SAVUNMA

'Siyasi geçiş konusunda Ankara'ya açılan pencere 2018'de kapanıyor'

Metin Gürcan’a göre Suriye’deki Rus üslerine saldırıların ardında ciddi bir teknoloji ve uzmanlık var. “Dünya literatürüne ilk kez bu şekil bir saldırı geçiyor” diyen Gürcan, ABD’nin sıkışmışlığını aşma çabalarına dikkat çekti.
Sitede oku

‘Astana, 15 Temmuz ve S-400 süreci Türkiye ve Rusya'yı daha fazla yakınlaştırdı'
Astana sürecini yürüten üç ülke olan Türkiye, Rusya ve İran arasında Ocak sonunda Soçi’de düzenlenecek olan ‘Ulusal Diyalog Kongresi’ öncesi İdlib gerginliği yaşanıyor. Rusya, Suriye’deki iki önemli üssü Hmeymim ile Tartus’a yeni yılın son günü başlayıp Ortodoks Noel’inde eşgüdümle gerçekleştirilen silahlı insansız hava araçlı (SİHA) saldırılarının faillerinin peşine düşerken, ABD’nin yanı sıra Türkiye’nin sorumluluğundaki çatışmasızlık bölgesinde yer alan jihatçı gruplar da hedefte.

İdlib’i odak alan gelişmeler ve Türkiye-Rusya ilişkilerine etkilerini güvenlik analisti eski TSK mensubu Metin Gürcan ile konuştuk.

'ABD, IŞİD SONRASI SURİYE’DE GEÇİŞ SÜRECİNDE GERİDE KALDIĞINI FARK ETTİ'

Metin Gürcan’a göre IŞİD sonrası Suriye’de artık çatışmaları şekillendiren en önemli parametre ABD ile Rusya arasındaki yeni yeni belirginleşen güç mücadelesi olacak. Bu mücadelede gerisinde kaldığını düşünen ABD’ye karşılık Rusya’nın sahada her aktörle temas halinde olan lokomotif güç olduğnu belirten Gürcan, karada ve hava sahasındaki ‘itiş-kakış’ haline vurgu yaptı:

‘Kimsenin IŞİD sonrası için bir planı yok’
“Suriye'de ve Doğu Akdeniz'de artık IŞİD sonrası döneme dair bir geçiş süreci söz konusu. Bana göre artık Suriye'deki çatışmaları şekillendiren ve etkileyen en önemli parametre IŞİD'den ziyade ABD ve Rusya arasında yeni yeni belirlenmekte olan sahada ve Suriye hava sahası kontrolü üzerinde olan güç mücadelesidir. Bu artık daha da belirginleşiyor. Özellikle Suriye kuzeyinde Fırat Nehri'ni bir sınır alırsak, Fırat'ın doğusunda patron ABD diyebiliriz. Fırat'ın doğusunda ABD'nin 2017 performansına baktığımızda, Ankara'yı ve Şam'ı kızdırmak pahasına ve Suriye'deki Sünni muhalif grupların hiçbirisiyle iş tutmayarak ve onları dışarda bırakarak, sadece PYD yani Suriyeli Kürtler ve onun sahadaki temsilcisi olan YPG'yi esas alan bir mücadele stratejisi takip ettiğini görüyoruz. Bütün faaliyetlerini askeri anlamda IŞİD ile mücadele ile sınırlandırdı. Gördüğüm kadarıyla son bir ayda ABD, Rusya'nın Suriye'nin siyasi geçiş sürecinde ve IŞİD sonrası hamlelerinde epey bir geride kaldığını fark etti. Özellikle hava sahası hakimiyeti açısından —son haftalarda yaşanan şeyler bunlar-  Fırat'ın doğusuna geçmeye çalışan Rus uçaklarının ABD uçakları tarafından engellendiği ve bir ‘it dalaşı’ yaşandığı ve yine aynı şekilde Fırat'ın batısına geçmek isteyen ABD İHA'larının Rus uçakları ve hava savunma sistemleri tarafından engellendiğine dair haberler okuduk. Fırat batısına baktığımızda Rusya özellikle siyasi-diplomatik alanda Suriye'deki bütün aktörleri, Türkiye tarafından desteklenen Sünni muhalif grupları, PYD ve Esad'ı aynı anda masada tutmayı sağlayarak 2017'de ABD'den daha başarılı bir performans sergiledi. O nedenle Fırat batısında siyasi diplomatik açıdan Rusya'nın başarısı Fırat doğusunda ABD'nin performansından daha üstün. Şu anda Rusya masada aynı anda Esad ile, PYD ile diyalog kurabilen, Sünni muhalif gruplarla ciddi görüşmeler yapabilen ve bu anlamda Ankara ve İran'ın desteklerini alarak Soçi ve Astana süreçlerini de hızlandıran adeta bir lokomotif rol üstlenmiş bir aktör durumunda.”

