RS FM'de yayınlanan 'Söylemesi Bizden' programcısı İsmail Saymaz, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
"Bu kadarlık bir üniversite kavgasını Boğaziçi Üniversitesi kendi demokratik iklimi ile aşardı zaten. Boğaziçi Üniversitesi, 28 Şubat dönemlerinde bile türban yasağını uygulamamış bir üniversite. Türkiye'nin 2000'li yıllarında Ermeni meselesi, Kürt meselesi gibi tabu olarak kabul edilen konular konuşulamazken, Boğaziçi Üniversitesi buna cesaret etti. Dünya ile bağlantısı var, Amerikan ekolüdür. Boğaziçi Üniversitesi'nde bu iş aşılırdı. Ama maalesef birdenbire bu hadise devlet katına yükseltildi. Maalesef Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu sürece demeçleriyle katılarak bu tartışmanın bir tarafında yer aldı, devlet de yer aldı tabii. Dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesi'nin içine polis girdi, çocukları tek tek toplayarak götürdü. Bu entelektüel dövmek, aydın dövmek, onları bölücü ilan etmek, dış bağlantılı ilan etmek ve buna uygun enstrümanlar da varsa toplumun önünde onu dövmek, bunu yaparak kendini daha fazla milli ve yerli ilan etmektir. Bu çocukların milli olmadıklarını düşünüyorsanız yapacağınız şey onları F tipine koymamaktır. Bunu yaparak daha da siyasallaştırıp dışarıya daha radikal olarak çıkarmış oldunuz. Ailelerini de toplumdan kopardınız. Bu tipik bu dönemlere mahsus otoriter yönetimlerin başvurduğu aydın dövme sanatıdır. Sık sık yapılır. Bugün de Boğaziçili olmanın bedelini ödediler."
'Söylemesi Bizden'in bir diğer programcısı Akif Beki şu değerlendirmelerde bulundu:
"Suça itmemek, suçtan kurtarmak esastır. Türkiye, cezaevlerini terör örgütlerinin eğitim kampı haline getirdiğini uzun yıllar sonra farketti. Bahçeli'nin kader kurbanı dediği durum eğer birileri için geçerliyse, o kavramın içerisine giren durumlardan dolayı yolu cezaevine düşmüş kimseler orada terör örgütlerinin tezgahından geçerek başka bir hüviyetle tekrar çıktı dışarıya. Topluma şiddet yöntemlerini benimseyen daha uç birtakım görüşlerle geri döndürüldüler."