DÜNYA

‘İsrail Şam'ı vurduğunda İslam dünyası sessizdi, cesaretlenen İsrail yarın tüm Filistin'i işgal edebilir'

ABD'nin büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasının ardından İsrail güvenlik güçlerinin Gazze'de onlarca kişiyi öldürüp binlercesini yaraladığı olayları ve sürecin olası gidişatını Dr. Yasin Atlıoğlu ve Gazeteci Ali Ergin Demirhan Sputnik'e değerlendirdi.
Sitede oku

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği önünde Kudüs protestosu
ABD Başkanı Donald Trump'ın uluslararası itirazlara rağmen 6 Aralık 2017'de aldığı kararı hayata geçirerek ABD Büyükelçiliği'ni Tel Aviv'den Kudüs'e taşıması, Gazze'de 2014'ten bu yana en çok kişinin öldüğü ve yaralandığı günün yaşanmasına sebep oldu. Hem tartışmalı kararın hayata geçirilmesi hem de kararın uygulanmasının ardından yaşananlar üzerine Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı'nı acil toplanmaya çağırdı; bölgedeki durum sebebiyle Arap Birliği de olağanüstü bir toplantı gerçekleştirme kararı aldı. Şiddet olaylarına bölge ülkelerinden tepki de gecikmedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tel Aviv yönetimini "İsrail'in yaptığı bir soykırımdır. Ve bu soykırımı ilk defa yapmıyor. 1948'den beri bu işgal devam etmektedir. Bu insanlık dramını, soykırımı hangi taraftan olursa olsun, ister Amerika ister İsrail, lanetliyorum" sözleriyle sert şekilde eleştirdi. Türkiye'den İsrail'e yönelik bir hamle de Dışişleri'ne çağrılan İsrail'in Ankara Büyükelçisi Eitan Naeh'in 'bir süre ülkesine dönmesi istenmesi oldu.

ABD'nin Ortadoğu'daki müttefiki olan ve son dönemde "İsrail'in de kendi topraklarına sahip olma hakkı olduğu" sözleriyle tepkileri üzerine çeken Suudi Arabistan'dan bile karara ilişkin tepki geldi. Suudi Arabistan bakanlar kurulu üyeleri, ülkenin resmi ajansı olan Suudi Haber Ajansı'na yaptıkları açıklamada ABD'nin Kudüs kararını reddettiklerini bildirdi. Açıklamada "Krallık ABD yönetiminin büyükelçiliği Kudüs'e taşıma kararını reddediyor. Bu adım, Filistin halkının uluslararası kararlarla garanti altına alınan haklarına karşı önemli bir ön yargıyı temsil ediyor" denildi.

İsrail'in Ankara Büyükelçisi'ne 'bir süre ülkesine dönmesinin uygun olacağı' iletildi
‘YAŞANANLAR İSRAİL'İN PERVASIZ DIŞ POLİTİKASININ PARÇASI'

Peki ABD'nin, onlarca kişinin öldüğü ve binlercesinin yaralandığı şiddet olaylarını tetikleyen bu hamlesi ve İsrail'in gerçek mermiyle müdahale ettiği bu olaylar hangi gelişmeleri tetikler? Başta bölge ülkeleri olmak üzere uluslararası toplumdan, ABD ve İsrail'in yarattığı bu fiili duruma yönelik kayda değer bir tepki gelir mi? 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü uzmanı Dr. Yasin Atlıoğlu ve gazeteci Ali Ergin Demirhan, hem Gazze'de yaşananları tetikleyen süreci hem de sürecin olası gidişatını Sputnik'e yorumladı.