‘ÇOK CİDDİ BİR GPS BİLGİSİ GEREKTİREN DÜNYA LİTERATÜRÜNE GEÇEN BİR SALDIRI’

Gürcan, Suriye’de bulun Rusya güçlerine iki buçuk senedir ilk defa çok ciddi GPS ve navigasyon gerektiren bir saldırının yapıldığını anımsatırken, 13 SİHA kullanılarak yapılan bu saldırının bu anlamıyla dünya literatürüne geçtiğini belirtti:

Rusya, Suriye’deki üslerine saldırıda kullanılan İHA’ların yeni fotoğraflarını yayınladı
“Rusya’ya 2015 yılı Eylül ayı sonundan itibaren Suriye’de yaklaşık iki buçuk senedir askeri anlamda ilk kez bir saldırı gerçekleşti. Hmeymim Hava Üssü, Rusya'nın Suriye'deki savaş uçaklarının bulunduğu, yığınak yaptığı askeri anlamda en önemli üssü. Bu üsse, açık kaynaklara ve sosyal medyaya düşen analiz ve resimlere baktığımızda, ticari İHA'lardan bozma, biraz modifiye edilmiş, merdiven altı imal edilmiş, el yapımı 13 tane silahlı İHA'dan oluşan bir filo tarafından saldırı düzenlendi. Her bir İHA kanatlarına takılmış basit bir fırlatma mekanizmasıyla aşağıya atılabilen yaklaşık 15-16 tane 60 mm'lik havan mühimmatı taşıyor ve bunlar toplu bir şekilde —biz buna 'swarming' diyoruz- saldırıyor. Yani tek bir İHA saldırısından bahsetmiyoruz. Rusya'nın vurguladığı önemli bir analize göre bu İHA'ları kullanan kişiler üssün hemen dibinde olan bir harekât merkezinden değil, üsse yaklaşık 60-70 km mesafeden 100 km yarıçapında bir telsiz-frekans sistemi kurarak, İHA'ları uzaktan yönlendirerek bu saldırıyı yapıyorlar ve sonrasında başarılı bir şekilde geri çekiliyorlar. Rusya'nın askeri kaybı çok fazla, 7 tane uçaktan bahsediliyor ve ikinci dalga saldırının da dün akşam yapıldığından söz ediliyor. Dünya literatürüne ilk kez bu şekil bir saldırı geçiyor yani devlet dışı silahlı bir aktör tarafından birden fazla İHA ile —13 İHA ile-  çok kompleks, sofistike bir şekilde, yaklaşık 60-70 km mesafeden 100 km yarıçapında bir telsiz-frekans sistemi kurularak üstelik  haritayı açıp bakarsanız çatışma bölgelerine, cephelere yaklaşık 50 km mesafede, yani güvenli bir bölgede —yeterince güvenli değilmiş demek ki- yer alan Hmeymim Hava Üssü'ne ciddi GPS ve navigasyon bilgisinin gerektiği bir saldırıya imza atılabildi. Şimdi Rusya harıl harıl bu saldırıyı kimin yaptığını araştırıyor.”

