniz? Yeniden sol ile halk arasında kuvvetli bağlar kurmak için iddia edildiği gibi aşılmaz barajlar mı var?
‘SİYASET SEÇİMDEN SEÇİME YAPILAMAZ’
Beyoğlu’nda kampanya süreci, hem size hem çalışmada bulunan diğer insanlarda fikri anlamda bir yenilenmeye neden oldu mu? “Bu işi böyle yapmak lazımmış demek ki” dediğiniz şeyler var mı mesela?
Siyaset seçimden seçime yapılamaz. Bu konuda halktan çok eleştiri var. Bizi görememekten şikayet ediyorlar. Seçimden seçime çalışma yürütürseniz, genel siyasi tabloya bağlı olarak belki bazı başarılar yakalayabilirsiniz. Ama toplumun içine nüfuz edebilme açısından, her gün, her yerde siyaset yapmak ve bu siyaseti de toplumsallaştırmak lazım. Halkın dertlerine derman olabilmek, çeşitli örgütlenme araçlarıyla onların gündelik hayatının içine girebilmek lazım. Mücadeleyi çok yönlü ele alacak, bire bir siyaset zeminleri kurabilecek örgütlenmeler gerekiyor.