Suriye'deki askeri operasyonların, Rusya'nın askeri güçleri test edip eğitmesi için bir fırsat olduğunu söyleyen Putin, artık Suriye'de Rus askeri güçlerinin dahil olduğu büyük operasyonlara gerek kalmadığını ifade etti. Rusya'nın çıkarlarının gereği olduğu sürece Suriye'de kalacaklarını vurgulayan Putin "Şu anda Suriye'de uzun vadeli askeri bir altyapı inşa edilmesi söz konusu değil. Gerekli görülmesi durumunda, Rus güçleri Suriye'den hızlıca ayrılabilir. Suriye'yi yeni silahlarını deneneceği bir poligon olarak görmüyoruz. Ancak yeni silahlar bu ülkedeki operasyonlarda kullanılıyor" diye konuştu. Suriye'nin yakın dönemine ilişkin olası senaryoları Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden (ORSAM) Oytun Orhan ve dış politika uzmanı Özdemir Akbal, Sputnik'e değerlendirdi.
Oytun Orhan'a göre Putin'in açıklamaları, Suriye'de Rusya tarafından destek verilen operasyonların uzun bir süre devam etmeyeceğine işaret ediyor. Orhan "Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığını en azından 50 sene boyunca sürdüreceği öngörüsünü yapmak mümkün. Zira, Tartus ve Lazkiye'deki deniz ve hava üslerinin 50 yıllık kullanımı için Rusya, Suriye yönetimiyle bir anlaşma imzalamış durumda. Ancak bunun ötesinde, Rusya'nın Suriye verdiği hava ve kara desteği çok uzun bir zaman sürdürülemeyebilir. Putin'in açıklamaları muhtemelen bu operasyonların sonsuza kadar sürmeyeceğini ve bundan sonraki dönemde Soçi ile başlayan siyasi çözüm sürecinin daha fazla öne çıkacağı anlamına geliyor. Ama özellikle Rusya açısından kritik olarak kabul edilen bölgelerde Rus askeri varlığının süreceğini, bunun dışında da Lazkiye ve Tartus üslerinde on yıllar boyunca Rus askeri varlığının bulunacağını söylemek mümkün" dedi.
'ABD, UZUN VADEDE SURİYE'DE BÜYÜK BİR ASKERİ VARLIK GÖSTEREMEZ'
ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının "kırılgan bir durum" oluşturduğuna işaret eden Orhan "Suriye'deki savaşın kazananı Suriye yönetimi gibi gözüküyor. Yeni dönemde bir siyasi çözüm olması durumunda, Şam hükümeti olarak ülkede kendi izni dışında ülkede bulunan dış güçlerin ülkeden çıkması talebinde bulunacak. Ki, Şam halihazırda ABD güçlerini ‘işgalci' olarak tanımlıyor. Ama ABD'nin askerlerini bulundurduğu bölgeye verdiği önem itibariyle bu uyarıların çok fazla bir geçerliliği yok. Tabii, Amerika'nın askeri varlığı Rusya'yla kıyaslandığında çok daha düşük seviyede. Suriye'de bulunan üslerinin çapları da son derece küçük. Ancak asıl önemlisi, Suriye'deki savaşın sonuna gelindiği bu dönemde Amerika'nın Suriye'deki askeri varlığına yönelik meydan okumalara tanıklık ediyor olmamız. ABD, YPG ile sürdürdüğü ittifakla ilgili hem Türkiye'den hem Şam yönetiminden sert tepki alıyor. Şam, YPG'nin kontrol ettiği bölgeleri de kendine devretmesini istiyor. Yani Amerika'nın varlığı kırılgan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın da bölgeden çıkacağına dair ifadeleri olmuştu. Kısacası ABD'nin uzun vadede çok büyük bir askeri varlıkla Suriye'de kalması mümkün değil" dedi.
Esad'ın YPG'ye yönelik uyarılarının aslında ABD'yi de hedef aldığını hatırlatan Orhan "Şam yönetimi, ülkesinde her ne kadar pozisyonunu güçlendirmiş olsa da ABD ile askeri anlamda karşı karşıya gelmesine yol açacak askeri bir hamle yapmayacaktır. Tabii bu rejimin YPG bölgeleri üzerindeki baskısını azaltacağı anlamına da gelmiyor. Farklı taktikler uygulanacaktır. Şam bu işi daha uzun vadeye yayarak, YPG üzerinde yıpratma taktiği uygulayabilir. Yine Şam, bölgeyi ABD için bu bölgeyi güvenliksiz bir alan haline getirmeye çabalayabilir. Bu noktada da yerel güçleri devreye sokabilir. Yakın zamanda 70 Arap aşireti bir araya gelerek Suriye'deki Amerikan, Fransız ve YPG varlığına karşı mücadele edileceğini açıklamıştı. Bunlar içeriden mücadele yürütebilecek ve bölgeyi istikrarsızlaştırabilecek ve Amerika'yı çekilmeye zorlayacak güçler olabilir. ABD, hem insani hem maddi maliyetin artmasıyla çekilmeye zorlanacaktır" diye konuştu.
‘ABD SURİYE'DE BAŞARISIZ OLDU'
Dış politika uzmanı Özdemir Akbal'a göre, ABD yöntemi Suriye'de başarısız oldu. Akbal "ABD'nin Suriye'de iç savaşın temellerinin atıldığı Mart 2011'den beri Esad yönetiminin gitmesi yönündeki tavrında bir değişiklik olmamakla beraber, yöntemin uygulanması konusunda IŞİD öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılabilecek bir radikal değişikliğin olduğunu söylemek mümkün. ABD, IŞİD'in bölgedeki yükselişi öncesi eğit-donat anlaşmasıyla ‘ılımlı muhalif' olarak tanımladığı unsurları bölgede Esad karşıtı bir operasyonu desteklemek üzere yetiştirdi. Ancak pek çok girişim bu unsurların ya toptan yok edilmesine yahut "IŞİD ve türevi radikal terör örgütlerine katıldı. Yani ABD yöntemi başarısız oldu" dedi.
