EKSEN

'Putin'in üst üste Adana Mutabakatı'nı anması, Şam'ın da hazır olduğunun göstergesi'

Prof. Ünal’a göre, Putin’in üst üste Adana mutabakatına atıf yapması Şam’ın da işbirliğine hazır olduğunun göstergesi. Ancak ‘güvenli bölge’ çabasının sıkıntı yarattığını söyleyen Ünal, Washington’ın Trump’ın çekilme kararı sonrası tutarsız tavırlarla ‘devlet özelliğini yitirmiş görünüm sergilediğini’ belirtti.
Sitede oku

Soçi’de Suriye zirvesi: Çözüm umutları hiç bu kadar filizlenmemişti
Soçi'de son zirve sonrasında Türkiye'deki Erdoğan hükümetinin söylemleri, Şam ile alt düzeyde temaslara işaret edip Adana mutabakatı temelli bir arayışa girebileceği görüşünü güçlendirse de, Suriye liderliğinden işbirliği konusunda olumlu mesajlar gelmiyor. Aksine Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın ardından danışmanı Buseyna Şaban da Moskova'daki Valdai Klubü konuşmasında ‘güvenli bölge' çabalarından hareketle Erdoğan hükümeti için ‘Osmanlıcı genişleme çabasını girişildiği' ithamlarında bulundu. Diğer yandan Ankara, ‘güvenli bölge' ısrarı üzerinden ABD ile görüşmeleri yürütürken, Washington'ın Suriye'nin kuzeydoğusu için Avrupalı müttefikleri işin içine katacağı formüller tartışılıyor. Ancak Amerikan liderliği arasındaki görüş ayrılıkları, nisan ayı için verilen çekilme tarihi konusunda da şüpheler yaratıyor.

Suriye denklemindeki sıkışmışlık halini Maltepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.

‘PUTİN, ADANA MUTABAKATINI GÜNDEME GETİRDİYSE, ŞAM DA İSTEKLİDİR'

Prof. Hasan Ünal'a göre Rusya lideri Putin'in son dönemde iki kez Adana Mutabakatı'nı zikretmiş olması Suriye liderliğinin Ankara'ya ‘ilişkileri yeniden yapılandırma yolunda mesajı' olarak anlaşılabilir. Ancak Esad'ın son sert çıkışlarıyla bu işbirliği yerine Suriye hükümetine rağmen bir güvenlikli bölge kurulması çabasına girişilmesine set çekmeye çalıştığını belirten Ünal, Ankara'nın ABD ile anlaşarak bir güvenli bölge tesisinin Türkiye açısından da doğru seçenek olmayacağını dile getirdi:

Türkiye ile Suriye arasındaki Adana Mutabakatı
"Soçi'de herkes kendi pozisyonunu hala muhafaza etti ama buna rağmen bir mutabakat var. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Geleceğimizi 1998 tarihli Adana mutabakatı çerçevesinde değerlendiriyoruz' sözleri, Esad'ın sanki buna cevaben gibi algılanan ama bence buna cevaben olmayan sözleri var. Esad'ın söylediği şu: ‘Siz Suriye hükümetine rağmen bir güvenlikli bölge kurma çabası içindeyseniz bu yeni Osmanlı'dır, toprak kazanmadır, fetihtir, şudur, budur', kendi penceresinden bakıldığında, tamamen haklı. Çünkü o da topraklarının tamamı üzerinde etkili egemenlik kurmaya çalışıyor. Ama aynı zamanda Suriye yetkililerinin sürekli olarak muhtemelen Rusya'ya da aynı görüşleri vererek Adana mutabakatı çerçevesinde ilişkileri yeniden yapılandırmaya hazır olduklarını söylediklerini görüyor ve anlıyoruz. Eğer Suriye yetkilileri Adana mutabakatını metin veya metnin ruhu olarak kabul etmiyorlar olsalar o zaman Putin'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ikide bir ‘Ya bakın sizin Suriye'de yapmak istediğiniz işlere dair zaten Adana mutabakatınız var Suriye ile. Bu çerçevede bu ileri yapabilirsiniz' dememesi lazım mantıken. Putin bu konuyu en azından son iki zirvede gündeme getirdiğine göre, arada bir Lavrov da bunu telaffuz ettiğine göre, Suriye hükümetinin bu konuda istekli olduğunu kabul etmemiz lazım. Ama Esad, bana göre ‘Suriye'ye rağmen bir güvenlikli bölge çabası içindeyseniz, bu olamaz, kabul edilemez' diyor. Ben Türkiye açısından da bunun doğru seçenek olduğunu düşünmüyorum."

