EKSEN

'Siyasal İslam'ın realiteyi anlama sıkıntısı var, eninde sonunda uluslararası sermaye ne derse onu yapacak'

Ergin Yıldızoğlu’na göre Erdoğan MHP ile ortaklıkta zorlanmaz çünkü artık parlamento etkili değil. Ekonomik krize dikkat çeken Yıldızoğlu, rejimin uluslararası sermayenin talepleri uyarınca faturayı güçsüzlere yıkacağını öngördü. Yıldızoğlu, siyasal İslam’ı 1930’ların faşizm modeline benzetti.
Sitede oku

YSK kesin olmayan seçim sonuçlarını açıkladı
24 Haziran baskın seçimlerinden sonra Türkiye'de ekonomi ve iç siyasetteki durum ve dış ilişkilere yansımalarını Cumhuriyet gazetesi yazarı ve iktisatçı Ergin Yıldızoğlu ile konuştuk.

‘İKTİDARI BIRAKMAMAK İÇİN GEREKENİ YAPTILAR'

Ergin Yıldızoğlu'na göre, 24 Haziran seçimleri öncesinde iktidar, siyaset ve güç ilişkisine bakıldığında mevcut kompozisyonda gidilecek oylamanın iktidarın kaybetmesini mümkün kılmayacağı analizi geçerliydi. Ancak ana muhalefetin adayının yarattığı heyecan dalgasının herkesi için yanıltıcı olduğuna dikkat çeken Yıldızoğlu, nihayetinde Erdoğan yönetiminin iktidarı bırakmamak için gerekeni yaptığını söyledi:

AK Parti sözcüsü Ünal: 16 yıl diriliş mücadelemizdi, şimdi yükseliş dönemi başlayacak
"Seçimlerden önce yapılan tartışmalarda ‘bu seçimlerin bu koşullarda gidildiği takdirde sonuçları önceden bellidir'i anlatmaya çalışıyorduk. Bu koşulların değişmesine odaklanmak gerekir. Gerekirse boykotu tartışmak gerekir. Bu nedeni iktidar, siyaset, devlet ve güç ilişkisine bakıyor olmalarıydı. Türkiye bu güç ilişkisi karşısında ve o zamanki kompozisyon altında herhangi bir seçimi bu hükümetin kaybetmesi mümkün değildi. Çünkü bu hükümet değil, artık siyasi bir iktidar. Siyasi iktidarlar seçimle gitmezler. Önce zayıflamaları gerekir, kendi içlerinde parçalanmaya başlamaları gerekir. Ondan sonra belki artık seçimlerde dayanamaz hale gelirler. Bu işaretlerin hiçbiri yoktu Türkiye'de. Ama buna karşılık bir dalga, İnce'nin farklı bir liderlik ortaya sunar gibi gözükmesi, Erdoğan'da bu dil vardı fakat CHP'de alışılmadık bir kararlılıkta ve sertlikte bir dil konuşmaya başlaması, kendisine yöneltilen eleştirileri hemen şakaya çevirmesi, nötralize ederek etkisizleştirmesi insanları heyecanlandırdı. İstanbul mitingini gördükten sonra İnce büyük olmasa bile aşağıdan gelen basınçla zorla büyük hale getiriliyor galiba diye düşündüm. Netice itibarıyla seçim gecesi yaşananlar, sonuçların açıklanış tarzı aslında ülkedeki daha önce hepimizin konuştuğu güç, siyaset, iktidar ilişkilerinin de o kompozisyonunu doğrular yöndeydi. İktidarın kararlılığını, siyaset anlayışının ne kadar doğru olduğu gösteriyordu. ‘Biz bu iktidarı bırakmayacağız' diyenler iktidarı bırakmamak için gerekeni yaptılar. Ki bu böyle olur. Karşıdakini eleştirmek gerekir, ‘Siz niye gerekeni yapmadınız?' diye."

‘BU MECLİSTEN HERHANGİ BİR İKTİDAR BASINCI ÇIKMAZ ÇÜNKÜ ÖYLE DİZAYN EDİLDİ'

Erdoğan yönetiminin MHP ile ortaklık nedeniyle zorlanacağı söylemlerini ikna edici bulmayan Yıldızoğlu'na göre, parlamentoda üstünlük sağlamanın artık bir anlamı yok, çünkü yeni sistemde parlamento etkin değil:

Erdoğan başkanlığında yeni sistem toplantısı
"Parlamento kompozisyonlarına ilişkin tartışmaların çok anlamlı olmadığını düşünüyorum. Çünkü Türkiye'deki yeni rejimin iktidarının ve iktidar düğümlerinin dağılışında parlamento etkin değil. ‘Dolayısıyla parlamentoya girdik, oyumuz arttı' vs. bunlar sonucu etkileyecek şeyler değil. Parlamento yasama organı olmaktan çıktı. Zaten OHAL (olağanüstü hal) altında yaşıyoruz, ne zaman çıkacağımız belli değil. Hemen yan çizmeye başladı hükümet. İktidar merkezileşmiş vaziyette. Devlet, hükümet ve de lider bir olmuş vaziyette. Dolayısıyla MHP'nin oyu şu kadar olmuş, bunun oyu artmış' gibi söylemler dikkatleri dağıtacak şeyler. Bu meclisten herhangi bir iktidar kompozisyonu, basıncı çıkmaz. Çünkü bu öyle dizayn edildi zaten."

