12 Martta yeni Türk nükleer enerji uzmanları, Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu Rosatom’un Başkanı Aleksey Lihaçev’in de katılacağı resmi bir törenle diplomalarını alacaklar.
Yeni mezunlar, sınav sonuçlarının açıklandığı gün Sputnik Haber Ajansı muhabirine verdikleri mülakatlarında Rusya’daki eğitim sistemi ve öğrenci yıllarını şu hatıralarla anlattı.
Yavuz Kolukısaoğlu:
Buraya 2011 yılında geldik. Bugün son sunumumuzu yaparak eğitim hayatımımızı bitirdik. MEPhI’den önce İzmir Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisligi Bölümü’nde okuyordum. Ülkemize yararlı olabilmek adına Rusya’da eğitimi güzel bir fırsat olarak gördüğümüz için buraya geldik. İlk sene hazırlık eğitimi aldık. İlk sene, burada geçirdiğimiz en eğlenceli senelerden biriydi. Dil eğitimi görürken boş vakit bulabiliyorduk. Daha sonra ise, özellikle 4. seneden itibaren bölüm derslerine geçtik ve eğitim zorlaştı. Özellikle son seneler çok zorlu geçti hepimiz adına. Ama bitirdik ve mutluyum.
Tez konum olarak, reaktörde oluşan hidrojen gazının ayrılmasını sağlayan yeni bir cihaz geliştirdik. Bilindiği gibi, hidrojen gazı patlayıcı bir gaz olup kaza durumlarında tehlike arz edebiliyor. Bunu önlemek için reaktörde bulunan pasif sistemler var. Biz de bunlara ek olarak farklı bir sistem geliştirdik.
Bu çalışmayı Merve Demirci ile birlikte yürüttük. Ödevimiz iki kısma ayrılıyordu – ben gazı ayırıyordum, o da gazı sirkonyumla birleştirip hidrit sirkonyuma dönüştürüyordu. Bizim ödevimiz, önceden yapılmamış bir şeydi. Farklı bir şey oldu. Bunu üzerinde araştırma yaparken açıkçası çok zorlandık çünkü özellikle hidrojen ve nikel üzerinde çalışmalar sınırlıydı. Daha çok Rus kaynaklarından araştırdık. Bazen İngiliz, Amerikan kaynaklarına da baktık ama ağırlıklı olarak Rus kaynaklarından taramalarımızı, araştırmalarımızı yaptık.
Meltem Pınar:
Ben, MEPhI’den önce Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü’nde okuyordum. 2011’de arkadaşlarla birlikte projeye dahil olup buraya geldik. Akkuyu Nükleer Enerji Santralinde çalışmak istediğim için projeye dahil oldum. Gelmeden önce Hocalarımla konuştum. Akademik olarak da ilerleyebilirdim. Hocalarım bana, ‘eğer Akkuyu’da yapılacak olan santralde çalışmak istiyorsan Rusya’ya gitmen gerekiyor’ dediler. Ben de projeyi tercih edip geldim buraya. İlk başta zorlu bir süreç yaşadık, ama keyifliydi. Rusya ikinci evimiz gibi oldu. Benim için Rusya artık, Türkiye’ye gittiğim zaman özlediğim bir yer. Tabi ilk başta yeni bir ülke, yeni bir kültür olduğu için biraz zorlandım. Ama sonra alıştım. Dediğim gibi, Rusya evimiz gibi oldu.
Burada eğitim sistemini çok beğendim. Öğrencinin sosyal yönünün geliştirilmesi olsun, spora olan alışkanlık edinmesi olsun burada çok yaygın. Mesela üniversitede bile zorunlu beden eğitimi dersinin olması, kişisel gelişimi açısından çok iyi ve önemli bir şey.
Tez konusu olarak, reaktörü ve reaktörde ilk basıncın oluşmasını sağlayan sistemi araştırdım. Bu sistemle reaktör arasındaki bağlantıyı kuran boruyu ve o borudaki ısıdan kaynaklı oluşabilecek bozulmaları inceledim. Bu bozulmaları nasıl ortadan kaldırabiliriz, bunları nasıl telafi edebiliriz, bu konular üzerinde bir çalışma yaptım. Bundan sonra burada öğrenilen şeyleri Türkiye’ye taşımak için çaba sarfedeceğiz.
Benim tez konum tamamen Akkuyu üzerindeydi. Akkuyu’nun ekonomik rekabet gücünü arttırmak adına bazı hesaplar yaptım; işte maliyet hesapları yaptım, satış fiyatını belirledim vs.