‘ARKASINDA CİDDİ BİR ASKERİ UZMANLIK BULUNDUĞU TESPİTLERİ DOĞRU’

Gürcan’a göre Rusya’nın 13 tane İHA’nın bir anda böyle bir saldırıyı yapabilmesinin arkasında ciddi bir askeri uzmanlık, kurmaylık aklı olduğu yönündeki tespiti doğru:

Suriye'deki Rus üslerine saldıran 'Kamikaze İHA'lar' neler yapabilir?
“Özellikle İHA'ların kendilerinden ziyade – İHA'lar burada önemli değil, İHA'lar taşıyıcı bir platform, ticari İHA'lardan bozma, merdiven altı üretim- aynı anda 13 İHA'nın böyle bir kompleks saldırıyı yapabilmesi ve belki yüzlerce havan mühimmatını bir anda hava üssündeki uçakların üzerine boşaltabilmesi dikkat çekici. Rus kaynaklar bunun için ciddi GPS alt yapısı, navigasyon bilgisi gerektiğini ve işin gerisinde sahadaki basit bir terör hücresinden ziyade ciddi bir askeri uzmanlık, kurmay aklı ve harekât merkezi olması gerektiği tespitinde buluyorlar ki bence çok doğru bir tespit.”

‘AHRAR’UŞ ŞAM ÇIKARSA BÜYÜK KRİZ DEMEKTİR’

Yapılan saldırıya dair bazı kaynakların ABD’nin sahada cihatçı gruplara bu teknolojiyi verdiğine işaret ettiğini bazılarının ise Ahrar’uş Şam üzerinden bu saldırıyı açıkladığını belirten Gürcan’a göre Türkiye’ye Fırat Kalkanı harekatında destek veren Ahrar’uş Şam bu saldırının arkasında çıkarsa Ankara’ya nasıl bir fatura kesileceği konusu önemli bir soru olacak:

İdlib düğümü, Türkiye'yi Astana'dan uzaklaştırıyor mu?
“Bazı kaynaklara göre bir yaklaşım ABD'yi işaret ediyor, ABD bu teknolojiyi bir şekilde sahadaki Selefi-cihatçı ya da Sünni muhalif gruplara verdi diyor. Bir başka yaklaşım ise Ahrar'uş Şam üzerinden.  Ahrar'uş Şam, Fırat Kalkanında en fazla desteği veren aktör. Bu harekatta yaklaşık 300'e yakın militanını kaybeden, 700-800 militanı da yaralanan, yani aslında Fırat Kalkanı başarı hikayesinin arkasındaki en önemli aktör. Ben Ahrar'uş Şam'ı köprü örgüt olarak niteliyorum. Yaklaşık bir seneden beri Ahrar'uş Şam'ın bir ayağı radikaller içerisinde, diğer ayağı ılımlılar içerisinde. Türkiye onu çekerek ılımlıların başındaki bir örgüt haline getirmeye çalışıyor. İdlib, Halep bölgesinde yaklaşık 25-30 bin militandan, savaşçıdan bahsediyoruz. Eğer saldırının arkasında bu örgüt çıkarsa bu büyük bir kriz demektir. Ama Rusya biraz temkinli yaklaşıyor. Aynen elçilik saldırısı sonrasındaki temkinli yaklaşımını görüyoruz. Acaba Rusya bu saldırıyı nasıl tanımlayacak? Yani bu Hmeymim Askeri Üssü'ne yapılan ve ciddi anlamda birçok savaş uçağını kaybettiği saldırının faturasını son tahlilde ABD'ye mi kesecek yoksa Ahrar'uş Şam'a mı kesecek? Ahrar'uş Şam'a keserse Ankara'ya nasıl bir ek fatura kesecek ve bunun özellikle İdlib bölgesindeki radikalleri ılımlılardan ayırma çabasına, çatışmasızlık bölgelerini kurma çabalarına olan etkisi ne olacak? Bu çok önemli.”

‘ÖNÜMÜZDEKİ AYLAR BÜYÜK BİR KRİZE İŞARET EDİYOR’

İdlib merkezindeki gruplara yönelik Suriye ordusunun ciddi operasyonlar yaptığını dile getiren Gürcan’a göre İdlib’te artan ve artacak olan çatışmaların Türkiye’nin oradaki faaliyetlerine nasıl etki edeceği meselesi Türkiye açısından bir risk faktörünü oluşturuyor:

'Suriye ordusu, İdlib'de Türkiye'nin desteklediği grupların çıkarlarına zarar verdi'
“İdlib'de bildiğimiz gibi son günlerde ilginç gelişmeler var. Güneyini tamamen kontrol altına alan Esad güçleri şu anda Rus hava güçleri desteğinde İdlib şehir merkezine doğru ilerliyor ve şehir merkezi yoğun bombardıman altında. Bunun sebebi İdlib'de bulunan ve kendilerine verilen yaklaşık sekiz ay gibi bir sürede İdlib'i terk etmeyen veya silah bırakmayan radikal gruplar. HTŞ dediğimiz El Kaide yanlısı Selefi-cihatçı gruplar ve 30'a yakın farklı gruptan oluşan şemsiye örgütten bahsediyoruz. Özellikle İdlib merkezindeki gruplara yönelik çok ciddi operasyonlar başladı. Türkiye'nin İdlib kuzeyinde, İdlib ile Afrin arasında şu anda kurulu üç gözlem üssü var, askerimiz var yani. Aynı zamanda bu askerlerin lojistik ikmalini taşıyan konvoylarımız gidip geliyor, yeni üsler için hafriyat ve istihdam faaliyetleri devam ediyor. Yani Türkiye ile İdlib kuzeyi arasında Türk askerleri mekik dokuyor diyebiliriz. İdlib'de yaşanacak olan çatışmaların yükselmesi bizim kuzeydeki faaliyetlerimizi ne kadar etkiler? İkinci risk faktörü de bu. Yani 'İdlib bitti, İdlib'de başarılı olduk' şeklinde demeçler verildiğinde henüz erken demiştik. İdlib'de çatışmaların birden yayılmasını beklemiyorum, süreç içerisinde siyasi diplomatik süreçlere ve özellikle Fırat doğusuna göre bu iş şekillenir demiştik ki dediklerimiz çıkıyor bu anlamda. Fırat doğusunda yani ABD ile Rusya arasındaki sahadaki güç mücadelesi, Fırat batısındaysa radikaller ve ılımlıların birbirinden ayrılması ve Rusya'nın Ankara'ya biçtiği rol ve İdlib süreci 2018'e hızlı girdiğimizi gösteriyor ve önümüzdeki aylar Suriye kuzeyinde meselelerin çok hızlı, seri şekilde gelişeceğine —yani IŞİD bitti ama sonrası için- ve büyük bir krize işaret ediyor.”

‘ANKARA’YA AÇILAN FIRSAT PENCERESİ KAPANIYOR’

Suriye’de bulunan cihatçı grupların yapılarına değinen Gürcan’a göre Hmeymim saldırısıyla birlikte Türkiye’ye siyasi geçiş sürecinde açılan fırsat penceresi 2018’de kapanıyor:

İdlib'le ilgili Rusya ve İran büyükelçileri Türk Dışişleri'ne çağrıldı
“Suriye'de özellikle kuzeyinde dört farklı tip selefi-cihatçı motivasyon var şu anda ve bunları temsil eden silahlı gruplar var. Birincisi IŞİD ile bağlantılı/ilhamlı olanlar. İkinci tip, El-Kaide yanlısı eski el-Nusra ya da HTŞ dediğimiz El-Kaide bağlantılı/ilhamlı olan gruplar ki bunların çoğu İdlib şehir merkezinde olan ve IŞİD ile aralarında bir güç mücadelesi söz konusu olan gruplar. Üçüncü tip ise bir rivayete göre Hmeymim Üssü saldırısından sorumlu olan Ahrar'uş Şam ve Nureddin Zengin Tugayı gibi benim köprü örgütler diye tanımladığım, bir ayakları radikallerde diğer ayakları ılımlılarda olan gruplar. Dördüncü tip ise, Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonuna Özgür Suriye Ordusu olarak katılan, sayıları 13-15 civarında olan ve ÖSO çekirdeğini oluşturan silahlı Sünni muhalif gruplar. Bunlar da ılımlılar. Şimdi aslında Moskova, Ankara'ya bir fırsat penceresi yarattı.  Astana Süreci'yle başlayan Soçi Süreci'yle şekillenen 2017'de yaklaşık 8 aylık bir süreçte Ankara'ya şu söylendi: “IŞİD ve HTŞ zaten terörist örgütler.  Bu üçüncü tip dediğim köprü örgütler, Ahrar'uş Şam, Nureddin Zengin gibi örgütleri ılımlılaştır, sana da biraz vakit veriyoruz yani radikali ılımlıdan ayır, ondan sonra da Suriye'nin kuzeyinde IŞİD sonrası dönemin siyasi geçişini konuşalım.” Ankara'ya açılan bu fırsat penceresinin 2018'de kapandığını, Rusya'nın özellikle bu Hmeymim Saldırısı sonrasında iştahının kesildiğini, sabrının taştığını düşünüyorum.”

