EKSEN

'Putin Rusya için istikrar anlamına geliyor'

Kerim Has’a göre, 18 Mart seçiminde bağımsız aday olarak meşruiyetini salt parti ekseninde kurmayan Putin, ‘istikrar’ anlamına geliyor. RF’nin dünya sahnesinde tekrar çıkışının Rusyalılar için ‘gurur kaynağı’ olduğunu belirten Has, yaptırımlara rağmen ekonominin geliştiğini ancak yapısal reforma ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı.
Sitede oku

Rusya devlet başkanlığı seçimlerinin bağımsız adayı Vladimir Putin
Rusya Federasyonu 18 Mart Pazar günü başkanlık seçimleri için sandığa gidiyor. Seçimde Vladimir Putin ile beraber sekiz aday yarışıyor. Bu sez bağımsız aday olan Putin’e destek anketlere göre, yüzde 70’leri buluyor.

RF seçimleri öncesi Rusya’daki son durumu, ekonomik ve toplumsal meselelere dair tartışmaları ve Batılı ülkelerle en son Skripal olayı üzerinden yaşanan çekişmeleri, Moskova Devlet Üniversitesi’nden Dr. Kerim Has ile konuştuk.

‘PUTİN MEŞRUİYETİNİ PARTİ EKSENİNDE KURMAK İSTEMEDİ’

Kerim Has’a göre RF Devlet Başkanı Putin, seçimlerde meşruiyetini parti ekseninde kurmak istemediği ve kendisine yönelik destek Birleşik Rusya Partisi’ne olan destekten fazla olduğu için bağımsız olarak aday oldu. Has, Putin’in dördüncü kez adaylığının en başta Rusya için ‘istikrar anlamına geldiği’ değerlendirmesini yaptı:

Putin, başkanlık seçimleri öncesi Rus halkına seslendi
“Rusya’da yapılacak seçimlerle Putin’in dördüncü dönem iktidarı söz konusu olacak ve seçilmemesi için herhangi bir engel de yok. Yüzde 70 civarı oy alması bekleniyor. Kendisiyle birlikte toplam sekiz aday var diğer yedi aday arasında oy oranı olarak anketlerde yüzde 10’u geçen aday bulunmuyor. Bu adayların çok büyük bir kısmı ‘sistem içi muhalefet’ dediğimiz adaylar. Dolayısıyla Putin’in kendisine, doğrudan başkanlığına tehdit oluşturabilecek adaylar değiller. Putin’in dördüncü defa aday olması bir defa istikrar anlamına da geliyor. Kendisi 2000 yılından beri iş başında. 2008-2011 yılları arasında Medyedev ile bir görev değişimi söz konusu olmuştu. 2008 yılında Medyedev başkanlık yaparken anayasada yapılan bir değişiklikle devlet başkanlığı süresi 6 yıla çıkarılmıştı. Putin, 2000-2004 ve 2004-2008 arası dörder yıllık iki dönem başkan olmuştu, sonrasında 2012 yılında partisinin adayı olarak gösterilmişti. Şimdi yine altı yıllık bir süreç için tekrardan seçilme söz konusu. Putin bu seçimlerde bağımsız aday olarak seçimlere katılma seçeneğini kullandı. Çünkü meşruiyetini sadece parti ekseninde kurmak istemedi. Kendi partisi olan Birleşik Rusya Partisine olan destek yüzde 50 civarında Putin’e olan destekten daha da az. En son Duma seçimleri de bunu göstermişti. Dolayısıyla Putin’e olan desteğin Birleşik Rusya Partisi’ne olan destekten daha fazla olduğunu görüyoruz. Bağımsız aday olması bu anlamda açıklanabilir.’’