‘AMERİKA, DEVLET ÖZELLİĞİNİ KAYBETMİŞ GÖRÜNTÜSÜ VERİYOR'

Suriye, Rusya veya Türkiye'nin kendi açılarından pozisyonlarında belirli bir tutarlılık bulunduğunu belirten Prof. Ünal, iş ABD'ye geldiğinde bunun böyle olmadığını kaydetti. Özellikle Trump'ın çekilme açıklaması sonrasında ABD yönetiminin Suriye ile ilgili tutumunun kendi içerisinde tutarlı olmaktan çıktığını belirten Ünal'a göre, adeta ‘ABD devlet özelliğini yitirmiş' görüntüsü veriyor. Washington'ın hem Suriye'den çekilme hem de ‘hedeflerine ulaşma' söylemlerini komik bulan Ünal, şu değerlendirmede bulundu:

Senatör Graham'den ABD'nin Suriye’den çekilme planına küfürlü tepki
"Bence Amerikalıların yaptıkları açıklamaları yan yana getirdiğimizde kullanılabilecek en masum ifade ‘tuhaf'. Çünkü bir bütünlük oluşturmuyor. Suriye Devlet Başkanı Esad bunu dedi, Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu dedi, Lavrov bunu dedi, Putin bunu dedi dediğimizde, herkesin kendi politikaları çerçevesinde söylediğinin bir mantığı, bir bütünlüğü var. Amerikalılarda bir bütünlük kalmadı. Yani devlet özelliğini kaybetmiş görüntüsü veriyor burada. Amerikan devleti, Başkanı Trump'a rağmen ‘çekilmiyoruz' diyemiyor. (Devletten kasıt) Amerikan askerleri, Dışişleri yetkilileri ve ve Milli Güvenlik Danışmanı Bolton…. Mesela dün akşam ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ‘Biz Suriye'den çekiliyoruz. Ama Suriye'de daha önce askeri olarak varlığımız sürerken ortaya koyduğumuz amaçlar neyse, aynısını elde etmek için mücadele edeceğiz' diyor. Buna şu sorunun sorulması lazım aslında: ‘Komik olma, sen burada asker bulundururken yapamadıklarını, askerlerini çektiğin zaman nasıl yapacaksın?' Mesela PYD'liler Esad ile anlaşırsa, buna nasıl mani olacaksın? PYD'liler ‘Sen beni sattın' diyecek. Türkiye, Şam ile anlaşır da ortak bir operasyon yaparak PYD'yi bölgeden tasfiye ederse, ne diyeceksin Amerika olarak?

‘HANGİ AVRUPA ÜLKESİ TÜRKİYE, SURİYE, RUSYA'YA RAĞMEN ORADA DURABİLİR?'

Ünal'a göre, ABD yönetiminin Suriye sahasında kendi yapamadıklarını Avrupalılardan beklemesi de ‘komik'. Avrupa kanadının ancak ABD gölgesinde hareket edebileceğini söyleyen Ünal, oluşturulacak olası gücün Türkiye, Suriye ve Rusya'ya rağmen Suriye'nin kuzeydoğusunda varlığını sürdürmesinin mümkün olamayacağına dikkat çekti. Buna karşın Erdoğan ve Akar'ın olası bir güvenli bölgenin ancak Türkiye kontrolünde bulunmasının kabul edileceği mesajlarına atıf yapan Ünal, bu pozisyonun da doğru bir siyasi tercih olmadığını, aynı zamanda da ABD'nin söyledikleriyle paralelliği bulunmadığı görüşünü dile getirdi:

‘ABD'nin müttefikleri, Türkiye-Suriye sınırında hiçbir gücü durduracak yetenekte değil’
"Daha komik ve tuhaf olan şu. Amerika askeri olarak kendisinin yapamadıklarını doğru dürüst askeri güç olarak fazlaca bir kıymeti harbiyesi olmayan Avrupalılardan beklemesi. Ne yani Avrupalılar olmayan ordularını buraya gönderecekler de Amerika'nın içine girdiği bataklıktan Suriye'yi alıp çıkaracaklar, istediği şekilde yeniden mi yapılandıracaklar? Bunlar Amerika'nın gölgesinde hareket edebilirler. Burada Türkiye'nin askeri ve diplomatik baskısı Amerika'yı çekilmeye zorladı. Amerika çekildikten sonra Fransa veya başka bir Avrupa ülkesi orada hangi askeri gücüne dayanarak yine Türkiye, Suriye ve Rusya'ya rağmen orada durabilir ki? Ama şöyle bir psikolojik bir baskı yapıyorlar. Bir de Türkiye'nin önüne birtakım şeyler atmaya çalışıyorlar ilgisini çekmeye yönelik. Siz Şam ile anlaşmayın, güvenlikli bölge diyorsunuz, biz size henüz tamam demedik ama biz aslında buna gelebiliriz. Yani Suriye'nin için girmeyeceği şekilde düzenlenen güvenlikli bölge konuşabiliriz'. Ama öte yandan gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerekse Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın yaptıkları açıklamalar çok açık. Diyorlar ki güvenlikli bölge sadece Türkiye'nin kontrolünde olacak. Bence bu Türkiye açısından doğru bir siyaset tercihi değil ama Amerika'nın da beklentilerini de karşılamıyor. Bir de Türk yetkililerin yaptıkları açıklamalarda bir ayrıntı var. Bir, PYD terör örgütü olarak tasfiye edilecek bunu Türkiye yapacak, iki o topraklarda eğer Suriye'nin dışında bir kontrol sağlanacaksa, tek başına Türkiye'nin elinde olacak diyor. Dolayısıyla Amerika'nın söyledikleri ile paralel şeyler değil bunlar."

‘ORTADOĞU GİBİ HERKESİN ÇOMAĞINI DALDIRDIĞI YERDE FEDERAL YAPI İŞLEMEZ'

Hasan Ünal'a göre Türkiye'nin ‘güvenli bölge' üzerinden Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol etme arzusu, hem toprak büyüklüğü hem nüfus ve ekonomik ihtiyaçların giderilmesi hem de askeri açıdan gerçekçi değil. Suriye yönetiminin de ‘özerklik' taleplerini geri çevirdiğini anımsatan Ünal, bu tutumda Suriye'nin federal bir yapıya dönüşmesi halinde paramparça olması görüşünün rol oynadığının altını çizdi. Ünal, dünyada birden fazla millet esasına dayandırılan anayasal federasyonların sıkıntılı durumlarına atıf yaparken "Ortadoğu gibi herkesin çomağını içine daldırdığı bir yerde Suriye'nin federal yapıda mutlu, huzurlu gelecek sağlayacağını beklemek aşırı iyimserlik olur" görüşünü dile getirdi:

‘Türkiye, PYD ile ilgili şüpheleri giderilirse, Şam’ın Menbiç ve Fırat’ın doğusunu kontrolüne itiraz etmez’
"Yüzölçümlerine, yapısına baktığımızda kabaca Suriye'nin dörtte birinden fazla bir toprak parçasını Türkiye'nin kontrol etmesi gibi bir durumla karşı karşıya geleceğiz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 15-20 katına yakın bir toprak parçasından bahsediyoruz. 6-7 milyona yaklaşan bir nüfus. Türkiye'deki Suriyelilerin de gelip oralara yerleştirilmesinden bahsettiğine göre Türk yetkililer… Bu tabii maddi ve ekonomik olarak Türkiye'nin destekleyeceği anlamına geliyor, askeri olarak da Türkiye'nin koruyacağı… Bence bu yapılabilir görünmüyor. İkincisi de (böyle bir durum) Türkiye'nin dış politika çıkarlarıyla uyumlu değil. Çünkü orta vadede ne yapacağız? Suriye lideri, ‘Biz o bölgeye otonom veremeyiz' diyor. Çünkü ‘Suriye'de çok değişlik etnik yapıda irili ufaklı topluluklar var' diyor. Bunu yaparsak Suriye paramparça olur demek istiyor. Zaten federal bir yapıya dönüşecek olan bir Suriye'nin ayakta kalmasını o coğrafyada beklemek yanlışlık olur. Mesela birden fazla millet esasına göre oluşturulan anayasal yapıya dayandırılan federasyonların kalıcı olmadığını Kıbrıs'tan biliyoruz, Çekoslovakya'dan, Yugoslavya'dan gördük. Şimdi giderek federal bir yapıya bürünmüş olan İspanya'nın dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu biliyoruz. İngiltere'nin yekvücut olarak ayakta kalıp kalmayacağını bilmiyoruz. Belçika bile aynı tehditlerle karşı karşıya. Durum böyleyken Ortadoğu gibi herkesin çomağını içine daldırdığı bir yerde Suriye'nin federal yapıda gayet mutlu, huzurlu gelecek sağlayacağını beklemek bence çok aşırı iyimserlik olur. Türkiye'nin de milli çıkarlarına hizmet etmez."