‘HMEYMİM SALDIRISI SONRASI RUSYA’NIN BASKISI ARTABİLİR’

Gürcan’a göre Hmeymim askeri üssüne yapılan saldırı sonrası Ankara’nın Suriye’de siyasi sürece katılmasını istediği Sünni grupları tek bir çatı altında toplanma çabasının hız kazanması gerekiyor ve bu konuda sabrı tükenen Rusya’nın baskısı artabilir:

Rusya: Militanların İHA'larla Hmeymim ve Tartus üslerine saldırısını püskürttük
“Bundan sonra Ankara’nın ÖSO çatısı altında Sünni muhalif grupları toplama, sahada tek bir komutanlık altında birleştirme ve müzakere masasına tek bir siyasi aktör halinde oturtma çabalarının hızlanması gerekiyor. Bunun için çok da vakit kalmadı. Son saldırı Rusya'nın bu konudaki iştahını kesti ve aynı zamanda sabrını da taşırdı. Yani net olarak bunu söylemek lazım. Suriye'de yeni bir düzen kurulacaksa Ankara ısrarla masanın etrafında oturan aktörler arasında Sünni muhalefetin olması gerektiğini söylüyor. Ama kim bu Sünni muhalefet? Yani bir kişi, bir örgüt var mı siyasi-diplomatik anlamda? Sahada bunun askeri bir komutanlığı var mı? Varsa neresidir? Askeri komutanı kimdir? Bu Sünni muhalif grupların bir generalinin bile ismini ben bilmiyorum açıkçası. Hala bol örgütlü, parçacıklı, çok yapılı bir şeyden bahsediyoruz. Bu dört grubun yani IŞİD ile ilhamlı/bağlantılı olanlar, HTŞ ilhamlı/bağlantılı olanlar, Ahrar’uş Şam, Nureddin Zengin gibi köprü örgütler ve ÖSO çatısı altında ve şu anda aktif olarak Fırat Kalkanı bölgesi çevresinde harekât icra eden ÖSO unsurları, bu dördü arasında lider kadrolarda bir sabitlik söz konusu ama sahadaki örgüt militanları arasında bir geçişkenlik var. Bu geçişkenlik Rusya ve ABD'yi çok rahatsız ediyor. Yani mesela en son Reina saldırısını yapan, Tacik veya Özbek asıllı veya Uygur bağlantısından bahsedilen Masharipov, Afganistan'da El-Kaide ile işe başlamış sonra Suriye kuzeyine geçtiğinde pek çok örgütte görev yapmış. En sonunda IŞİD'de kariyerini noktalamış sonra IŞİD'den kopmuş ve tekrar ılımlılar arasında işler yapmış sonra Türkiye'ye dönmüş. Ama bu saldırıdan sonra anladık ki emirleri de Rakka'dan alıyormuş ve IŞİD'den hiçbir zaman kopmamış. Yani sahadaki bu militanlar arasındaki geçişkenliğe vurgu yapmak istedim. Önümüzdeki dönemde hem ABD hem Rusya Ankara'yı Sünni muhalif grupları tek bir çatı altında toplama görevi konusunda daha da sıkıştıracağını ve bu konuda artık sabırlarının kalmadığını Ankara'ya daha sert mesajlarla dayatacaklarını düşünüyorum. Son Hmeymim saldırısı bence Moskova'nın bu baskısını bence başlatabilir ve daha da artmasına neden olabilir.”

‘SURİYE KÜRTLERİNE IŞİD İLE MÜCADELE ÖTESİNDE ROL BİÇİLİYOR’

Gürcan, Suriyeli Kürtlere hem ABD hem Rusya tarafından IŞİD ile mücadelenin ötesinde bir rol biçildiğini, her iki aktör arasındaki güç mücadelesinden yararlanmaya çalışan PYD’nin bu politikasını 2018’de de sürdüreceği yorumunu yaptı:

“ABD Savunma Bakanı Jim Mattis’in Suriye’nin kuzeyine dair açıklamalarının yanına şunu da eklemek gerekiyor: Fransa’nın Suriye kuzeyinde YPG saflarında savaşanların veya IŞİD saflarında savaşanların yakalandıktan sonra Suriye kuzeyindeki PYD kontrolündeki bölgelerdeki mahkemelerde yargılanmasını ve mahkeme kararlarını tanıyacağı kararı da bence Suriye kuzeyindeki PYD merkezli yapının uluslararası meşruiyeti açısından önemli bir diğer gelişme. Bunu da not edelim. Burada mevzu şu: IŞİD sonrası dönemde Suriye güçlü bir merkez tarafından yönetilen bir ulus devlet mi olacak? Ya da Şam merkezinde gücün toplanmaması nasıl bir çevre-merkez ilişkisiyle tanımlanabilir ve bu gücü dengeleyebilecek çevre aktörleri kimlerdir? Bu aktörler kim olabilir gibi sorulara baktığımızda hem ABD hem Rusya bence Suriye Kürtlerine IŞİD ile mücadelenin ötesinde bir rol biçiyor gibi geliyor bana. Bu rolde özellikle Rusya siyasi diplomatik süreçlerde baya bir ileri gitti. Rusya, PYD ile anayasayı konuşuyor, anayasa taslakları gidip geliyor, çevre-merkez ilişkisi, geçiş süreci konuşuluyor. ABD ise bu konuda geç kaldığını hissetti ve bunun paniği ile Mattis bu açıklamaları yaptı. ABD de IŞİD sonrası dönemde Şam’ı dengeleyebilmek ve Suriye’de de çevre-merkez ilişkisi kurabilmek için PYD ile ilişkilerini derinleştirmesi gerektiğini ve YPG’yi Suriye ordusundan ayrı aynen Irak’taki Haşdi Şabi gibi belki bir dengeleyici, sahadaki askeri güç unsuru olarak gördüğünü söylüyor. Şimdi ABD’nin son dönemde geç kalmasının en büyük nedeni bence Trump etkisi diyebileceğimiz, Trump yönetiminden kaynaklanan, Suriye’ye tam odaklanamama, karar alma mekanizmalarında yaşanan sıkıntılar, ABD çeşitli kurumları arasında yaşanan anlaşmazlıklardır. Çünkü Pentagon ayrı telden çalıyor, Beyaz Saray ayrı yerden, Senato ayrı yerden. ABD yeni yeni Rusya’nın kontrolü eline almasıyla uyanmaya başladı. İşte bu Mattis’in açıklamalarını ben bu kapsamda değerlendiriyorum. Tekrarlamak lazım: Fırat nehri sınır olacak şekilde Fırat doğusunda ABD, Fırat’ın batısında Rusya’nın net hava ve saha hakimiyetleri var. Fakat görebildiğim kadarıyla ikisi arasında bir güç mücadelesi var. Rusya ısrarla bir şekilde PYD ile ilişkileri derinleştirerek Fırat doğusunu da kontrol altında tutmaya çalışıyor. ABD ise yine PYD ile ilişkilerini derinleştirerek Fırat Batısına taşmaya çalışıyor. Şimdi burada kim kimi kullanıyor? PYD ve sahada YPG ABD ile Rusya arasındaki güç mücadelesini çok iyi okuyor ve yerelde bu iki küresel sistem düzeyinde aktörü kullanıyor diyebiliriz bir açıdan baktığımızda. Ama diğer açıdan baktığımızda ABD ile Rusya Suriye’de YPG ve PYD’yi kullanmaya çalışıyor diyebiliriz. Ama günün sonunda ABD-Rusya arasındaki sahadaki güç mücadelesi arttıkça PYD’nin ve siyasi diplomatik düzeyde YPG’nin de askeri düzeyde manevra sahası artıyor her iki aktörü de bir koltuğa iki karpuza sığdırmak gibi düşünürsek başarabiliyor. Ama bu sürdürülebilir mi? Bu önemli bir soru. ABD ile Rusya arasında böyle bir tavşan-tazı yani ikisi birbirine tokuşturma stratejisi ne kadar sürdürülebilir tartışılır ama görünen o ki şu an geldiğimiz aşamada bu strateji 2017’de işe yaradı, 2018’de de PYD diplomatik-siyasi açıdan YPG de sahada buna devam edecek gibi gözüküyor.”