‘KIRIM’IN İLHAKIYLA AYNI GÜN SEÇİM OLMASI SEMBOLİK ÖNEMDE'

Has, Rusya’daki seçimlerin Kırım’ın ilhakıyla aynı güne denk getirilmesinin Rusya’daki sembolizm açısından önemine dikkat çekti. Putin’in ‘toplumun tek adayı’ konumuyla ‘siyasi liderlik sergilediğini’ belirten Has, altı yıllık yeni dönemde ise RF’nin ciddi ekonomik yapısal reformlara ihtiyaç duyacağını vurguladı:

Putin Kırım Köprüsü’nü, kedi Mostik ise Putin’i inceledi
“Seçimlerin Kırım’ın ilhakıyla aynı güne denk getirilmesi Rus sembolizmi açısından önemli. Nitekim Putin geçtiğimiz günlerde Kırım’a gitti. Kendisi çok fazla miting yapan bir isim değil. Aslında Rusya’da parti liderleri, seçimlerde Türkiye’deki gibi miting yapmazlar. Bunda hava şartları da etkili şüphesiz. Ama netice itibariyle Putin daha çok televizyon programları, kendisi hakkında yapılan belgeseller veya Kırım’a yapılan ziyaret gibi farklı bir formatta boy gösterdi. Yani televizyon programlarında diğer adaylarla tartışma programlarına katılmıyor daha ziyade toplumun tek adayı, lideri gibi meydana çıkıyor ve böyle bir siyasi liderlik gösteriyor. Bu anlamda her şeyden önce şu ana kadar izlenen politikaların büyük oranda dış politikada devam edeceğini söyleyebiliriz ama iç politikaya yönelik Putin’in bu altı yıllık dönemde ciddi ekonomik yapısal reformları da yapması gerekecek. Zannediyorum bu konuda değişiklikler olacak.’’

‘MİLLİYETÇİLİK RUSYA’NIN ZAYIF KARNI, RUSYALILIK ÖN PLANDA’

Has, Rusya Federasyonu toprakları üzerinde 200 civarında milletin yaşadığını hatırlatarak, milliyetçiliğin Rusya’nın zayıf karnı olduğu yorumunu yaptı ve ‘Rusyalılık’ kimliğinin daha fazla ön plana çıkmasının arkasında da bunun yattığını söyledi:

Putin, devlet başkanlığı seçimleri öncesinde Kırım’a gidiyor
“Milliyetçilik Rusya’nın zayıf karnı. Bunu tabiri caizse çok ’deşmemek’, üzerinde çok durmamak isteniyor. Çünkü Rusya Federasyonu toprakları üzerinde 200 civarında millet yaşıyor. Bunun yüzde 78’i etnik olarak Rus ama bir sürü etnik grup var. Dolayısıyla bunun çok fazla deşilmesi istenmiyor. Rusçada ‘Ruski’ kelimesi etnik olarak Rus anlamına gelir ama bir de ‘Rusiyan’ anlamına gelen bir kelime kullanılır. Özellikle Boris Yeltsin zamanında bu kelime popülerlik kazanmıştı ancak Putin de bu kelimeyi sık sık kullanıyor. ‘Rusyalı’. Yeri geldiğinde Rus kelimesini de kullanıyor ama vurguyu ‘biz Rusyalılar’ olarak yapıyor. Biraz önce de bahsettiğim gibi toplumun bütüncül bir şekilde destek vermesi için, bağımsız bir aday olarak ortaya çıkması gibi şeyler bunun göstergesi. Örneğin Ksenia Sobçak haricinde Kırım ilhakına karşı çıkan bir aday yok. Yani Putin’in rakipleri de bu ilhakı büyük oranda destekliyorlar. Bu açıdan bakıldığında ‘Rusyalılık’ kimliği şüphesiz daha fazla ön plana çıkıyor. Şu anki savunma bakanı Sergey Şoygu Türk kökenlidir. Buryatya kökenli, oranın Budist Türkleri arasından gelen bir isim. Her halükârda başka etnik gruplardan gelen isimlerinde yükselebileceği bir durum da var. Ama netice itibariyle savunma bakanına kadar çıkması Rus devleti açısından bir başarı. Sovyetlerin mirası da var. Bir anlamda toplumların farklılıklarını deşme şeklinde değil de ‘Rusyalılık’ düşüncesi üzerinden devletin çıkarlarının korunması şeklinde bir yaklaşım var. Bunu Çeçenistan da Dağıstan da görüyoruz. Kadirov’un, Rusya’nın operasyonlarına, Ukrayna’daki operasyonlara, Kremlin’e desteği var. Farklı farklı konularda da bunu gözlemleyebiliyoruz. Bu anlamda milliyetçilik Rusya’nın zayıf karnı, bunun çok deşilmemesi lazım. Bu konudaki tehlike Rusyalı yöneticiler tarafından bence ciddi oranda fark edilmiş ve biliniyor. Daha ziyade Rusyalılık üzerinden bir politika yürüse de yeri geliyor Slav ve Ortodoks kimliğinin ortaya çıktığı zamanlar da oluyor. Özellikle Paskalya bayramı sırasında Putin’in kilisedeki ayinlere katılımı buna örnek verilebilir. Ama bunlar normal boyutta değerlendirilebilecek hususlar.”

‘YAPTIRIMLARA RAĞMEN EKONOMİ GELİŞİM GÖSTERDİ’

Putin’in iktidara geldiği dönemle karşılaştırıldığında Gayri Safi Milli Hasıla açısından 16-17 kat artış yaşandığını ve tüm yaptırımlara rağmen Rus ekonomisinin ciddi gelişim gösterdiğini söyleyen Has’a göre Rusya’nın kendisini dünya sahnesinde tekrardan kabul ettirmesi toplum açısından gurur kaynağı:

Rasmussen: Yaptırımlar Putin’i güçlendirdi
“Rusya’da büyük şehirlerle taşra arasındaki farkın kapandığı bir gerçek. Zaman zaman Rusya coğrafyasında farklı bölgelere gittiğim zaman bunu gözlemleme fırsatı buluyorum. Bunu vurgulamak lazım. Ancak hala henüz önemli bir açığın olduğunu da söylemek lazım. 2000 yılından beri Rus ekonomisi yaşadığı sıkıntılara rağmen çok ciddi gelişim gösterdi. Batı ile gerilimlerden dolayı, Gürcistan krizi sonrasında, yaşanan küresel finansal kriz meselesi gibi durumlar vardı. Tam toparlanmaya başlanmışken ise Kırım ilhakı sonrası yaptırımlar söz konusu oldu ve yine petrol fiyatlarının düşmesiyle Rus ekonomisi sancılı dönemler geçirdi. Şu dönem itibariyle 2017’de özellikle yaptırımların devamına rağmen yine petrol fiyatlarının da 3 sene önceki seviyesine çıkmamasına rağmen Rusya’nın yüzde 1,5 seviyesinde büyüdüğünü görüyoruz. Tabii burada Rus liderler açısından bir tercih söz konusu oldu. Batılı ülkelerle jeopolitik bir mücadele ve Rusya’nın kendisini dünya sahnesinde tekrardan kabul ettirmesi durumları var. Bunlar Rus toplumun çok büyük bir kesimi için gurur kaynağı. Tarihsel olarak da Rus toplumu 200-300 yıldır ekonomik olarak ciddi sıkıntılar çekmiş bir toplum oldu. Alışıklık da var yani bunu belirtmek lazım. Çünkü yine hala sıkıntı çok. Asgari ücretin 200 dolar seviyesinde olduğu bir Rusya var hala şu an itibariyle. Örneğin öğretmen maaşı 20 bin ruble, bu miktar 350 dolar civarı. Bazı eksiklikler var muhakkak ama diğer taraftan da Putin’in iktidara geldiği dönemle karşılaştırıldığında Gayrı Safi Milli Hasıla açısından baktığımızda da 16-17 kat bir artış da var. Bu ciddi bir rakamdır. Milli gelir veya imkanlar açısından bakıldığında da Rus toplumunda pozitif bir gelişme olduğu görülüyor. Dış politikada elde ettiği avantajlarla birlikte diğer taraftan da bazı ekonomik sıkıntıların yavaş yavaş halledilmesi durumu gerçeği var. Putin ilk iktidara geldiğinde küçük ve orta ölçekteki işletmelerin Rus ekonomisindeki payı yüzde 3-5 civarındaydı. Çünkü Rus ekonomisi çok büyük oranda enerji, petrol ve maden rezervleri üzerinden yürüyordu. Bunun üzerinde ayaktaydı. Ama gelinen noktada yüzde bu küçük ve orta işletmelerin ekonomideki payı yüzde 30-35 civarına çıkmış oldu. Bu şimdi önemli bir gelişme ve refahın yavaş yavaş toplumun farklı kesimlerine doğru yayılması anlamına geliyor. İyiye doğru yavaş yavaş bir gidişat var.’’

‘PUTİN’DEN BAŞKA EKONOMİ KONUSUNDA İYİMSER PLAN ÇİZEN YOK’

Has, başkanlık adayları arasında Putin’den başka, ekonomi konusunda iyimser bir plan çizen kimsenin bulunmadığını söyleyerek, Putin’in milli gelirin artmasını sürekli kılacak şekilde ekonomide yapısal reformlar yapması gerektiğinin altını çizdi:

Putin: Mars'a yönelik uzay görevlerine 2019'da başlayacağız
“Şu an itibariyle de Putin’den başka da çok fazla ekonomide iyimser bir plan çizen de yok. Dolayısıyla muhtemelen destek devam edecek. Ama her halükârda Putin’in bu 6 yılı iyi yönetebilmesi için ilk olarak milli gelirin artmasını sürekli kılmasıyla birlikte, ekonomik-yapısal reformlar gerekecek. İkincisi ve en önemlisi olarak da yüzde 65 civarında enerji kaynaklarına dayanan Rus ekonomisinin bunu biraz değiştirmesi lazım. Üretim yapması gerekecek. Bu konuyla ilgili muhtemelen Batı ile belli bir diyaloga girecek bir hükümet atanacak.”

‘RUSYA OTORİTER EĞİLİMLER OLSA DA DİKTATÖRLÜK OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ’

Rusya’nın otoriter eğilimler taşısa da bir diktatörlük olmadığını yorumunu yapan Has’a göre Rusya’nın Batı ile gergin ilişkilerinin olduğu, başkanlık seçimleriyle birlikte dünya kupası organizasyonun yaklaştığı ve ayrıca Suriye’deki riskli sürecin devam ettiği bir ortamda Skripal olayını gerçekleştirmesi mantıksız ve bu olayda Rusya haricindeki güçlerin senaryo içinde olması yüksek olasılık:

Putin, Suriye’deki bir özel kuvvetler askerinin kahramanlık öyküsünü anlattı
’Ben yaklaşık 12 yıldır Rusya’da yaşıyorum. Rusya şüphesiz otoriter eğilimler taşıyan bir ülke ama kesinlikle diktatörlük değil. Skripal olayı önemli. Sergey Skripal neticede Rus askeri istihbaratına çalışan bir albaydı. 2003 yılında Rus istihbaratı kendisinin İngilizlere çalıştığını tespit ediyor ve 2006 yılında kendisini tutukluyor. 2010 yılında ise Britanya ya da İngiltere’yle değil de ABD ile yapılan bir ajan takası anlaşmasında ABD’ye diğer üç ajanla birlikte teslim ediliyor. ABD’ye diğer 3 ajanla birlikte teslim ediliyor. Rusya da karşılığında ABD’de tutuklu olan 10 adet kendi ajanını teslim alıyor. Ama sonrasında Sergey Skripal’ın zehirlenmesine kadar İngiliz İstihbaratına çalışmaya devam ettiği durumu var. Eğer Rusya bu kişiyi öldürmek isteseydi 2010 yılına kadar öldürürdü veya ajan takasında kullanmazdı. Netice itibariyle kullandı. Fakat 2010 yılından günümüze 8 yıl geçmiş, şu vakte kadar niye bekledi? Sekiz yıl ciddi bir süre. Burada Rusya’nın şu dönemde Batı ile ilişkilerini daha da gerginleştirmek isteyeceğini ben hiç zannetmiyorum. Zaten yeterince sıkışmışlık var. Başkanlık seçimleri var, sonrasında dünya kupası var. Putin, Rusya’nın yeni nükleer füzeleri tanıtmış. Ama diğer taraftan da Suriye’de çok riskli bir süreç sürüyor. Rus dışişleri politikası Suriye’de çok başarılı olsa da her halükârda bu risklerin daha uzun sürebileceği düşünülerek sürecin çok iyi bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Burada bu Transatlantik ilişkileri, Anglo-Sakson ilişkileri yani ABD ve İngiltere ile ilişkiler önemli. Çünkü bunlar sahadaki asıl aktörler. Daha geçen 2017 sonunda Kremlin dosyasını açıklandı. 200 civarında Rus iş adamına yönelik yaptırımlar var. Bunlar Putin’in yakın çevresindeki kişilerdi. Böyle bir gergin bir ortam varken Rusya’nın bu kişiyi zehirlemesi bana çok mantıklı gelmiyor. Kimin öldürdüğüne dair istihbarat bilgisine sahip değiliz ama hiç mantıklı gelmiyor. Rusya haricindeki güçlerin sanki bu senaryonun içinde olmuş olması daha yüksek olasılık gibi geliyor bana. Rusya’nın, özellikle ‘agresif Rusya’ imajının güçlendirilmiş olması hedeflenmiş olabilir.”

‘İNGİLTERE VE ABD, RUSYA İLE DİYALOG İSTEYEN KITA AVRUPASI ÜLKELERİNİ YANINA ÇEKMEK İSTİYOR OLABİLİR’

Has’a göre Avrupa’nın güvenliğinde söz sahibi olmaya devam etmek isteyen İngiltere ve ABD, Rusya ile diyalog halinde kamla niyeti taşıyan bazı kıta Avrupası ülkelerini kendi yanına çekmek istiyor olabilir:

Putin: Rusya hiç kimseyi tehdit etmiyor fakat güvenliğini sağlamaya hazır
“Diğer yandan İngiltere’nin Brexit süreci var ama diğer taraftan da Avrupa’nın güvenliğinde söz sahibi olmaya devam etmek istiyor ABD ile aynı şekilde. Bu açıdan bakıldığında Almanya, Fransa ve İtalya’nın özellikle Merkel’in Rusya ile belli bir diyalog götürmek istediğini biliyoruz. Kuzey Akım-2 doğal gaz projesi var. Bu konuda Almanya istekli. İtalya’da belli bir düzeyde ilişki götürmek istiyor. Fransa da öyle. Burada Anglo-Sakson ittifakı kıta Avrupa’sını da kendi tarafına çekmeyi hedefliyor olabilir. Bu yüzden Rusya’yı daha ‘öcü’ bir ülke olarak göstermeleri söz konusu olabilir. Yine zehirleme işinin ayrıntısına girdiğimizde söylenecek çok şey var. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne yönelik Rusya’nın bir taahhüdü vardı. Sovyetler döneminde elde edilen gazlar tamamen imha edildi. Ama ABD bu örgüte üye olmamakla birlikte 2023’e kadar bu gazların imha edilmesi taahhüdünü vermiş durumda.”

‘SKRİPAL OLAYI SURİYE’DE BATI ÜLKELERİNİN ŞARTLARINI ZORLAMA ARACI HALİNE GELEBİLİR’

Kerim Has son olarak Skripal olayının, Suriye özelinde Batı’nın şartları çerçevesinde bir nüfuz paylaşım politikasının uygulanması için zorlama aracı haline gelebileceği yorumunu yaptı:

 “Suriye’de bir şekilde PYD üzerinden bir antlaşmayla artık Suriye’deki nüfuz paylaşımı söz konusu. Benim tahminim bu olay da kullanılarak Rusya’nın Suriye özelinde Ortadoğu’da Batı’nın şartları çerçevesinde bir nüfuz paylaşıma gitmesi için zorlayıcı bir politikanın yansıması olarak kullanılabilir. Bunun bir aracı haline gelebilir. Daha geniş çerçeveden bakmak gerektiğini düşünüyorum. Diğer taraftan da İngiltere’nin planladığı 23 diplomatın sınır dışı edilmesi olayı var. Rusya, İngiltere’den daha yüksek bir tepki bekliyordu ama daha düşük bir tepki geldi. Örneğin Rus büyükelçisi de istenmeyen adam ilan edilebilirdi. Dünya kupasına kendi takımlarını göndermeyip boykot etme ve diğer ülkeleri boykot etmeye çağırsaydı büyük bir tepki olabilirdi. Belki ileride olabilir ama şu an itibariyle ifade edilen yaptırımlar Rusya’nın zararına tablo oluşturacak bir durum değil.”

Yorum yaz