‘ABD ARTIK SAVUNMA SANAYİ RESTLERİYLE TÜRKİYE'Yİ ZORLAYAMAZ'

Diğer yandan Suriye sahasında Ankara ile Washington arasındaki anlaşmazlıklar sürerken, Erdoğan yönetiminin Rusya'dan S-400 alımındaki ısrarına ABD'nin F-35 uçakların teslimatını erteleyerek yanıt vermesi tartışılıyor. Yorumcular politikaların uyumlulaştırılamaması halinde Türkiye'nin 1970'lerdeki gibi Amerikan silah ambargosuna uğrayabileceğine dikkat çekerken, Hasan Ünal artık bunun özellikle savunma sanayine etkisi olmayacağı görüşünde. O Amerikan ambargosunun da Ankara'nın Sovyetlerle ortak silah üretimi, teknoloji transferine yaradığını anımsatan Ünal, Türkiye'nin artık savunma sanayisini ilerlettiğini ve aradan geçen zamanda seçeneklerinin de arttığına atıf yaptı. Ünal'a göre ABD Türkiye'yi ‘ekonomik olarak perişan etme' tehdidinde bulunuyor olsa dahi böylesi bir girişimin olumsuz sonuçlarını kavrar ve hayata geçirmez:

‘Türkiye, ABD silahları için diz çökmeyecek’
"Silah ambargosu konusunda Türkiye 1974'teki halinde değil. Savunma Sanayi bu konuda epeyce ilerlemiş durumda. İkincisi 1974'te Türkiye mesela Sovyetler Birliği ile ortak silah üretimi, silah alma, teknoloji transferi gibi işlere girişemezdi. Ama şimdi girişir. Sadece Sovyetler ile değil Çin ile de yapar. Amerika böyle bir işe girişsin, Fransa ile yapar Türkiye. Yani can atarlar hepsi. Böyle bir birliktelik yok ortada. Dolayısıyla birincisi teknik olarak Türkiye'yi böyle bir kıskacın altına almak ki 74'te bile alamadı Amerika bunu ve o sayede savunma sanayi gelişti. Şimdi bunu yapması askeri açıdan mümkün değil. Amerika, Türkiye'yi bu denli silkelemeye kalkışırsa, yok ekonomimizi darmadağın ederiz, yok sizi değişik ambargolara tutarız, zaten çok kutuplu bir bağa sürüklenmiş dünyada, Amerika başını derde sokar. Bence son tahlilde Amerika bunu yapamayacağını anlayacak. Amerikan Savunma Bakanı Mattis ve diğerleri bu konuda en şahin tarafta yer alıyorlardı. Ama son tahlile gelince Mattis'in kendisi dahil hem yönetimi hem de Kongre'ye sunduğu raporlarda biz F35'leri vermekten geri duramayız. Çünkü Türkiye bunun bir yapımcı ortağı. Türkiye'yi çıkardığımızda bu proje en az 1 yıl geriler. Türkiye'yi bu denkli baskı altına almaya kalkışmamız doğru değil dedi. Çünkü o zaman o da biliyor ki Türkiye'nin ciddi bir savunma sanayi altyapısı oluştu ve Rusya ile de bu konuda çok rahatlıkla işbirliği yapabilecek durumda. Silahları Türkiye ile birlikte ortak üretebileceklerine dair sinyaller veriyorlar. Bunları yan yana getirdiğimizde Amerika açısından böyle zorlanabilecek bir Türkiye yok. Bunun yerine Amerikalıların şunu yapması lazım. PYD/PKK ilişkisine son verip Büyük Kürdistan projesinden resmen vazgeçtiklerini göstermeliler alanda. Bugüne kadar ne kadar derin ilişki kurmuş olsalar da bunu yapamayacaklarını görüp ondan geri adım atmaları lazım. Çünkü kazanmak için. Yoksa Türkiye'nin üzerinde baskı kurarak bu hükümet bile ne kadar zorlanırsa zorlansın seçimlerden sonra belli tepkiler verecektir. Mesela Amerika, rahip Brunson meselesinde sanki Türkiye'deki döviz kurlarını fırlatan aktör gibi algıladı ve Avrupalı ülkeler Amerikalıların bu politikalarını eleştirmeye başladı."

Yorum yaz