Uzun bir süredir ABD'nin Suriye'de PYD'yi desteklemesi için uygun ortamın var olduğuna işaret eden Akbal "Ancak, IŞİD ile mücadele sürecinde PYD terör örgütünün unsurları hem ABD, hem Rusya hem de İran tarafından bir kabul gördü. İşte bu durum da ABD'nin söz konusu örgütü açık ve yoğun bir şekilde desteklemesine imkân verdiği gibi, Suriye konusundaki rakiplerinin de karşı çıkmayacağı bir politika haline geldi. Çünkü hem Rusya hem İran da IŞİD ve diğer radikal örgütlerin bertaraf edilmesi politikasında ABD ile aynı paydada birleşmiş durumdaydı. Bu yapıya meşruiyetin görünürlüğünü sağlamak için belli bir sayıda Arap unsurlar da katılarak Suriye Demokratik Güçleri adlı grup ihdas edildi. Rakka Ulusal Konseyi gibi Brett McGurk gibi Amerikalı temsilciler tarafından bir devlet yapısının çekirdeği olarak sunulan ve demokratik faaliyetler olarak tanıtılan bölgesel yapılar da bu çatının olumlu bir imaja sahip olması için önemli birer girişim olarak ortaya kondu. Buranın ayrı bir yönetim birimi olarak bir yerinden yönetim imkânına sahip coğrafya olarak gelecek dönemde ortaya çıkma ihtimali kuvvetle muhtemel" yorumunda bulundu.
‘ABD'NİN DSG'YE VERDİĞİ DESTEK SURİYE'NİN KUZEYİNDE ESAD ALEYHİNE OLABİLİR'
ABD'nin yoğun desteği çerçevesinde DSG'nin, özellikle Suriye'nin kuzey bölgesinde hatırı sayılır bir ağırlık oluşturabileceğine işaret eden Akbal "Bu bilgiler ışığında, ABD'nin söz konusu yapıya verdiği yoğun destek ve yaptığı yatırım dolayısıyla büyük bir önem atfettiği ortada. Yeni gelişmeler de ABD'nin önemli bölgesel müttefikleri başta Suudi Arabistan olmak üzere söz konusu yapıya destek vermeye başlayacağını gösteriyor. Bu noktada Esad'ın ilgili yapıya karşı bir askeri operasyon düzenleme ihtimali Rusya ile olan ilişkisi temelinde ele alınmalı. Golan Tepeleri hususunda İsrail'in lehine Rusya'nın talimatı ve ara buluculuğu ile adım atan Esad'ın DSG karşıtı bir askeri operasyon başlatma ihtimalini hayli zayıf görüyorum. Böyle bir durum Rusya'nın da onayı olmadan gerçekleşeceği için ABD'nin DSG'ye vermiş olduğu yoğun destek Suriye'nin kuzeyinde Esad'ın aleyhinde bir sonucu ortaya çıkarabilir. DSG merkezinde şu an Rusya aleyhinde bir durumun gerçekleşmediğini gördüğümden dolayı böyle bir askeri operasyondan ziyade Esad ile DSG yetkililerinin görüşme ihtimalini daha kuvvetle muhtemel bir durum olduğunu bunun da bir yönüyle Esad'ın dolaylı yoldan ABD ile irtibat kurması anlamına geldiğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
"ABD'nin DSG'ye etkisini dikkate alınca, Esad'ın bahsettiği diplomatik çözüm olanaklı mı?" sorusunu ise Akbal şöyle yanıtlıyor:
"Benim Suriye'deki olayların başından beri ortaya koyduğum genel analiz, ne ABD'nin ne de Rusya'nın Suriye ile ilgili olarak savaş istemediği, buradaki sorunun çözümünün diplomatik yollarla ve bir değişim hükümeti ile olacağı yönünde. Büyük çoğunluğun Suriye'ye ABD ve müttefikleri tarafından bir askeri operasyon yapılarak Esad'ın devrilmesini beklediği bir dönemde benim kanaatim, ABD ve Rusya'nın bu konuyu sahada küçük ve örtülü operasyonlarla elde ettikleri avantajı birbirlerine karşı masada kullanarak diplomatik yollardan çözeceği yönündeydi ki bu öngörümün yeterince doğrulandığı açık bir şekilde ortada. Buna dayanarak DSG ile meselenin de diplomatik yollarla çözüleceği kanaatine sahibim."
Diplomasi seçeneğinin yok sayılmasının gerçekçi bir yaklaşım olmadığını, Rusya Lideri Putin'in de "Suriye'de sonsuza kadar kalamayız" şeklindeki açıklaması dikkate alındığında son dönemdeki gelişmelerin Suriye'de bir dönüşüm sürecine hazırlık olarak anlaşılabileceğini söyleyen Akbal "Pek çok analist küçük ve örtülü operasyonun olduğu yerde ise diplomasinin olmayacağını zannederek, açıklayıcılıktan uzak Büyük Ortadoğu Projesi gibi muğlak kavramlarla konuya yaklaşıyor. Halbuki diplomasi uygulamasının en büyük destekçisi savaşın değişen doğası çerçevesinde, örtülü, küçük operasyonlar ve istihbarat faaliyetleridir. Bundan dolayı Esad'ın DSG ile bir şekilde irtibat kuracağını ve buna dayalı olarak da ortak bir payda bulunma çabası içine girileceğini belirtmek isterim" diye ekledi.
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.