‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR DAVA'
"Bu dava aslında basın özgürlüğü için çok önemli bir davadır. Nedeni çok açık: İleri sürülen suçlamaların temeli basın yayın fiilleridir. Bu fiiller bu davanın delili olmasının ötesinde ayrıca suç örgütüne, Fethullah Gülen örgütüne, yardım ediyorsunuz, bu yayınları yapmak suretiyle siz örgüt üyesi olmamanıza rağmen örgütün amaçları doğrultusunda bur ortam yarattığınız için suçlusunuz dediler ve mahkumiyet kararı verdiler. Gerekçeli karara bakarsanız onlar bu ifade ettiğimi kendi bozuk Türkçeleriyle ifade ettikleri ve kanıtladıkları görüşündeler. Bizim savunmamız ise bütün yayınları geçmişe yönelik olmak üzere bir araya getirmek suretiyle ve bu kez süresi geçmiş olan, yani bundan kastım basın kanunu hükümlerine göre eğer herhangi bir yayında suç varsa o yayınla ilgili eser sahipleri ve sorumluları hakkında ceza davası açarsınız. Bu, budur. Bu ceza davasını açtığınız zaman o basın yayın fiiliyle ilgili mahkumiyet kararı verirsiniz. Ama burada yapılan o değil: Cumhuriyet gazetesinin, tüm geçmiş yayınlarından başlamak suretiyle, isterseniz bunu geri götürün, 2014 yılından itibaren örgüte yardım ve yataklık kastıyla, "bunu evvelden planlamış olmakla bir ortam yarattınız bu ortam da 15 Temmuz'un doğmasına sebep oldu dediler. Siz gazeteciler yaptığınız yayınlar ve köşe yazılarıyla, yayın politikanızla yardım ve yataklık fiilini işlediniz. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi cezalandırılmanızı talep ediyoruz" dediler ve mahkumiyet kararı verdiler.
Bu soruşturma için görevlendirilen savcı, 3 Nisan 2017 tarihli iddianamede adı yazılı değil. Ama 28 Mart 2017 tarihine kadar soruşturmayı yürüttü. İddianamede adı yazılı olmamasına rağmen bu savcı hakkında Yargıtay 16. Ceza dairesinde 2016/2 sayılı bir ceza davası var. Bu davada sanık savcı; FETÖ'ye üye olmak, yardım ve yataklık etmek de dahil olmak üzere 10 ayrı suçtan yargılanıyor. Ama yargılanırken de iddianame düzenledi. FETÖ zanlısı olarak başkalarına siz FETÖ'cüsünüz dedi. Biz 26 Kasım 2017 tarihinde HSYK'ya bir başvuru yapıp bu şekilde ilerleyen süreç ceza muhakemelerinin şu şu maddelerine aykırıdır dedik. Bize HSYK'dan yazı geldi, "bu savcı hakkındaki başvuru işleme alınmamıştır, aynı şikayete devam edip etmediğinizi bildirir misiniz" dediler. Biz "bu şikayette ısrarcıyız, ilk dilekçemizi tekrarlıyoruz" dedik ancak hala buna yanıt yok.
Buradaki esas mesele, 2017'de daha iddianame yazılmadan önce, Cumhuriyet mensupları gözaltına alındığı tarihten itibaren bir ay içinde yapmış olduğumuz başvuru dikkate alınmadığını, işleme alınmadığını bize bildirmeyen bir HSYK ile karşı karşıyayız. Dava bitmesinin hemen ardından istinaftan karar çıktı, bu savcı ile ilgili olmak üzere henüz bir işlem yapılmadı veya biz nasıl bir işlem yapıldığını bilmiyoruz. Bu savcı hakkında karar verildi mi verilmedi mi konusu kamuoyuna açıklansa iyi olur. Savcının bu durumunu soruşturma başlar başlamaz kamuoyuna duyurduk.
Bu, adil yargılanma hakkının ihlalidir, yargılamanın yeniden yapılması gerektiğini gösteren açık bir durumdur. Bırakın hukuku tekniği, şimdi ne olacak sorusu ortada. Herhangi bir şekilde bir yargı kararıyla hakkında bir mahkumiyet kesinleşmesi değil sorun: Asıl sorun bir savcı bu suçtan yargılanıyorsa aynı savcıya böyle bir görev verip soruşturmayı yap diyemezsiniz. Bu iddianameyi böyle bir savcıya emanet edemezsiniz. O zaman kim sorumlu? Hiçbir şekilde bir mahkumiyet kararı verilmesini beklemeye gerek yok.
‘BİLGİSAYAR UZMANI BASIN KONUSUNDA BİLİRKİŞİ OLDU'
Bu nitelikteki savcının; bu nitelikte bilirkişi olmayan, tutanağı dahi olmayan, kendisine teslim edildikten sonra verilen rapor yeterli görülmediği için yeniden ama hangi gerekçeyle ek rapor istendiği belli olmayan bir görüş daha alındı. Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre bilirkişi olma özelliği ve niteliği bulunmayan bir kişinin vermiş olduğu rapor, duruşmalarda biz bunu dikkate almayacağız denmesine rağmen hangi tespitler varsa yargı tarafından soru olarak yöneltildi. Bu yargılama baştan sona adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir.
Ben Cumhuriyet davasından hareketle şunu söylemek istiyorum: Herhangi bir şekilde bir yayın politikası siyasal iktidar tarafından beğenilmediğinde geçmişe yürürlüğü olmak üzere tümünün sorgulandığı ve bir ceza davasına konu olabileceği gibi hukuka aykırı bir durum bundan böyle Türkiye'de her an yaşanabilir. Basın yayın fiillerinden hareketle bu fiiller yoluyla basın özgürlüğü ihlali başka bir ülkede görülmemiştir. İfade özgürlüğü var diyorsanız bu tür davalar açılmamalı. Soruşturma açılması bile ifade ve basın özgürlüğünün ihlali anlamına gelir. Herhangi bir ülkedeki yayın politikasının beğenilmemesinden dolayı bundan böyle bir ceza davası tehdidi altında kalacak gazeteciler için o gazetelerin idarecileri için büyük bir tehlikedir. Sadece Türkiye için Avrupa ve dünya için de böyledir.
Bu sorundan hareketle yayın fiillerinin izin verilen sınırlar içinde yapılması, aksi takdirde cezalandırılması tehdidi, tehlike altındaki gazeteciliğin bugün ulaştığı noktadır. Doğrudan doğruya sadece gazetecilerin değil insan olan herkesin sorunu haline gelir. Bilgisiz, cahil ve fakir bir ülke haline dönüşürsünüz. Bu tür ülkelerde açılan davalar üstünden demokrasi tartışmaları yapılıyor. Burada önemli olan demokrasi mi yoksa otokrasi mi tercihinin nasıl bir tercih olduğunu kamuoyuna anlatabilmektir. Bu bir ceza davası üstünden tartışılmaya başlanınca Herkesin haber alma hakkının ortadan kaldırılması ve izin verilen sınırlar içinde yapılması gibi akıl almaz bir baskıcı ve otokratik bir düzenin gelmesidir."