Bilindiği üzere, Akkuyu nükleer santralinin üreteceği elektriğin fiyatı 12,35 sent/kWh olacak ve bu, anlaşmayla sabitlenmiş durumda. Dolayısıyla bu değiştirilemez; yani TETAŞ bu fiyattan 15 yıl boyunca Akkyu’dan elektrik almak durumunda. Benim hesaplarıma göre şu anda serbest piyasada elektrik fiyatı 9-10 sent/kWh civarında. Yalnız bu, kullanıcıların ödediği fiyat değil. Bu, üreten şirketlerin satış fiyatıdır.
Vardığım sonuçlara göre Akkuyu nükleer santral projesi, ekonomik açıdan çok karlı bir proje. Vergiler hariç yıllık geliri yaklaşık 3,2 milyar dolar olacak bir proje. Tabi vergiler düştüğü zaman bu rakam 2,5 milyara kadar düşüyor. Yine de gayet iyi. 60 senelik işletme periyodu sonunda Akkuyu, 200 milyar dolara yakın gelir elde edecek. Ayrıca Türkiye’nin şu yönde de edeceği bir kar var: nükleer elektrik sayesinde gaz satışları azalacağı için, doğal gazın birim fiyatı düşecek. Bu projeyle Türkiye’nin kazandığı bir diğer ve bence en büyük artısı, nükleer üzerinde farklı alanlarda yetişmiş insanlarına sahip olması.
Türkiye’de bilindiği gibi hazırda bir nükleer tesis yok. Bildiğim kadarıyla bir tek İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bir araştırma reaktörü var. Onun haricinde Türkiye’de nükleer alanında güvenlik sistemleri, yakıt hazırlama sistemleri, atık depolama sistemleri gibi teknolojiler maalesef yok. Türkiye’de nükleer sektör henüz olmadığı için bu teknolojilere şimdilik yabancıyız. Ama nükleer alanındaki diğer konularda çok da geride değiliz ve hızla ilerliyoruz.
Benim diploma tezimin konusu, Türkiye’de yapılacak olan santral tipinde güvenlik önlemler amacıyla kurulmuş bazı sistemleri. Bunların bazıları pasif sistemler olarak adlandırılıyor. Örnek verecek olursak, nükleer santralde herhangi bir kaza durumunda reaktörün kendi içerisinde soğutulması için su sirkülasyonunun devam edilmesi gerekiyor. Bu sebepten dolayı eğer santralin kendisinde herhangi bir elektrik kesintisi gerçekleştiğinde elektrikle çalışan pompalar ve diğer aletler görevini yerine getiremediği süreçte tamamen herhangi bir elektrik kaynağına ihtiyaç duymadan reaktörü güvenli bir seviyede tutabilecek bir sistem halihazırda var. Ben o sistemi farklı açılardan dayanıklılığını ve ne kadar süre bu görevi yerine getirebileceğini araştırdım. Ve bizim çalışmamızdan alınan sonuçlar da gösteriyor ki, Allah göstermesin öyle bir durum olduğu zaman kesinlikle her şey yolunda olacaktır.
Santral düzgün işletildiği sürece, bütün prosedürler yerine getirildiği sürece bir sıkıntının olacağını sanmıyorum. Örneğin Rusya’da birçok büyükşehirlerin yakınlarında pekçok çok yüksek güçte nükleer santraller var. Ve insanlar orada yaşantılarına gayet normal bir şekilde devam edebiliyorlar. Bizim genel olarak ülkemizde nükleer enerji hakkında halkın bilgilendirilmesi gerekiyor. Ve bu da artık gerek Akkuyu Nükleer Anonim Şirketi’ne gerek Enerji Bakanlığı’na gerek onları temsil eden yeni öğrenciler ve mezunlar olarak bizlere düşüyor. Ve yakında bu önyargıları da aşacağımızı düşünüyorum.
Emine Tellioğlu:
MEPhI’den önce Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü’nde okuyordum. İkinci sınıfta buraya geldim. Buraya ülkemize yararlı olabilmek için geldik. İnşallah da faydalı oluruz.
Benim diploma konum, nükleer santral içinde radyoaktif madde oluşumu ve bunun dışarıya salınıp salınmadığı. Nükleer santralin kaza olma durumlarını ve radyoaktif maddelerin bir kaza esnasında yetişkinlere ya da çocuklara nasıl bir miktarda zarar vereceğini araştırdım. Normalde bilindiği gibi bir insanın her sene alabileceği maksimum radyasyon dozu diye bir doz miktarı var. Bu tabi ülkelere göre değişiyor. Çünkü ülkelerin bulundurduğu teknolojiler farklı. Radyasyon dozu, sadece nükleer teknolojilerle alakalı bir şey değil. Aldığımız telefonlar ya da uçağa binme sayımız bile aldığımız radyasyon miktarını arttırıyor. Burada bu konularla ilgili araştırmalar yaptım.