Sputnik'e konuşan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü uzmanı Dr. Yasin Atlıoğlu, Filistin meselesinin ABD'nin büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasının, on yıllar boyunca yaşanan gelişmelerin bir yansıması olduğuna işaret etti. ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınmasının ardından İsrail eliyle gerçekleştirilen kanlı müdahalenin İsrail'in uzun süredir sürdürdüğü "pervasız" dışa politikalarıyla ilgili olduğuna işaret eden Atlıoğlu şöyle söyledi:

"Filistin meselesi Amerika'nın büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasından ibaret değil. (Filistin meselesi) 1948'den beri Ortadoğu'nun en müzminleşmiş sorunlarından birisi ve dolayısıyla bu sorun devamlılığa sahip. Kudüs'e elçiliğin taşınması ve akabinde çıkan olaylar gelinen son nokta. Bu şiddet olayları ve büyükelçiliğin taşınması, ABD'de Donald Trump'ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla başlayan yeni süreçteki politikalarıyla doğrudan bağlantılı. Biliyorsunuz, geçen yıldan beri Suudi Arabistan ve ABD arasındaki yakınlaşmanın yanı sıra Suudi Arabistan'la İsrail'in birtakım temasları, İsrail'i ciddi manada cesaretlendirmiş durumda. Şu anda sadece Kudüs'teki bu mesele değil; İsrail'in Suriye'deki saldırısı ve Lübnan'a yönelik saldırı tehditlerini sürdürmesi, İsrail'in son derece pervasız bir tavır takındığına işaret ediyor."

İsrail ordusu yine ateş açtı, uluslararası tepki büyüyor
‘TEPKİLER CILIZ VE HERHANGİ BİR SONUÇ DOĞURMAKTAN UZAK'

İslam ülkelerinin İsrail'in tutumuna yönelik tutumunu son derece "cılız" olarak nitelendiren ve bu tepkilerin herhangi bir sonuç doğurmaktan uzak göründüğünün altını çizen Atlıoğlu "Son olayda da İslam ülkelerinin bir takım tepkileri oldu. Neticede, Kudüs meselesinin hassasiyeti dolayısıyla tüm İslam ülkeleri, tepki verme noktasında zorunluluk hissediyor. Ancak bu tepkilerin çok fazla bir sonuç doğurmasını beklememek gerekiyor. Türkiye, İsrail'le Filistin arasında yaşanan olaylar nedeniyle İslam İşbirliği Teşkilatı'nı acil toplantıya çağırdı. Arap Birliği de olağanüstü bir toplantı gerçekleştirecek. Ancak ben bunların hiçbirinden ciddi manada bir çözüm çıkmasını öngörmüyorum. Bunun temel nedeni de İslam dünyası içerisindeki dağınıklık. Suudi Arabistan'ın tepkisinin ne kadar cılız olduğu ortada ve bu işin bir tarafının da Amerika olması dolayısıyla daha sert bir tepki vermesini beklemek de mümkün değil. Dolayısıyla, bu olayın da bir kaç gün içerisinde yatışacağını öngörüyorum. Siyasi karar alıcılar düzeyinde çok büyük bir tepkiye sebep olacağını öngöremiyorum" diye konuştu.

İsrail'in bu hamlelerine karşı yapılması gerekenin somut yaptırımlara başvurmak olduğuna işaret eden Atlıoğlu "Ülkeler, dün Güney Afrika Cumhuriyeti'nin yaptığı gibi diplomatik yaptırımlara başvurabilir ama İslam ülkelerinin bu noktada da birlikte hareket edebileceğini düşünmüyorum. Amerika'ya karşı iktisadi bir tedbir alınması da çok mümkün gözükmüyor. Filistin meselesini çok uzun zamandır kendi dış politikasına malzeme yapan ve İsrail'e karşı yalnızca söylem düzeyinde İsrail'e karşı duyan ve pratikte çok şey yapmayan ülkeler de söz konusu. Kısacası Filistinliler yalnız ve onların İslam dünyası içinde hiçbir destekleri yok. (İslam ülkelerinden gelen) tepkiler ya göstermelik ya da söylem düzeyinde. Ben bu süreçten çok fazla bir şey beklemiyorum" ifadelerini kullandı.