‘SİYASAL İSLAMIN REALİTEYİ ANLAMA SIKINTISI VAR. ENİNDE SONUNDA ULUSLARARASI SERMAYE NE İSTERSE ONU YAPACAK'

İnce: Bedava kek yemek isteyenler oyunu Erdoğan'a, iş isteyenler oyunu bana versin
Türkiye'deki siyasal İslamcıların iktidarı çok iyi anladıklarını ancak realiteyi anlamakta ciddi sıkıntıları bulunduğu tespiti yapan Yıldızoğlu, Türkiye'nin bir ekonomik kriz durumunda uluslararası sermayenin istediği şekilde hareket edeceğini vurguladı:

"Siyasal İslam'ı temsil eden AKP'nin politikaları üzerindeki baskılar realiteden gelecek. AKP'nin realite anlamakta ciddi sıkıntıları var. İktidarı çok iyi anlıyorlar. Ama onun dışında Türkiye ekonomisini, dışını, dışındaki ilişkileri, jeopolitik ve diplomasi sorunlarını anlamakta çok zorluk çekiyorlar. Birçok yorumcuya göre zaten başlamış olan ekonomik kriz geldiği zaman reçete belli. Liberal ekonomik model, yani kapitalist ekonomik model içinde kalındığı takdirde reçete belli. Bir taraftan alacaksınız, bir taraftan vereceksiniz. Kim güçlüyse ona vereceksiniz, kim zayıfsa ondan alacaksınız. Güçlü olanlar burada uluslararası mali sermaye, çünkü Türkiye dışarıdan kaynak girmeden ne ihracat ne ithalat yapabiliyor, ne de borçlarını ödeyebiliyor. Eninde sonunda uluslararası sermaye ne isterse onu yapacak."

‘MALEZYA MODELİ VAR AMA…'

Yıldızoğlu, dışa bağlı olan Türkiye'deki ekonomik krizden çıkış için bir dizi yollar denenebileceğini söylerken 1990'ların sonundaki Malezya modeline de dikkat çekti. Ancak Yıldızoğlu'na göre, başarı şansı bulunmuyor ve sermayenin ihtiyaçları ve sınıfsal yapı Erdoğan yönetiminin krizin bedelini güçlüler lehine güçsüzlere yüklemesini sağlayacak:

Malezya'da devlet fonunun hortumlanması: Necip 'Aldatıldım, evimde bulunanlar da damadımın hediyesi' dedi
"1998'de Malezya'da bir yöntem denendi. Uluslararası ilişkiler kesildi. Paranın serbestliği kaldırıldı. Sermaye hesapları kapatıldı. Ondan sonra içeride banka sistemi yeniden düzenlendi. Uluslararası ve yerli bankaların durumları, bankalarda hisse sahibi olmanın koşulları gibi şeylerin tümü düzenlendi. Bankalar birleştirildi, güçlendirildi, sermayeleri genişletildi, ondan sonra dışarıya açıldı. Bunu yapabilecek irade, güç ya da akıl var mıdır, ülkedeki sınıflar kompozisyonu buna izin verir mi? Çünkü Türkiye sermayesi çok büyük ölçüde değerlenmek açısından dışarı bağlıdır. Bu anlamda uluslararası mali sermaye ve kapitalizmin taleplerini yerine getirmeye başladığında parayı alacağı kesim güçsüz kesimdir. Bunlar işçilerdir, emekçilerdir, orta sınıftır. Ama yetmeyecektir. Türk Lirası'nın değer kaybetmesi kaçınılmaz. Değer kaybetmesini engellemek istiyorsanız halkın yoksullaşması kaçınılmaz.

‘SİYASAL İSLAM 1930'LARIN FAŞİZM MODELİNE BENZİYOR'

Yıldızoğlu ekonomik krizin doğal sonucunun halkın emekçi kesimleri ve orta sınıfın yoksullaşması olacağına da vurgu yaptı. Yıldızoğlu, siyasal İslam ideolojisi, kadroları ve dünya anlayışlarıyla 1930'ların faşizm modeline benzetti:

"Bunun (krizin) siyasi sonuçları ne olur, yoksullaşma nasıl kendini dışarı vurur, bunu bilmek zor. İnsanlar yoksullaştı diye militanlaştığına dair bir veri yok tarihte. İnsanlar tamamen pasifize olmaya başlar. Siyasal İslam'ın hem toplumsal tabanı hem çekirdek destekçileri hem kadroları hem ideolojisi hem dünya anlayışı 1930'ların faşizm modeliyle aynıdır demiyorum ama benziyor."