‘TRUMP İLE PUTİN ARASINA SIKIŞMAK’

Metin Gürcan son olarak ABD ile Rusya arasında cereyan eden güç mücadelesine Türkiye gibi ülkelerin müdahale şansı olmadığını, Türkiye’nin diyalog sürecinin kurulması gibi konularda başat rol çizmesi gerektiğini belirtti ve Ankara’nın 2018’de daha da bir güç hal alacak olan cihatçılar sorunsalına işaret etti:

Erdoğan'dan 'Trump'a mı yoksa Putin'e mi daha çok güveniyorsunuz?' sorusuna yanıt
“2017’nin başında söylediğim ve yavaş yavaş gerçekleşen durumu Trump ile Putin arasına sıkışmak diye tabir ediyorum. Şimdi ABD ile Rusya arasında güç mücadelesi üst katta cereyan ediyor. Biz o kata çıkamıyoruz. Yani o dublekste üst katta kendi güç mücadeleleri kurguluyorlar. Oralarda ne konuşuluyor ne pazarlıklar yapılıyor bölgesel bir aktör olarak Türkiye’nin de İran’ın da Suriye’nin de müdahale şansı yok. Ama bir şekilde burada çatışma sonrası yeniden inşa siyasi geçiş süreçleri, çatışmasızlık bölgeleri, diyalog sürecinin kurulması, gibi konularda Türkiye’nin başat bir rol çizmesi lazım. 2017’nin ikinci yarısında Rusya bu imkânı Türkiye’ye tanıdı. Neydi o imkân? Fırat’ın batısında ılımlılarla radikallerin birbirinden ayrılması ve ılımlıların yani Sünni silahlı muhalif grupların ÖSO çatısı altında tek bir komuta, hareket merkezi bünyesinde kontrol edilebilen bir düzenli orduya geçiş sürecin konumlandırılmaları ve ÖSO’nun sahada bu askeri varlığının tek bir çatıda toplanmasına paralel olarak bir siyasi-diplomatik aktör olarak masaya tek çatı altında oturabilmesi. Gördüğümüz aşama itibariyle Türkiye’nin bu konuda önemli adımlar atmış olsa da çok başarılı sonuçlar alamadığını ve 2017’de yarım kalan işlerin 2018’e sarktığını görüyoruz. 2018’de süreç daha da zor olacak. Bu Hmeymim hava saldırısı bunu gösteriyor ve en önemli mevzu köprü örgütler olan Ahrar’uş Şam, Nurettin Zengi Tugayları gibi örgütlerin terör örgütleri oldukları yönündeki algının ABD ve Rusya’da güçleniyor olmasıdır. Suriye Müslüman Kardeşlerinin terör örgütü ilan edilmeli mi, edilmemeli mi sorusu bölgesel Müslüman Kardeşler şemsiye altında ABD’de ciddi tartışmaların döndüğünü biliyoruz. O zaman Türkiye’nin ciddi anlamda destek verdiği ve Fırat Kalkanına aktif katılan sahadaki militanları Ahrar’uş Şam’a, radikal IŞİD, HTŞ gibi örgütlere kaptırmaması lazım. Aynı zamanda bunların tek çatı altında toplanması lazım. 2018’de bu iş zor olacak. Suriye’de 2018’de Sünni selefi cihatçı motivasyon, silahlı motivasyon inişe geçti, seküler motivasyon ise yükselişte. Ankara’nın da günün sonunda sorusu Sünni cihatçı silahlı motivasyonu bir Kürt Koridorunu engellemek için ya da İran etkisindeki Pan-Shia koridorunu engellemek için ne kadar daha yönetip, kullanabileceği yoksa yok mu etmesi gerektiğidir. İşte bu sorunsalda yok etmesi gerektiğine yönelik baskıların Moskova’dan, Washington’dan ve Batı’dan daha da artacağını düşünüyorum. Ankara için 2018’deki süreçler Suriye’nin kuzeyi için sahada yönetilmesi ortaya güç bir resim çıkarıyor.”

Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.

Yorum yaz