İstanbul’da Kudüs protestosuna binlerce kişi katıldı
‘LÜBNAN VE TÜRKİYE'NİN BÜYÜKELÇİLİKLERİNİ DOĞU KUDÜS'E TAŞIMASI SÖZ KONUSU OLABİLİR'

1947'den beri yaşanan gelişmelerin hem Kudüs'ün statüsü hem de İsrail sınırlarının nerede başlayıp bittiğini son derece belirsiz kıldığına işaret eden Atlıoğlu "Uluslararası hukuk açısından baktığımızda Kudüs'ün hukuki statüsü son derece karmaşık. 1947'nin sonunda BM Genel Kurulu tarafından alınan karar, orada BM‘nin himayesinde özel yönetim kurulmasına hükmediyordu. Ancak önce Ürdün'ün Doğu Kudüs'ü işgali, sonra da 1967 itibariyle İsrail işgali söz konusu oldu. Dolayısıyla hem Kudüs'ün statüsü hem de İsrail sınırlarının nerede başlayıp bittiği son derece belirsiz bir hal aldı. İsrail toprakları nerede bitiyor, Filistin toprakları nerede başlıyor, bunları da tahlil etmek zor. Müslüman ülkelerin büyük bir kısmı İsrail'i 1967 öncesi sınırları kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor ama o da zor görünüyor" dedi.

Atlıoğlu "Geçenlerde, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında alınan 'Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir' kararı da çok sembolik düzeyde kalıyor. İsrail'in tamamen kontrolünde olan bir bölgede Filistin devletinin de olup olmadığı belli değil. Sınırlar ve devlet olma niteliğinde tam olarak taşıyıp taşımadığı belli değil. Bu belirsizlikler içerisinde yapılacak hiç bir eylemin çok da manası yok. Belki tedbir olarak bazı ülkelerin büyükelçiliklerini Doğu Kudüs'e taşıması gibi adımların atılması da ihtimal dahilinde. Lübnan ve Türkiye başta olmak üzere bazı ülkelerde bu gündeme gelmişti. Ancak ben bunun da başlı başına bir çözüm olacağını düşünmüyorum. Her şeyden önce sınırların netleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kudüs nasıl paylaşılacak, yarı yarıya mı paylaşılacak. Bunların için de İsrail'le masaya oturulması şart" ifadelerini kullandı.

İran: ABD'nin olası saldırısında Şam'ın yanındayız
‘İSRAİL ŞAM'I VURDUĞUNDA İSLAM DÜNYASI SESSİZDİ, İSRAİL BUNDAN CESARET ALIYOR'

İsrail'in masaya oturarak çözüm arayışına girmek yerine bölgedeki istikrarsızlıktan da faydalanarak pervasız bir dış politika yürüttüğünü söyleyen Atlıoğlu "Örneğin geçenlerde İslam dünyası için önemli bir yer olan Şam'ı da vurmuştu. Şam'a birçok füze attı. Buna İslam dünyasından hiçbir tepki gelmedi. Bugün bunu yapan israil, yarın Kudüs için alınan bu kararı da hukuki olarak bir temeli olmamasına rağmen Amerika'dan aldığı destekle bir oldubittiye getirerek normalleştirebilir. Keza Golan Tepeleri'ndeki durum da aynı. 40 yıldan fazladır İsrail işgali altında. Şimdi gelinen noktada, İsrail, Golan Tepeleri'ne İran işgali ihtimalini bahane ederek, Şam'a saldırdı. Bunun uluslararası hukukla açıklanabilir hiçbir tarafı yok. Dolayısıyla bu karmaşa içerisinde Kudüs konusunun arada kaynayacağını, oldubittiyle sonuçlandırılacağını düşünüyorum. Bir süre bu durum da normalleşecek, herkes razı olacak ve maalesef ölen de öldüğüyle kalacak" dedi ve şöyle devam etti:

"İsrail'in zaten geleneksel politikası yayılmacılık üzerine. Sürekli genişleyen bir İsrail görüyorsunuz. Bölgedeki bu istikrarsızlık ve tepkisizlik, İsrail'in ordu ve hükümet içerisindeki şahin kanadını bu tavrını sürdürmeye teşvik ediyor. Şam'ı bombalamasına yönelik bir tepkinin verilmemesi ve Kudüs kararına yönelik muhtemelen ciddi bir tepkiyle karşılaşmayacak olması… Bunların hepsi, İsrail'i daha yayılmacı bir politikaya teşvik edebilir. Bir süre Filistin'in geri kalan toprakları da bir süre sonra İsrail'in kontrolü altına girebilir. Tabii oradaki Filistinli nüfusa da ne olacağını bilmiyoruz, böyle bir süreç bir çok kişinin ölümüne sebep olabilir."

