Stalin'in ölümünden 5 gün sonra 10 Mart 1953'te Sovyet Yazarlar Birliği'nin aylık yayın organı 'Literaturnaya Gazeta'da (Edebiyat Gazetesi) yayımlanan ve Türkçe özgün metnine ulaşılamayan şiir ilk kez Türkçe yayımlandı.
Aydınlık'ın haberine göre, orjinal adı 'Vspominayu…' olan şiir 1953'te Stalin'in ölümü üzerine yazılmış şiirlerden derlenen 'Stalin v Serdtse' (Kalpteki Stalin) başlıklı kitapta ve daha sonra yine Rusça olarak 1953 baskısı 'Seçme Eserleri'nde de yer alıyor.
Perinçek, bu baskıda şiirin Nazım Hikmet tarafından gözden geçirildiğini, kimi ekler yapıldığını, bazı ifadelerin değiştirildiğini ve bazı dizelerin de birleştirildiğini, kimilerinin de ayrıldığını belirtti.
'STALİN'İN ÖLÜMÜ ÜZERİNE İKİ ŞİİR YAZDI'
Şiir, ilk kez Rusça çevirisiyle ve 'O Nyom' (Ona Dair) başlığıyla Sovyet Yazarlar Birliği'nin aylık yayın organı 'Novıy Mir' (Yeni Dünya) dergisinin Nisan 1953 tarihli sayısında yayımlanıyor. Daha sonra '5 Marta 1953 Goda' (5 Mart 1953) başlığıyla yine Rusça olarak 1953 yılında Moskova'da basılan 'İzbrannoe' (Seçme Eserler) kitabında okuyucuyla buluşuyor. Türkçe olarak ise ilk kez 1954 yılında Sofya baskısı 'Seçilmiş Şiirler' kitabında yer alıyor. Şiir, Türkiye'de Bulgaristan (Sofya) baskısı üzerinden biliniyor.
Mehmet Perinçek'in Rusça'dan çevirdiği şiir şöyle:
Hatırlıyorum.
On sekiz yaşımdayım.
Anadolu'dayım.
Anadolu savaşmakta.
Yol boyunca gidiyoruz.
Sıcak. Gölge yok.
Diyor ki yol arkadaşım
köylü Mehmed:
"Yakında acılarımız dinecek,
Bolşevikler yardım ediyor bize,
Lenin ve Stalin.
Dökeceğiz
gavuru denize."
Hatırlıyorum.
Moskova'dayım.
Okumaya gelmişim
üniversiteye,
onun adını taşıyan.
O gelir,
otururdu bizimle…
Getirmişti belki de postallarında
Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.
Bu ceketti belki de üstündeki
Petrograd'ı kurtardığında.
…Aklımda
kapkara bıyıkları,
sakin, dikkatli bakışı.
Nasıl da cesur ve genç!
Öğretmenimiz,
arkadaşımız,
geliyor,
avuçlarının içinde taşıyarak
Lenin'in ellerinin sıcaklığını.
Hatırlıyorum.
Kızıl Meydan. Kar.
Bin dokuz yüz yirmi dört yılı.
Bir adam asker kaputlu
omuzlamış Lenin'in tabutunu.
Hatırlıyorum bu kayalaşmış suratı.
Beyazlaşmış gibi şakakları.
Kardan olabilir mi?
Hayır. Ayrılıktan.
Tuttuğu yastan.
Hatırlıyorum.
İstanbul'dayım.
Matbaada.
Gece.
Basıyoruz anayasayı.
Dizgicinin parmakları
türkü söyler gibi.
Ertesi gün sabah
Türkiye'nin binlerce insanı
okuyor bu satırları.
Ve artık onlar için,
gün daha aydınlık,
denizin enginliği daha mavi
ve bir gün
onların topraklarında da
yaşanacak
böylesi bir bayram.
Hatırlıyorum.
Bursa'dayım. Hapishanede.
(Gelmiyor aklıma,
hangi seneydi)
Yoldaşlar göndermişti onun portresini,
bir Fransız gazetesinden kesilmiş.
O, ulaştı bana kadar.
Buldu yolunu.
Parmaklıkların ve duvarların arasından
sızdı.
Beyaz üniforması üstünde,
yıldızlarıyla göğsünde,
gülümsüyordu başkomutan.
Belli ki çekilmişti bu fotoğraf,
gri kubbesinde
Reichstag'ın
belirdikten sonra
üç Sovyet askeri
ellerinde
askerî
kızıl sancakları ile.
Ve bir kez daha,
Volga'da,
birkaç sene sonra,
Stahanovcu şoför Tasya'nın kabininde
gördüm
portrenin birebir aynısını;
o, devam ediyordu gülümsemeye.
Kısa bir süre önce de
Pekin'deyken,
biz, kongre delegeleri,
gördük
onun son fotoğrafını
XIX. Kongre'nin kürsüsünde.
Duruyordu yanımda —
kolsuz Koreli bir asker,
Fransız bir dizgici
ve Hintli bir şair.
Dedim ki:
"Babamız genç!"
"Gördüm onu Moskova'da, — dedi Fransız, —
delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!"
Ardından mahcup bir şekilde dedi ki
genç Koreli asker:
"O,
insanlığın hayali.
Hayal dediğin
yaşlanır mı hiç?"
Hintliyse dedi ki:
"O, komünizm gibi
ülkesinin çoktandır yol aldığı;
ve komünizm
sonsuz hayattır,
sonsuz gençliktir,
sonsuz bahardır."