‘AVRUPA İKİYÜZLÜ VE SAMİMİ DEĞİL, TÜRKİYE YÜZÜNÜ DOĞU'YA DÖNEBİLİR AMA…'

AB, Erdoğan'ı tebrik etti
Avrupa'nın ikiyüzlü olduğunu ve samimi olmadığının altını çizen Yıldızoğlu, Türkiye'nin yüzünü Doğu'ya dönmesinin de herhangi bir getirisi olmayacağı görüşünde. Çin'in devreye girerek finansal açığı kapatabileceğini ancak Pekin'in bunu yapmayacağını vurgulayan Yıldızoğlu, Rusya'nın da Türkiye konusunda kendi açısından temkinli davrandığını ve kendi mali sorunları bulunduğunu anımsattı. Yıldızoğlu'na göre ‘Türkiye yüzünü ‘Doğu'ya dönebilir ama ‘Doğu' iyi tanımlanmış bir yer değil:

"Avrupalıların durumu gerçekten iki yüzlü ve asla samimi değil. Türkiye zaten ‘Beni alın' diye çabaladığı zamanlarda, Kopenhag kriterlerine tamamen uyduğu sıralarda da Türkiye'yi alma niyetleri yoktu, almayacaklardı. Ama ‘Biz seni almayacağız' demek mümkün değil. Ama şimdi söylemek çok kolay. Avrupa ve Amerika ile ilişkilerin değişip de Türkiye'nin Avrasyacı olmasına geldiğiniz zaman ise askeri ilişkiler var, finansal ihtiyaçlar var. Eğer Çin devreye girip de aradaki finansal açığı doldurmaz, birdenbire Batı'ya bağımlı bir ülkeyi kapmış durumuna düşmek istemez. Putin çok temkinli davranıyor Türkiye konusunda. ‘Atı alan Üsküdar'ı geçti' gibi davranmıyor. Türkiye yüzünü Doğu'ya dönebilir. Ama oradan ne dönecek Türkiye'ye, orası meçhul. Orası iyi tanımlanmış bir yer değil. Bir NATO yok orada. Bir Avrupa Birliği yok. Orada da hala ilişkilerini düzene sokamamış, birlikte davranmaya çalışan bir Şangay Örgütü var. İki tane emperyal güç Çin ve Rusya arasındaki ilişkiler düzeltilmeye çalışılıyor ama kolay değil. Dolayısıyla Türkiye'nin eski ile ilişkilerini bozması yeni bir yere de girememesi durumu Türkiye'yi yöneten sınıflar açısından, sermaye grupları açısından önemli bir problemdir. Birdenbire tuhaf bir duruma düşerler, kaynak açısından, uluslararası ilişkilerdeki destekleri açısından, ittifaklarının karşısındaki konumları açısından, hangi ittifakları kalacak o zaman bilmek de zor. Bu yönetimin böyle bir çabaya girmesi mümkündür. Ama bu yönetim etrafında olup biteni anlamadığı için sık sık duvara kafasını vurması ve işleri daha da karıştırması üstelik de Batı ile Doğu arasındaki ilişkileri bozmak da önemli bir faktör olması da mümkün. Rusya, Çin, Avrupa, Amerika ile arasındaki ilişkileri de dinamitlemek gibi tuhaflıklar ortaya çıkabilir. Çünkü çok önemli bir yerde duruyor Türkiye. Hem İpek Yolu'nun geçtiği bir yer hem yukarıdan aşağıya iniş yeri. İran ile Avrupa arasında tampon. Dolayısıyla Avrasya tartışması yeni de değildir. Yeni dünya düzeni şekil almaya başlamadan Türkiye gibi ülkeler kendi yerlerini istisnalar olabilir ama esas olarak belirleyemezler. Büyük güçler arasındaki dengeler tamamlandığı zaman onlar da bunun içinde bir yer bulabiliriler kendilerine."