‘İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM İKİYÜZLÜLÜĞÜ SONA ERMİŞ OLDU'

Konuyu Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim Gazeteci Ali Ergin Demirhan ise "Trump'ın ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıma kararı, İsrail-Filistin sorunundaki iki devletli çözümün tabutuna çakılan son çiviydi. Böylelikle kimsenin inanmadığı, somut karşılığı olmayan ve sanki hayata geçirilebilecekmiş gibi bir illüzyon yaratan iki devletli çözüm ikiyüzlülüğü sona ermiş oldu. Bundan sonra Filistin sorununun çözümü için bir başka tutum geliştirmek gerekmektedir. Bu noktada da, her ne kadar suçlamalara maruz kalsa da Hamas, İslâmi Cihad Hareketi ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün anonim bir şekilde ulusal birliği öne çıkararak direniş serinlediğini görmek önemli. Bu, Filistin'de yeni bir direniş şeklinde gidildiğine işaret ediliyor. Belki de uzun süredir Filistin direnişinin çeşitli kanatları ve entelektüeller tarafından dile getirilen tek devletli çözüme gidiliyor. Yahudi-Arap devleti çözümünün gerçek anlamda tartışılacağı bir sürecin kapılarının aralandığını söyleyebiliriz. Bu kanlı bir süreç olacak. Öyle görünüyor" dedi.

İsrail'in çözümden yana olmadığının hükümet yetkililerinin açıklamalarıyla da bir kez daha tescillendiğine işaret eden Demirhan "İsrail bir çözüm yolunda değil; İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman veya İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun söylemleri çözümden yana olmak şöyle dursun, bütün Filistin halkını ‘katil' ilan eder nitelikte. Rusya'nın ‘kaygılıyız' açıklamalarının da bir karşılığı yok. Filistin direnişi kendisi bir netlik ortaya koymadan, uluslararası toplumdan da net bir İsrail karşıtı tutum beklemek çok zor. Nakba'nın 70'inci yıl dönümünde, son birkaç günde tanıklık ettiğimiz direniş, uluslararası toplumu zorlayacak nitelikte yeni bir direnişinin emarelerini gördüğümüzü söyleyebiliriz" diye konuştu.

Türkiye, Gazze'den gelecek yaralılar için hazır
‘İSRAİL'İ ANCAK DEVLETLER DÜZEYİNDE BİR BOYKOT DURDURUR'

İsrail'i durdurmanın yolunun devletler düzeyinde bir boykot olduğunu ve bunun da yakın tarihteki örneğinin Güney Afrika'da yaşananlar olduğuna işaret eden Demirhan şöyle devam etti:

"Elimizde bir Güney Afrika örneği var. Apartheid (apartayt) rejiminin yıkılması ve Mandela liderliğinde Güney Afrika'nın ırk ayrımcılığını ortadan kaldırarak yeniden Güney Afrika'nın kurulması sürecinde boykot hareketi ve yatırımların geri çekilmesi rol oynadı. Bunların yapılmasıyla sorunların çözüldüğünü biliyoruz. İsrail devletiyle askeri, ekonomik ve diplomatik ilişkiler başta olmak üzere ilişkilerin her alanında bu rejimi temsil eden kurumların boykot edilmesinin çözüm anlamında bir karşılığı olabilir. Burada devletler düzeyinde bir boykottan bahsediyorum. Dün Güney Afrika'da uygulanan bu boykotun yarın öbür gün İsrail üzerinden uygulanabilir olduğunu da hatırlatmak lazım. Çünkü biz İsrail'e karşı en sert söylemleri söylesek bile, onun askeri teknolojisini paylaştığımız, onun askeri cihazını destekleyecek anlaşmalar ve silah ticaretini sürdürdüğümüz, Batı Şeria‘da olduğu gibi BM kararını ihlal edecek şekilde işgal altındaki topraklarda yatırım yapmış şirketlerin faaliyetlerine göz yumduğunuz sürece İsrail'in işgal ve katliamları durmayacaktır. İsrail'i ancak böyle devletler düzeyinde bir boykot durdurabilecektir."

Yorum yaz