SAVUNMA

'ABD, Suriye'de sonsuza dek kalamaz; DSG için tek yol Şam'la mutabakat'

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın, ülkesinin kuzeyini kontrol eden ve ana omurgasını YPG'nin oluşturduğu DSG'nin siyasi kanadı DSM'ye yaptığı diyalog teklifinin ardından tarafların yaptığı görüşmenin olası sonuçlarını iki tecrübeli gazeteci Musa Özuğurlu ve Ramazan Bursa Sputnik'e değerlendirdi.
Sitede oku

Demokratik Suriye Güçleri'nin (DSG) siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (DSM) ile Şam yönetimi arasındaki mutabakat çabaları giderek daha somut bir hal alıyor. Geçtiğimiz Temmuz ayının sonunda, DSM'den bir heyetin Şam'ı ziyaret etmesinin ardından Rus Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (RISS) Yakın ve Ortadoğu Merkezi Başkanı Vladimir Fitin'den de çarpıcı bir iddia geldi. Fitin DSM'nin, ilişkileri normale döndürme konusunda Şam ile görüşmeleri 'Washington ile anlaşmazlıkları' nedeniyle başlattığını iddia etti. Üzerinde durulan olasılıklar bir yana, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın 31 Mayıs'ta yaptığı ülkenin kuzeyini kontrol eden ve ana omurgasını YPG'nin oluşturduğu DSG'nin siyasi kanadına yaptığı diyalog teklifi, Suriye'de çözüm sürecine yeni bir boyut katabilir. Suriye'nin önümüzdeki sürecine ilişkin olası senaryoları iki tecrübeli gazeteci Musa Özuğurlu ve Ramazan Bursa Sputnik'e değerlendirdi.

DSM heyeti yeniden Şam'a gidiyor
‘KÜRTLER VE ŞAM'IN ANLAŞMASI KAÇINILMAZ'

Gazeteci Musa Özuğurlu'ya göre "Suriye'deki Kürtlerle Şam yönetiminin birbirleriyle anlaşmaları pek çok açıdan kaçınılmaz" olarak görülebilir. Özuğurlu "Birincisi bu, iki taraf için de zorunluluk olarak görülüyor. Zira Suriye Savaşı'nın ortaya çıkardığı en önemli, hatta tek kayda değer dinamik, Kürt dinamiği oldu. Suriye'deki güçleri ve Suriye'deki savaşa dışarıdan müdahil olanları da saydığımız zaman, bir tek Kürtlerin belli bir kazanım elde ettiğini görüyoruz. Diğer örgütler artık yavaş yavaş sona geldiler, ki ülkenin İdlib hariç diğer bölgelerinde ordu tamamen kontrolü sağlamış durumda. İdlib bölgesine operasyon zaten kaçınılmaz. Bunun yanında Rusya'nın zaten Suriye'ye destek veriyor olması, İdlib'teki örgütler açısından kaçınılmaz bir sonu getiriyor. Ancak bu askeri bir işlem olarak görülmeli. Kürtlerle yaşanan siyasi bir süreç ve bunun askeri sürece evrilip evrilmeyeceği de bunun sonunda belli olacak" yorumunda bulundu.

‘ABD BÖLGEDE SONSUZA DEK KALAMAYACAK; KÜRTLER İÇİN TEK MUHATAP ŞAM'

Kürt meselesinin Ortadoğu'da sadece Suriye meselesi olarak görülmemesi; Irak, İran ve Türkiye'de bir bütün olarak ele alınması gerektiğine işaret eden Özuğurlu "Bunun bir parçası olarak Kürtler haklarını elde etme açısından ilerleme kat ettiler. Kürtlerin bu haklarını elde tutabilmelerinin en önemli yolu, Şam ile anlaşmadan geçiyor. Neden? Çünkü İran'ın Kürt politikası belli. Aslında İran biraz daha ‘uzakta sayılabilecek' bir ülke. Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ise Suriye'deki Kürtlere çok sıcak bakmıyordu daha öncesinde. Hatırlayalım, IŞİD'in Kürtlere saldırdığı dönemde, Türkiye tarafından Kürtlere yardım için geçen bazı Peşmergeler olmuştu. Ama onlar belli bir pazarlık ve baskı sonucu oraya gitmişlerdi. Dolayısıyla Kuzey Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlerinin her konuda anlaşabildiklerini söylemek mümkün değil. Türkiye'nin ise Kürtleri tam manasıyla bir güvenlik sorunu olarak gördüğüne tanıklık ediyoruz. Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla amacı, Kürtlerin bulunduğu Afrin ve Fırat'ın doğusundaki bölgeyi birbirinden ayırmaktı. Türkiye'nin PYD'yi ‘terör örgütü' olarak gördüğünü de biliyoruz" dedi ve şöyle devam etti:

"Dolayısıyla, Kürtler açısından geriye iki dinamik kalıyor. Bunlardan biri, kendilerine uzun süredir yardım eden ABD, diğeriyse Şam. ABD ilanihaye o bölgede kalamaz. Yani bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum çünkü ABD'yi orda kimse istemiyor. İran istemiyor, Irak istemiyor, Suriye istemiyor, Rusya istemiyor ve Türkiye istemiyor. Dolayısıyla ABD bir süre sonra oradan çekilmek zorunda kalacak. Böyle olduğu için de Kürtler için muhatap olunacak bir tek Şam kalıyor. Duruma Şam açısından bakacak olursak Şam artık Kürtleri göz ardı edebilecek bir durumda değil. Daha doğrusu, Kürtler göz ardı edilebilecek kadar küçük bir dinamik değil. Şam, Kürtlerin oradaki gücünün ve oradaki örgütlenmesinin ve yanlarına aldıkları takdirde Kürtlerin kendilerine katacağı gücün de farkındalar. Bunlar da zorunluluk doğuruyor."

DSM Yöneticisi İsa: Suriye hükümetiyle yapılan görüşme heyecan yarattı, sevinçliyiz
‘TARAFLAR ‘YENİ SURİYE' İÇİN GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRİRSE ÇIKIŞ YOLU BULUNUR'

Peki, iki taraf birbirinden ne istiyor? Ve bu istekler karşılanabilir mi? Bu sorunun yanıtını Özuğurlu şöyle veriyor:

"Şam, YPG'nin herhangi bir şekilde orduya katılmasını, en azından ağır silahlarının teslimatının yapılmasını istiyorlar. Diğer yandan devlet otoritesinin Kürtlerin bulunduğu bölgede de sağlanmasını istiyor. Ama Kürtler açısından bakarsak, onlar da elde ettikleri kazanımı korumaya çalışıyor. Tabii, 2012 yılından bu yana elde ettikleri kazanıma bakacak olursak, çeşitli başlıklar altındaydı. Kürtler öncelikle kendilerini koruma amacıyla harekete geçtiler. Daha sonrasında, özerkliğe doğru gitti bu. Hatta gelinen noktada Kürtlerin devletleşme adımı olarak görülebilecek bir takım örgütlenme ve faaliyetler var. Kürtçe tabelalar, plakalar, okullarda müfredatın ona göre göre düzenlenmesi gibi adımlar atıldı. Fakat Kürtler bu noktada bile siyasi değil idari bir özerkliğe razılarmış gibi görünüyor. Çünkü iki tarafın ortayı bulması gerekiyor. Bunun için de Şam'ın âdemi merkeziyetçilik denilen yerel yönetimlere daha fazla yetki verme formülüyle ortaya çıkıyor. Bu ortaya çıktığında, Kürtler kendi bölgelerinde yerel bir güç, yerel bir dinamik olarak devam edecekler. Şam da böylece, kendi devlet egemenliğini Kürtlerin bulunduğu topraklar da dâhil olmak üzere bütün Suriye'de sağlamış olacak. Böylece iki taraf da istediğini almış olacak. Her ne kadar Ortadoğu'da bir saat sonra ne olacağını söylemek bile zor olsa da; şu anda görünen tablo her iki tarafın da bu şartlara razı olduğu şeklinde. Muhtemelen taraflar ‘Yeni Suriye'ye güçlerini birleştirerek devam edecekler."

‘IRAK'TA DEVLET OTORİTESİ KAYBOLMUŞTU, SURİYE'DE İSE DEVLET AYAKTA'

Suriye'deki sürecin Irak'takinden 180 derece farklı olduğuna işaret eden Özuğurlu "ABD'nin saldırısı sonrası Irak'ta devlet otoritesi tamamen kaybolmuştu. Bir de 36. Paralel gibi bir gerçek var. ABD, Irak'ın belli bir bölgesine uçuş yasağı getirmişti. Dolayısıyla, Irak devletinin o bölgede otoritesini devam ettirme veya bölgeye operasyon yapma gibi bir şansı yoktu. Ancak Suriye'de böyle bir şey olmadı. Zaman zaman ABD öncülüğündeki koalisyon uçaklarının Suriye birliklerine yönelik bazı saldırılarına tanıklık ettik hatta Tanf bölgesinde de bir ABD oluşumu söz konusu. Dera operasyonu başlayacağı zaman ABD ‘Resmen ateşkes bölgesinde bir ihlali olduğu takdirde Suriye ordusuna ağır bir şekilde karşılık vereceğiz' demişti. Ancak buna rağmen Suriye ordusu orada operasyonunu yaptı ve şu anda güneyde herhangi bir problem yok. Tanf bölgesi duruyor ancak zamanla o da halledilecektir. Ancak burada önemli olan Irak'ta olduğu gibi Suriye'de devlet otoritesinin kaybolmamış oluşu. Bu devlet otoritesi kaybolmadığı için ABD, Suriye içerisinde yapacağı herhangi bir operasyonu aslında Suriye'ye karşı da yapmış olacak. Kürtler açısından da aynı durum söz konusu. Kürtler Irak'ta devletin olmadığı bir ortamda hareket ediyordu. Fakat Suriye'de devlet mevcudiyetini koruduğu bir ortamdalar. Maaşlar hala yatıyor, Haseke'de merkezde bir Suriye ordusu hâkimiyeti var. Keza Kamışlı'da Türkiye'yle olan bir sınır kapısında yine Suriye birlikleri var. Bu yüzden Suriye yönetimiyle Kürtler zaman zaman çatışmış olmalarına rağmen birbirlerine yardım ediyorlardı. Tabii ABD'nin müdahil olması ile iki tarafın arasında bir gerginlik oluştu. Ancak Suriye otoritesini hiçbir zaman kaybetmediği için ırak örneğinden çok farklı bir durum söz konusu. Kuzey Irak'ta Türkiye Barzani'ye yardım ederken; Irak bölgeye hiçbir şekilde müdahale edemiyordu. Bu yüzden Irak devleti, Kürtlerle pazarlığa mecbur kaldı. Fakat Suriye'de ABD Kürtlere yardım etse de bölgede yabancı bir devlet olarak görüldüğünden ilanihaye bu yardımı sürdüremeyecektir. Dolayısıyla Kürtler için, zaten kaybolmayan Suriye otoritesini kabul etmek olacaktır."

'YPG'liler, ABD’nin verdiği silahları karaborsada satıyor’ iddiası
‘SİYASET VE GÜVENLİK KONULARI GÜNDEMDE'

Kudüs TV Haber Müdürü Ramazan Bursa ise Suriye Devlet Başkanı Esad'ın 31 Mayıs'ta DSG'ye yaptığı çağrıya işaret ederek "DSM, DSG'nin siyasi kanadı. DSG'den bahsederken YPG'yi de ayrı tutmamak lazım; YPG, DSG'nin ana omurgasını oluşturan silahlı bir yapılanma. Dolayısıyla biz DSG veya Demokratik Suriye Meclisi diye bahsetsek de bu YPG'yi büyük oranda kapsıyor" dedi ve şu yorumda bulundu:

"Aslında Şam'da yapılan görüşmenin o bölgelere hizmet götürmeye odaklı olması bekleniyordu ama oralara sadece hizmet götürülmesine odaklanmak da çok mantıklı değildi. DSM Eşbaşkanı Riad Darar da, siyasi konular ve güvenlik konularının ele alınacağını söylemişti. Darar, çok enteresan bir noktaya da vurgu yapmış ‘Artık sorunlarımızı kendi kendine çözme zamanımız geldi' demişti. Bu sözden Şam'ın 31 Mayıs'ta Kürt güçlerine yaptığı çağrıdan sonra diyalog kanalları kurulduğu, görüşme kararı alındığı ve bu sürecin Amerika'dan habersiz veya Amerika'nın iznine muhtaç olmadan sürdüğü çıkarımı yapılabilir. Ancak ben yine de bunun böyle olmadığını düşünüyorum. ABD'nin DSG üzerinde çok büyük etkinliği var. Zira bu yapılanmayı kuran da ABD'dir. Silahıyla, ekonomisiyle her yönüyle bu grubu ABD destekliyor. Dolayısıyla ABD'den habersiz bu görüşmenin yapıldığını zannetmiyorum."

‘ANAYASA KOMİSYONU'NDA YER ALAMAYAN DSG İSTEKLERİNİ ŞAM ARACILIĞIYLA İLETEBİLİR'

Darar'ın Suriye'nin kuzeyine yönelik kapsamlı bir anlaşma üzerine çalıştıklarına işaret eden açıklamasının önemine işaret eden Bursa "Oranın inşası, alt yapı sorunlarının çözülmesi ve daha da önemlisi güvenlik ve siyasi sorunlarının çözülmesi anlamına geliyor. Bu bölge siyasi olarak nasıl yönetilecek? Yerel yönetimi nasıl olacak? Polis gücü nasıl olacak? Seçimleri nasıl olacak? Bence masadaki önemli konular bunlar. DSM'nin Şam ile temasının zamanlaması da enteresan. Mesela çağrı Mayıs'ın sonunda yapılmış olmasına rağmen görüşme geçen hafta yapıldı. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, Eylül içerisinde Suriye Anayasa Yazım Komisyonu'nun çalışmaya başlayabileceğini ifade etmişti. Görüşme ile bu açıklama tarih anlamında birbirine çok yakın. Dolayısıyla YPG ve DSG, Türkiye'nin baskısı sebebiyle Anayasa Komisyonu'nda yok. Belki bu Anayasa Komisyonu'nda olmadıklarından dolayı Şam'la temas kurarak düşüncelerini Şam yönetimine aktarıyor olabilirler. Şam'la bazı konularda ittifak ettikten sonra, YPG ve DSG'nin düşüncelerinin Şam vesilesiyle Anayasa Komisyonu'na taşınması da mümkün" ifadelerini kullandı.

‘Esad yönetimi YPG'yi yıpratma, ABD'yi de ülkesinden çekilmeye zorlama taktiğine başvuracak'
‘KOMİSYONDAKİ ÇALIŞMALAR SERT GEÇECEK, DEVLET YAPISININ ŞEKİLLENDİRİLMESİ ÇETİN BİR SÜREÇ'

Anayasa Yazım Komisyonu'nundaki çalışmaların çok sert geçeceği öngörüsünü paylaşan Bursa "Bunlar, bugünden yarına bitecek çalışmalar değil. Neticede, devletin yapısını şekillendirecek temel hukuk metinleri yazılacak. Bu kolay bir husus değil ve zaman alacaktır. Yine Suriye'nin kuzeyinin siyasi ve güvenlik yapısının nasıl şekilleneceğine dair görüşmeler sürdüğü için de burada da 1-2 görüşmede bir takım hususların halledilebileceğini düşünmek zor. DSG, silahlı bir yapılanma. Şimdi Anayasa Yazım Komisyonu kuruluyor. Dolayısıyla bu ülkenin bir askeri gücü ve polis gücü olacak. Bu bağlamda DSG'nin silahlı yapılanması lağv mı edilecek? Veya bunlar asker veya polis gücüne entegre mi edilecek? Eğer edilecekse bu ne oranda ve hangi kriterlere göre olacak? Yani bunların hepsi, 1-2 günde çözülecek durumlar değil. Beşar Esad, DSG'nin polis veya orduya katılmasına sıcak bakıyor mu yoksa bakmıyor mu? Esad, kuzeyde nasıl bir yönetimsel model öngörüyor? Bunların hepsi çok temel sorunlardır. Dolayısıyla bu konular hem Anayasa Yazım Komisyonu'nda hem de DSG ile Şam arasında çok tartışılacaktır" diye ekledi.

Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.

Yorum yaz