‘TÜRKİYE'NİN YAPMASI GEREKEN ACİLEN SURİYE REJİMİYLE İŞLERİ BİR ŞEKİLDE YOLA KOYMASI'

Yıldızoğlu, Erdoğan rejiminin Yeni Osmanlıcılık'a zemin olarak gördükleri Arap dünyasında itibarının kalmadığını söyledi. Yıldızoğlu, Türkiye'nin Suriye hükümeti ile en kısa zamanda görüşmesi gerektiğini ekledi:

Esad: Türkiye'yi Suriye'ye ABD gönderdi
"Yeni Osmanlıcılık'a zemin olarak gördükleri Arap dünyasında hiçbir prestijleri kalmamış durumda şu anda. Aksine kendilerinin eski bir imparatorluk olduğunu, oraları baskı altında tuttuklarını unutmuş gibi davrandılar. Araplar ilk fırsatta hatırlatmaya başladı. Şimdiyse açık açık söylüyorlar. Orada Suudi Arabistan varken, Mısır varken, Haşimiler varken Ürdün'de, Yeni Osmanlıcılık gibi bir durumun gerçeklikle bir alakası yok. Türkiye'nin böyle bir projeyi yürütecek kaynağı da yok. Böyle bir kaynak için iki şeye ihtiyacınız var. Bir, gideceğiniz bölgeyi düzenlemek için dağıtacak paraya ihtiyacınız var. Zaten gittiğiniz yerler zengin ve para dağıtan merkezler. Para dağıtamadığınız yerde güç dağıtabileceğiniz, dayatabileceğiniz bir orduya ihtiyacınız var. Kekova'da son durumu çok parlak gözükmüyor. Özellikle bu geçtiğimiz 5-6 yıl içerisinde Ergenekon'du, Balyoz'du vs. pilotların çekip gitmesi, teknolojik ihtiyaçların karşılanması gibi ciddi sorunları var. Bu ordu Ortadoğu'nun topunu attıracak bir ordu değil. Geldik, yürüdük, herkes hizaya geçti değil. Amerikalılar geldi, Irak'ta burunları kanadı. Türkiye boşluğu dolduracak diye konuşuluyordu. O boşluğu biz dolduramadık, siz nasıl dolduracaksınız? Türkiye'nin yapması gereken acilen Suriye rejimiyle işleri bir şekilde yola koyması, kavgaya son vermesi. Şu anda içeride bir bölünmüşlüğü var, dışarıdan mali kriz geliyor, ekonomi kırılgan, dünya ekonomisinde bir mali kriz belirdi. İstedikleri olmadığı takdirde bu durumda histerik bir şekilde baskıcı ve daha saldırgan olurlar."

‘HDP'YE BİR ŞEY ÖNERMELERİ LAZIM AMA O KADAR BÜYÜK TAHRİBAT YAPILDI Kİ…'

Yıldızoğlu, Türkiye'deki bir başka önemli meselenin Kürt meselesi olduğunu belirtirken, HDP'ye yönelik geçmiş tavrın da Erdoğan yönetiminin adım atabilmesini zorlaştırdığını ifade etti:

Buldan: Soylu'dan tehdit içerikli bir telefon aldım
"Seçim sonuçları Güneydoğu'da gece ve gündüz yaşananlara rağmen HDP'nin nasıl bir olgu olduğunu bize bir kere daha gösterdi. Bu bir realite. Türkiye siyasetinin önemli bir yapbozunun önemli bir parçası bu. Türkiye'de her siyasi istikrar lafının birinci maddesine Kürt meselesi üzerine bir şey söyleyerek başlamak gerekiyor. Fakat geçtiğimiz yıllarda o kadar büyük bir tahribat yapıldı ki… Türkiye tarihinde ben tankların şehirlere girdiğini, binaların içinden geçtiğini hatırlamıyorum. Böyle resimler gördük. Bu koşullarda Kürtler ile diyalog kurmanın en önemli yolu HDP. HDP ile konuşmak için gereken dile bu rejim sahip mi değil mi çok belli olmayan bir şey. HDP'ye bir şey önermeleri lazım. Hiçbir şey önermediler bugüne kadar. ‘Sen bizi destekle' de, desteklemeyince de histerik hareketlere girip ihanetti, şudur, budur, hadi senin liderini içeri koyacağız de. Peki ne öneriyorsunuz Kürtlerin sakin olup oturması için? Kürt meselesi bir realite sorunu."

‘CANLARI NE İSTERSE SÖYLÜYORLAR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Kürt sorunu bitmiştir' sözleri sorulduğunda ise Yıldızoğlu, hiçbir doğruluğu bulunmayan lafların çok fazla sarf edildiğine dikkat çekerek şu yanıtı verdi:

"‘Biz dünyanın lider ülkesiyiz' de deniyor. ‘Dünya sustu, yaprak kımıldamıyor, herkes bizi izliyor' da dendi. İnsanın ağzı torba değil ki büzesin. Canları ne isterse söylüyorlar. ‘500 kişi zor toplandı, ne 5 milyonu?' da denebiliyor. Kendi doğumundan önceki tarihlerde büyük sınıflarda oturduğunu iddia ediyor birisi."

Yorum yaz