"Avrupa Birliği nezdinde bir irade var. Trump'ın İran'a karşı yaptırımlarına karşı durmak, İran ile nükleer anlaşmayı sonuna kadar muhafaza etmek gibi ama Avrupalı finans çevreleri buna ne kadar uyabilir, temel bir soru. Zaten 2016'dan itibaren nükleer anlaşmanın yürürlüğe girip, nükleer programa yönelik yaptırımların kalkmasının ardından Avrupalı finans çevreleri İran ile iş yapmaktan halen daha çekiniyordu. Bunun sebebi de ABD'nin İran'a yönelik devam eden diğer yaptırımlarıydı. Şimdi açık bir şekilde Trump İran ile iş yapan şirketlerin kurumların cezalandırılacağını ilan etti. Bu nedenle AB yetkilileri ne derse desin şu ana kadar İran'ın 2016 sonrası anlaşma yaptığı bütün büyük kurumlar İran'dan yavaş yavaş çekilmeye başladı. Otomotiv endüstrisinden, total enerji sektöründen çekilenler var. İran o nedenle Avrupa Birliği'ne çok güvenemeyeceğini biliyor. Aynı zamanda Avrupa Birliği'nin balistik füze konusunda ABD ile hareket edebileceğinden şüpheleniyor. Birkaç ay önce dini liderin Avrupa Birliği'ne bazı talepleri olmuştu. ‘Biz anlaşmada kalırız ancak Avrupa Birliği bizim zararımızı tazmin etmeli. Petrol ve doğalgaz ihracatımızın sekteye uğramasını engellemeli. Onun yanı sıra balistik füze gibi iç meselelerimizi gündemine almamalı' şeklinde uyarıları olmuştu. O nedenle İran ne yaparsa yapsın anlaşmanın içinde kalsa dahi Avrupalı şirketlerin ABD'nin baskısına çok dayanamayacağını biliyor. Ahmedinejat döneminden hatırladığımız doğuya bakış stratejisi yeniden gündemde. Rusya'dan daha ön planda Çin'in olduğunu görüyoruz. Özellikle hem otomotiv endüstrisinden çekilen Avrupalı şirketlerin yerini hem de Güney Pars sahasından doğalgaz sahasındaki yatırımlardan çekilecek olan Total gibi şirketlerin yerine zaten konsorsiyumun içinde yer alan Çinli şirketler yer alacak. Yeni dönemde Çin'in devreye gireceğini görüyoruz. Zaten en son yapılan temaslarda da Çin'den petrol alma garantisini aldı. Yani Kasım ayındaki yaptırımları hafifletebilmek için petrol ihracatında İran'ın güvendiği Çin ile Hindistan gibi ülkeler var. Hindistan da kısıntıya gitti ama bu konuda en net duran Çin oldu. Çin İran ile geliştirdiği ekonomik ilişkilerin hiçbir ülkeye zarar vermediğini duyurdu. Nükleer anlaşmanın tam anlamıyla çökmesinin dünya için büyük bir tehdit olduğunu duyurdu. Yeni dönemde İran daha da çok Çin'e sarılacak. Avrupa Birliği'ne çok da güven duymuyor. Avrupa şirketleri, Avrupa Birliği tarafından verilen garantilerden ya da engelleme statüsü gibi düzenlemelerden ziyade aslında 90'lardan beri gördüğü o tarihsel tecrübeye bakacaktır. Trump yönetiminin onlara karşı uygulayacağı yaptırımlardan korkan bir Avrupa sermayesi var. 2016 yılının sonuna doğru İran'ın bir açıklaması vardı: ‘Biz ABD ile ilişkilerimizi tam olarak normalleştiremeyeceğimizin farkındayız. Onlardan tek beklentimiz Avrupa Birliği ile geliştireceğimiz ekonomik ilişkilere set çekmemeleri. O nedenle Avrupa sermayesini korkutmaktan vazgeçsinler.' O dönem John Kerry'di Amerika Birleşik Devletleri'nin dışişleri bakanıydı. ABD, Avrupalı finans yetkilileri ile kendilerine herhangi bir tehdit altında olmadığına dair görüşmelerde bulunmuştu. Ama o iklim son derece değişti. Artık Trump yönetimi altında Avrupalı firmalar korkuyor. Ama Çin'in bunu ekarte ettiği gibi bir imkan var. Çünkü farklı firmalar kurarak ABD pazarına girmeyen firmalarla İran ile ilişkilerini sürdürebilir. O noktada eli güçlü olan devlet Çin gibi duruyor. Bu İran'ı bir yandan Çin-ABD ilişkilerinde de bir koz unsuruna dönüştürüyor."
‘İRAN, FATURAYI REJİME KESMEKTENSE HÜKÜMETE KESİYOR'
Gülriz Şen, İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in hükümeti hedef alan açıklamalarıyla faturayı hükümete çıkarmaya çalıştığını belirtti. Şen, 4 Kasım'da devreye girecek yaptırımlarla İran'daki ekonomik krizin devleşeceğini söyledi: